ORADA BİR YER VAR UZAKTA O YER BENİM OFİSİMDİR
Son dönemde ciddi anlamda artış gösteren "home office", birçok kişinin hayalini kurduğu rahat bir çalışma ortamı. Genel olarak serbest çalışanların tercih ettiği "home office", popülerliği gittikçe artan bir yöntem haline geldi. Gelişen teknoloji sonucu işlerin dijital ortama aktarılmasıyla birlikte insanlar çalışmak için iş yerine gitme ihtiyacı hissetmiyor ve ev ortamında çalışmayı tercih ediyorlar. Bunlara ek olarak insanları yol, trafik, uyku, kıyafet, patron gibi stres unsurlarından uzak tutması da "home office"in cazipliğini artırıyor. "Evden çalışmaktan daha güzel ne olabilir ki zaten" dediğinizi duyar gibiyim. Zira ben de dijital göçebelik denilen şeyle tanışmadan evvel sizin gibi düşünüyordum. İyisi mi sizleri daha fazla merakta bırakmadan şu dijital göçebeliğin nasıl bir şey olduğuna geçeyim artık.
Dijital göçebelik son zamanlarda adını çokça duyduğumuz şu meşhur Y kuşağının yıllardır hayalini kurduğu bir meslek. Dijital göçebeler ofise bağımlı olmadan, internete erişebildikleri her yerde çalışabiliyorlar. Tayland'dan Brezilya'ya, Paris'ten Maldivlere, Avusturya'dan köylerinin topraklarına kadar oldukça geniş bir alanda çalışmak istedikleri yeri kendileri seçebiliyorlar. Onlar için her yer ev, her yer ofis, her yer masa başı. Gezerken iş buluyor, gezerken çalışıyor ve gezerken hayatlarını devam ettiriyorlar. Hatta bazı dijital göçebeler gezmeyi o kadar abartmışlar ki aralarında patronuyla henüz karşılaşmamış olanlar dahi mevcut.
Efendim, dijital göçebe olmanın faydaları saymakla bitmiyor. Dijital göçebeler gittikleri yerlerin kültürünü keşfediyor, yeni insanlarla tanışıyor ve kendilerini sürekli geliştiriyorlar. Farklı dilleri hızlıca öğreniyor ve kendilerine daha geniş bir alanda çalışma fırsatları bulabiliyorlar. Hal böyle olunca birçok insan, doğal olarak bu yeni çalışma tarzına katılmak istiyor. Eğer ofis hayatının size göre olmadığını düşünüyorsanız, biraz İngilizceyle rahatlıkla dijital göçebe olabiliyorsunuz. Dünyanın birçok yerinde dijital göçebelik şimdiden adını duyurmuş durumda. Ülkemizde ise yeni yeni popüler olmaya başladı.
Anlattıklarıma bakıp da dijital göçebeleri tamamen başıboş hareket eden tipler zannetmeyin. Elbette sık sık çalıştıkları şirketle internet üzerinden iletişime geçiyorlar. Hatta aylık toplantılarını ekip arkadaşlarıyla her ay farklı bir şehir seçerek gerçekleştiriyorlar. Yazımı burada bitiriyor ve aylık toplantımız için bir kat yukarı çıkıyorum. Zaten göçebe hayat bana göre değil. Bir de tatile iş götürmeyi hiç sevmem.
OLUMLANMAYAN BEDEN KALMASIN
Birçoğunuz, son dönemlerde özellikle sosyal medyada "beden olumlama hareketi"ni duymuşsunuzdur. Peki, beden olumlama hareketi nedir, nereden çıkmıştır? Türkçesi beden olumla hareketi olarak bilinen "body positive movement" bizlere dayatılan standartlaştırılmış beden algılarıyla savaşan bir akım.
Biraz araştırdığımda bu hareketin sadece "Zayıf kadınlar güzeldir ve sen de bir kadın olarak güzel ve zayıf olmalısın" dayatmasına karşı çıkan ve her kadının kendi bedeniyle barışması gerektiğini savunan bir hareket olduğunu düşünmüştüm. Hâlbuki beden olumlama hareketi sadece fazla kilolu kadın bedenleriyle değil aynı zamanda toplum tarafından "ideal" görünmeyen her beden için var olan, toplumsal normlara karşı çıkan bir hareket. Yani beden olumlama hareketi yalnızca "büyük beden"leri kapsamıyor. Engelli, lekeli, kıllı, tüylü, yaralı, kısacası "standart"ın dışında kalan her beden, beden olumlama hareketinin alanına giriyor. Çünkü güzellik kavramı bir silah gibi kullanılıyor ve güzellik algısının dışında kalan bedenler yok sayılıyor. Bu harekete katılmak isterseniz başta kendi bedeninizi sevmeniz ve kabullenmeniz gerekiyor.
Türkiye'de de bu hareketi sahiplenen ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayan isimlerin başında sosyal medya kullanıcılarının yakından tanıdığı isimlerden Berraque (Berrak Tuna) var. Kendisi sürekli yargılamadığı, durmadan bedenini, güzel olup olmadığını düşünmediği, diyetlerle kafayı bozmadığı bir hayata başlamış ve beden olumlama hareketiyle tanışıp rahat bir nefes almış, fakat şu sıralar beden olumlamanın yanlış resmedilmeye, yanlış anlaşılmaya, dolayısıyla da sömürülmeye ve reklam malzemesi edilmeye başladığını sezmiş olacak ki bloğunda yazdığı son yazısında şöyle diyor: "Body Positivity Akım içerisinde aklıma takılan problem "bedenini sev" ve "biz güzeliz" vurgusu. Tamam, bedenimizi böyle kabul ettik. Artık kendisiyle didişmiyoruz ama her Allah'ın günü de bedenimle aşk yaşamıyorum. Bu beden olumlama hareketinin bana kattığı en güzel şey, her an nasıl göründüğümü düşünmemek." Yani amacınız her dakika bedeninizi sevmek değil sahip olduğunuz vücutta sağlıklı bir şekilde yaşamınızı sürdürmek olmalı. Beden olumlama hareketine en sık getirilen eleştirilerden biri, insanları şişmanlığa teşvik etmesi. Fakat bunun yanlış bir kanıdan ibaret olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Zira beden olumlamada, "Vay efendim ben beden olumlama hareketine katıldım bana kimse çirkin diyemez, iki kilo baklavayı da şuracıkta gömerim kilo almak umurumda değil bedenimi seviyorum" diyebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Beden olumlamanın çöp gibi beslenmek demek olmadığını, çöp gibi beslenmek istediğimizde de kimseye hesap vermek zorunda olmadığımızı açık bir dille anlatıyor Berrak Hanım.
Beden olumlama hareketi benim hoşuma gitti açıkçası. Hem "balık etli Türk kadını" doğasıyla da örtüşmüyor değil. Üstelik birçok sosyal medya kullanıcısı da aynı fikirde. Ah, bu hareket 10 sene önce çıkacaktı ki Sibel Can kilo mu aldı kilo mu verdi diye harap olmayacaktı bu milletin kafası.