Bazı alışkanlıklar erdem için olmazsa olmazdır. Küçük bir çocukken dedem yemekten ne zaman kalksam şöyle dememi isterdi: "Elhamdülillah. Allah
daha çok versin." Bunu alışkanlık edindim. Küçük bir çocuk olarak "Neden?" diye sorduğum zaman, "Tok olmak büyük bir nimettir, Allah'a şükretmek gerekir, onca aç insan var" demişti. İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği yokluk ortamında ciddi gıda krizleri görmüş dedem elbette bu tavsiyesinin önemini benden daha iyi anlıyordu. Ancak bende kalıcı bir etkisi oldu, bu alışkanlık sayesinde sık sık aç insanlar olduğunu hatırlayabiliyorum. Dolayısıyla bu sayının konusu gıda olunca bu konuyu ele almak istedim.
Yapay zekâ çağında insanlığın en kadim sorunu olan açlığın büyük oranda geride kaldığını düşünebilirsiniz. Ancak Gazze ve Ukrayna'daki çatışmalar, artan ekonomik krizler, küresel ısınmanın yol açtığı iklim şokları ve artan gübre fiyatları bir araya gelerek benzeri görülmemiş boyutlarda bir gıda krizi yaratıyor. 783 milyon kadar insan kronik açlıkla karşı karşıya. Dünya Gıda Programı WFP, çalıştığı 78 ülkeden, 333 milyondan fazla insanın 2023 yılında akut düzeyde gıda güvensizliğiyle karşı karşıya kalacağını ve bir sonraki öğünlerinin nereden geleceğini bilmediğini tahmin ediyor. Bu, COVID-19 salgını öncesi seviyelere kıyasla neredeyse 200 milyonluk şaşırtıcı ve korkutucu bir artış anlamına geliyor.
Açlık, boş mideye indirgenemeyecek kadar karmaşık bir sorundur. Birleşmiş Milletler açlığı, insanların ciddi gıda güvensizliği yaşadığı dönemler (para, gıda veya diğer kaynaklara erişim eksikliği nedeniyle yemek yemeden geçirilen günler) olarak tanımlıyor. Bu yiyecek eksikliği, açlığa yol açıyor ve bir kişinin günlük alım miktarı 1.800 kalorinin altına düştüğünde, o kişinin yiyecek yoksunluğu veya yetersiz beslenme yaşadığı kabul ediliyor.
Yetersiz beslenen bir dünya
Ancak yetersiz beslenme sorunu, kalori eksikliğinden çok daha farklı şekillerde kendini gösterir. Yetersiz beslenme sadece kalori eksikliğini değil aynı zamanda enerji, protein, temel vitamin ve mineral eksikliklerini de içerir. Yetersiz beslenme besin alımındaki dengesizliği de içerir. Yetersiz beslenmeden mustarip insan sayısının 3 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor! Ne yazık ki yazım hatası yok, rakam 3 milyar.
Gıda güvenliği, gıdanın bulunabilirliğini, erişimini ve kullanımını içeren bir diğer hayati husustur. İnsanlar, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürmek için yeterli güvenli ve besleyici gıdaya tutarlı ve yeterli erişime sahip olduklarında gıda güvenliğinde kabul edilirler. Tersine, uzun süreli gıda güvensizliği, sağlık ve gelişim için gerekli olan vitaminlerin, minerallerin ve diğer gıda maddelerinin yetersiz alımıyla karakterize edilen yetersiz beslenmeye yol açabilir. Bunun en trajik örneklerinden birini ne yazık ki İsrail ablukasındaki Gazze'de görüyoruz. Gıda güvenliğini sağlamada dünya olarak yetersiz görünüyoruz.
Yetersiz beslenme çeşitli biçimlerde olabilir. Zayıflama veya akut yetersiz beslenme, kişinin boyuna göre çok zayıf olması durumunda ortaya çıkar; bu, ciddi bir açlık kriziyle tetiklenebilir veya yavaş yavaş ama sürekli olarak gelişebilir. Tedavi edilebilir olmasına rağmen orta ve ağır vakalar ölüm riskini önemli ölçüde artırıyor. Dünyada ölen her iki çocuktan biri ne yazık ki yetersiz beslenme sonucunda ölüyor. Bodurluk veya kronik yetersiz beslenme, genellikle çeşitli besinlerin eksikliği, kirli su tüketimi veya yetersiz sağlık bakımı nedeniyle bir çocuğun yaşına göre çok kısa olması durumunda ortaya
çıkar. Bu, ömür boyu sürecek geri dönüşü olmayan fiziksel ve bilişsel hasara neden olabilir. Ek olarak, vücutta demir, kalsiyum, iyot, folat, A vitamini, D vitamini ve çinko gibi sağlıklı büyüme ve gelişme için hayati önem taşıyan temel vitamin ve mineraller eksik olduğunda mikro besin eksiklikleri ortaya çıkar. Çocuklar yeterli yiyecek alamadıklarında beyinleri ve vücutları zarar görür. Bu onların büyümelerini, öğrenmelerini ve çalışmalarını, yani tam potansiyellerine ulaşmalarını engeller.
Yoksulluk, gelir adaletsizliği, iklim değişikliği
Dünyadaki kaynaklar aslında şu aşamada herkesi doyuracak kadar yiyecek üretiyor. Öyleyse neden 3 milyardan fazla insan sağlıklı beslenemiyor? Bunun çok sayıda sebebi var. Birinci sebep aşırı yoksulluk ve gelir adaletsizliği. Dünyada 648 milyon insan günde 2,15 dolardan az bir para ile hayatta kalıyor. Dünyanın hangi ülkesinde olursanız olun böyle bir ücretle sağlıklı beslenmeniz mümkün değil. Bunun sonucunda düşük gelirli ülkelerde her üç çocuktan biri kronik yetersiz beslenme sorunu ile karşı karşıya. Dünyada şu anda 356 milyon çocuk aşırı yoksullukta yaşıyor. Özellikle yoksulluk noktasında beş ülke dikkat çekiyor: Bangladeş, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya, Hindistan ve Nijerya. Dünyadaki en yoksul insanların yarısı bu ülkelerde yaşıyor.
İkinci önemli neden küresel ısınma. Bu ne yazık ki zaman geçtikçe etkisini artıracak önemli bir faktör. Küresel ısınma kuraklık, sel, yangın, tufanlar ve sıcak hava dalgaları gibi iklim şoklarına neden oluyor. Son 30 yılda aşırı iklim kaynaklı afetlerde yüzde 100'lük bir artış oldu. İklim şokları hayatları, mahsulleri ve geçim kaynaklarını yok ediyor ve insanların kendi kendilerini besleme yeteneklerini zayıflatıyor.
2022 yılında Pakistan'da ortaya çıkan yıkıcı seller Türkiye'nin 10'da 1'i büyüklükte tarım arazilerini sular altında bıraktı. Bu ülkenin mahsulünün yüzde 80'inden fazlasına zarar verdi ve ülkeyi bir gıda krizine sürükledi. 2023'te ise Arjantin, Avustralya ve İspanya kavurucu sıcaklar ve kuraklıklar ile sınav verdi, Avustralya'da geçtiğimiz yıl buğday üretimi yüzde 34 oranında düştü. Çok sayıda Afrika ve Güney Amerika ülkesi düzenli kuraklık dalgalarının yol açacağı kıtlıklarla sık sık karşı karşıya kalacak gibi duruyor. Eğer dünya iklim konusunda derhal harekete geçmezse açlık kontrolden çıkacak. Nitekim küresel ısınmanın kendisi başlı başına bir tehdit… 2050 yılında sıcaklıkların artması sonucunda pirinçte yüzde 11'lik bir düşüş olması bekleniyor. Pirinç, dünya nüfusunun yarısından fazlasının temel gıda maddesidir ve her yıl 500 milyon tondan fazla pirinç tüketilmektedir. Dolayısıyla bu düşüş beklentisi korkutucudur. 2021 Ocak'ında Somali'de ortaya çıkan kuraklık 1 milyon insanın yaşam yerlerini terk etmesi ve açlık ile karşı kaşıya kalmasına neden olmuştu.
Çatışma ve açlık döngüsü
Açlığın diğer önemli bir nedeni de savaşlar ve çatışmalardır. Burada kısır bir döngü vardır çünkü çatışmalar açlığa, açlık daha büyük çatışmalara neden olabilir. Açlık sorunu ile karşı karşıya kalan insanların yüzde 80'i çatışmalardan bir şekilde etkilenen ülkelerde yaşıyorlar. Çatışmalar birkaç şekilde açlığa neden olabiliyor, birincisi buralarda tarım ve diğer gıda üretme faaliyetlerini aksatıyor, insani yardımların gelmesi ve ihtiyaç sahiplerine ulaşması engelleniyor ve tabii savaş sonucunda ortaya çıkan göçler ailelerin gıda güvenliğini olumsuz etkiliyor. Küresel ısınmanın yol açtığı kıtlık ve susuzluğun daha çok göç ve çatışmalara neden olması bekleniyor. Bundan dolayı küresel ısınma ile mücadele çatışmaları azaltma açısından da son derece önemli.
Çatışmalar bazen tüm dünyayı dolaylı yoldan etkileyebiliyor. Ukrayna savaşı ve artan doğal gaz fiyatları küresel gübre fiyatlarının on yılın en yüksek seviyesini koruyan gıda fiyatlarından bile daha hızlı artmasına neden oldu. Yüksek gübre fiyatları mısır, pirinç, soya fasulyesi ve buğday üretiminin düşmesiyle birlikte gıda bulunabilirliği krizine dönüştürebilir. Savaş öncesinde Rusya ve Ukrayna, dünya buğday ihracatının yüzde 34'ünü, arpanın yüzde 27'sini, mısırın yüzde 17'sini ve ayçiçek yağının yüzde 55'ini gerçekleştiriyordu. Özellikle bazı bölgelerin bu iki ülkeden ithalata bağımlılığı yüksekti. Kuzey Afrika ve Orta Doğu, tahıl tedarikinin yüzde 50'sini Rusya ve Ukrayna'dan alıyordu.
Adaletsizlik başlı başına bir sorundur. Büyük filozof Platon Devlet'te şöyle önemli bir tespitte bulunur: "Ne kadar küçük olursa olsun her şehir aslında ikiye bölünmüştür; biri fakirlerin, diğeri zenginlerin şehri. Bunlar birbirleriyle savaş halindedir." Bu fikir kanaatimce küresel ölçekte de doğrudur ve ne yazık ki açlık da temelde güçle ilgilidir. Eşitsizliklerle dolu bir dünyada kimin yiyip kimin aç kalacağına hem küresel hem de yerel ölçekteki güç sahipleri karar veriyor. Bunun sonucunda da kadınlar, çocuklar, mülteciler ve azınlıklar gibi daha zayıf gruplar açlıktan daha çok etkileniyor. Bu gruplar sıklıkla temel hizmetlere, işlere, gelire ve kaynaklara erişimde engellerle karşılaşıyor, bu da eşitsizlik uçurumunu derinleştiriyor. Yukarıda ele aldığımı tüm faktörler mesela kadınları daha ciddi şekilde etkiliyor. Hanelerin neredeyse yüzde 90'ında gıda hazırlama ve satın alma işlerinin merkezinde kadınlar olmasına rağmen, genellikle en son ve en az yemek yiyenler kadınlardır. Şaşırtıcı bir şekilde, son istatistikler rahatsız edici bir eğilimin altını çiziyor: 2021'de aç kalan kadınların sayısı, erkeklerden 150 milyon fazlaydı.
Açlığa karşı yapılabilecekler
Peki, küresel açlık krizi konusunda ne yapılabilir? Çatışmalar konusunda devletlere büyük iş düşüyor, Filistin, Yemen, Güney Sudan ve Etiyopya'da savaşları bildirmek için siyasi iradeye ihtiyaç var. Sivil olarak biz ise boykot ve elbette insani yardımla buralara destek verebiliriz. Fakir ülkeleri kalkındırma yine küresel iş birliği ve koordinasyon gerektiriyor.
Küresel ısınma ile mücadele konusunu daha önce yazmıştım, o yüzden o konuyu detaylı ele almayacağım. Ancak gıda özelinde ülkelerin iklim şoklarına dayanıklı, daha az su tüketen bitkiler üretmek için tarım ve genetiğe yatırım yapılması gerekiyor. Daha önce de GDO'lu ürünlerle ilgili yazdığım yazıda detaylıca aktardığım gibi kıtlık ve özellikle eksik beslenme ile mücadele için, mineral ve vitamin bakımından güçlendirilmiş ve yüksek sıcaklık ile kuraklıklara dayanıklı GDO'lu tahılların üretilip yaygınlaştırılması hayati önem taşıyor. Bu noktada özellikle sıcaklıklara dayanıklı darı gibi tarım ürünlerinin arttırılması da ayıca önem arz ediyor. Nitekim geçtiğimiz yılı Birleşmiş Miletler "Darı yılı" ilan etmişti.
Yazının başında anlattığım anıma dönecek olursak birey olarak her yemek yediğimizde olmasa bile çoğu zaman aç insanları hatırlamamız önemli. Bir sorunun çözümüne katkı sağlamak o sorunu görmekle başlar. Şükür bizden zayıfları ve zor durumda olanları hatırlamak için önemli geleneksel bir uygulamamızdır. Dedemin pratiğini size de öneririm. Ondan sonra nakdi yardım önemli, bizim çok önemli olmayan meblağlar birilerinin yüzünde mutluluğa dönüşebilir.
Düzenli yardım alışkanlığı edinmemiz ve bunu topluma yaymamız hayatlar kurtaracaktır. Ve tabii israfla mücadele de önemli. İnsan tüketimi için üretilen gıdanın üçte biri küresel olarak kayboluyor veya israf ediliyor. Bu da yılda yaklaşık 1,3 milyar tona denk geliyor. Üretilen ama asla tüketilmeyen tüm yiyecekler iki milyar insanı beslemeye yetecektir. Burada israfta üreticilerin ve satıcıların büyük payı olsa da biz tüketiciler de sorumluyuz.
Zengin ülkelerdeki tüketiciler her yıl neredeyse Sahra altı Afrika'nın net gıda üretiminin tamamı kadar gıdayı israf ediyor. Birey olarak kendi payımıza düşen israfı azaltmak küresel açlık karşısında ahlaki bir görevdir. Ve elbette karbon ayak izimizi azaltmaya çalışacak önlemler almak da hayati öneme sahip. Çünkü küresel ısınma; küresel açlık, küresel kriz, küresel göçler demek. Bu felaketin önüne geçmek bizim elimizde.