Eda Dikmen: YENİ İNSANIN TASARLANMIŞ KODLARI

YENİ İNSANIN TASARLANMIŞ KODLARI
Giriş Tarihi: 10.10.2024 11:41 Son Güncelleme: 10.10.2024 12:00
Eda Dikmen SAYI:115
Günümüzde dünya pek çok sorun, etki ve değişiklikle karşı karşıya. Bir yanda savaşlar, göç, açlık, kuraklık, iklim değişikliği gibi sorunlar… Diğer yanda dijitalleşme ve yapay zekâ başta olmak üzere teknolojinin giderek artan etkisi… Hayatı giderek dönüştüren birçok yenilik ve icat… Dünyadaki bu değişimden biz insanlar da nasibimizi alacağa benziyoruz. Hatta değişmeye başladığımız bile söylenebilir. Toplumsal değerlerimizden uzaklaşmak, LGBT ideolojisiyle kuşatılmak, ırkçı-ayrımcı düşünce yapısına maruz kalmak ya da farklı inanç arayışları bu değişimin başlıca ayaklarını teşkil ediyor. Kitlelere telkin edilen bu gibi görüş ve eğilimleri benimsemesi istenen varlığa biçilen tanımlardan biri “yeni insan”. Birtakım güç odaklarının bu insan türünden beklediği başlıca şey ise; geleneğini, dilini, ırkını, cinsiyetini, inandığı değerleri, ahlakı, hak ve adalet gibi kavramları göz ardı etmesi ve mümkünse kendisine sunulanlarla değiştirmesi. Tasarım nesnesi bu “yeni insan”ı ve ortamını gelin daha yakından tanıyalım.

YENİ İNSAN OLMANIN İLK ŞARTI LGBT



Yeni dünyaya giriş anahtarınızın LGBT olduğunu bilmenizde fayda var. Öngörülen yeni insanların her şartta ve koşulda LGBT ideolojisini normalleştirmeye çalışması bekleniyor. Bu çağda sıklıkla karşımıza çıkan LGBT, eşcinsellik, pedofili ve çocuk istismarının aileye, toplumsal değerlerimize ve çocuklara büyük zararlar verdiğini bilmelerine rağmen yalanlarlar. Özellikle LGBT propagandasına karşı düzenlenen "Büyük Aile Buluşması" gibi etkinliklerde LGBT'lilere ayrımcılık ve nefret çağrısı yapıldığı iddiasında bulunurlar. Dizilerde, filmlerde, kitaplarda, oyuncaklardaki sembollerle, küçük ayrıntılarla dayatılmaya çalışılan LGBT unsurlarını fark ederek, ortaya çıkaranları komplo teorisi üretmekle suçlarken
onları görebiliriz. LGBT hakkında herhangi bir eleştiri getirenleri "homofobik" olmakla suçlamayı da unutmazlar.

LGBT'li bireyler için özgürlük ve eşitlik isterken bu ideolojinin karşısında durarak çocukları ve aileyi korumaya çalışanlara aşağılayıcı ve kutuplaştırıcı
söylemlerde bulunmaktan hiç imtina etmezler. İşin özü "yeni insanlığa" kabul edilebilmek için çocuklarımızı her alanda kuşatan bu dayatmanın en önde gelen savunucusu olabilirler. Mesela "Trans çocuklar vardır" diyerek yüksek sesle bağırmanın onları bir adım öne geçireceklerine inanırlar. Ayrıca homofobik olarak damgaladıkları insanları yeni dünyadan, teknolojiden bihaber olmakla suçlamayı da ihmal etmezler. Doktorların, psikiyatristlerin, psikologların bilimsel kanıtlarla yalanladığı eşcinselliğin genetik olduğuna, doğuştan geldiğine kendilerini inandırırlar. Bu dayatma sonucu cinsiyetini değiştiren birçok kişinin daha sonrasında pişman olduğuna, ailesi ile bu nedenle birçok sorun yaşadığına değinmesine rağmen bunları görmezden gelerek yine LGBT eğilimlerin propagandacılığını üstlenirler.

"GAZZE KİMİN MESELESİ?"



Sürekli ahlak, özgürlük, saygı, merhamet, eşitlik gibi toplumsal değerlere vurgu yapılsa da yeni insanlarda bu değerlere pek rastlayamıyoruz. Genellikle bu insanlarla karşısındakinin görüşünü aşağılarken, hakir görürken, cahillikle itham ederken karşılaşırız. Sosyal medya ile yaygın bir hale gelen "linç kültürü" ile kişileri hedef gösterme, aşağılayıcı tutumlarda bulunma, doğruluk payı olmayan bilgiler paylaşarak sosyal medya saldırıları başlatabilirler. "Woke kültürü" dediğimiz hareketin de bu insanları derinden etkilediğini görebiliriz. Bu kültürden etkilenen kişiler kendilerini her daim haklı görürler, fikirlerini dayatmaya çalışırlar ve eleştirileri es geçerler. Örneğin kilolu birine "şişman" dediğiniz andan itibaren sizi "body shaming" yapmakla suçlarlar. Kendilerinden olmayan kişileri de fütursuzca yargılama özgürlüğüne de sahip olduklarına inanırlar. İnsanları homofobik, yobaz olmakla yaftalamakta özgürdürler.

Bu insanın en önemli özelliklerinden bir diğeri ise dünyada yaşanan vahim olaylara karşı duyarsız kalmaktır. Sürekli dem vurdukları eşitlik, ahlak, özgürlük gibi kavramları çıkarlarına uymayan durumlarda unutarak kendileriyle çelişirler. Bunun en bariz örneğini aylardır Gazze'de yaşanan zulme karşı verilen tepkilerde görüyoruz. Gazze'de sivillerin sığındığı okulda sabah namazı kıldıkları esnada bombalanan 100 Filistinli şehidin parçalanmış naaşları poşetlerle toplanırken ve 70 kiloya denk gelen ceset parçaları bir 'insan' sayılarak defnedilirken bu yeni insan "Gazze bizim meselemiz değil", "Beni Araplar ilgilendirmiyor" gibi söylemlerde bulunarak hayatına devam etmeyi tercih ederler. Bu konuyu betimler nitelikte sosyal medyada bir
video paylaşılırken, dışarıda bir şehir bombalanırken, sivillere ve çocuklara bombalar yağdırılırken bile olanı biteni umursamadan telefonlarıyla ilgilenmeye devam ederler.

YERİ GELDİĞİNDE İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSU, YERİ GELDİĞİNDE IRKÇI-AYRIMCI



Irkçılığın yeryüzündeki en büyük hastalıklarından biri olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Yeni dünyada da toplumlar ırkçılık virüsünü yaygın bir şekilde bünyesinde barındırmaya devam edeceğe benziyor. ABD'nin kuruluş yıllarına kadar uzanan bu durum son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de alevlendirilmeye çalışılıyor. Ülkemizde uzun bir süredir Suriyeli mülteciler üzerinden başlayan ve giderek "Arap düşmanlığına" dönüşen
ırkçılık politikasının insanları nasıl etkilediğini görüyoruz. Özellikle siyasi aktörlerin bu konu hakkındaki kışkırtıcı söylemlerindeki artışın ve sosyal medyada bu durumun gündemden düşmeyerek sokağa yansımasının yanı sıra bu düşmanlığın çocuklara ve kadınlara da yöneltildiğini görüyoruz. Yaşadığımız sorunları mültecileri sınır dışı ederek çözeceklerine inanırlar. Sosyal medya paylaşımlarıyla milletleri aşağılar, kültürlerini özgürce yaşamalarına saygı duymazlar ve sürekli Arap olmayı küçük düşürücü bir şey olarak göstermeye çalışırlar.

Daha önce de belirttiğimiz gibi siyasiler ve medya aracılığı ile ırkçılığın yavaş yavaş büyük kitlelere yayıldığını görüyoruz. Örneğin, geçtiğimiz aylarda Kayseri'de bir kız çocuğuna Suriyeli bir kişinin cinsel istismarda bulunduğu iddiası üzerine toplanan kalabalık, ırkçılık ve ayrımcılık içeren sloganlar atarak Suriyelilere saldırılarda bulundu. Kayseri'de başlayan Suriyelilere yönelik saldırılar daha sonrasında ülkenin birçok şehrine de yayıldı. Antalya'da da 17 yaşındaki Suriyeli Ahmet Handan El Naif, uğradığı ırkçı saldırıda bıçaklanarak öldürüldü. Pompalanan bu düşmanlığa körü körüne kapılanlar 17 yaşında bir gencin sadece Suriyeli olması nedeniyle öldürülmesine karşı oralı bile olmadılar. "Yeni insan" tüm insanların eşit ve adil bir muamele görmesi gerektiğini söyler ancak konu mültecilere yönelik saldırgan tutum ve ayrımcılığa geldiğinde insan haklarını rahatlıkla rafa kaldırabilir.

SİYONİZMİ DESTEKLEMEK, SOYKIRIMCIYI AYAKTA ALKIŞLAMAK



21. yüzyılın en etkin, en müsamaha gören ideolojisi Siyonizm. Geçtiğimiz aylarda Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı tarafından soykırım suçuyla tutuklanması talep edilen Binyamin Netanyahu, "onur konuğu" olarak gittiği ABD Kongresi'nde tam 3 dakika 40 saniye süren alkışlarla karşılandı. Konuşması sırasında işledikleri soykırıma karşı bahaneler sıralarken kongre üyeleri 58'i ayakta olmak üzere 79 kez dönemin yeni Hitler'ini alkışladı. ABD Kongresinin Filistin asıllı tek temsilcisi olan Rashida Tlaib bu esnada elinde tuttuğu "savaş suçlusu" yazan pankartla tepkisini gösterdi. Dünyanın en utanç verici sahnesi olarak kayada geçen bu anlar bize mevcut dünya düzeninin iflas ettiğini, demokrasi ve insan haklarına duyarlı insanların bu düzende yer alamayacağını gösterdi. Gerçek şu ki bu yüzyılda dünyanın dizginlerini ellerinde tutanlar, tasarladıkları insan modelinden Siyonizm'i gözü kara bir şekilde desteklemesini bekliyor ve bunun için hiçbir gayreti esirgemiyorlar. Onlara göre bu insanın Siyonistler dışındakileri "insansı hayvanlar" olarak tanımlayacak kadar aşağılık bir ideolojiyi benimsemesi bekleniyor. Yıllardır Filistinlilerin yaşadığı zulme karşı sessiz kalarak, zulmün bir parçası olması, Filistin yanlısı herhangi bir konuşmayı ya da İsrail'in uyguladığı soykırımı eleştirenleri "antisemit" olarak yaftalaması da ayrıca bekleniyor. Bu yüzden İsrail'in uyguladığı soykırımın karşısında durarak çıkarlarına uygun hareket etmeyenlerin kariyerlerini yok etmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Böyleleri Filistinlilerin topraklarını sattıklarına dair gerçeği yansıtmayan bilgileri sürekli öne sürmeyi de ihmal etmezler

KOMPLO TEORİSİ Mİ, GERÇEK SENARYO MU?



Sınıf ayrımı, toplumsal adaletsizlikler yeni çağda bizi bekleyen bir diğer sorun. Uygarlığı, medeniyeti temsil ettiğini düşünen bir grup elit, çıkarları ve
inançları doğrultusunda "alt sınıf" olarak adlandırdıkları kitleleri soyutlayarak her şeyi kontrol edebilecekleri düşüncesine sahipler. Sözde "üst sınıf" olarak bilinen sermaye ve gücün iplerini elinde tutan bu zümreler için çoğu zaman devletler, medya ve ünlüler işbirliği içinde çalışıyor. İşte tam
da burada aklımıza soyu eskiye dayanan birkaç büyük ailenin kurduğu gizli örgütlenmelerden olan İlluminati'nin dünyayı yöneteceğine dair komplo teorisi geliyor. Bu komplo teorisine göre İlluminati, dünya nüfusunu daha rahat kontrol edebilmek için belli bir seviyeye düşürmek, ekonomiyi ele geçirmek, dinleri ve devletleri yok ederek kendi istekleri doğrultusunda yeni bir düzen ve yeni bir insan oluşturmak istiyor. Bu hayalin gerçekleşmesi içinse büyük tarihsel olaylar, küresel savaşlar ve biyolojik salgınlar kurguladıkları iddia ediliyor.

Yeni dünya düzeni içerisinde temelleri gizlilik üzerine kurulu olan Masonluğun da özel bir yeri var. Devlet adamları, düşünür, sanatçı gibi toplum içinde
önemli bir yere sahip olan kişiler sayesinde sosyal ve siyasi yapıları kendi ideolojilerine göre yönlendirirler. Üyelerini birbirini üçgen, göz, ay, güneş, pergel ve gönye gibi gizli simgelerden tanır ve birçok mesajı bu şekilde iletirler. Masonların gizli siyasi emeller güttükleri ve Masonluk ilkelerine bağlı, sadece kimliği gizli Masonlar tarafından yönetilen bir dünya yönetimi için türlü komplolar düzenledikleri görüşüne dayanan sayısız komplo teorisi bulunuyor. Paris Olimpiyatları açılış töreninde izlediğimiz görüntüler bize yeni insanın nasıl olması gerektiğini göstermişti. Bu gösteri esnasında mason eğelerine de bol bol rastladık. Bu da bize gelecekte masonlukla daha sık karşılaşacağımızı gösteriyor.

İNSANLIK PAGAN-PUTPEREST BİR YAŞAM TARZINA SÜRÜKLENİYOR

Dini hayatın zayıfladığı modern zamanda insanlar Hristiyanlık, Yahudilik ya da İslam dinlerinin tek tanrılı öğretileri yerine giderek pagan-putperest
bir kültüre ve yaşam tarzına sürükleniyor. Özellikle son yıllarda insanlar arasında Avrupa'da henüz Hristiyanlık öncesi yaygın olan paganizmin yükselişte olduğu söylenebilir. Paganizm, birçok tanrı ve tanrıçaya tapınma ritüellerinin, atalara ibadette bulunmanın önemli bir yer tuttuğu ve kadim doğa öğretilerini temel alan bir din anlayışı. Günümüzde ise eski pagan inançların modern yaşamla uyumlu hale dönüştürülmüş olan versiyonları olan Odinizm, doğanın merkezde yer aldığı, modern cadılık olarak da adlandırılan Wicca inancı ve Druidizm ile karşılaşıyoruz. Bu anlayışa gönül veren yeni insan ve tasarımcıları, günümüzde dinlerin ortadan kaldırıldığı, tüm inançların iç içe geçtiği, cinsiyetin ortadan kalktığı insan tahayyülünün gerçekleştirildiği bir dünya hedefliyor. ITV Wales kanalında paganizmin artışının arkasındaki nedenlerin araştırıldığı belgeselde bir pagan, eşcinselliğin bu inanışta kabul görmesinin paganizmi tercih edenlerin sayısının artmasına neden olduğunu ileri sürüyor.

HAYVAN SEVGİSİ İNSAN SEVGİSİNİ GEÇMELİ!

Son dönemlerde haberlerde sık sık karşımıza "Beslediği köpeğin saldırısına uğrayan kadın hayatını kaybetti", "Başıboş köpek vahşeti bitmiyor", "Sokak köpeğinin saldırısına uğrayan çocuktan acı haber geldi" gibi sayısız haberle karşı karşıya kalıyoruz. Ülkemizde ciddi bir sorun haline gelen bu durumla ilgili TBMM'ye sunulan "Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" kabul edilerek yasalaştı. Yasaya göre, başıboş sokak köpekleri toplanarak, bakımevlerine alınacak ve köpekler kısırlaştırılarak sahiplendirilecek. Hangi hayvanların hangi gerekçeyle uyutulacağı da bu düzenlenmede açıkça yazıyor. Tabii bu konu da yeni dünyada öngörülen insan tipinin gündeminden düşmüyor. Öngörülen yeni insan tipi saldırgan sokak köpekleri insanlara, çevreye geri dönülmesi zor zararlar verse bile sokak köpeklerini kanının son damlasına kadar savunuyor. Öte yandan saldırgan köpeklerin çocukları vahşice katletmesine, insanların hastanede aylarca tedavi görmelerine ancak bu tedaviler sonucu hayatlarını kaybetmelerine rahatlıkla göz yumabiliyor. Yasayı inceleme gereği dahi duymadan "Tüm köpekler uyutulacak, bu resmen bir katliam. Hatta kediler bile toplanıyor" gibi yalan yanlış bilgilerle insanları kandırarak örgütlemeye çalışan hayvan sevgisi insana olan sevgi ve merhameti çoktan aşmış bu insan tipi tasarlanmış yeni insan modelinin ön gösterimi adeta.

BİZE ULAŞIN