İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail devletinin temel dayanağı olan soykırımcı ve işgalci yerleşimci sömürgecilik stratejisi yani Siyonizm, tarihi ve jeo-politik açıdan Avrupa ile Amerikan emperyalizminin en ölümcül projesi ve pratiğidir. Bu bağlamda Siyonizm emperyal Batı'nın
bölgemizdeki bekçi köpeği, siyasi güdümlü füzesi ve kitlesel katliam silahıdır. İşte bu nedenle Siyonist İsrail'in ideoloji ve stratejilerinde yalnızca geçen yüzyılın Avrupa'daki Nazi mitinglerinde atılan sloganları değil Atlantik'in diğer yakasındaki ABD'nin ırkçı ve işgalci post-kolonyalist siyasetinin temel prensiplerini de görüyoruz.
Unutmayalım ki ilk Siyonistlerden Lord Shaftesbury daha 1854'te "Milletsiz ülke, vatansız ulus" sloganını ortaya atmıştı. Daha sonra modern Siyonistler tarafından "Topraksız bir halk için halksız bir toprak"a dönüştürüldü bu slogan. 1967'deki İsrail-Arap savaşı sırasında işgal edilen topraklarla ne yapılacağı konusunda İsrail içindeki mevcut tartışma, Siyonizmin temel taşı olarak 'Yahudi çoğunluk' kavramını yeniden gündeme getirdi. İlhak karşıtı Siyonistler, Arap nüfusunun İsrailli muadilinden daha yüksek bir doğum oranına sahip olması nedeniyle ele geçirilen toprakların ilhakının, zamanla Arapların genişleyen İsrail nüfusunun çoğunluğu haline gelmesine yol açacağını ve Siyonist devletin varoluş nedeninin ortadan kalkacağını savunuyordu.
Burada parantezi kapatıp bazı örneklerle devam edelim. Mayıs 2021'de genç bir Filistinli kadın olan Muna el-Kurd, Jacob adlı bir İsrailli işgalci yerleşimciyi Doğu Kudüs'teki Şeyh Cerrah semtindeki aile evini çalmakla suçladı. El-Kurd, "Jacob, burasının senin evin olmadığını biliyorsun değil mi?" diye sordu İngilizce. İşgalci yerleşimci Jacob kalın bir ABD aksanıyla şu cevabı verdi: "Evet, ama ben gitsem de sen geri dönmeyeceksin, o zaman sorun ne? Neden bana bağırıyorsun?"
Videonun viral olmasının ardından dünya çapında kötü bir şöhrete kavuşan Jacob'ın New York'tan Donald Trump destekçisi ve ABD merkezli Filistin topraklarını işgal etmeyi teşvik eden Yahudi örgütü Nahalat Shimon'la bağlantılı Yaakov Fauci olduğu ortaya çıktı.
İslam ülkelerini Filistinlileştirme projesi
Elbette, Filistin'deki şiddet yanlısı yerleşimci sömürgeciliğin yeni simgesinin ABD'deki ırkçı beyaz politikalarla bağlantıları bulunan İsrailli bir Amerikalı olması kimseyi şaşırtmadı. Amerikalı Yahudi işgalciler uzun zamandır İsrail Yüksek Mahkemesi ve İsrail hükumetinin desteğiyle Filistinlilerin evlerini ve topraklarını ellerinden çalma çabalarına öncülük ediyor.
İşgalci Yahudilerin hırsızlıklarını ve sömürgeciliklerini meşrulaştırmak için kullandıkları 'toprağın gerçek sahipleri oldukları ve yerli halktan kültürel olarak üstün oldukları' şeklindeki argümanlar ABD'de Kızılderililerin topraklarına el koyan Avrupalı beyaz ırkçı sömürgecilerin kullandıkları argümanlarla neredeyse aynı.
Yahudi yerleşimcilerle ABD'li beyaz ırkçıların hedefleri ve yöntemleri arasındaki bariz benzerlikleri anlamak için İsrail'in eski başbakanlarından Naftali Bennett'in hayatı ve siyaseti çarpıcı bir örnek niteliğinde. 2013-2019 yıllarında Diaspora İşleri Bakanı ve 2019-2020 yıllarındaysa Savunma Bakanı olarak görev yapan Bennett, 13 Haziran 2021 ila 30 Haziran 2022 tarihleri arasında İsrail Başbakanı olarak görev yaptı. 2012-2018 yılları arasında
Yahudi Yurdu partisine liderlik etmişti. Şimdi ise Yeni Sağ partisinin başkanı.
San Francisco'dan göç eden Amerikalı ebeveynlerin çocuğu olarak 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan beş yıl sonra 1972'de Hayfa'da dünyaya gelen Bennett, bir zamanlar amacı "İsrail'in Ürdün Nehri ile Akdeniz arasındaki stratejik alanlarını korumak" olan işgalci yerleşimcilerin Yesha Konseyi'nin başkanıydı. Siyasi kariyerini Benjamin Netanyahu'nun himayesinde inşa etti ve Gazze Kasabı Netanyahu'dan bile daha fanatik olmakla övünüyor.
Netanyahu gibi Bennett de bugüne kadar tek devletli çözümün ve Filistin'den geriye kalan son toprak parçaları olan Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ün de İsrail tarafından ilhak edilmesinin sadık bir destekçisi. Bir keresinde "Hayatım boyunca birçok Arap öldürdüm" diyen Bennett, Kızılderilileri soykırımdan geçiren ABD'deki beyaz sömürgeci ırkçılar gibi Filistin'deki halkın da etnik temizlik ve soykırımdan geçirilmesini savunan bir zihniyete sahip. Amerikalı Yahudi işgalci Bennett'in hikayesi de diğer bütün yerleşimci sömürgeciler gibi Filistinlilerin kanıyla ve çalınmış toprakla yazılmış ırkçı ve soykırımcı bir hikâye.
Amerikan emperyalizmi
Naftali Bennett'ten Yaalov Fauci'ye kadar Filistinlilerin toprak ve mallarına el koyup çalan sistematik şekilde canlarına kasteden Yahudi işgalciler kuşku yok ki Amerikan sömürgeciliğinin ve Amerikan emperyalizminin Orta Doğu'ya dayattığı Siyonist ideolojinin en somut ve güncel kanıtlarıdır. Ancak Yahudi işgalci sömürgeciliği ve Siyonist ideolojinin hizmet ettiği Amerikan emperyalizmi bundan daha fazlası. Yani sadece Filistin'i değil bütün Orta Doğu'yu köleleştirmek ve İslam dünyasını 'Filistinlileştirmeyi' hedefleyen bir proje. Bu post-kolonyalist Amerikan emperyalizminin 'Yahudi iç yüzü'nü anlamak için Siyonizm ile ABD'nin dış politika doktrininin ayrılmaz bir bütün olduğunu akıldan çıkarmamak lazım.
Filistin asıllı Amerikalı entelektüel ve edebiyat eleştirmeni Edward Said, 1979 tarihli makalesi "Kurbanlarının Bakış Açısından Siyonizm"de emperyalizm ile Siyonizm arasındaki bağı şöyle anlatır… "Arap Filistinlilerin Siyonizm'in elindeki deneyimleri ile on dokuzuncu yüzyıl emperyalistleri tarafından aşağı ve insanlık dışı olarak tanımlanan siyah, sarı ve esmer insanların deneyimleri arasında açık bir benzerlik vardır. Batı'nın genel denizaşırı toprak edinimi coşkusuna katılırken Siyonizm'in kendisinden hiçbir zaman açıkça bir Yahudi kurtuluş hareketi olarak bahsetmediğini, bunun yerine Doğu'da sömürge yerleşimi için bir Yahudi hareketi olduğunu hatırlamak önemlidir…"
Dolayısıyla Siyonistlerin Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi yanında Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te yapıldığı gibi belli alanlara hapsedip yok etmeyi amaçlayan sömürgecilik anlayışı, Kızılderilileri soykırımdan geçiren ve geriye kalanları da tıpkı Gazze'de olduğu gibi belli alanlara ve toplama kamplarına hapsetmede uzmanlaşmış ABD ırkçılığı ve emperyalizmine dayanır.
Unutmayalım ki Kuzey Amerika'da Kızılderililer sınırları belirli kısıtlayıcı özel yerleşimlerde yaşamaya mecburdur ve bu alanlara ABD'de Kızılderili rezervasyonu (Indian reservation), Kanada'da ise Kızılderili rezervi (Indian reserve) adı veriliyor.
Siyonizmi Batı ihraç etti
Bugün ABD'nin küresel egemenliği ve Orta Doğu'ya dayattığı stratejiler göz önüne alındığında, Siyonizmin ve dolayısıyla İsrail'in yerleşimci sömürgeciliğinin Amerikan emperyalizminin bir uzantısı ve pratiği olduğunu görüyoruz. Ve sadece Filistinliler değil aynı zamanda İslam dünyasındaki bütün ülkeler ve bu ülkelerdeki Müslümanlar başta olmak üzere diğer halklar da bu post-kolonyalist ve Siyonist emperyalizmin ya aktüel ya da müstakbel kurbanlarıdır.
Bugün Amerikan emperyalizmi İsrail'i ve Siyonist ideolojiyi, Siyonist İsrail de Amerikan emperyalizmini kirli stratejileri için bir tampon, taşeron, manivela ve araç olarak kullanıyor. Karşılıklı bir simbiyotik ilişki var. Fakat Amerikan emperyalizminin çıkarlarının bu çıkar ilişkisinde belirleyici ve karar verici olduğunu unutmamak lazım.
Yüzyıllardır Avrupa ve şimdi de Amerikan yönetici sınıfları bir emperyali devlet politikası çerçevesinde 'Yahudi sorunu' bağlamında anti-Semitizmin yayılmasına ve Yahudilerin günah keçisi ilan edilmesine hizmet etti. Ayrıca Batı dünyası Siyonizm stratejisi ile kendi Yahudi Sorunu'nu yani Avrupa
Nazizmine, Avrupa Holokostuna, Avrupa anti-Semitizmine ve Avrupa ırkçılığına ait bütün suçları ve günahları İslam dünyasının boynuna yükleme kurnazlığına başvuruyor. Bu rüşveti kabul eden Yahudi Siyonistler de Filistin fopraklarını sömürgeleştirmek ve burayı Batı tarzı bir Yahudi devletine dönüştürmeyi amaç edindi.
Zira İsrail'in kuruluşu 1880'lerde ve 1890'larda Avrupa'daki anti-Semitizme yanıt olarak ortaya çıkan Siyonist hareketin bir ürünüydü. Siyonistler, Yahudilerin ancak kendilerini koruyacak kendi devletleri olduğunda güvende olabileceklerini savunarak Yahudilerin Filistin'e göçünü teşvik etti. Bu yeni Yahudi devleti de Amerika, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya'daki yerli halkların mülksüzleştirilmesi ve etnik temizliğine benzer bir süreci Filistin'de hataya geçirmeyi hedefleyen bir Avrupa sömürge projesi olacaktı.
Orta Doğu'da jeo-politik şantaj
Britanya, o günün önde gelen gücüydü. 1917'deki Balfour Deklarasyonu ile Filistin'de "Yahudi halkı için ulusal bir yuva" kurulmasına karar verdi. Sömürge projesi 1947'de ABD'nin güdümünde bir devlet olarak ortaya çıktığından bu yana Siyonist İsrail, Amerikan emperyalizminin ırkçı ve apartheid mekanizmasının çarklarından birine dönüştürüldü.
Bugün Amerikan emperyalizmi bütün Orta Doğu'yu tehdit eden Siyonist ideolojinin Arz-ı Mev'ud (Vadedilmiş Topraklar) safsatasıyla hareket ediyor. Oysa Siyonistler ilk hedef olarak "Akdeniz ve Ürdün arasındaki Filistin topraklarında bir Yahudi devleti" kurmayı amaçlarken ABD'nin dayatmasıyla bugünlerde Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü ilhak ettikten sonra Nil'den Fırat'a kadar olan bölgeyi de ele geçireceklerini söylemeye başladılar.
Yani aralarında Türkiye'nin de yer aldığı Mısır, Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerden toprak talebinde bulunuyorlar. Bu tehdidin arkasındaki güç ABD'dir. Bu yolla Siyonist İsrail eliyle Gazze'de devreye soktuğu soykırım projesine ve bu proje yoluyla Orta Doğu'nun yeniden dizaynına karşı oluşan direnci jeo-politik şantajla ve bölgesel savaş senaryolarıyla kırmaya çalışıyor.
Kuşku yok ki muazzam bir zenginlik ve güç kaynağı olarak görülen Orta Doğu'nun petrol rezervleri, 19. yüzyılın başından itibaren emperyalist güçler için stratejik açıdan hayati öneme sahip. 1945'ten sonra, Avrupa sömürgeciliğine karşı ayaklanmalar bölgede bir dizi yeni bağımsız devletin ortaya çıkmasına ve Arap milliyetçi hareketinin yükselişine tanık oldu. Yeni rejimler, Mısır'daki Süveyş Kanalı ve İran'daki petrol rezervleri de dâhil olmak
üzere Batı tarafından kontrol edilen varlıkları millileştirmeye çalıştı. Bu, bölgeyi kontrol etmeye çalışan Batılı emperyalist güçler için yeni zorluklar ortaya çıkardı.
Bu yeni riskli tablo İsrail'in Batı emperyalist çıkarları için güvenilir bir bekçi devlet olarak önemini artırdı. Sömürgeci bir karakol olarak İsrail, Amerikan emperyalizminin çıkarları için militarizme bir toplum haline getirildi. ABD bu nedenle İsrail'in kilit sponsoru oldu. ABD'nin desteğinin boyutu, Orta Doğu'nun ve bölgedeki petrol rezervlerinin küresel egemenlik stratejisi açısından ne kadar önemli olduğunu da yansıtıyor.
Hem günah keçisi hem bekçi köpeği
İsrail ile Araplar arsındaki 1967 ve 1973 savaşları Arap rejimlerinin Orta Doğu'daki ABD egemenliğine boyun eğmesine yol açtı. Şimdiki Gazze ve Lübnan'daki saldırıların hedefinde ise İran ve Türkiye var. Eğer İsrail bölgesel savaşı başlatıp İran'ı geriletirse sıra doğrudan Türkiye'ye gelecektir.Çünkü Siyonist İsrail kendi çıkarlarından çok Orta Doğu'da Amerikan hegemonyasının yeniden tesisi için mücadele ediyor. Nitekim ABD
Başkanı Joe Biden, İsrail'in ABD için önemini şu sözlerle özetiyor: "Eğer bir İsrail olmasaydı, çıkarlarımızı için bir İsrail icat etmek zorunda kalırdık."
Bugün, İsrail'in soykırımcı ve işgalci yerleşimci sömürgeciliğine karşı çıkan anti-Siyonizm karşıtlarını Batı dünyası bu nedenle anti-Semitist (Yahudi düşmanı) ilan ederek İsrail'e her tür desteği veriyor. Bu nedenle Avrupa ve ABD, Gazze'de bir yıldır soykırım yapan Siyonistleri eleştirmeyi anti-Semitizm sayıp yasaklayan çeşitli yasalar çıkardı. Ayrıca Batı'daki ana akım medya, İsrail ve onun şiddet yanlısı yerleşimci sömürgeciliğini destekleyen argümanları da sürekli kamuoyuna pompalıyor. Bunu yaparak asıl soykırımcı Amerikan ve Avrupa emperyalizmi yerine müttefikleri olan Siyonist taşeronları günah keçisi ilan etmeyi planlayan bir strateji izliyorlar.
Bu bağlamda Siyonist İsrail, ABD'nin Orta Doğu'daki emperyal çıkarları ve hırslarının hem günah keçisi hem de bekçi köpeğidir. Dolayısıyla Kızılderilileri soykırımdan geçiren Amerikan ırkçılığı ve sömürgeciliğinin karbon kopyaları olan Orta Doğu'daki Siyonist işgalci yerleşimciler, Amerikan emperyalizminin kurşun askerleri gibi hareket ediyor. Hareket etmek zorundalar da... Yoksa bölgede bir gün dahi barınamazlar.
Hâsılıkelam Siyonizm, Batı emperyalizminin Kutsal Topraklar ve Filistin başta olmak üzere Orta Doğu ve İslam dünyasındaki sömürgeci ideolojisi, büyük stratejisi, kitlesel ölüm ve soykırım silahıdır. Irkçı ve soykırımcı Amerikan emperyalizminin Orta Doğu'daki hakiki yüzüdür.