Bir şeyi anlamak yola dönüşün köprüsü ve olanağıdır. Bir şeyi açıklamaksa zorbalık, hatta bazen cinayettir" diyor Jung. Modern dünya, reel hayatta var olan bütünü olduğu gibi mevcut olmasına izin vermeyerek nesneleştirip kendi teorik ve ideolojik sistemine göre bir elbise giydiriyor ve sorunlu bir insan algısı yaratıyor. Bu sorunsalın konumlandırıldığı nesnelerden biri de kadın. Dolayısıyla kadında mevcut olan annelik gibi içsel dinamikler, dışarıda duran hâline geliyor ve kadının anneliğini kendisiyle etkileşim içerisinde karşılıklı anlamanın önüne geçiyor. Diğer yandan kadın, doğurganlık ve annelik ilişkisini çatışma bağlamında ele alan ve bu durumu kadının "cam tavanı" ilan eden birtakım politikalar yürütülüyor.
Her şeyin kurgusal bir işleyişle ilerlediği günümüzde, kadınlara isnat edilen sıfatlar da birer kurgu örüntüsü içinde şekilleniyor maalesef. Özel alan-kamusal alan karşılıklı etkileşim içerisinde döngüsel bir süreç olarak hem anneliğin üretimini yaratıyor hem de onun bir sonucu olarak yeniden üretilme sürecini kısırlaştırıyor. Kapitalist gelişim süreci, erkeği evden uzaklaştırdığı gibi kadını da evden uzaklaştırıyor ve annelerin de aile yaşantısına katılımını azaltıyor. Kültürel, bilhassa siyasal sembolleştirmelerin de etkisiyle biçim kazanan anne figürü, bir imge ve nesne olarak kendi kültürel dinamikleri içinde bir kimlik oluşturamadığı gibi, evinin de yolunu bulamıyor. Bir kadının "olmak" için verdiği mücadele daha çok dışsal kategori (kamusal alan) içinde kendine yer edinirken, anneliğin dışsal değil içsel bir edinim oluşu görmezden geliniyor. Günümüz toplumlarında hâlâ en çok konuşulan cinsiyet, kadın. 21'inci yüzyılın göbeğinde kadının psiko-dinamiği hâlâ kuramsal çalışmalar için cazibesini koruyorken, doğurganlığın ve sonsuz şefkatin tecessümü olan anneliğin ontolojisinden bahsetmek istiyorum ben.
Kadının anne rolü
Siyasal stratejiler, her alanda olduğu gibi sadece taklidin ön plana çıkarıldığı bir anne-kadın illüzyonu yaratıyor. Annelik tek başına bir sıfat olmaktan çoktan çıkarıldı. Önüne onlarca sıfat konan bir yan edinim sadece ve daha başka birçok alanda olduğu gibi bu alanda da modern olanla ontolojik bir bağımlılık içerisinde ilerliyor. Annelik pratiğinin psiko-sosyal olgusunu merkeze alarak içsel serüvenini konuşmak gerekiyor belki de. Anneliğin fıtratını ve kutsallığını, feminen ve maskülen (dişil ve eril) her türlü bakış açısından uzakta anlamak gerekiyor kuşkusuz. 21'inci yüzyılı, kadın için her şeyin yeniden yorumlanması, annelik pratiğinin büyük değişikliğe uğratılması, kadın ve anneliğin fonksiyon alanlarının yeniden belirlenmesi olarak algılamak zorundayız. Modern dünya kadını, fıtratından koparmanın başarısını, ona sadece maddi bir gerçeklik olarak yaklaşmasıyla elde ediyor. Bu sarmalda modern kadının ve sosyal hayatının belirleyici egemen unsuru "yabancılaşmak" oluyor. Kendine yabancılaşan kadın ise fıtri bir tutarsızlık içinde kitlelere kendisini kabul ettiriyor. Feministler, cinsiyet eşitlikçileri; bu tahrif ve dejenere edilmiş kadını sahiplenerek anneliği bir tür kompleks unsuruna dönüştürüp sonunda erkek gibi davranmaya götüren bir paradoks üretiyor. Kadınların hayatlarında anneliği aforoz eden cinsiyet eşitliği yaklaşımları, kadına bıraka bıraka bir ruh burkuntusu, bir intihar zemini bırakıyor. Müslümanlar, kadın fıtratını böylesine ifsat edici bir çatışma zemininden uzak durarak, itibarı kaybettirilen "kadın-anne" vurgusu üzerinde durmalıdırlar. Geleneksel ve modern yapının anneliğe kaybettirdiği itibarı, nehrin kaynağına ulaşarak, dişiliğin doğduğu ve beslenerek doyduğu kaynağı çözümleme girişimlerine destek mahiyetinde "Allah'ın ruhundan üflediği" insanın -doğurgan olanı- kadının "anne" rolüne dikkat çekmek gerektiğine inanıyorum.
Bu köşe, önümüzdeki sayı itibariyle; anneliğin ontolojik bir çerçevede ele alınması, değişen dünyada annelik ve dinamikleri, üretimi, inşası, mahiyeti ile ilgili hem kamusal alanda güçlü kadın olmayı başarmış hem de anneliğini ontolojik bir sarmalda var etmiş kadınlarla, bir röportaj dizisinden oluşacak.