Kudüs'te bir Ramazan günü otele dönüşmüş eski bir Osmanlı Karakolu'ndayız. Şam Kapısı'nın çok yakınında. Otelin girişinde bir restoran var. Müşteriler otele girerken zaman geçirmeleri gerektiğinde orada rahatlatıcı bir naneli çay kendilerine eşlik ediyor. Otelin aşağı katındaki sofada sahur sofrası için ricada bulunuyoruz. Gelen sofra mükellef ve adeta bir Filistin haritası gibi. Zeytin, hurma, humus, ekmek, peynir ve türlü baharatlar…
Yemek, sadece karın doyurmak için değil Filistin'de. Aynı zamanda hatırlamak, unutmamak, konuşmak üzerine sayısız düşünce ve eylemin birleşmiş hali. Karpuz, portakal, limon… Meyveler de öyle. Bereketli topraklar üzerindeyiz. Kaak adı verilen ekmekler eski Kudüs şehrinin sokaklarında hem gözünüze hem burnunuza hem de midenize hitap ediyor. Seçenekler o kadar çok ki hepsine şans vermek için ucundan azar azar yiyorsunuz.
Falih Rıfkı aklımıza geldiğinde hemen Zeytindağı deriz. Orada da nimetler üzerinde bir tarif var. Mescid-i Aksa'nın bahçesindeki zeytin ağaçları yüzyıllardır orada olup bitene şahitlik ediyor. Filistin muhaceratı yemeğin farklı coğrafyalara yayılması için zorunlu bir kolaylaştırıcı olmuş. Falafel restoranları tüm dünyayı sarmış. Siyonist işgal mutfağı da rahat bırakmamış ve falafeli bir İsrail yemeği olarak takdime çalışıyor.
İşgal edilen sadece yerleşim birimleri ve evler değil aynı zamanda kültürel bir işgalden de söz etmek gerekiyor. Filistinlilerin gıdaya erişiminin engellenmesi işgalin önemli bir parçası. Yerinden sökülen zeytin ağaçları, mahsul veremeyecek şekilde zehirlenen topraklar, yerleşim birimleri arasında ticaretine izin verilmeyen ve çürüyen domatesler. Hepsi merhametsiz bir kolonyal zihnin ürünleri.
Filistin topraklarının Filistinsizleştirilmesi
Filistin topraklarının Filistinsizleştirilmesinin temel araçlarından biri de modernist üretimin topraklara bir işgal ve kolonyal enstrüman olarak gelmesini içeriyor. Modern tarım araçlarını satan bankerler zaman içinde borçlandırdıkları çiftçilerin topraklarına el koymaya çalışmış. Osmanlı döneminde Filistin'de açılan Ziraat Bankası şubeleri işte buna bir set oluşturmayı hedeflemiş.
Günümüzde manzara ağırlaşıyor. İsrail saldırıları Gazze'yi gıdasız bırakarak açlıktan öldürmek de dâhil acımasız yöntemleri içeriyor. Havadan gönderilmeye çalışılan yetersiz yardımları deniz yoluyla takviye etmeye çalışan World Central Kitchen isimli organizasyonun dünyanın farklı ülkelerinden gelen üyeleri İsrail tarafından acımasızca hedef alınarak öldürüldü.
Filistin demek neşeyle direnmek demek. Küçük bir kız çocuğu elindeki kısıtlı malzemelerden yemek yaparak sosyal medya kanalına yüklüyor. Bir yemek fenomeni dünyadaki şeflerle dayanışma için çaba gösteriyor. Filistin bayrağının kullanımının yasaklanmasının ardından geliştirilen harikulade karpuz dilimi sembolü yemeğin nasıl bir direniş aracına dönüştürüleceğini de gösteriyor.
Filistin'de devam eden insanlık dışı işgalin sona ermesi için gıdaya erişimin temel bir insan hakkı olarak yerine getirilmesi gerekiyor. İsrail'in insanlığa karşı işlediği suçlar arasına ekolojik işgalin de eklenmesi yine çok önemli. Sami Tamimi ve Tara Wigley'in Falastin isimli yemek kitabında tüm Filistin şehirlerinden toplanmış yemek tarifleri var. Bu aynı zamanda İsrail işgal güçlerinin yok etmeye çalıştıkları kültürel bir zenginlik.
Diğer bir yemek kitabı ise Yotam Ottolenghi ve yine Sami Tamimi tarafından yazılan Jerusalem yani Kudüs isimli bir kitap. Burada da Yahudi ve Arap iki şefin Londra'da bir araya gelerek kendi yemek tecrübelerini bir araya getirmeleri konu alınıyor. Kudüs'ün kendisine Londra'da nefes alanı bulması hüzün veriyor.
Eski Osmanlı karakolu şimdinin Jerusalem Hotel'i aslında bize Filistin'in tadının tuzunun tarifini işaret ediyor. Yafa Kapısı'nda Kanuni döneminde işlenmiş ibare: "Allah'tan başka ilah yoktur ve İbrahim O'nun dostudur." Aynı sofraya oturabilmek önemli. Şehrin kokusunu içine çekmek ve nimetlere şükretmek… Bunun için nehirden denize kadar uzanan topraklarda bir dilim karpuzda insan haysiyetini idrak etmek önemli. Çok önemli.