Gökhan Ergür: BABALAR VE YALNIZ KALAN OĞULLAR

BABALAR VE YALNIZ KALAN OĞULLAR
Giriş Tarihi: 20.11.2024 16:36 Son Güncelleme: 20.11.2024 16:36

Sevgili babacığım, nasılsın?

Sana yaşarken bir kere bile "babacığım" diyemediğim için şu an çok şaşkınsın yüksek ihtimalle. Bunun için çok üzgünüm. Kalan ne varsa, yani yaşadığım otuz beş yıllık ömür için de çok üzgünüm.

İki kez öptüğümü hatırlıyorum seni. İlkinde Şişli'de bir hastane koridorundayız, ortam karanlık, soğuk, elimdeki poşetin içinde kıyafetlerin, saatin ve gözlüğün, eğilip yanaklarından öpüyorum. Allah'ım ne garip bir his. Sen ameliyata gireceksin birazdan, ilaçların etkisiyle uyuyorsun. İkincisinde ise
evimizdeyiz, Cuma günü, bir kandil sabahı penceren açık, odanı ezan dolduruyor. Eğilip yanaklarından ve ellerinden öpüyorum. Allah'ım ne garip bir his. Sen uyuyorsun yine. Bir daha hiç uyanmayacaksın. Örtüyü yüzüne örtüyorum, gözümden akan yaşlar örtünü ıslatıyor ve ben boğuluyorum.

Nasıl da güçlüydüm sen hayattayken. Daha 8 yaşındayım, Tarlabaşı'nda çıraklığa verdin beni. Annemin çok endişelendiğini hatırlıyorum ben işe giderken. Ama ben tuhaf bir biçimde korkmuyordum hiç. İti, kopuğu, ayyaşı, serkeşi zerre endişelendirmiyordu beni. Bu korkusuzluğun ilk sebebi
camdan yapılmadığımı öğrenmiş olmamdı. Kavga etmek, dayak yemek hayatın bir sonu değil bilakis kendisiydi o sokaklarda ve bunu öğrendiğim günden beri muhteşem bir özgüvene sahip olmuştum. Korkusuzluğumun ikinci sebebi ise babamın varlığıydı. O karanlık ve tekinsiz sokaklar babamın varlığıyla ışıldıyordu. Ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin babam bir şekilde orada olur ve beni kurtarırdı.

Evlatlarının koruyucu kalkanları

Babalar kaç yaşında olursa olsun, evlatlarının üzerinde her daim koruyucu bir kalkan gibiler. Evlat, evlenip çoluk çocuk sahibi olsa da,
yüksek makamlara erişse de ve hatta torun sahibi olsa da başı sıkışınca aklına ilk babası gelir. Babaların her şeyi halledebileceğine dair tuhaf bir inanç olur evlatlarda. Çünkü babalar ilk kahramanlarımızdır; bizi omuzlarında taşıyan, istediğimiz oyuncakları alan, eve ekmek getiren, tüm olumsuzluklardan canı pahasına bizi korumaya çalışan babalarımıza dair güçlü ve sarsılmaz bir şema oluştururuz zihnimizde ve bu şema hayat boyu aktif bir şekilde çalışmaya devam eder.

Biliyorum, yaşarken var olmayan babalar da mevcut. Hane içinde durmadan huzursuzluk çıkartan, ailesini ihmal eden, bir kez olsun sofraya tebessümle oturmamış, eve geldiğinde kendiyle beraber karanlığı da getiren babalar da mevcut, biliyorum. Birçok danışanımdan "keşke babam hiç olmasaydı, en azından sadece yokluğuna üzülürdük fakat şimdi ne yazık ki varlığına üzülüyoruz" gibi cümleler duyuyorum. Bu sahiden de insanın dünyada alabileceği en esaslı yaralardan biri: Var olan babanın yokluğu.

Baba ölünce çocuğun üzerindeki o koruma kalkanı ortadan kalkıyor ve dünyada yapayalnız, korumasız hissediyorsun. Kolun ve kanadın kırılması ne demekmiş iliklerine kadar hissediyorsun. Babalar gidince evlatlar bir köşede sessizce yalnızlaşıp soluyorlar.

Âlem başka, sen bambaşka

Sevgili babacığım, sen gittikten sonra fena halde yalnızlaştım, bir kıyametin ortasında tek başıma kaldım. Nereye gideceğim, ne yapacağım, kime ne anlatacağım inan bilmiyorum. Sen burada olsaydın, koltuğuna oturup tebessüm ederek: "Bu da geçecek evlat" deseydin yemin ederim ki her şey geçerdi. Ama şimdi hiçbir şey geçmiyor, açılan her yara, alınan her darbe ilk günkü şiddetiyle yakıyor canımı ve iyileşmiyor.İyileşemiyorum baba.

Bazı geceler sadece senden yardım stiyorum artık. "Baba lütfen yardım et" diyorum, çünkü kimse halimden anlamıyor, el uzatmıyor ve "bu da geçecek" demiyor. İnsan bazı geceler daha çaresiz hissediyor baba, çok çaresiz. Bunları duyuyorsun ve okuyorsun değil mi?

Çocuğun kıyameti ebeveynlerini kaybettiği gündür. Ebeveynlerden birisi ölür ve kıyametin kopmaya başlar. Artık hayat bambaşka bir yer olmuştur, gözlerin bambaşkadır, âlem bambaşka, sen bambaşka. Bununla beraber büyük bir boşluk ve anlam yitimi de yaşanır. Çalışmanın, okumanın, yaşamanın, dağların, ormanların bir önemi kalmaz. Yeniden dünyaya tutunmak, bir anlam bulup ona sarılmak biraz zaman alır, belki de çok çok zaman alır. Ama o boşluk hiç dolmaz, başkalaşan ve incelen, seyrelen kalbinle beraber dünyadaki günlerini yaşamaya devam edersin.

Sen gittikten sonra, babacığım…

Çocuk babayı kaybedince dünyanın dört bir köşesinde kör zindanlarda tutulan kazalar, belalar zincirlerinden kurtulup çocuğu bulur. O güne kadar tatmadığın, görmediğin hangi acı varsa gelip seni bulmaya yemin etmiştir. Edilen her yemin gibi bu da tutulur ve o acılar kalbinin tam ortasına kurulur.

Sen gittikten sonra dünyam feci halde tepetaklak oldu babacığım. Kaybetmem dediğim ne varsa hepsi avuçlarımın arasından kayıp gitti, yeni düşmanlar edindim, yeni dertler, yeni kayıplar, gözyaşları, iştahsızlıklar, çaresizlikler, umutsuzluklar ve insanı delirten yalnızlıklar. Hepsi nasıl oldu
da senin ölümüne denk geldi bilmiyorum. Beni en savunmasız anımda yakaladılar ve sanırım alt ettiler. Yenilmek değil de sensiz yenilmek, teslim olmak kanıma çok dokundu baba.

Daha az yazıyorum, daha az okuyorum, daha az konuşuyorum. Bunların benim için ne demek olduğunu çok iyi biliyorsun. Okumadığım ve yazmadığım zamanlarda bir terslik olduğunu anlayıp telaşlanırdın, halimi hatırımı sorardın. Şimdilerde bu kimsenin umurunda değil sevgili babacığım,
okumam, yazmam kimsenin umurunda değil. Kıyametim kimsenin umurunda değil.

Zihnimde koyu bir sis var uzunca süredir. Bu sis sağlıklı bir şekilde düşünmeme ve odaklanmama engel oluyor. Nereye ve nasıl gideceğimi unuttum. Sis sadece zihnimi değil, yolları da kapattı. Kayboldum.

Evladın babasına özlemi

Yahya'nın babası Yusuf Abi de öldü babacığım. Nasıl da severdin Yahya'yı, ben de sizi çok severdim. İlk kitabımın kapağındaki fotoğrafınıza bakıyorum ara sıra, iki arkadaş, dede-torun geniş bir tarlada heyecanla sonsuzluğa yürüyorsunuz. İçim eziliyor. Yusuf Abi daha çok gençti baba, uyudu ve uyanmadı. Onu ceset torbasına ben koydum, buz gibiydi bilekleri ve yaşamanın yorgunuydu. Yahya mezarlıkta toprak atmak istedi babasının üzerine, sonra sulayıp mezarını gizlice gözyaşlarını sildi. İçim bir kez daha ezildi.

Yahya artık daha az konuşuyor, çünkü kıyameti koptu, biliyorum ve anlıyorum. Dün sabah çok hastaydı, ilaçlarını verdim, kahvaltısını hazırladım, bir yandan da işe yetişmeye çalışıyorum, sonra: "İyi ki varsın" dedi, gözlerim doldu. Sahiden de iyi ki var mıyım babacığım?

Anneannem Zöhre de çok hasta baba. Artık konuşamıyor ve yürüyemiyor. Ne çok severdi seni, ne çok severdin onu. O hep razıydı senden, senden herkes razıydı. Yazması çok zor ama sanırım çok sürmez, o da yanına gelecek, sana selamlarımızı iletecek. Ona sahip çık olur mu?

İşler de pek iyi değil babacığım, kimseye çaktırmıyorum ama sağlığım da pek iyi değil. Yani nasıl olur da her şey bu kadar üst üste ve büyük bir hınçla gelebilir bilmiyorum. Ama façam fena halde dağıldı, uzunca bir süredir yokuş aşağı gidiyorum, nerede duracak ya da duracak mı inan bilmiyorum.
Böyle zamanlarda varlığına daha çok ihtiyaç duyuyorum.

Bir şeyler tam düzelecek derken, biraz nefes alacakken üzerime yeni bir gazap yağıyor babacığım. Bunu nasıl önleyebilirim? Hangi dua, hangi kapı, hangi yakarış bu gazabı dindirir? Ben artık baş edemiyorum, yetemiyorum, yetiremiyorum. Lütfen yardım et sevgili babacığım, göğsüm daralıyor,
lütfen yardım et.

BİZE ULAŞIN