Düşük maliyetli bir yönlendirme, kullanma ve sömürü aracı
Bazıları gruba, inanca fanatizm derecesinde olsa bile bağlılığın iyi bir şey olduğu görüşünde. Bana kalırsa dar bir alanda da olsa bu görüşün tutarlı bir yanı var. Bağlılık, sadakat kötü bir şey değil. Ama bu da insanın neye bağlı olduğuna bağlı. Eğer kanaatiniz hakikatse, haktan, insanlıktan, ahlaktan ve adaletten şaşmıyorsa buna tutkulu bir şekilde bağlı kalmakta bir beis yok. Ama bağlı olunan şeyin gerçekten böyle olup olmadığını bilmek şartıyla. Fanatizm, bağnazlık ya da yobazlık; adına ne denilirse denilsin ve din, ideoloji, siyaset, spor, marka, sanat, terör ya da felsefe gibi hangi alanda olursa olsun sürekli insanlara bolca telkin edilen bir eğilimdir ve eninde sonunda aklı, mantığı, sağduyuyu, soğukkanlılığı ve adaleti devre dışı bırakmaya vardırır. Tüm bunlara rağmen fanatik eğilimlerin kitlelere pompalanmasının ardında ne gibi bir sebep yatıyor diyorsanız, bu sebep çok açık: Fanatizm sayesinde bireyleri ve kitleleri yönlendirmek, kullanmak ve sömürmek çok kolaylaşır. Üstelik maliyeti de oldukça düşüktür.
Her yerde o var
Fanatizm, bağnazlık, aşırılık deyince sadece futbol taraftarlarının kendi takımlarını yüceltip, aslında kendilerinden hiçbir farkları olmayan diğer takım taraftarlarına yönelik öfkesinden bahsetmiyoruz. Keşke fanatizm denilen patolojik zihin yapısı o kadarla kalsa. Ama kalmıyor işte. Milliyetçilikten etnisiteye, ekonomiden sınıf ayrımına, bölgecilikten ırkçılığa, ideolojilerden din ve inanca kadar hemen her coğrafyada, her toplumda beyinleri zehirlemekle kalmıyor, insanlık adına utanılacak zulümlere ilham kaynağı teşkil ediyor. Bu hakikati görmek için dünya haritasına bir göz atıp, nerede ne olduğuna bakmanız yeterli. Çin'deki ideolojik fanatizmden, Burma ve Tayland civarındaki Budist fanatizmine, Afganistan ve civarındaki fanatik dini anlayışlardan Avrupa ve Amerika'daki kendini insanlığın geri kalanından üstün görme eğilimine, Afrika'nın çeşitli bölgelerindeki ırk ve kabile asabiyetinden İsrail'deki devlet faşizmine dönüşmüş Yahudi fanatizmine, ABD'den dünyaya yayılan ve tüm insanlığı neredeyse yok etmeye hevesli bir kıyamet gönüllülüğüne dönüşen Evanjelist bağnazlığına, özellikle Batı dünyasını adeta avucunun içine alıp kukla gibi oynatan fanatik Siyonizme, ne tabiat ne toprak ne de suya acımayan vahşi kapitalizm fanatiklerine, Hindistan'da Hinduluğu inanç olmaktan çıkarıp bir şiddet ve nefret ideolojisine dönüştüren Hindu milliyetçiliğine ya da Filistin'de aylardır çoluk-çocuk-kadın-sivil-masum ayırt etmeden bir soykırım sürdüren dini-politik Siyonist, ultra-Yahudi, İsrail imzalı insanlık dışı vahşete bakınca fanatizm ya da bağnazlığın aslında nerelere kadar uzandığını alenen görmek mümkün.
Din çarpıtması, politika, ırkçılık, sömürü ve vahşette fanatizmin zirvesi: Siyonizm
Dünya yüzeyinde fanatizm çok çeşitli şekillerde kendini gösteriyor ancak bunlardan biri var ki tüm diğerlerine rahmet okutacak raddeye gelmiş durumda. Dünya neredeyse 8-9 aydır son derece insanlık dışı bir fanatizmin vahşi katliamlarına sahne oluyor. Din soslu, devlet mekanizmalı, ideolojik itici güçlü son derece faşist, bir o kadar ırkçı ve gözü kanlı bir fanatizm vahşeti, şimdilik ulaşmış olduğu en korkunç mertebeyi tüm insanlığın gözleri önüne seriyor Gazze'de. Aslında özellikle din, siyaset, sömürü ve ırkçılıkta fanatizmin cisimleşmiş hali olan İsrail devletinin kendi mensuplarının ve dünyadaki makul düşünen Yahudilerin dahi "hayır" seslerini bastırarak, hiçbir kural ve kurum tanımadan yürüttüğü katliam, soykırım ve tehcir son dönemde dünya sisteminin tüm damarlarına sızarak kanserli bir hücre gibi yayılan ve en güçlü yapıları bile felç etmiş görünen tam manasıyla fanatik bir ideolojinin ve bunun örgütlü yapısının eseri: Bu yapı Siyonizm'den başkası değil. 19. yüzyılda politik bir harekete dönüşen Siyonizm ideolojisi aslında tam bir sapıklık ve fanatizm üzerine kurulu. Bu ideolojiye mensup olanların hareket noktası olarak aldıkları tahrif edilmiş Tevrat'ın Tesniye bölümündeki 25. ayet Siyonizmin nasıl bir şey olduğunu göstermeye tek başına yeterli: "O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayağınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan'dan ırmaktan, Fırat ırmağından garp denizine kadar olacak. Önünüzde kimse duramayacak, Tanrınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyarlara salacak."
Kendi mensupları dışındaki tüm insanları hayvan olarak gören bir zihniyet
Dinci Siyonizm ve Yahudilerin bir kısmı kendilerini üstün kavim olarak görürler, diğer insanları ve milletleri ise insan görünümlü hayvanlar olan ve kendilerine hizmetkârlık yapmaya mahkum "goyim" olarak değerlendirirler. Kutsal kitaplarda kendilerine yüklenen fazilet yüküyle Tanrı katında makbul olacakları gerçeğini saptırarak Tevrat'taki ismiyle Tanrı Yehova'nın kendilerini seçtiğine ve bu şekilde diğer varlıklara üstün kıldığına inanırlar. Diğerleri insan görülmediğine göre onlara yönelik her türlü zulüm ve adaletsizlik güya meşrudur. Siyonizm denilen bu ideolojik fanatizmin diğer bütün ideolojiler, sistemler, kurumlar, toplumlar, hatta devletler üzerinde nasıl bir hâkimiyet ve nüfuz kurduğunu son dönemlerde son derece açık ve ibretlik bir şekilde tüm dünya görüyor. Dünyanın en güçlü ve gelişmiş ülkeleri Siyonistlerin akıl almaz yöntemlerine ses çıkaramıyor, çıkarırlarsa ekonomik ve siyasi olarak bedel ödeyeceklerinden korkuyor, insan hakları ya da evrensel hukuk kurallarını öne sürenleri bile bu korkuyla susturup baskılamaya çalışıyorlar. Kapitalist sistem üzerinde kurdukları dünya çapındaki tahakküm yüzünden devletler dahi Siyonistlerin gazabına uğramaktan çekiniyor. 2 milyarlık Müslüman âlemi, 2 milyarlık Hristiyan âlemi, 2 milyara varan Hindu, Budist vs. dünya nüfusu sayıları bir avuç olan muktedir Siyonist mahfiller karşısında acziyetin diplerini görüyorlar. Kendileri dışındakileri insan olarak görmeyen ve diğer tüm insanlığa kendilerine hizmet etmek zorundaki goyimler olarak bakan bu aşırı bağnaz zihniyetin parayı, siyaseti ve aklı yönlendiren gücü dünyanın pısırıklığı ve acziyetiyle birleşince ortaya korkunç bir vahşet ve sömürü çıkması kaçınılmaz oluyor.
Nazi Almanya'sından İsrail fanatiği yeni Almanya'ya
Naziler döneminde Yahudilere yaptıkları zulümle Siyonizmin dünya çapında etkinlik kazanmasının yolunu sonuna kadar açan Almanlar son Gazze meselesiyle beraber adeta fanatik Siyonist gibi davranır oldular. Almanya'da Filistin dayanışmasına yönelik baskı hayatın her alanına nüfuz ederken
Alman hükümeti başta olmak üzere ülkenin tüm kurumlarının, İsrail'in Gazze'de aylardır sergilediği vahşete rağmen İsrail yanlısı tavrı, tutarsızlığı
sınırı çoktan aştı ve artık saçmalık boyutlarına varmış durumda. İsrail'in insanlık suçlarına verilen diplomatik ve medyatik desteğin yanı sıra akademik ve kültürel alanda da Filistin'deki dramı gündeme taşımak isteyenlere amansız bir sansür uygulanıyor. 7 Ekim'in hemen ardından Almanya, Filistin yanlısı protestoları neredeyse tamamen yasakladı. Yasağa meydan okuyarak gerçekleştirilebilen az sayıdaki gösteri de büyük ölçüde polis tarafından ve bazıları şiddet kullanılarak dağıtıldı. İsrail, Gazze'ye yönelik intikam amaçlı bombardımanının ilk aşamasını başlatırken ve İsrailli liderler soykırım söylemleri savururken Alman yetkililer tüm ana siyasi partilerin liderlerinin katılımıyla İsrail'e büyük destek gösterileri başlattılar. Dahası Filistin yanlısı ifade ve sembolleri de büyük ölçüde yasakladılar. Böyle sayısız örneğin ardından Alman resmi mercileri Filistinlilere verilen desteğin, İsraillilere yönelik ayrım gözetmeyen şiddete verilen destek olarak anlaşılması gerektiği görüşünü benimsediler. Dahası, savaşın sona ermesi çağrısının zorunlu olarak İsraillilerin bu tür saldırılara karşı kendilerini savunma haklarını reddetmek anlamına geldiği görüşünü açıkça ilan ettiler. Açıkçası Almanya'nın Yahudi düşmanlığından İsrail fanatikliğine sürüklenmesi dünyada nasıl bir düzenin hakim olduğunu gösteren ibretlik bir vaka olarak İncelenmeyi hak ediyor.
"Dinî fanatizm, Tanrı'nın yerine başka bir şeyi geçirmektir"
Fanatizmin en tehlikelisi ve zararlısı kuşkusuz din alanına yönelik olanı. Kahire Dominiken Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü mensubu bir araştırmacı ve aynı zamanda bir Dominiken rahibi olan Adrien Candiard'ın 2020 yılında din konusunda yaşanan fanatik şiddet eylemleri üzerine yayımladığı kitabı Du Fanatisme: Quand La Religion Est Malade (Fanatizm Üzerine: Din Hastalandığı Zaman) bu konuda bir hayli ses getirdi. Tarih ve coğrafya profesörü Candiard'ın bazı tespitleri bu açıdan tüm din mensupları adına dikkate değer. "Fanatizm içeren dini bir yaklaşım aslında orada Tanrı'nın bulunmadığının göstergesidir" diyen Candiard bunu şöyle açıklıyor: "Konu üzerinde çalışmaya başladığımda, herkes gibi ben de fanatizmin aşırı dindarlıktan kaynaklandığına inanıyordum. Şimdi bana öyle geliyor ki fanatizm tam tersine Tanrı'nın yokluğunun işaretidir. Bu şaşırtıcı gelebilir ancak dindar fanatik, Tanrı hakkında konuşurken gerçekte onun yerine kendine ait bir şeyi koyan kişidir. Oysa Tanrı daima bizim kontrolümüzden ve yönlendirmemizden beridir ve daha yücedir. Tanrı'nın yerine konulanlarsa genellikle Tanrı'ya ve dine dair kavram ve görüşlerdir… Tüm bunlar, kendi asli mahiyetlerinde kaldıkları sürece iyidirler zira bunlar Tanrı'ya götüren vasıtalardır. Ancak bunları başlı başına bir amaç olarak ele aldığımızda, bunlara dair düşüncelerimizi mutlaklaştırdığımızda ya da araçsallaştırdığımızda putperestliğe düşeriz. (…) Tüm fanatizmlerin ortak bir temeli vardır: Hepsi Tanrı'nın bilinemeyeceğini ileri sürer ve onun yerine başka bir şeyi koyar. (…) Paradoksal olarak fanatizm bize çok önemli bir şey gösterir: İnsanın kalbinde Tanrı için özel bir yer vardır. Burası dinî veya seküler (ırk, sınıf, gelişme, tarih, millet gibi) başka bir şey tarafından işgal edildiğinde felakete dönüşür. Fanatizm, içine düşen kimsenin hapishanesi olur. Bağnazlığa yol açan putperestlik ayartması hepimiz için söz konusudur. On Emir'in ilkinin bizi bu konuda uyarması boşuna değildir!"
En tehlikeli iki fanatizmin birleşimi: Hindu milliyetçiliği
En tehlikeli fanatizm dinî ya da ideolojik olandır diyoruz ya, bundan daha tehlikelisi de var: Bu ikisinin birleşimi… İşte Hindistan bir süredir böyle bir fanatizmin yükselişine şahit oluyor. Hinduizm dini ile milliyetçiliğin bir araya gelişiyle ortaya çıkan Hindu milliyetçiliği işte böyle çift başlı bir canavar. Hindistan'da siyaset arenasında özellikle 2000'lerin başından itibaren hızlı bir yükselişe geçen ve iktidara kurulan bu fanatik dinî ideolojison derece cüretkâr bir yapılanmanın ve şiddet eylemlerinin odağına dönüşmüş durumda. Bunu iktidardakiler kadar, iktidar partisine mensup olmayan ya da federal yönetimlerde etkili olan Hindu hareketlerinin özellikle Müslümanları hedef alan nefret, ayrımcılık ve şiddet eylemlerinden yakinen biliyoruz. Ama işin boyutu bu kadarla kısıtlı değil. Tarihi camiler yağmalanıyor, Müslüman evlerine baskınlar düzenleniyor, dibine kadar ayrımcılık kokan yasalar çıkarılıyor ve iş "baş düşman" ilan edilen Müslümanların da ötesine geçiyor. Fanatik Hindu milliyetçileri kiliseleri de yağmalıyor, Hristiyan rahipleri tehdit ediyor, imamları bıçaklıyor, aynı milliyetten olsa da farklı dinlere mensup Hint vatandaşlarının evliliklerine karşı çıkıyor, bazı bölgelerde Müslümanları sığır kestikleri gibi bahanelerle linç edebiliyorlar. Ülkede Hindu çoğunluğun Başbakan Narendra Modi'yi destekleyen aşırı kesimleri sadece Hinduları kapsayan bir Hindistan kurmanın hayallerini kuruyorlar. Hindu fanatizmi öyle boyutlara varmış durumda ki bunların siyasi temsilcileri içerisinden dünyanın harikalarından biri sayılan Tac Mahal'in bile sırf Müslüman eseri olduğu için yıkılması gerektiğini ileri süren sesler çıkabiliyor. Görünen o ki Hindu çoğunluğa yaslanan Hindu fanatizmi bu dev ülkeyi bir dinler savaşına doğru sürüklüyor. Durum o kadar vahim