Apartman deyip geçmemek gerekiyor zira tek başına bir apartman bile kimi zaman bir toplumun çözülüşünün, bir sistemin çürüyüşünün, bir devrin ve zihniyetin perde arkasındaki yozlaşmanın, demokrasinin beşiği bile olsa bir ülkedeki sınıfsal farklılıkların oluşturduğu uçurumun göstergesi olabiliyor. Tıpkı 14 Haziran günü Londra'nın en klas semtlerinden birinde alevler içinde kalarak 100'e yakın insana mezar olan Grenfell Tower gibi. 500 kişinin yaşadığı 24 katlı bu apartmanda bir ramazan gecesi çıkan ve binayı kısa sürede alevlere boğan yangın 100'e yakın kişinin ölümüne, onlarcasının kayboluşuna sebep olurken çaresizlik içinde kendini pencereden beton zemine bırakan insanlar, çocuğunu fırlatan anneler gibi dayanılmaz manzaralara da yol açtı. Dünyanın her tarafında her gün apartman yangınları oluyordu ama bu defaki salt bir apartman faciası olarak kalmadı. Kısa sürede politik bir tartışmaya, bir sistem eleştirisine dönüştü. Dünyanın en etkin ve müreffeh ülkelerinden birinde, Londra gibi zenginliğin ve ihtişamın merkezinde, Kensington gibi en varlıklı bir semtte yaşıyordu Grenfell Tower sakinleri ama onların durumu aslında bütün bu ihtişamlı sıfatlarla tezat teşkil ediyordu. İşte bu yüzden böyle bir ortamda onların uğradığı sıradan görünen felaket sadece güvenlik önlemi eksikliğine, insan hatasına, kalitesiz malzemeye, beklenmedik kazaya yahut müteahhit ihmaline mal edilemiyor, ulusal bir iç hesaplaşmanın kıvılcımına dönüşüyordu. Büyük Britanya'da böyle bir iç muhasebenin, sistem sorgulamasının kıvılcımını başlatan şey, apartman yangını kurbanlarını öldürenin sadece alevler olmaması gerçeğiydi. Sadece bir yıl önce 8 milyon pound harcama ile yenilenen bu sosyal lojmanın onlarca insana mezar oluşunun altında yatan gerçeği Grenfell Tower'a çok yakın mesafede yaşayan İngiliz bir rapçı ve aktivist olan Akala'nın haykırışı şöyle ele veriyordu: "Karşıda oturan zenginler her gün karşılarında korkunç blokları görmesinler diye binanın dışını gösterişli panolarla kapladılar." Akala, apartmanda yaşayanların gerçek ölüm nedenini de sosyal statüleri olarak açıklıyordu: "Bu yangın başlarına neden mi geldi? Çünkü onlar fakirdi. Siz hiç varlıklı insanların doğru dürüst yangın sistemi olmayan bir apartmanda yaşadığını gördünüz mü?"
Korkunç bir alarm çağrısı
Gerçek şu ki, sosyal bir lojman olan bu apartmanın 2016'da yapılan 8 milyon poundluk yenileme çalışmalarında ateşe dayanıklı paneller tercih edilmiş olsaydı ikinci katta başlayan yangın bütün binayı 15 dakika içerisinde saramayacaktı. Bir başka semtte 2,5 milyon poundluk bir villada oturan müteahhit, 5 bin pound daha kâr etmek adına plastik kaplama panellerini kullanmasaydı 120 aileyi daha hızlı bir şekilde kurtarabilmek mümkün olacaktı. Ya da binadaki yangın sensörleri çalışmış olsaydı… Ya da yangından kurtulanların duymadıklarını söylediği alarmlar çalsaydı… Yağmurlama sistemi düzgün çalışsaydı… Çoğu göçmen olan ve yetersiz gelirle çalışan apartman sakinlerinin yüzde 90'ının yangın güvenliği konusunda daha önce yapmış oldukları imzalı uyarılar yetkililer tarafından dikkate alınsaydı… Kensington gibi bir yanında dünyanın en etkili, kayda değer ve varlıklı insanlarının yaşadığı bir semtin öteki yanında gelir dağılımı yelpazesinin alt kısmında yer alan varlıksız ve güçsüz insanların sesine kulak verilmiş olsaydı… İşçi Partisi yahut muhafazakâr hükümetler uzun süreden beri sosyal lojmanlar konusunu bir kenara iteleme politikası gütmeseydi… Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson uzmanların olumsuz görüş bildirmesine rağmen itfaiye birliklerinin sayısını azaltmasaydı… Yetkililer, itfaiye ekiplerini böyle bir yangına karşı mücadele edebilecek ekipmanla donatsaydı… Margaret Thatcher döneminde 1980'lerde başlayan sosyal lojmanların standartlarını düşürme eğiliminin sakinlerinin hayat riskini de artırdığı görülebilseydi… 2009'da altı kişinin ölümüne neden olan Güney Batı Londra'daki benzer bir apartman yangınından dolayı yapı güvenlik nizamnamelerinin gözden geçirileceği ve güvenlikle ilgili önlemlerin artırılacağı sözü veren siyasiler sözlerinde dursalardı… İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn'in iki yıl önce verdiği yangın güvenliğine karşı daha katı önlemler almayı öngören tasarı Muhafazakârlar tarafından reddedilmeseydi… Daha da uzatılabilecek bu ihmaller, umursamazlıklar, sorumsuzluklar listesindeki tartışma konuları olmasaydı bir yakasında en güçlülerin diğer yakasında en zayıfların yaşadığı Kensington, İki Şehrin Hikâyesi'ne dönüşmeyecek ve içinde kâr hırsından politik ihmallere, belediye ihmalinden, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe giden çoklu bir sebepler zinciri barındıran bu skandal Başbakan Theresa May hükümetine kadar uzanan milli bir örtbas etme hikâyesine evrilmeyecek, dünyanın en prestijli ülkelerinden birinde uzun dönemlerden beri süren alt sınıflara, güçsüzlere karşı var olan kayıtsızlığın, sisteme karşı giderek yükselen güvensizliğin sembolüne dönüşmeyecek ve magazin figürlerinin dedikodularıyla dolup taşan Daily Mirror gazetesine bile; "Grenfell Tower bir adaletsizlik ve eşitsizlik sembolüdür, korkunç bir alarm çağrısıdır" dedirtmeyecekti…
Politik sebepleri olan bir felaket
Ramazan ayına denk geldiği için sahura kalkan Müslümanların yangını fark ederek insanları uyarması sayesinde can kaybının daha fazla büyümediği, kimilerininse camlardan fırlatılan bebeklere bedenini siper ederek kahramanlaştığı, 120 mütevazı aileyi perişan, 100'e yakın kişiyi ise canından eden bu felaket, sebeplerinden ziyade ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle dikkat çekiyor. İnsanları dehşete düşüren bu felaket sonrasında Birleşik Krallık'ta yaşayan birçok kesimin birleştiği sonuç şöyle: "Bu sadece bir apartman yangını ve sosyal lojman meselesinden ibaret değil; politik sebepleri ve sonuçları olan bir felaket. Hepsinden öte Britanya'da bir şeylerin yolunda gitmediğinin bir sembolü." Felaketin sarstığı vicdan sahibi Britanyalılar için bu apartman yangınının sebepler ve sorumlular listesi hayli kabarık: "Müteahhidin kâr hırsı, sosyal lojmanları yöneten kurumun yetersizliği, dikkatlerini daha rantabl bölgelere yönelten yerel yönetimlerin kayıtsızlığı, kemer sıkma politikalarını desteğe muhtaç sosyal kesimlerin aleyhine kullanmayı tercih eden ve ortalama 70 bin pound olan yıllık gelirin her ferde eşit düştüğü zannıyla toplumda oluşan sosyal eşitsizliği görmezden gelmeyi tercih eden hükümetler, etkisiz ve yetkisiz alt sınıf mensuplarının sesine kulak tıkayınca sorunların örtbas edildiğini sanan bir elit grubu…" Olaydan birkaç gün sonra Londra'da teravih namazından çıkan Müslümanların üzerine sürülerek gerçekleştirilen minibüslü bir terör saldırısı dikkatleri dağıtmasaydı dünyanın birçok yerinde sadece bir kaza olarak görülebilecek Grenfell Tower yangınının Birleşik Krallık'ta bir apartman ve sosyal konut felaketinden ziyade bir toplumsal muhasebeye evirilme hızı belki de kesilmeyecekti. Britanyalılar bundan sonra da bu vahim apartman felaketini sayısız boyuttan tartışmaya devam edecekler belki ancak görünen o ki meselenin temelinde yatan ve asıl sorun olan boyutu bunlar arasında olmayacak gibi: Apartmanın kendisinin bir felaket oluşu…
Yaklaşık 150 yıldır şehirleşmenin, medenileşmenin, modernliğin sembolü olarak sunulan apartman denilen mesken türü hızlı şehirleşme, kentlerin büyümesi ve kalabalıklaşması bahaneleriyle giderek daha çok sayıda insanı daha dar alanda yaşamaya mecbur bırakıyor. Ekonomik faaliyetlerin şehirlerde ısrarla yoğunlaşması da insanların daha dar alanlarda yoğunlaşmasını beraberinde getiriyor. Bu sıkışıklık ve yoğunluk, bulunduğu bölgede toprağın değerini şişirirken çözüm olarak sunulan ve giderek gökdelenlere evrilen apartmanlar da kâr hırsının ve rantın sembolüne dönüşmüş durumda. Apartman artık rant elde etmenin etkin bir aracı… Ve bu durum sadece Büyük Britanya'ya mahsus değil.