Dijital dünyanın hayatımızda hâkim olması ile birlikte bağnazlığın yeni bir formu ile karşı karşıya kalıyoruz: Dijital bağnazlık. Dijital bağnazlık çevrim içi alanlarda belirli ideolojilere, inançlara veya değerlere katı bir şekilde bağlılık ve buna eşlik eden muhalif perspektiflerin agresif bir şekilde reddedilmesini ifade ediyor. İlk başta bu geleneksel bağnazlıktan farksız görünebilir. Kişi mutlakçı bir tutum sergiler ve alternatif fikirlere şiddetli bir hoşgörüsüzlük gösterir. Ancak dijital ortam anonimliği ve hızlı yayılmaya müsaitliği ile dijital bağnazlık geleneksel bağnazlığı yeni bir boyuta taşıyor ve kanaatimce güçlendiriyor. Diğer bir deyişle sosyal medya ve dijital dünya daha açık fikirli bir dünyaya yol açmıyor. Radikal sağ ve ırkçı görüşlerin yükselişinde dijital platformların da önemli rolü olabilir. Bu yazıda işte bu yeni bağnazlık türünü anlamaya çalışacağız.
Önce temel bir soru ile başlayalım, dijital platformlar neden bağnazlığı güçlendiriyor? Dijital dünyanın önemli bir özelliği kullanıcılara anonimlik sağlaması. Bu durum, hesap verilebilirliği azaltıyor. Bunun sonucunda kullanıcılar yüz yüze etkileşimlerde kaçınabilecekleri düşmanlığı ifade etme konusunda daha rahat olabiliyorlar. Nitekim anonimlik, nezaketsizliğin sosyal sonuçlarını da ortadan kaldırıyor.
İkincisi, sosyal medya platformlarının erdemi ve ahlakı yok. Bu dijital ortamların tek derdi var: etkileşim. Ve ne yazık ki öfkeye yol açan içerikler daha çok ilgi çektiği için hızla viral oluyor. Bu da aşırı ve kutuplaştırıcı söylemleri teşvik ediyor, bu söylemleri hızlı bir şekilde yayıyor.
Üçüncüsü sosyal medya platformları nefreti oyunlaştırıyor. X ya da Facebook gibi sosyal medya platformları beğeniler, paylaşımlar ve retweetler gibi ölçütler ve çevrimiçi etkileşimler sunarak kullanıcıların saldırgan ve bağnaz davranışları için ödüllendirildiği bir oyuna dönüştürüyor. Kişi bu tarz paylaşımlar yapmaktan takdir duygusunun etkisi ile zevk almaya başlıyor. Bu kişiyi daha bağnaz hale getiriyor.
Dördüncüsü sosyal medya platformlarının algoritmaları, bireylerin yalnızca benzer görüşlere maruz kaldığı yankı odaları yaratıyor. Bu da inançlarını pekiştirerek grup düşüncesine yol açıyor ve eleştirel düşünme ya da anlamlı diyalog kapasitesini azaltıyor. Tabii bu da bağnazlığı daha da güçlendiriyor.
Bağnazlığın alametifarikaları
Dahası insanların çoğu uzun yazamaz ya da yazmayı sevmez. Zaten sosyal medya da buna elverişli değil. Ama karmaşık toplumsal meseleler kısa ifadeler ile anlaşılamaz, çözülemez ya da tartışılamaz. Bu da insanları bağnazlığın alametifarikalarından biri olan siyah-beyaz düşünme safsatasına götürür. Tartışma vatanseverler/ hainler, iyilerle/kötüler, ilericiler/ gericiler gibi ikiliklere indirgenir. Böylesi bir kutuplaşmada anlamlı tartışma ve açık fikirlilik olması imkânsız hale gelir.
Son olarak geleneksel ortamlarda bağnazlığın yol açtığı nefret ve saldırganlık yavaş bir şekilde yayılır ve sadece bir bölgeyi etkisi altına alır. Genellikle bu durumlarda sağduyulu insanların olaya müdahil olup yatıştırma imkânı vardır. Ancak çevrim içi platformlarda etki çok hızlıdır ve
çok büyük alanlara yayılır. Tek bir gönderi bile saatler içinde dünya çapında kınama ya da desteğe yol açarak yoğun kutuplaşmayı körükleyebilir. Bu da sağduyulu müdahaleleri zorlaştırır.
Bağnazlığın ilaçlarından biri hakikattir. Ancak dijital çağ, gerçek ile yalan arasındaki çizgiyi ne yazık ki bulanıklaştırdı. Platformlar, gerçeklere dayalı doğruluk yerine etkileşime (beğeniler, paylaşımlar) öncelik vererek "post-truth" kültürünün yükselmesine yol açtı. Dijital bağnazlık kendini geleneksel bağnazlıktan farklı şekillerde gösterebilir. Sosyal medyada doğan ve genellikle mizahi olmayı amaçlayan "mem"- ler aslında içlerinde ciddi aşırı ya
da ırkçı fikirler barındırabilir ve bunun hızlı bir şekilde yayılmasını sağlayabilir. Türkiye'de mesela sık sık Kürtfobik ya da mülteci karşıtı mem'lerin paylaşıldığına tanık olabiliyoruz. Yine batılı ırkçı gruplar müslümanları aşağılayan İslamofobik mem'leri yayabiliyorlar.
Bir bağnazlık tezahürü: İptal kültürü
Bir başka dijital bağnazlığın tezahürü ise iptal kültürü. Daha önceki yazılarımda detaylı bir şekilde ele aldığım için burada kısa bir şekilde ele alacağım. İptal kültürü genelde dijital platformlarda ortaya çıkar ve yayılır. İptal kültürü, bireylerin, grupların veya kamuya mal olmuş kişilerin, tartışmalı olduğu düşünülen eylemleri, ifadeleri veya inançları nedeniyle boykot edildiği, ayıplandığı veya dışlandığı yeni bir olgudur. Ortaya çıkış amacı sosyal adaleti sağlama isteği olsa da, iptal kültürü genellikle hoşgörüsüzlüğü, sürü zihniyetini ve farklı bakış açılarıyla etkileşime girmeyi reddetmeyi
destekler. Tabii bu hali ile bir tür dijital bağnazlığa dönüşür.
İptal kültürü yapısı itibari ile anlamlı bir diyaloğa izin vermez. İptal kültürüne maruz kalanlar susturulur, lince maruz kalır hatta bazen dehümanize edilir. Bu yaklaşım kolaylıkla siber zorbalığa dönüşebilir. İnsanlar yargısız bir şekilde infaz edilebilir, işlerini kaybedebilir hatta halkın öfkesi üzerlerine yönlendirildiği için fiziksel zarar bile görebilirler. Tabii iptal kültürü kaçınılmaz bir şekilde kutuplaşmaya da katkı sağlar.
Sosyal bağnazlığın kanaatimce ilginç ve ürkütücü bir varoluşsal sonucu vardır. Martin Heidegger "otantik olmayan varoluşu" kişinin gerçek benliğiyle uyum içinde olmak yerine toplumsal normlara uygun olarak yaşaması şeklinde tanımlar. Çevrim içi ortamda, kişiler takipçi kazanma, beğeni ve paylaşım elde etmeye çalışır. Bunu yapmak ise yukarıda bahsettiğim algoritmaların yapısı gereği genellikle gruplarının beklentilerine uyacak kimlikler
oluşturmaya yol açar. Bu da kişiyi sürü zihniyetine iter, kişi özgünlüğünü yani biricikliğini kaybetmeye başlar. Kişiler sadece gerçek benliklerinden uzaklaşmakla kalmaz, eleştirel ve bağımsız düşünme kapasitesini de kaybeder. Otantikliğini kaybeden insan yalnızlaşmaya başlar. Nitekim
internet ve telefon çağında diğer insanlarla her zamankinden daha fazla "bağlı" olmamıza rağmen, çoğumuz kendimizi daha izole ve yalnız hissediyoruz.
Zarar gören sadece "öteki" olmuyor
Ancak tek sonuç otantiklik kaybı ve yalnızlık değil. Anonimlik, hız, kolaylık ve beğenilerle ödüllendirilme sosyal medyada saldırıların daha fazla olmasını sağlar. Bu saldırılar veya olumsuz yorumlara sürekli maruz kalmak, kaygının artmasına neden olur. Saldırıya uğrama veya dışlanma korkusu, bireyleri görüşlerini ifade etmekten caydırarak yaygın bir savunmasızlık duygusuna itebilir. Bu baskıcı ortam sadece "ötekine" zarar vermez. Dijital bağnazlığın hâkim olduğu topluluklarda bireyler kendilerini sürekli olarak grubun ideallerine bağlılıklarını göstermeye mecbur hissedebilirler.
Bu "gösteri dünyası" insanları ciddi manada tüketebilir. Pek çok kişi, özel etkileşimlerinde bile yargılanmaktan veya tepki almaktan korkarak dürüst düşüncelerini paylaşmaktan çekinir hale gelebilir. Yani dijital bağnazlık bireylere ciddi psikolojik hasar verir.
Bu yeni bağnazlıktan zarar gören sadece bireyler değil, toplum da ciddi bir şekilde etkilenir. Eleştirel düşünmenin zarar görmesi ve toplumun bölünmesinin ötesinde dijital bağnazlık gerçek dünyada ciddi şiddet olaylarına neden olabilir. Çevrim içi platformlar genellikle radikal ideolojiler için adam devşirme görevi görür. Burada ekilen bağnazlık tohumları kullanılarak bireyler terör örgütlerine üye hale bile getirilebilir. Mesela DAEŞ, şiddet eylemleri için bireyleri toplamak ve harekete geçirmek amacıyla dijital alanları etkili bir şekilde kullanmıştı. Dahası dijital bağnazlığın kendisi kitlesel saldırı ya da linçlere yol açabilir. Örneğin, Facebook ve WhatsApp gibi platformlardaki nefret söyleminin Myanmar ve Hindistan gibi ülkelerdeki etnik şiddete yol açtığı gözlemlenmiştir.
Peki dijital bağnazlık ile nasıl mücadele edebiliriz? Yeni bir bağnazlık türü olması yeni çözümler düşünmeyi gerektiriyor. Sorunun ana kaynaklarından biri algoritmalar olduğuna göre, onlara yönelik özel eylemlere ihtiyaç vardır. Bir olası önlem devletin ya da kullanıcıların platformları farklı bakış açılarını destekleyen ve yankı odalarının yaratılmasını engelleyen algoritmalar tasarlamaya teşvik etmesidir. Böylesi bir düzenleme etkileşimi düşürebilir, ama kişilerin radikalleşmesinin önüne geçilmiş olur.
Dijital önlemler
Bir diğer strateji dijital platformların ve kullanıcıların eylemlerinden sorumlu tutacak yasalar getirmektir. Nitekim Avrupa Birliği Dijital Hizmetler Yasası ile bu yönde çalışmalar başlattı. Dijital platformlar nefret söylemi, zararlı olabilecek yanlış bilgilerin yayılması ve aşırılık yanlısı içeriklere ev sahipliği yapmaktan sorumlu tutulabilir. Ya da platformların yapay zekâ tabanlı sistemler ya da insan moderatörler aracılığı ile nefret ve aşırı söylemler engelenebilir.
Bu önlemleri alırken, bu önlemlerin ifade özgürlüğünü sınırlayacak seviyeye çıkmamasına da dikkat etmek gerekir. Dolayısı ile böylesi
önlem girişimlerinin toplumda direnç oluşturması olası olabilir. Yine anonimliği sınırlayacak yasa ve uygulamalar dijital bağnazlığı azaltmada yararlı olabilir. Baskı yüzünden korunmaya ihtiyaç duyan kullanıcıların anonimliği elbette korunabilir, ancak yüksek riskli ya da radikal söylemlerde
bulunan hesapların gerçek isimleri beyan etmesi istenebilir.
Dijital platformlar elbette başka önlemler de alabilir. Mesela platformlar, alternatif bakış açılarını keşfettikleri için kullanıcıları ödüllendiren araçlar sunarak eleştirel düşünmeyi oyunlaştırabilir, böylece düşünme teşvik edilebilir.
Birey olarak bize de düşen görevler var. Dijital dünya zannettiğimiz gibi yapay bir dünya değil. Orada gerçek insanların etkileştiğini unutmamak gerekiyor. Dolayısı ile gündelik hayatta uyduğumuz nezaket ve ahlak kuralarına orada da uymamız gerekiyor. Etkileşimin heyecanına kapılıp insanlığımızı geride bırakmamalıyız. Paylaşım yaparken her zaman "acaba bu paylaşımım kalp kıracak mı", "birine zarar verecek mi", "yanılıyor olabilir miyim" ya da "yanlış bilgi yayıyor olabilir miyim" gibi temel soruları sormamız gerekir. Mümkün olacak en sağduyulu dili bulmaya özen gösterirsek, bu bizim dilimiz olacak ve bağnazlığın gölgesine düşmekten kurtulacağız. Dijital dünya bizim kişiliğimizi inşa etmesin, biz kişiliğimizle dijital benliğimizi inşa edelim. Erdemli bir insanın dijital dünyadaki benliği de erdemli olacaktır…