Fatmanur Altun: Modernlik amentüsünün şahitleri miyiz?

Modernlik amentüsünün şahitleri miyiz?
Giriş Tarihi: 11.7.2017 16:40 Son Güncelleme: 11.7.2017 16:40
Fatmanur Altun SAYI:37Temmuz 2017
Modernlik elimizden aldığı amentülerin yerine başkalarını koymakta pek aceleci davranmıştır ve onlara imanımızı talep etmiştir. Modern insan hayatıyla modern amentünün şahididir. Ona iman eder, diliyle onu beyan eder, kalbiyle onu tasdik eder ve hayatıyla ona şehadet eder.

Her dönem, kendi amentülerini insanlara dayatır. Örneğin, dünyanın bir tepsi kadar düz olduğunu iman ve ikrar etmek içinde yaşanılan çağın ve coğrafyanın amentülerinden birini içselleştirmekten ibarettir. Yahut evrenin merkezinde dünyanın yer aldığını, bütün semavi cisimlerin dünyanın etrafında döndüğünü düşünmek, kralların Tanrı tarafından seçildiğine inanmak yahut bazı insanların köle olarak doğduğunu düşünmek de çağın ve dönemin ruhunun insanlara dayattığı amentülerdir. İnsana içinde yaşadığı çağın amentülerini iman ve ikrar etmek, onları sorgulamamak ve koşulsuz teslim olmak baştan çıkarıcı bir konfor vaat eder. Zira yerleşik düzen, bir insanın karşısına çıkmaktan korkacağı kadar devasa bir yapıdır. Bir insanın ömrü de takati de yerleşik düzenle kavga etmeye yetmeyebilir. En azından yerleşik düzen, insanlarda her zaman bu duyguyu uyandırmayı başarır.

Ne var ki insanlık tarihi yerleşik düzene savaş açan put kırıcıların da tarihidir. Hatta insanlık tarihindeki hemen hemen bütün büyük kırılmalar, ortalıkta dönen dolapları sorgulamaktan ve onları yüksek sesle haykırmaktan çekinmeyen çoğunlukla tek bir kişi tarafından başlatılmıştır. Eline baltasını alıp putları deviren bir İbrahim, insanlar köle değildir diyerek kölelerden ordu yaratan bir Spartaküs ve hatta kral çıplak diye bağıran bir çocuk yerleşik düzenin korkulu rüyasıdır. Domino taşları ne kadar azametli görünseler de, hepsini devirecek olan tek bir taşın devrilmesidir.

Modern dönem ve amentüler

İçinde yaşadığımız çağa dair anlatılarda en baskın yön, modern çağın yukarıda bahsi geçen dogmalardan uzak olduğu temasıdır. Buna göre modernlik, insanlığı eski dönemlerin saçma sapan amentülerinden kurtarmış, bilimin önderliğinde yepyeni, pırıl pırıl bir dünya kurmuştur. Bu dünyanın içinde insanlar safsatalardan, yalanlardan kurtularak özgürleşmiştir. Herkes özgür, hür ve mutludur. İnsanlık geçirdiği bütün karanlık dönemlerden edindiği tecrübeler ile kendisini idare etmek üzere mükemmel bir sistem kurmuş ve adına demokrasi demiştir. Kusursuz işleyen ve halkı iktidara taşıyan, dupduru bir sistemdir demokrasi. Demokrasiyi ayakta tutan sac ayakları ise güçler ayrılığı ve bütün bu güçleri denetlemek üzere işe koşulan, basın adlı bir şahs-ı manevidir. Bu şahs-ı manevi modern insanın bilme hakkına hizmet etmek üzere anbean çalışmakta ve yönetimlerin güçlerini suiistimal etmesinin önüne geçmektedir. Bu nedenle modern çağın olmazsa olmazlarından biri basının özgür olmasıdır.

Yukarıda modern dönemin amentülerinden bahsetmiş olabilir miyiz? Az evvel bahsettiğimiz şeyler bizlere dayatılmış birer ön kabul, zorla benimsetilmiş birer dogma ve yerleşik düzenin amentüleri olabilirler mi? Neden olmasın! Bir bakalım. Dünya, dinlerin yerine bilimi koymakla daha iyi bir yer olmuş mudur? Herkes özgür ve mutlu mudur? Demokrasi denen sistem gerçekten o kadar kusursuz bir sistem midir? Para ve güç sahibi olanların seçmenlerin karşısına çıkabildiği, diğerlerinin seslerini bile duyuramadığı bir sistem en hafifinden bir azınlık yönetimi değil midir? Basın dediğimiz, insanlardan, patronlardan bağımsız bir şahs-ı manevi midir ve ürettiği bilgi büyük oranda zenginlerin ve güçlülerin kitleleri kontrol altında tutmasına hizmet etmekte değil midir? Ayrıca bildiklerimizle hiçbir şey yapamadıktan sonra, değişim yaratmaya dair gücümüz mümkün olduğunca sınırlandırılmışken, bilmek, daha fazla bilmek ne işimize yarar? Dünya sömürenler ve sömürülenler olarak ikiye ayrılmamış mıdır? Dünyanın sömürülen coğrafyalarında katliamlar, ölümler, bombalar, kimyasal silahlar insanların günlük hayatının içinde değil midir? 60 milyona dayanan dünyanın gördüğü en büyük göç hareketi, bu savaşların ve sömürü düzeninin bir sonucu olarak ortaya çıkmamış mıdır? Herkesin her hareketini izleyen devasa teknolojilerle kim ne kadar özgürdür? Dünya korunaklı sınırlarla çevrilmiş ve bu sınırları aşmak için gereken karmaşık bir bürokrasiye teslim olmuşken, basitçe dünya üzerinde seyahat bile edemeyen insanlık için özgürlük anlamını yitirmiş değil midir? En fıtri yaşam biçimi olan tabiatla bağları kesilmiş, metropollere hapsedilmiş insanlar mutlu mudur? Çocukların kendilerini fark etmeyen, haz peşinde koşan büyüklerin dünyasında cızırtı çıkarmasınlar diye ellerine tutuşturulan tabletler, telefonlarla toprağı, çimeni bilmeden büyümeleri adil midir? Yediklerinin, içtiklerinin içine ilaçlar zerk edilmiş, genetiği değiştirilmiş insanoğlu bırakın mutlu olmayı bedensel olarak bile sıhhatli midir? Her gün ekmek parası için uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kalan, trafikte ömür tüketen, bununla birlikte ömür sermayesinden bu kadar çok götüren işiyle gönül bağı kuramayan insanlar için anlam arayışı acıklı bir serüven değil midir?

İnsanın amentüsü

Uzayıp giden hüzünlü bir liste bu. İnsanoğlunun yeryüzündeki dramının başlıklarından bazıları sadece. O halde modernlik anlatısında karşımıza çıkan o büyük laflar da nedir? Belli ki onlar yerleşik düzenin önümüze koyduğu amentülerdir. Modernlik, amentülerimizi alıp onları değersizleştirmiş ve hayatımızdan tard etmiştir. Üstelik bunu yaparken amentü sahibi olmanın kendisine saldırmıştır en başta. Onu gericilikle, yobazlıkla, bağnazlıkla ve akla gelebilecek her tür kötülükle ilişkilendirmiş ve ilişkilendirmeye devam etmiştir. Oysa elimizden aldığı amentülerin yerine başkalarını koymakta pek aceleci davranmıştır ve onlara imanımızı talep etmiştir. Modern insan hayatıyla modern amentünün şahididir. Ona iman eder, diliyle onu beyan eder, kalbiyle onu tasdik eder ve hayatıyla ona şehadet eder. Kendisine düşman olan bu acımasız düzene.

Oysa insan hem çok küçük, hem de çok büyük bir varlıktır. Bir şeyleri yoktan var edemez, dünya üzerinde kontrol sahibi olduğu alanlar öylesine küçüktür ve insanoğlu tabiat karşısında, doğanın kanunları karşısında öyle aciz bir varlıktır ki… Ne var ki aynı zamanda bir put kırıcıdır insanoğlu. Niyeti en büyük silahtır. Sonucunu kestiremese bile hakkı söylemeye, hakka şahit olmaya niyet ettiği zaman, devasa çarkların arasına bir taş gibi sıkışır. Tek bir taş, tek bir söz, tek bir şahitliktir zaten gereken. Dişli tekler, domino taşları devrilir. İnsanın yeryüzünde ancak bir şahit olarak var olduğu gerçeği anlamını bulur, düzen değişir.

BİZE ULAŞIN