Ukrayna'nın kuzey bölgesinde, ülkenin başkenti Kiev'e yakın bir yerde bulunan Çernobil Nükleer Santrali, tarihler 26 Nisan 1986'yı gösterirken tarihin en büyük acılarından birine sebep oldu ve o sırada bakımda olan dördüncü reaktörün patlaması sonucu büyük bir felaket yaşandı. Patlamanın etkisiyle 31 kişi öldü.
Patlamadan sonra temizlik çalışmalarında yer alanlar da öldü. Bölgeye sevk edilen ve yaşanan ölümler nedeniyle "tedbirli" olarak görev yapan Ukraynalı askerler de radyasyonun etkisiyle ilerleyen aylarda hayatlarını kaybettiler. Ancak patlamanın verdiği zarar bunlarla bitmedi. Çevreye yayılan radyasyondan sadece Ukrayna değil, çevre ülkelerde de yüzlerce, binlerce insan hatta sonraki nesiller bile etkilendi. Uzmanlara göre Çernobil patlaması, dünyanın en acı tecrübelerinden olan atom bombasından 200 kat daha yıkıcı bir etkiye sebep olmuştu.
O etkilere maruz kalan bir isim de Oksana Masters'tı. Saygın spor ödülleri Laureus'ta "Yılın En İyi Engelli Sporcusu" dalında aday gösterilen ancak ödülü -en az kendisi kadar başarılı- Kış Olimpiyatları'nda 4 altın madalya kazanan görme engelli sporcu Henrieta Farkasova'ya kaptıran Masters, Çernobil'in acısını fiziksel olarak en yoğun yaşayanlardan biri. Gelin onun hayat hikâyesi ve neler başardığı üzerine konuşalım.
Oksana, Çernobil patlamasından üç yıl sonra, Ukrayna'nın Hmelnitski kentinde dünyaya geldi. Ancak dünyaya gelen bebek, doktorlar için büyük bir üzüntü sebebiydi. Çünkü o da, geride kalan üç yıl boyunca anne karnında radyasyondan etkilenmiş bir bebekti. Fiziksel özellikleri normların dışında ve normal bir hayat sürmesini engelleyecek şekildeydi. Yaşamsal faaliyetlerini etkileyecek bir durum yoktu ancak birçok organı "bilinen" görüntüden uzaktı. Kendi durumunu şöyle ifade ediyordu: "Sağlıklı bir bebek olarak doğdum ancak uzuvlarımda ve birkaç organımda önemli doğum kusurları vardı."
Bu önemli doğum kusurları şöyleydi: Oksana'nın her iki ayağında da altı parmak vardı. Ellerinde ise başparmak yoktu ve parmak aralarında perde bulunuyordu. Sol bacağı, sağ bacağından altı santim daha kısaydı ve iki bacağını da taşıması gereken kemikler gelişmemişti. Sol bacağı "c" şeklindeydi. Ayrıca Oksana'nın doğuştan sadece bir böbreği vardı…
Hastanede hiçbir şeyin farkında olmadan yatan bebek Oksana sadece fiziksel kusurlarla doğmamıştı. Doğumundan sadece birkaç saat sonra artık ailesiz bir bebek de olacaktı. Biyolojik anne ve babası onu reddetti. Hastaneden ayrıldıklarında anne ve baba yalnız bir şekilde evlerine giderken, Oksana'ya bakıcı bir aile arandı fakat hem görüntüsü hem de tedavi masrafları nedeniyle kimse onu evlat edinmek istemedi. "Birçok insan gelirdi, bize bakardı, 'sizi buradan kurtaracağım' der ve giderdi. Sonra da bir daha ne gelen olurdu ne de bizi buradan kurtaran…" diyen Oksana, hayatının ilk yedi senesini anne-baba şefkatinden uzak, dönemin kötü şartlarına sahip üç ayrı Kiev yetimhanesinde geçirdi. Peki, bu böyle sürüp gidecek miydi? Hayat gerçekten bu kadar acımasız mıydı?
Oksana'nın her iki ayağında da altı parmak vardı. Ellerinde ise başparmak yoktu ve parmak aralarında perde bulunuyordu. Sol bacağı, sağ bacağından altı santim daha kısaydı ve iki bacağını da taşıması gereken kemikler gelişmemişti.
Gözyaşı dolu bir sevgi hikâyesi
Hayır, değildi! Oksana'nın hayatını değiştirecek sihirli buluşma yedi yaşını bitirdiği yılın sonunda gerçekleşti. New York'ta yaşayan ve eşinden yeni boşanmış olan Amerikalı bir kadın, Gay Masters, hikâyesini duyduktan sonra bir dakika bile düşünmeden Ukrayna'ya gelip Oksana'yı evlat edinmeye karar verdi. "Harika bir kadındı. Bana daha iyi bir yaşam verdi" diye başladığı cümlelerini gözyaşları nedeniyle tamamlayamayan Oksana, haksız da değildi. Anne Masters, Oksana'yla beraber New York'a döndükten sonra ona hem sevgi hem de sağlık verdi. Artık yaşamsal faaliyetlerine zarar vermeye başladığı için iki bacağı da kesildi. Sol bacağını kaybettiğinde dokuz, sağ bacağını kaybettiğinde ise 14 yaşındaydı... Hayal etmesi bile zor, düşünmesi bile acı verici. Henüz 14 yıllık kısacık hayatına ne büyük acılar sığdırdı. Peki, tüm bunlarla nasıl başa çıktı? Cevabı çok basit: Sevgi ile. Onu seven biri vardı ve o da sadece sevdi. Nefret, kıskançlık, kin, kavga yoktu sadece sevgi vardı.
Dünyanın tüm sorunlarını çözebilecek tek duygu; sevgi.
Oksana geçirdiği ikinci bacak ameliyatı sonrası doktor tavsiyesi ile kaslarını güçlendirmek için kürek çekmeye başladı. Bu sporu çok seven genç kız, suyun üzerindeyken iki duyguyu hatırladı: "Sudayken, geçmişimde benden defalarca alınan özgürlük ve kontrol duygusunu hissetmeye başladım." Oksana, kürek alanında kendini geliştirdi. Daha fazla çalıştı, daha fazla zorladı ve sonunda profesyonel bir sporcu oldu. Kürekle ilk tanışmasından dokuz sene sonra olimpiyatlarda buldu kendini. Afganistan gazisi bir askerle birlikte katıldığı 2012 Paralimpik Olimpiyatları'nda bronz madalya kazanarak annesinin göğsünü kabarttı. Ancak sırt ağrıları bir süre sonra kürekten uzaklaşmasına neden oldu. Bu sefer de kayakla tanıştı. Sadece iki yılın ardından, her şeyin başladığı topraklara çok yakın bir yerde; Rusya'nın Soçi kentinde, Paralimpik Kış Oyunları'nda kayak krosta iki madalya sahibiydi: Bir bronz bir de gümüş. Ve yıl 2018'i gösterirken, hikâyesinin başladığı tarihten 20 sene sonra Kore'deki Kış Olimpiyatları'nda tarihe geçerek, altın madalyayı kazandı. Kazandığı ilk altını annesine armağan etti. "Gerçek altın madalyayı o hak ediyor" dedi ve bir kez daha gözyaşlarına boğuldu.
Oksana ve Gay Masters; gözyaşı dolu bir sevgi hikâyesinin iki kahramanı. Sevginin gücünün terk edilmiş bir bebeği, olimpiyat şampiyonu bir sporcu yapabileceğinin en güzel kanıtı. Yunus Emre'nin dediği gibi; "Sevelim, sevilelim. Dünya kimseye kalmaz…"