Hilmi Demir: NARSİSİSTİN ALAMUT’U, ALAMUT’UN TANRISI

NARSİSİSTİN ALAMUT’U, ALAMUT’UN TANRISI
Giriş Tarihi: 7.9.2023 15:15 Son Güncelleme: 7.9.2023 15:15
Hilmi Demir SAYI:103
Bir narsisist vaizin ateşe attığı bir geleceğin kurbanıyız. Din sosuna bulanmış narsisizm, gözyaşı ile kutsanmış kibir, hasır edebiyatı ile dikilen medya imparatorluğu ve holdingleşen inanç bizi bir daha aldatmamalı.

Şubat 2023'te Hatay ve çevre illerinde meydana gelen büyük felaket sonrası deprem konusunda Gülenist kült örgütün medyadaki temsilcileri tarafından yapılan şu yorum oldukça çarpıcıydı. "Kemal Karanfil" isimli Twitter hesabı üzerinden 15.02.2023 tarihinde yapılan paylaşımda; "Deprem biraz da bu zulümlerden dolayı oluyor! Keşke bilseler!" deniyordu. Yine Emre Uslu aşağıda görseli yer alan bir anket paylaştı. Her iki yorumda da Tanrı'nın Gülenist kült cemaate yapılanlara karşılık olarak Türkiye'yi cezalandırdığı iddia ediliyordu.

Açıkçası Gülenist külte intisap eden müritler depremin, kendilerine yapılanın intikamını almak üzere Tanrı'nın bir cezası olduğunu söylüyorlardı. Peki, ama neden Hatay, neden Gaziantep, neden Adıyaman? Bu önemli değil, zaten bunun hikmetini de bilemeyiz. Önemli olan depremin bir intikam olmasıydı. Peki, o zaman Tanrı Gülenist kültün müritlerinin intikamını neden masumlardan almıştı? Öyle ya bu depremde Gülencilere hiç dokunmayan binlerce masum can da gitti.

Aslında bu sorunun da o kadar önemi yoktu. Kült cemaatler bu tür sorularla hiç ilgilenmezler. Onların Tanrısı onlar için gerektiğinde tüm insanlığı yok edecek kadar onlara sadıktır. Evet, yanlış anlamadınız Tanrı'nın bir cemaat ve liderine sadakatinden bahsediyorum. Biliyorum aslında kulun Tanrı'ya sadakatinden bahsetmem gerekir ama maalesef bir kült cemaat için Tanrı-kul ilişkisi oldukça narsisisttir.

Kült yapılarda lider ve cemaat kendini dünyanın merkezinde gördüğünden etrafında olup biten her şeyin kendisi için meydana geldiğine inanır. Tanrı bile aslında kült liderin emrini yerine getirmekle görevli bir memur gibidir.

Sadist bir süperego sahibi

Tanrı, Gülen için yalnızca şimdi tarih sahnesine çıkmamıştır. Aslında Gülen'i korumak için Tanrı her zaman hazır ve nazırdır. Onun için masumları cezalandırmaktan asla geri durmaz. Mesela Varlığın Metafizik Boyutu adlı eserinde bir kampta kendisini takip etmek için görevli olan sivil polislerin mucizevi bir şekilde trafik kazası geçirerek cezalandırıldığını anlatır. Bunu rüyasında gördüğünü ve sahabenin kendisine haber verdiğini söyler. Sonra bu rüyayı yorumlayarak "Siz inayet ve koruma altındasınız" der. Yani sadece kendisi değil ona inananlar da aslında koruma altındadırlar. Korunmuş bir cemaate kim dokunabilir ki!

Narsisistler, özdeğerleri ve önemleri hakkında aşırı derecede abartılı bir görüşe, gerçekten şaşırtıcı bir benmerkezciliğe ve yetki duygusuna sahiptirler. Kendilerini evrenin merkezi, kendi kurallarına göre yaşamakta haklı olan üstün varlıklar olarak görürler.

Gülenist kültün lideri de kendisini Tanrı'nın seçtiğine inanır. Bunun için kullandığı metafor oldukça ilginçtir: Prizma. Kitaplarında da başlık olan bu metafora göre Tanrı onu seçmiş ve prizma olarak kullanarak ışığını yansıtmasını istemiştir.

Fasıldan Fasıla 4 adlı eserinde aynen şöyle der: "Şayet Allah, kendi katından göndermiş olduğu bir kısım ışınları, onun üzerinde kırıp başkalarına yansıtıyorsa, bu yüce ve kutsî iş için o insanın, kendisini seçen Rabbi'ne karşı şükran duyguları ile iki büklüm olması gerekmez mi?" (2009, s. 108)

Düşünsenize hayatınızdaki tüm seçimlerin ve kararların kendi seçimleriniz değil Tanrı'nın sizin adınıza yaptığı seçimler ve kararlar olduğuna inanıyorsunuz. Yaptıklarınızdan dolayı birileri zarar görse vicdan azabı çeker misiniz? Tabii ki hayır. Çünkü bunları siz değil Tanrı yapmıştır ve Tanrı o insanlara o kaderi hak gördüyse ne yapabilirsiniz ki?

Hapse girenler, cezaevinde yıllarını çürütenler, malını ve geleceğini kaybedenler hepsi Tanrı öyle istediği içinse Gülen ne yapabilir ki? Ne kadar ilginç; bir narsisist liderin ülkeyi ele geçirmek için oynağı kumarı bile Tanrı'nın seçimi diye manipüle etmeyi başarabiliyorsunuz. Çünkü Narsisist, sürekli yargıda bulunan sadist bir Süperego tarafından kuşatılır.

"Ben yoksam yansın dünya"

Narsisist kendini dünyanın merkezi olarak kabul eder. O sadece "kendi" dünyasının merkezi değildir, o tüm dünyanın merkezidir. Bu Arşimet yanılsaması, narsisistin en baskın ve her yere yayılmış bilişsel çarpıtmalarından biridir. Narsisist, etrafındaki tüm olayların kaynağının, en yakınlarının veya en sevdiklerinin tüm duygularının kaynağının, tüm bilgilerin kaynağının hem ilk hem de nihai nedenlerin, başlangıç ve sonun kendisi olduğundan emindir. Bu yüzden de bunun kendi dışında üst bir gücün elinde olduğu imajını verir. O olmazsa dünya yok gibidir.

Narsisist bireyler, çoğu insanda olduğu gibi işleyen bir vicdandan yoksundur. Vicdan, seçimlerimizin sonucu olan eylemde ahlaki olarak doğru ya da yanlış tarafta olduğumuzu bize söyleyen bir iç ses olarak hizmet eder. Oysa bunlar için hatalı bir seçim asla mümkün olmadığından vicdanları bile ölüdür. Düşünsenize depremde ölen çocukları bile kendileri için Tanrı'nın bir cezası olarak öldürdüğüne inanacak kadar arsızlar. Tanrı onlar için bir böcek gibi yok etmiştir insanları çünkü kendi dışındaki insanların böcekler kadar değeri yoktur.

Özür dilemezler, pişman olmazlar, yanıldıklarını kabul etmezler, "bilmiyorum bana sormayın" demezler. Hesap vermezler. Siyasi karizma ile kült karizma arasındaki fark de buradadır. Siyaset adamı her sandık önüne geldiğinde onay alır ve hesap verir. Oysa kült lideri Tanrı seçmiştir ve Tanrı'nın seçimini sorgulamak kimin haddinedir ki! Prizmanın kendisi yoktur o sadece kendisine geleni yansıtır. O prizma başımıza ne belalar açtı işte!

Gülen'in vaaz kürsüsünde "Bağışlayın bu arada çok fena kriz tuttu beni" sözleri sonrası yüzü solar, gözleri kısılır ve ileri geri esnemeye başlar. Cemaat ayağa kalkar, hocaefendilerine bir şey olacak diye feryat figan ağlamaya başlarlar. Vaazlarındaki bu sahneleri hatırlayanlar fani bir ölümlünün değil seçilmiş bir Tanrı'nın elinin aralarında gidecekmiş gibi insanların derin bir krize girdiğini hemen fark eder.

Oysa Hz. Muhammed'in öldüğü bir dünyada Gülen ölmüş nedir ki! Onun ölümüne dayanılmayan bu ruh hali, bu cezbe hali narsisist arzın olmadığı durumlarda narsisist kimliğin nasıl parçalanabildiğini gösterir. Narsisist kişilik fark edilmediğinde kendini boş ve değersiz hisseder. Narsisist, ısrarla diğer insanların dikkatlerinin, niyetlerinin, planlarının, duygularının ve oyunlarının odak noktası ve nesnesi olduğuna inanarak kendini kandırmalıdır. Narsisist, kesin bir seçimle karşı karşıyadır: Ya dünyanın kalıcı merkezi olmak ya da olmayı tamamen bırakmak.

Gülen yoksa narsisist kimlik de yoktur. Bu yüzden kült karizmanın narsisizmi cemaat ve grup içi narsisizme dönüşmüştür. Gülen yoksa cemaat kimliği bir buz kalıbı gibi dağılacak ve parçalanacak, değersizleşecektir. Bu yüzden Kült yapı içinde herkes karizmanın narsisizmine sıkı sıkıya bağlı kalıyorlar.

Mütevazı kibir

Mütevazılıkla kibir bir arada olur mu diye düşünebilirsiniz. Narsisist kült karizmatik liderlerin en önemli özelliği yaşadıkları mütevazı bir dünyanın arkasına koskoca bir kibri saklayabilmesidir. 11 Aralık 1931'de Hindistan'ın Kuchwada diye bilinen yoksul bir köyünde doğan ve sonradan Osho ismini alan Shree Rajneesh'ın hayatına bakın.

Sade bir şekilde müritleriyle yaşadığı ABD'de Oregon şehrinde 64 bin dönümlük çiftliğinden sızanları okuyun. Bu çiftlikte kalan Hugh Milne, "Bu 20 bin kişi, öyle sadece dergi satın almıyordu. Bu insanlar evlerini, ailelerini terk etmişlerdi, sahip oldukları her şeyden vazgeçmişlerdi ve haftada 60 ila 80 saat, tek kuruş almadan çalışıp yatakhanelerde konaklıyorlardı. Ona bu derecede bağlıydılar" diyerek anlatmaktadır yaşadıklarını.

Hugh, Bhagwan'a yani Osho'ya boşuna "Seks Gurusu" denmediğini, zira hep cinsel içerikli konuşmalar yaptığını ve kadın müritleriyle yattığının da gayet bilinen bir gerçek olduğunu söylüyor. Bir manastırın içinde kadınların maddi ve bedensel sömürüsünü nasıl da saklamıştı yıllarca.

Kült karizmanın narsisist kişiliği "hiçbir şey istemiyorum, dünyada hiçbir şeyim yok, bir hasır üstünde yatıyorum" derken devasa bir medya patronu olur. Münzevi bir yaşam çoğu kez narsisist kişiliğin saklandığı bir mağara gibidir. Oraya sızmayan ışık içinde korkunç bir kibri büyütür. Dünyanın en acımasız katilleri genelde oldukça soğukkanlı ve ilk bakışta seçilemeyen bir mütevazılık taşırlar.

Oysa gerçek hiç böyle değildir. Açgözlü biçimde bütün gücü emmek ister. Askerin, polisin, yargının, mülkiyenin devletin tüm güç aygıtlarının içine bir dini cemaat neden sızsın ki değil mi? Mütevazı ve dünyadan el etek çekmiş münzevi bir vaiz internet sitesinin ismini neden güç istencinin sembolü olan yarı tanrı bir Yunan mitolojisinin kahramanı olan Herkül koysun ki? Aslında peşinde olduğu şey tam da budur narsisist karizma bir vampir gibi güç peşinde koşmaktadır ve devletin güç aygıtlarını ister.

Katlanılan fedakârlıklar ele geçirilecek büyük bir güç için saklanılan mağara gibidir. Kült karizmanın narsisizminden aslında bir Herkül doğmuştur. Toplumun genç nesillerini kendi güç istenci peşinde karınca gibi ezip geçen, en iyi beyinleri Afrika'daki adı bilinmeyen bir okulda öğretmenliğe mahkûm eden bir narsisist vaizin ateşe attığı bir geleceğin kurbanıyız. Bu yüzden içimizdeki narsisistleri iyi tanımak zorundayız. Din sosuna bulanmış narsisizm, gözyaşı ile kutsanmış kibir, hasır edebiyatı ile dikilen medya imparatorluğu ve holdingleşen inanç bizi bir daha aldatmamalı.

BİZE ULAŞIN