Pek çoklarınca karanlık, gelişmemişlik ve sefaletle özdeşleştirilen "Ortaçağ"da tarih; Semerkant'tan Bağdat'a, Şam'dan Endülüs'e kadar geniş bir İslam coğrafyasında dünyanın bilim tarihine damga vuran büyük bilim insanlarının varlığına şahit oldu. Cebirden farmakolojiye, astronomiden kimyaya bugünkü modern bilimsel teorilerin öncülüğünü yapan bu dönemin güçlü portreleri ayrıca Ortaçağ İslam dünyasının kadınları tıptan tarihe, edebiyattan müziğe, yazarlıktan öğretmenliğe, mimariden siyasete kadar birçok alanda varlık gösterdiler ve hatırı sayılır katkılarda bulundular. Ortaçağ İslam dünyasını şekillendiren Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevileri, Selçuklular, Fatımiler, Eyyubiler, Memlükler ve Endülüs dönemine ve bu dönemlerde gerçekleştirilen çalışmalara bakarken etnomerkezci tarih ve düşünce perspektifinden uzaklaşmak gerekiyor.
8. ve 12. yüzyıllar arası İslam dünyasında önemli gelişmelerin olduğu yıllardır. Bağdat'ta Abbasi Halifelerinin iktidara geldiği 8. yüzyılın ortalarından başlayarak İslam ülkelerindeki bilim insanları, İspanya ve Fas'tan Çin sınırlarına kadar uzanan bir bölgede önemli bilimsel başarılar elde ettiler. Yalnızca Kadim Yunan kültürel mirasından değil, İran, Hint, Orta Asya ve Çin bilim-kültür mirasından da yararlandılar. Başlıca bilim merkezleri, Cundişapur (Güneybatı İran'da), Bağdat, Şam, Kahire, Horasan, Semerkant vb. gibi şehirlerdi. Bu bilimsel çalışmalar, klasik bilim mirasını zenginleştirdi ve Antik Yunan uygarlığı ve modern çağ arasında bir köprü kurdu. Böylece Avrupa bilim tarihinin ayrılmaz bir bölümünü oluşturdu. O dönemin karanlığını aydınlatan ilim erbabı sayısız Müslüman kadın ve erkekten bazılarını ve yol açtıkları gelişmeleri hatırlayalım istedik…
Meryem El-İcliyye:
Meryem el-Usturlabi olarak da anılan Halepli bir astronom ve mühendis olan Meryem el-İcliyye denizcilerin en önemli yol göstericisi olan usturlabın öncülerindendi ve yaptığı usturlapların hassasiyetiyle şöhret buldu. Seyfüddevle tarafından 944-967 yılları arasında baş astronom tayin edilerek saatin henüz yaygın olarak kullanılmadığı dönemlerde vakitlerin doğru bir şekilde saptanmasına yardımcı oldu. İcliyye, bugün pusula, navigasyon cihazları başta olmak üzere zaman ve mesafe ölçümüne, astronomik hesaplamalara yarayan pek çok cihazın atası olan usturlabı geliştirerek çağının ötesine geçti. Yaptığı hesaplamalarla gök cisimlerinin yüksekliğini ölçmeyi başardı. İcliyye, usturlaba eklediği yeni özelliklerle adeta çığır açtı. Böylece bilim dünyasına katkıda bulunan ilk Müslüman kadın mucit oldu.
Kurtubalı Lübna:
Matematikçi Kurtubalı Lübna, 10. yüzyılda Endülüs Emevileri zamanında yaşamış Müslüman kadın alimlerden biridir. Matematik, geometri, şiir, dil bilim, hüsn-i hat ve mütercimlik alanlarının hepsinde belli bir üne ve uzmanlığa sahipti. Öklid ve Arşimet gibi matematikçilerin de kitaplarını çevirdi ve bu çevirilerin üzerine matematikle ilgili kendi orijinal düşüncelerini de ekledi. Sultan II. Hakem, Lübna'nın özel zekâsının farkına vararak onu Kurtuba Kraliyet Halk Kütüphanesi'nin idareciliğine tayin etti. Lübna, görevi aldığı günden itibaren kütüphaneyi büyüttü ve zenginleştirdi. Bağdat, Şam ve Kahire'ye bizzat giderek oralardan kitaplar getirdi. Lübna'nın idareciliği sırasında, kütüphanedeki kitap sayısının 500 bini geçtiği söylenir.
Bîbî Müneccime:
Nişaburlu bir yıldızbilimcidir. 241'de (855) Bağdat'ta doğan Müneccime; astronomi, matematik ve müzik başta olmak üzere çeşitli alanlarda birçok ilim adamı ve sanatkâr yetiştiren İran asıllı Müneccimoğulları ailesine mensuptur. Yıldızbilimine hâkim olan Bibi Müneccime bu alanda bilgin sayılır. Ayrıca yıldız falı konusuna da vukufiyetinden dolayı kendisine Bîbî Müneccime adı verilir. Selçuklu sultanı I. Alaeddin Keykubad, nücum ilmine (astroloji) ilgi ve alâka duyan bir sultandı. Zamanın meşhur müverrihi İbn Bîbî'nin validesi el-Bîbî el-Müneccime'nin bu ilme dair şöhretini duyunca onu ailesiyle birlikte Konya'ya davet etti. Anne tarafından nücûm ilminde mükemmel bir bilgiye sahip olan Muhammed b.Yahya'nın torunu olup kendisi de bu ilmi öğrendi ve hayli ilerletti. Yıldızlar cetveline bakarak gelecek hakkında isabetli bilgiler veren, sözü kabul gören ve saygı duyulan biri olarak tanıdı. Türk tarihinde bilinen ilk kadın müneccim olduğunu söylemek mümkündür.
Hamide Ruyideşti:
Hicri 6. yüzyılda yaşadı. Şerif bin Şemseddin Muhammed Ruyideşti İsfahani'nin kızıdır. İsfahan İslam medeniyetinin parlak şehirlerinden biriydi ve İsfahanlı kadınlar, İslam'ın ilk yıllarından bugüne dek birçok ilmi alanda etkili oldular. İsfahanlı âlim kadınlar, Hoca Nizamülmülk Tusi gibi isimler üzerinde etkili odular, kendi şehirleri dışında da şiir ve edebiyat alanında faaliyetlerde bulundular. Bu kadınlardan biri de Hamide Ruyideşti olup rical ilmine vakıftı. Kendi döneminde yaşayan birçok kadına eğitim vermiş ve önemli hadis kitaplarında yer almıştır ki bu onun bilgisinin ve derinliğinin bir göstergesidir. Ondan geriye "Rical-i Hamide" adında bir de kitap da kaldı.
Fatıma Saati:
Hicri 8. yüzyılda yaşamış olan Fatıma Saati, Horasanlı dindar bir aileye mensuptu. Babası Muhammed bin Ali bin Rüstem, o bölgede mekanik ustası ve meşhur bir saatçiydi. Ayrıca fıkıh, temel İslami ilimler ve usul konularında da âlimdi. Çok güzel yazısı olan Fatıma, babasının ders verdiği mektepte İslam fıkhıyla tanıştı. İlmi öyle bir seviyeye ulaştı ki kendisi de daha sonra kadınlar mektebinde ders vermeye başladı.
Fatıma El-Fihri:
Fakih Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah el-Fihri'nin kızıdır. Babası, I. Yahya b. Muhammed döneminde Kayrevan'da hâkim olan Şii yönetimden kaçarak Fas'a sığındı. Burada yaşadığı Fes şehrinde camilerin halk için yeterli olmadığını gören Fatıma el-Fihri, Fas'ta kendi adına bir camii inşa ettirdi. Kurduğu Karaviyyin Medresesi İslam dünyasında bilinen ilk üniversitedir ve en itibarlı dini kurumların başında yer alır. UNESCO tarafından dünyanın ilk üniversitesi kabul edilen bu medrese 859 yılında Tunus sınırlarındaki Fas'ın Fes şehrinde inşa edilmiştir.
Vellâde El-Müstekfi:
Döneminin en gözde kadın şairlerindendir ve tarihçilerin de itibar ettiği bir şahsiyettir. Her ne kadar Vellâde müstakil olarak araştırmalara konu olmasa da Endülüs edebiyatı/şiiri denildiğinde adı mutlaka zikredilir. 11. asırda, Endülüs Emevileri döneminde yaşayan Vellâde, 1091 yılının Mart ayında, yaklaşık 80 yaşında vefat etti.
Suteyta El-Mehamali:
10. yüzyılda Bağdat'ta yaşamış ünlü bir kadın fakih ve cebir âlimiydi ve çözdüğü zorlu denklemlerle ün kazandı. Hakkında çok fazla bilgi edinemediğimiz Suteyta el- Mehamali, Arap edebiyatı, fıkıh ve hadis yanında matematik bilgisiyle de dikkatleri çekiyordu.
Fatıma El-Mecritiyye:
Endülüs devrinde yaşamış, Madridli kadın astronom, matematik ve geometri âlimi. Yıldızlar, galaksiler, güneş ve ayı inceledi, üzerlerinde hesaplamalarda bulundu. Yıldızları ve galaksileri uzun süre inceleyen Madridli Fatıma, yıldızların ufuk çizgisi üzerindeki yüksekliğini hesaplamaya çalıştı. Güneşin tam olarak konumunu tespit etmek ve ayın evrelerini belirlemek için araştırmalarda bulundu. Ay ve güneş tutulmalarını takip ederek namaz ve oruç ibadetlerini kolaylaştıracak şekilde derledi. Madridli Fatıma'dan bugüne Fatıma'nın Düzeltmeleri ve Usturlab Üzerine Bir İnceleme kitapları miras kaldı.
Er-Razi:
25 Ramazan 543 (6 Şubat 1149) tarihinde Büyük Selçuklu Devleti'nin başşehri olan Rey'de doğduğu kabul edilir. Fahreddin er-Râzî'nin tanınmasında ilmî seyahatlerinin büyük payı oldu. Cürcân, Tûs, Herat, Hârizm, Buhara, Semerkant, Hucend, Belh, Gazne ile Hint beldeleri uğradığı belli başlı ilim ve kültür merkezleri arasında yer alır. Üstün zekâsı, güçlü hâfızası, etkin hitabetiyle tanınan ve 12. yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Fahreddin er-Râzî; kelâm, fıkıh usulü, tefsir, Arap dili, felsefe, mantık, astronomi, tıp, matematik gibi çağının hemen bütün ilimlerini öğrenip bu alanlarda eserler vermiş çok yönlü bir âlimdir. Bundan dolayı "allâme" unvanıyla da anılır. Felsefe, mantık, astronomi, tıp ve matematik konularında da eserler yazan Râzî felsefe ve tabiat ilimleri alanında geniş ölçüde faydalandığı İbn Sînâ'dan etkilenmesine rağmen atom nazariyesiyle feyiz ve sudûr teorisi başta olmak üzere bazı konularda onu eleştirir.
Farabi:
Ebu Nasır Muhammed İbn el-Farah el-Farabi, M.S. 870'de Türkistan'da Farab yakınında küçük bir köy olan Vasic'te doğdu. Ataları Türkistan'a göç eden Farabi 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim insanıdır. Avrupa'da "Alpharabius" olarak bilinen Farabi, yükseköğrenim için uzun bir süre, 901- 942 arasında okuduğu ve çalıştığı Bağdat'a yaşadı. Bu süre boyunca, ilim ve teknolojinin birçok dalında ve birkaç dil üzerinde ustalık kazandı.
Farabi, fen bilimine, felsefeye, mantığa, sosyolojiye, tıbba, matematiğe ve müziğe katkıda bulundu. Platon ve Aristo felsefesini İslam felsefesiyle bağdaştırmaya çalışan bir Yeniplatoncu (Neoplatonist) olarak sınıflandırılabilir. Çok sayıda kitabına ek olarak Aristo'nun fiziği, meteorolojisi, mantığı, vb. üzerine bazı zengin açıklamalar yazdı. İslam felsefe geleneğinde, "ilk öğretmen" olarak bilinen Aristoteles'ten sonra "İkinci Öğretmen" (el-muallimü's-sani) olarak anılır. Farabi'nin önemli katkılarından biri de mantık çalışmasını iki kategoriye, Tahayyül (fikir) ve Subut (ispat), bölerek kolaylaştırmasıdır.
El-Kindi:
Tam adı Yakub ibn İshak el-Kindi'dir. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 796 senesinden sonra Kufe şehrinde doğduğu düşünülür. Kindi, ilahiyat ve edebiyat yanında teorik ve pratik bilgi dallarının hepsiyle ilgilenen, felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, optikten meteorolojiye, psikolojiden ahlaka ve kimyadan musikiye varıncaya kadar her alanda eser vererek zengin bir ilim ve felsefe literatürü armağan eden ansiklopedik bir filozoftur. Açıların pergelle ölçülmesini ilk olarak o sağladı. Düşünce sistemini matematik temeli üzerine kurmaya çalıştı; yalnız fiziğe değil, tıp bilimine de matematiği uyguladı. Sıvıların özgül ağırlıklarını hesapladı. Ayrıca, Pisagor geleneğini takip eden ilk İslam müzik teorisyeniydi. Optik üzerine yaptığı çalışmalarda ışığın yayılımı ve gölgelerin oluşumunu inceleyen İskenderiyeli Theon'u takip etti. Sonrasında ışığın yayılması ve iletimi teorisini, Öklid'in teorisine dayandırdı. El-Kindi'nin görsel algı konusundaki fikirleri, ışığın yansıması konusundaki çalışmalarıyla birlikte, Avrupa Rönesans'ında perspektif yasaları haline gelen şeyin temellerini attı. Kindi tüm bunların yanında Albert Einstein tarafından geliştirilen genel izafiyet teorisinin ilk temellerini attı.
İbn-i Sina:
Tam adı Ebu Ali el-Hüseyin ibn-i Abdullah ibn-i Sina el-Belhi'dir. Samanoğulları sarayı maliye kâtiplerinden ve saygın bir bilim insanı Abdullah Bin Sina'nın oğlu olan İbn-i Sina, Batı'da "Avicenna" adıyla tanınıyor. 980 yılında günümüz Özbekistan'ında yer alan Buhara yakınlarındaki Afşana kentinde doğdu. Yalnız doğuda değil, Ortaçağ Avrupa'sında da en büyük tıp âlimi kabul edilen Müslüman bir bilgin ve düşünürdür.
İbn-i Sina, Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi aldı. Buhara'da babasından ve döneminin ünlü bilginlerinden özel dersler ve iyi bir eğitim gördü. Olağanüstü hafızası ve zekâsı bu konuda ona çok yardımcı oldu. 14 yaşına geldiğinde öğretmenlerini geçmeye başladı. Felsefe, edebiyat, matematik, tıp gibi çeşitli alanlarda engin bir bilgi birikimine ulaştı. 16 yaşında tıbba döndü yeni tedaviler geliştirdi. 19 yaşında hekim unvanı elde etti ve ücretsiz hastaları tedaviye başladı. Samani Hükümdarı Nuh bin Mansur'un hastalığını iyileştirmesi üzerine, Buhara'da okuduğu kitaplar, bilgisinin daha da derinleşmesine ve düşüncelerinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. 21 yaşına geldiğinde dönemin en büyük hekimlerinden biri sayılıyordu.
Biruni:
Batı'da Aliboron ya da Alberuni olarak anılan Biruni'nin tam adı Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Biruni'dir. 973 yılında Özbekistan'ın Harezm bölgesinde doğan Biruni, bilim konusunda ilk eğitimini bölgenin hükümdar ailesinden aldı. Seçkin bir gökbilimci ve matematikçi olan Ebu Nasr Mansur'dan aldığı eğitimle geometri ve astronomi konularında kendini geliştirdi. Sahip olduğu bilgi birikimi nedeniyle İslam tarihinde de önemli bir yeri olan Biruni, Gazneli Mahmut'un isteğiyle Hindistan seyahatlerine katıldı. 17 yaşında başladığı bilimsel araştırmaları hayatı boyunca sürdürdü ve ortaya değerleri eserler verdi.
İbn-i Heysem:
Ortaçağ'da yetişmesine ve zamanının en ünlü âlimlerinden biri olmasına rağmen maalesef Batılı bilim insanları kadar ismini bilmediğimiz İbn-i Heysem kendi dönemindeki çoğu Müslüman bilim insanı gibi Basra'da doğdu ve daha sonra fizik, matematik, geometri, astronomi ve mühendislik alanlarında eğitim alarak söz sahibi oldu. Optik biliminin babası olarak bilinen İbn-i Heysem, Batı'nın bu alanda ünlü bilim insanı olan Roger Bacon'un da üstadı olarak kabul edilir. Heysem, Ortaçağ Dönemi'nde; Optiğin Hazinesi isimli kitabıyla Doğu ve Batı'yı bilgi ışığıyla aydınlattı, günümüzde kullandığımız fotoğraf makinelerinin atası sayılan "camera obscura"nın mucidi oldu. Bilimin kurallarını ilk kez belirleyen İslam dünyasının yetiştirdiği en önemli fizikçi ve matematikçi oldu.
Yüzyıllar sonra icat edilecek olan fotoğraf makinasının çalışma prensibine ışık tutan buluşu daha sonra teleskopların da yolunu açtı. İbn-i Heysem felsefe ile de ilgilenerek o kadar ilerledi ki Aristo ve Batlamyus'un eserlerindeki hataları ortaya koydu. Heysem, Aristo ve Batlamyus'un evrenin dünyanın etrafında döndüğünü savunan fikirlerine karşı çıktı ve evrenin dünyayı merkez olarak alıp onun etrafında dönecek kadar küçük bir şey olmadığını bilakis dünya ve güneş sistemimiz gibi birçok sistemin olabileceğini savundu. Heysem, Aristo ve Batlamyus'un birçok ilmi eserini de Arapça'ya çevirdi.
Ömer Hayyam:
İranlı astronom, bilim insanı, şair, bilgin ve filozof. Asıl adı Gıyaseddin Ebu'l-Feth Bin İbrahim El-Hayyam'dır. 18 Mayıs 1048'de İran'ın Nişabur kentinde doğdu. Ömer Hayyam, İran ve Doğu edebiyatında rubai türünün kurucusudur ve Batı ülkelerinde adına birçok dernek kurulmuş, rubaileri bütün batı dillerine çevrilmiştir. Ömer Hayyam, yaşadığı dönemde daha çok bilgin olarak ün kazandı. Matematik, fizik, astronomi ve tıp gibi rasyonel ilimler dışında müzik ve şiirle de yakından ilgilendi. İran'ın, Selçuklular yönetiminde olduğu dönemde yaşayan Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, Bağdat'a da gitti.
Hayyam, fizik, metafizik, matematik, astronomi ve şiir alanlarında değişik eserler yazdı. Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında İbni Sina'nın Temcid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi, Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer aldı. En büyük eseri Cebir Risalesi'ydi. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalarda bulundu. Bunun yanı sıra, binom açılımını ve bu açılımdaki katsayıları da bulan ilk kişi oldu.
İbn-i Rüşd:
İbn-i Rüşd, 14 Nisan 1126 tarihinde Endülüs'ün Kurtuba şehrinde doğdu. Tam adı Ebu'l-Velid Muhammed ibn Ahmed ibn Muhammed ibn Rüşd'dür. Avrupa'da Averroes adıyla tanınır. Babası, Kurtuba kadısıydı. Eğitim hayatına seçkin hocalardan dersler alarak başlayan İbn Rüşd, temel dini ilimleri babasından öğrendi. Dini ilimlerin yanında ahlak, astronomi, edebiyat, felsefe, fizik, mantık, matematik, politika, psikoloji, tabiat ilimleri, tıp, zooloji gibi ilimler de tahsil etti. Meşşaî felsefenin son temsilcisi ve aynı zamanda İslam dünyasının büyük filozoflarından biri olan İbn Rüşd, Gazzali'nin yazdığı Tehafütü'l- Felasife adlı eserine karşılık olarak Tehafütü't- Tehafüt adlı eserini yazmıştır. Bu eser, Gazzali'nin İslam dünyasında felsefe ve filozoflara yönelik ortaya koyduğu olumsuz tutumu eleştirir. İbn Rüşd'ün siyaset, din, hukuk, tıp ve felsefenin pek çok alanında 150'den fazla eser kaleme aldığı bilinmektedir. Özellikle Aristo'nun Organon külliyatı üzerine yazdığı pek çok şerhi vardır.
İbn-i Battuta:
İbn-i Battuta adıyla meşhur olan seyyahın asıl adı, Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim'dir. 1304'te Tanca'da doğdu ve yirmi iki yaşına kadar burada yaşadı, hukuk ve din tahsilini de bu şehrin medresesinde yaptı. Dünya tarihinin en büyük seyyahlarından biri olarak kabul edilen Faslı Seyyah İbn-i Batuta, 29 yıl süren ve Çin'den İspanya'ya kadar yaklaşık 130 bin kilometreyi bulan seyahatleri boyunca İslam dünyasının ve çevresinin büyük bir bölümünü gezdi. İbn-i Batuta, bu seyahatleri boyunca edindiği izlenimlerini ve anılarını Rihletü İbni Batuta yani İbn-i Batuta'nın Yolculuğu anlamına gelen seyahatnamesinde topladı. Bugün sayısız dile çevrilen bu eser, dünya tarihinin en önemli seyahatnamelerinden biri kabul edilir ve sayısız tarihsel araştırma ve incelemeye kaynaklık eder.
İbn-i Haldun:
Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî veya tanınan kısa adıyla İbn-i Haldun, 1332 yılında Tunus'ta dünyaya geldi ve 1406 Kahire'de vefat etti. İbn Haldun'dan önceki tüm tarihçiler olayları tek tek ele alıp, hikâye gibi anlatmış ancak bir senteze gidememişlerdir. İbn Haldun ise tek tek fenomenlerden yola çıkarak ünlü tarih tezini öne sürdü, böylelikle de sosyoloji adını verdiğimiz bilim dalının temellerini attı. Yaklaşımları özellikle köy-kent farklılaşması hakkında toplumsal çözümlemeler getiriyordu. Endülüs'e yerleşme talebini kabul etmeyen İbni Haldun, bu ülkeden ayrılarak Afrika'ya döndü ve çeşitli Berberî ve Arap devletlerinde siyasi, idari vazifelerde bulundu. Bedevi kabilelerini çok iyi tanımasından dolayı aranan bir devlet adamı ve danışman olan İbn-i Haldun, daha sonra Mısır'a yerleşerek Mısır'da altı defa Maliki kadılığı yaptı.
İbn-i Haldun'dan bu yana altı yüz yıl geçmiş olmasına rağmen tespitleri hala tazeliğini ve geçerliliğini korumaktadır.