İsmihan Şimşek: BİR DİNDARLIK BİÇİMİ(!): NARSİSİZM

BİR DİNDARLIK BİÇİMİ!: NARSİSİZM
Giriş Tarihi: 28.08.2023 11:22 Son Güncelleme: 28.08.2023 14:55
Narsisistik eğilim gösteren kişilerde ortaya çıkan hemen hemen bütün özellikler tarikat, cemaat, parti, örgüt, sivil topluluklar gibi pek çok yapılanmada da kendini gösteriyor. Bilhassa dini topluluklarda dinin özü ile çatışmasına rağmen bariz bir şekilde bunu görüyoruz.

Şeytanın Avukatı filminin final sahnesindeki şeytan John Milton'ınmeşhur repliğini bilirsiniz; "kibir kesinlikle en sevdiğim günah" diyerek tüm günahların çıkış noktasına dikkat çeker. Kendini diğer insanlardan değerli ve üstün görme hissi olan kibir, yani ilk narsisist hareket, Hz. Âdem'in yaratılışında Şeytan'ın üstünlük iddialarıyla birlikte başlar. Şeytan, ateşin topraktan daha üstün olduğu gibi temelsiz bir bilgi öne sürerek insana secde etmeyi reddetti ve insanla olan savaşında kibri tüm günahların tetikleyicisi olarak insanın kulağına fısıldadı. O gün bu gündür insan, benliğine olan güveniyle hem kendisinin hem de dünyanın fıtratıyla oynayarak sınırını aşmaya devam etti.

Psikolojik bir vaka olarak narsisizm eğilimlerinin ve narsisist kişilik bozukluklarının kişisel bir çerçevede kalmayıp toplumsal boyutta da bir karşılığı olduğunu söyleyebiliriz. Yani mikro boyutta narsisistik özellikler insan psikolojisi ve insan ilişkileri ile ilgili bozulmalara neden olurken makro boyutta da insan topluluklarının gösterdiği narsisistik özellikler toplumsal bozulmalara neden oluyor.

Narsisistik eğilim gösteren kişilerde ortaya çıkan hemen hemen bütün özellikler tarikat, cemaat, parti, örgüt, sivil topluluklar gibi pek çok yapılanmada da kendini gösteriyor. Bilhassa dini topluluklarda dinin özü ile çatışmasına rağmen bariz bir şekilde bunu görüyoruz. Hatta tarikat ve cemaat yapılanmaları "kendini diğerlerinden farklı, üstün ve ayrıcalıklı görme" düşüncesi ile varlıklarını temellendiriyor ve sürdürüyor. Bu düşünce narsisizmin de en temel güdüsü.

"Herkes gibi değilim, değiliz"

Narsisizmin özellikleri ile Kuran-ı Kerim'de Yahudiler ile ilişkilendirilen eğilimler adeta birbirini tamamlıyor. Bu eğilimlerle ilgili olarak Allah müminleri de onlara benzememe konusunda uyarıyor. Peki, nedir bu özellikler? İlki kendini ayrıcalıklı ve farklı görmek…

Dini toplulukların pek çoğu Peygamber Efendimizin (s.a.v) ahir zamanda meydana gelecek fitnelerden haber verirken söylediği "Ümmetim, yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası kurtulacaktır" hadis-i şerifindeki kurtulacak olan ayrıcalıklı grubun kendi tarikat, cemaat ya da mezhepleri olduğunu iddia eder.

Bu ayrıcalıklı hissetme hali öncelik hakkının kendilerinde olduğuna inanmayı beraberinde getiriyor. Peygamber şefaat edecekse önce onlara edecektir, sırat köprüsünden onlar ışık hızıyla geçecektir. İslam'ı en doğru şekilde onlar anlamakta ve yaşamaktadır, diğerleri sapkınlık içindedir. Kendilerinin Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olduğunu söyleyen Yahudiler de (5/ Maide/18) benzer düşüncelerle dinlerini paramparça ederek hizipleşir ve ayrılık çıkarır (06/ Enam/159). Bu kişiler kendisini sadece Müslüman olarak tanımlamakla yetinmeyip mensup olduğu dini topluluk üzerinden tanımlar. Narsisistler de herkes gibi görünmemek için bu tür tanımlara ihtiyaç duyar.

Kendilerinin çok özel olduklarını düşündükleri için sadece özel ya da toplumsal durumu üstün kişilerin ya da kurumların kendilerini anlayabileceğine, ancak onlarla arkadaşlık etmeleri gerektiğine inanırlar. Bu yüzden kimi cemaatlerde statü olarak üstünlük, zenginlik, cemaat mensupları ya da sempatizanları arasında şöhretli kişilerin olması çok önemlidir. Toplumu zengin, önemli ve ünlü olanlar ile ayak takımı olarak ikiye ayıran narsisistler de ayak takımına ait olmaktan korkarlar.

Empati yoksunluğu ve şiddet

Narsisistler insanları nesnelleştirir ve kendi çıkarları için kullanırlar. İnsanları sömürmek, onların zayıf yanlarını kullanmak kendi amaçlarına ulaşmada çok büyük bir etkendir. İstedikleri bir şeyi elde etmek için şiddet, aldatmaca dâhil olmak üzere her türlü yönteme başvururlar. Bunun için insanları zorladıkları gibi çoğu zaman da gönüllü olarak insanların bunu yapmasını sağlarlar. İnsanlarla ilişkileri karşılıklı bir ilişki değil, büyüklüklerini onaylatmakiçin diğerinin var olduğu bir ilişkidir. Dini topluluklar da hem mensuplarını hem de ilişkide oldukları "çok önemli kişileri" çıkarları uğruna kullanır. Tek amaç o yapılanmanın bekasıdır.

FETÖ'nün ve diğer birçok tarikat, cemaatin ilişki biçimlerine ve insanlara olan yaklaşımında bu sömürü düzenini bariz bir şekilde görebiliriz. Bu sömürü topluluk liderlerinin onlar hakkında söz sahibi olmak, hangi kitapları okuyup okumayacaklarına karar vermek, ibadetlerini kontrol etmek ve ne kadar, nasıl ibadet edeceklerini belirlemek, düzenli olarak para ya da kurban bağışı talep etmek gibi sürekli başkalarını denetleme üzerine bir kontrol mekanizması kurmasına neden olur. Narsisistler de aynı mekanizmayı kişisel ilişkileri üzerinden kurar sömürdükleri insanları sürekli kontrol ederler.

İnsanları nesnelleştirdikleri için empati yoksunu olurlar. Kimsenin acısını, mutluluğunu paylaşmazlar. Empati yoksunluğu kendilerini karşı tarafın yerine koyamadıkları için şiddete çok çabuk dönüşür. Bu dini topluluklarda ise kendini terör eylemleri (DEAŞ), darbe girişimleri (FETÖ) gibi olaylarda gösterir. Kendilerine saygı göstermeyen, onaylamayan herkes yok olmalıdır. Duyguları ve düşüncelerini uçlarda yaşarlar. Fanatik duygular bu yoksunluğun getirisi olarak aşırı tepkilere neden olur.

Dini topluluklardaki narsisizm

Kendini üstün görmenin bir diğer yansıması da eleştiriyi ve yaptığı hatayı kabul etmemektir. Dini topluluklarda da lider, şeyh ve cemaat yapısı asla eleştirilemez. Hatta kimi tarikatlar "şeyhin karşısında musalla taşındaki ölü gibi olmayı" o tarikata girişin şartı olarak sunar. Yahudilerin bilginlerini, âlim ve din adamlarını tanrı edinmeleri, hatasız ve eleştirilemez görmeleri de (9/ Tevbe/31,34) Kuran'da kınanır.

Narsisistler aynı zamanda kendilerinin kazanımları olmayan özelliklerle övünürler. Tarihteki önemli insanların başarıları ile bir şekilde özdeşlik kurup kendilerine mal edebilecekleri bir yön bulurlar (örneğin şeyhlerinin seyyid olduğunu söylemek gibi) ataları, ırkları, fiziksel özellikleri, mensup oldukları grupların toplum üzerindeki etkileri ile gurur duyarlar.

Narsisistlerin teşhircilik, sürekli ilgi odağı olmaya ve dikkatleri kendi üzerine çekmeye yönelik genel bir eğilimleri vardır. Kendilerini tanıtma arayışları ve fark edilme arzularından dolayı dış görünüşlerine oldukça dikkat eden bir yapıya sahiptirler. Bu yüzden; dış görünüşlerine çok değer veren, pahalı veya dikkat çekici kıyafetler giymeye ve etraflarından sürekli ilgi beklemeye eğilimlidirler. Dini topluluklarda da benzer eğilimleri görürüz.
Başörtü bağlama biçimleri ile hangi topluluğa ait olduğunu belli etmek, belli markalardan giyinmek, bıyıklarını, sakallarını farklılaştırmak, toplumdan farklı kıyafetlerle onlardan kendini ayrıştırmak cemaat, tarikat yapılanmalarında sıkça gördüğümüz şeylerdendir.

Ayrıca onlar asla yetinmezler. Kendilerinde olandan ziyade olmayana odaklanırlar. Yahudilerden bahseden "Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da o bize yerden biten sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin" demiştiniz. O da size, "İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var" demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı.
Onlar, Allah'ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah'ın ayetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı." (2/ Bakara/61) ayeti de bu narsistik özelliğe en yerinde örneklerden biridir.

Muazzam bir hareketin şanlı bir üyesi gibi hissetme

Eric Hoffer, Kitle Hareketlerinin Anatomisi kitabında kitlesel hareketlere iştirak etmesi muhtemel birey tipolojilerini sıralarken bencil ve hırslıları da sayar. Oluşan grupların niteliğinin ortalama/düzgün insanlar tarafından değil, uçlarda konumlanan azınlıklar tarafından şekillendirildiğini söyler. Bireylerin birçok şeye sahip oldukları durumda daha fazlasını istemelerindeki coşkunun hiçbir şeye sahip olunmadığı durumda duyulan coşkudan daha fazla olduğuna vurgu yapar. Bu da az önce bahsettiğim Yahudilerin farklı çeşitlerdeki yemek isteme durumuyla özdeşleşir. Kitle
hareketlerini yönetenlerin temel fonksiyonunun, takipçilerinin muazzam bir hareketin şanlı bir üyesi gibi hissetmelerini sağlayarak ölüm korkusundan
uzak tutmak olduğunu belirtir ve Hitler ile Churchill örneklerini verir.

Her topluluk veya kültür kendisinin önem ve üstünlüğünü öncelemek ve üyelerinin de buna ayak uydurmalarını sağlamak zorundadır. Aksi takdirde
ayakta kalamaz. Dolayısıyla insanların çoğu narsisistik yüklemeleri kullanarak ait olduğu toplum veya kültürün başkalarından daha erdemli ve üstün olduğuna inanır. Yapılan bu narsistik yüklemeler, insanın kişisel narsisizmini toplumsal narsisizme dönüştürmesi ile gerçekleşir.

Toplumsal narsisizmde de nesnellik ve akla uygun yargılardan uzak olma, doygunluğa gereksinim duyma, herhangi bir aşağılanma veya saldırı karşısında öfkeyle hatta terörle karşılık verme, özdeşleştirilecek bir profil arama gibi özellikler söz konusudur. Haliyle tüm bu özellikler, toplumsal narsisizmin bir şiddet ve savaş kaynağı olabilme ihtimalini ortaya koyar. Ulus, ırk, din, siyaset, spor gibi unsurlar, toplumsal narsisizmin tehlikeli boyutlara ulaşabileceği alanlar arasında yer alır. Fromm'a göre insanın olgunlaşabilmesi hem bireysel hem de toplumsal narsisizmden kurtulmasına bağlıdır.

BİZE ULAŞIN