Enis Doko: BİR İNSAN NASIL FANATİK OLUR: FANATİKLİĞİN BİLİŞSEL KÖKENİ

BİR İNSAN NASIL FANATİK OLUR: FANATİKLİĞİN BİLİŞSEL KÖKENİ
Giriş Tarihi: 13.08.2024 11:14 Son Güncelleme: 13.08.2024 11:14
Enis Doko SAYI:114
Her insan potansiyel bir fanatiktir. Biyolojik yapımız ve bilişsel mekanizmalarımız çeşitli faktörlerle bizi fanatik yapabilecek eğilime sahiptir. Uygun şartlar oluştuğunda hepimiz bilişsel önyargılarımızın kurbanı olabiliriz.

Giderek kutuplaşmış görüşler ve aşırı inançlarla tanımlanan bir dünyada, fanatizmin kökenlerini anlamak hayati öneme sahip. Bir bireyi bir dava, din veya ideoloji için tereddütsüz, çoğu zaman mantıksız bir gayret göstermeye iten nedir? Bir insan nasıl sağduyusunu böyle radikal bir şekilde kaybedebilir? Cevapların bir kısmı biyoloji ve psikolojinin karmaşık etkileşiminin derinliklerinde yatmaktadır. Bu yazıda bu mekanizmaları anlamaya çalışacağız. Bu unsurları inceleyerek, sadece fanatizmin doğasını değil, aynı zamanda modern toplumda büyümesini teşvik eden koşulları da daha iyi anlayabiliriz.

Fanatizm dini, siyasi, sosyal, din karşıtı ya da başka bir inanç veya dava ile ilgili olarak aşırı ve eleştiriye tabi tutulamayan bir azim veya coşkuyu ifade eder. Fanatik bir birey konu ile ilgili aklı ve başkalarının eleştiri ya da görüşlerini göz ardı eden yoğun ve mantıksız bir saplantı içindedir. Böyle biri davası ve inançlarını tavizsiz bir şekilde her şeyin üstünde tutar. Fanatizm her bağlamda tehlikeli değildir, ancak doğası gereği zararlı olma potansiyeli mevcuttur. Bu zarar çeşitli şekillerde kendini gösterir. Fanatizm, düşman veya tehdit olarak algılanan kişilere karşı şiddet ve saldırganlığa yol açabilir. Terörist saldırıların ve bazı büyük savaşların arkasındaki faktörlerden biridir.

Fanatikler genellikle farklı inanç ve görüşlere karşı hoşgörüsüzlük sergilerler. Bu durum ayrımcılık, zulüm ve bireylerin ya da grupların dışlanması şeklinde tezahür edebilir. Irkçılık, İslamofobi gibi sorunların bir kısmı buna örnektir. Yaygın fanatizm toplumları kutuplaştırabilir, derin bölünmeler ve
çatışmalar yaratabilir. Son olarak fanatizm sadece topluma ve diğer bireylere değil, fanatik bireyin kendisine de zarar verebilir. Fanatizmle ilişkili yoğun gayret psikolojik strese ve tükenmişliğe yol açabilir, bu da kendini depresyon, anksiyete ya da toplumdan dışlama ile açığa vurabilir.

Biyolojik ve bilişsel faktörler

Fanatizm neredeyse her toplumda ve zamanda ortaya çıkan bir fenomen olarak dikkat çekiyor. Bir davranışsal fenomen sürekli ortaya çıkıyorsa bunun arkasında muhtemelen tüm insanların paylaştığı çeşitli biyolojik ve bilişsel faktörler rol oynuyor demektir. Fanatizm durumunda bu faktörler nedir? Önce beyindeki biyolojik yapı ile başlayalım.

Her şey beynimizin korku ve duygu merkezi olan amigdala ile başlar. Bu badem şeklindeki öbek, tehlike veya güçlü duygular hissettiğimizde harekete geçer ve gerçek veya algılanan tehditlere nasıl tepki vereceğimiz konusunda büyük bir rol oynar. Bir de beynimizin soğukkanlı CEO'su olan, rasyonel düşünme ve karar verme süreçlerinden sorumlu prefrontal korteks vardır. İdeal olarak amigdalamızı kontrol altında tutar, ancak stres veya yoğun duygular altında bunu yapması aşırı güçleşebilir. Duygusal tepkileri ve sosyal davranışları yönetmede kilit bir oyuncu olan anterior singulat korteks, duygularımızı rasyonel düşünceyle dengelemeye yardımcı olan bir arabulucu gibi hareket eder.

Şimdi örnek olarak sosyal medyayı işin içine sokalım. Araştırmalar Facebook ve Twitter gibi platformların bu beyin dinamiklerini güçlendirebileceğini
gösteriyor. Örneğin, University College London'dan Tali Sharot tarafından yapılan bir çalışma, duygusal içeriğin sosyal medyada daha hızlı ve daha geniş bir alana yayıldığını, bunun da amigdalayı aşırı derecede aktive ederek aşırı görüşleri güçlendiren yankı odaları yarattığını ortaya koymuştur. Bu dijital bombardıman, prefrontal korteksin tepkilerimizi düzenleme yeteneğini zayıflatarak bizi siyah-beyaz düşünme gibi bilişsel önyargılara maruz bırakabilir ve nihayetinde fanatizme daha duyarlı hale getirebilir. Peki, nedir bu bilişsel önyargılar ve fanatizme nasıl yol açarlar.


Beynimiz sürekli bilgi bombardımanı altındadır. Tüm bunları hızlı bir şekilde anlamlandırmak için, sezgiseller (heuristic) olarak da bilinen zihinsel kısayollar kullanırız. Bu kısayollar faydalı olabileceği gibi hatalara da yol açabilir. Bu kısayolların yol açtığı sistematik hatalara bilişsel önyargılar
(cognitive bias) denir. Fanatizm genellikle çeşitli bilişsel önyargılar tarafından yönlendirilir ve sürdürülür. Bu önyargıları anlamak ve etkilerini azaltacak stratejiler uygulamak fanatik düşünceyi azaltmaya yardımcı olabilir.

Ortak düşmanımız önyargılar

Fanatizmin en önemli itici güçlerinden biri hepimizin ortak düşmanı olan doğrulama önyargısıdır. Bu önyargı bilgiyi, kişinin önceden var olan inançlarını veya teorilerini doğrulayacak şekilde arama, yorumlama ve hatırlama eğilimidir. Hepimiz genelde bu eğilime sahibiz. İnternette arama yaparken genelde iki yönde kanıtlara bakmak yerine sadece bizim görüşümüzü destekleyecek kanıtlara bakarız. Fanatikler, aksi yöndeki kanıtları reddederken, görüşlerini destekleyen bilgilere büyük ölçüde güvenirler. Bu seçici bilgi işleme, aşırı inançlarını güçlendirir ve onları değişime dirençli hale getirir. Sosyal medyada sadece kendileri gibi düşünen insanları takip eder, farklı fikirlerdeki kişileri engeller, sadece kendi görüşünü destekleyen haberleri takip eder, kendi görüşü ile ilişkili derneklere üye olurlar. Bu da gittikçe yargılarına olan güveni arttırır.

Beynimiz karmaşık durumları anlamak için onları genelde basitleştirip, karşıt ikilemler olarak okur. Ancak bu çoğu zaman hakikati olduğundan daha basit algılamamıza neden olur. İkili düşünme olarak da bilinen bu durum, insanların "hepsi iyi" veya "hepsi kötü" gibi mutlak düşündükleri bilişsel bir önyargı olan siyah-beyaz düşünme hatasına yol açar. Bu tür bir düşünce fanatiklerin karmaşık meseleleri basit, ikili terimlerle görmelerine yol açar. Davalarını tamamen haklı ve karşıt görüşleri tamamen yanlış veya kötü olarak görürler, bu da zihinlerinde aşırı eylemleri haklı çıkarır. Yine bu bilişsel önyargı hepimizde vardır. Çoğu zaman konuları iki uç etrafında değerlendiririz.

Üçüncü ve en büyük etkenlerden biri grup içi kayırmacılık olarak da bilinen grup içi önyargısıdır. Bu bilişsel önyargı insanların kendi gruplarının üyelerini dış grupların üyelerine göre kayırma ve onlara ayrıcalıklı muamele etme eğilimidir. Bu önyargı, aynı grubun parçası olarak algılanan kişilere yönelik daha olumlu değerlendirmeler, daha iyi muamele ve daha fazla güven gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu önyargı da evrensel ve genetikmiş gibi görünmektedir. Tarihsel olarak, kişinin kendi grubunu kayırması hayatta kalma şansını artırabilirdi.

Kayırmacılıktan dehümanizasyona…

Bir grup içindeki iş birliği, bireylerin birbirlerini korumalarına, kaynakları paylaşmalarına ve birlikte gelişmelerine yardımcı olur. Bu da genlerinin
sonraki nesle geçme olasılığını arttırır. Dolayısı ile insan toplumu avcı toplayıcı yıllarında grup içi kayırmacılığı artıracak şekilde evrildi. Ayrıca insanlar kimliklerinin ve öz saygılarının bir kısmını ait oldukları gruplardan alırlar. Kendi gruplarını tercih ederek, kendi öz değerlerini ve sosyal konumlarını geliştirirler.

Grup içi kayırmacılık kişinin kendi gurubuna aşırı sadakat göstermesine ve bu sadakat da abartılı hale gelirse kendi grubunu diğerlerinden üstün, diğerlerini ise alt bir pozisyonda görmeye başlayabilir. İç gruba yönelik kayırmacılık arttıkça, dış grup üyeleri dehümanize edilebilir. Dehümanizasyon ya da insanlıktan çıkarma, diğer gruplardaki insanların daha az insan ve daha az saygı hak eden kişiler olduğunu düşünmeye yol açan süreçtir.
Kişi bunun bilincinde olsun ya da olmasın öyle davranır. Tabi bu da bu kişilere yönelik saldırgan eylemleri meşrulaştırabilir. Bu ruh halindeki bireyler karşı gruplardaki kişilere hakaret eder, saldırır ya da onlara zarar verirken artık insan olarak görmezler.

Grup içi kayırmacılık kutuplaşmaya da zemin hazırlar. "Bize karşı onlar" zihniyeti ortaya çıkar. Bu durum grupların ortak bir zemin bulmasını veya işbirliği yapmasını zorlaştırır ve çatışma ve nefreti körükleyebilir. Grup diğer grubun onlar için varoluşsal bir tehdit olduğu kanısına varırsa karşı tarafa şiddet içeren eylemlere bile gidebilir. Bu noktada grup üyeleri fanatik olmuştur. Şunu belirtmek isterim ki buradaki grup herhangi bir sosyal grubu ifade edebilir.


Dördüncü etkili bir bilişsel önyargı mevcudiyet sezgiselidir. Mevcudiyet sezgiseli belirli bir konuyu, kavramı, yöntemi veya kararı değerlendirirken kişinin aklına gelen ilk örneklere dayanan zihinsel bir kestirme yoldur. Bir şeyin hafızadan kolaylıkla hatırlanabilmesi, genellikle o şeyin gerçekleşme olasılığına ilişkin algımızı etkiler. Şiddet eylemleri veya terör saldırıları gibi dramatik veya akılda kalıcı olaylar, sıradan olaylara kıyasla daha kolay hatırlanır. Bu da bireylerin bu olayların sıklığını ve olasılığını abartmasına yol açar.

Hepimiz potansiyel fanatiğiz

Bireyler sansasyonel haberlere veya dramatik şiddet tasvirlerine tekrar tekrar maruz kaldıklarında, bu tür olayların olduğundan daha yaygın ve yakın olduğuna inanmaya başlayabilirler. Bu artan korku duygusu, istikrarsız bir dünyada güvenlik ve kesinlik arayan insanları aşırılık yanlısı görüşlere yönlendirebilir. İslam adına yapılan birkaç saldırı, mesela bu bilişsel önyargının etkisi ile kolaylıkla "Müslümanlar teröristtir" algısını oluşturabilir ve İslamofobi'yi besleyebilir.

Bunlar fanatik bir zihin üretmekte etkili olan tek bilişsel önyargılar değil. Buradan önemli bir ders çıkıyor, hepimiz bu önyargıların bir derece etkisinde olduğumuz için potansiyel fanatiğiz. Doğru (ya da belki yanlış demeliyim) koşular altında hepimiz bir fanatiğe dönüşebiliriz. Peki, bu bilişsel faktörlerle nasıl mücadele edebiliriz? Hem bireysel olarak hem de eğitim aracılığı ile toplumsal seviyede eleştirel düşünmeyi öğrenmemiz önemli bir adım olacaktır. Kişinin zaman zaman acaba bu konuda "hatalı olabilir miyim" sorusunu sorması, farklı görüşteki arkadaşlarıyla fanatiğe dönüp dönmediğini istişare etmesi ve bunları ciddiye alması doğrulama önyargısı ile mücadelede en önemli yöntemlerden biridir.

Siyah-beyaz düşünme ile mücadelede eğitimin yeri önemlidir. Öğrencilere konuların karmaşıklığını takdir etmeyi ve aşırı basitleştirilmiş anlatılardan kaçınmayı öğretmek, gerçek yaşam durumlarındaki gri alanları gösteren vaka çalışmaları sunmak önemlidir. Ben eğitimin empati yeteneği kazandırması gerektiğine inananlardanım. Bireylerin başkalarının bakış açılarını ve duygularını anlamalarına ve takdir etmelerine yardımcı olmak için empati eğitimi verilmesi hem iş hayatında, hem sosyal hayatta başarılarını arttıracak hem de fanatik bir bireye dönüşmemesine yardımcı olacak bir beceri kazandırılmış olacaktır. Yine birey olarak bize karşıt gruplardaki insanların içinde daha ılımlı pozisyonda insanlar olduğunu kendimize sürekli hatırlatmak bizi bu önyargıdan bir nebze koruyacaktır.


Grup içi önyargısı

Grup içi önyargısı çağımızın en ciddi sorunlarından biridir. Bunu çözmenin en etkili yolu farklı gruplardan bireylerin ortak hedefler üzerinde birlikte çalışması için fırsatlar yaratılması, işbirliği ve karşılıklı anlayışın teşvik edilmesidir. Bunun için okulların gettolaşmayıp farklı gruplardan insanlar içermesi, iş yerlerinin farklı yaş, ideoloji ve cinsiyetlerden çalışanları bir araya getirmesi önemlidir. Üstelik yapılan bilimsel çalışmalar böylesi karma grupların farklı perspektiflere yer verdiği için eleştirel düşünceyi arttırdığı ve dolayısı ile daha başarılı pratik sonuçlara yol açtığını göstermiştir.

Mevcudiyet sezgiselinin önüne geçmek için eğitimin bireylerin olayların gerçek sıklığını ve meydana geldikleri bağlamı anlamalarına yardımcı olacak istatistiksel okuryazarlık ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesini sağlaması lazım. Burada medyaya da büyük rol düşüyor. Medyanın sansasyonel haberleri gerçeklere dayalı bilgilerle dengelemesi, derinlemesine analiz ve veri odaklı raporlama sağlaması gerekir. Elbette birey olarak farklı açıları görmek için medya tüketimimizi çeşitlendirmek de faydalı olacaktır.

Sonuç olarak her insan potansiyel bir fanatiktir. Biyolojik yapımız ve bilişsel mekanizmalarımız çeşitli faktörlerle bizi fanatik yapabilecek eğilime sahiptir. Bunun önüne geçmek bu mekanizmaları tanımak, kendimizi onlara karşı eğitmek ve eğitim sistemimizi bunların merhemleri ile donatmakla
mümkündür. Eğitimin amacı sadece bilgi vermek değildir, daha önemlisi bizi ahlaklı, sorumlu ve hayatta başarılı olacak bireyler olmamızı sağlayacak yeteneklerle donatmasıdır.

BİZE ULAŞIN