Medaim Yanık: AYAĞIMIZI YERE SAĞLAM BASABİLECEĞİMİZ YEGÂNE ORGANİZASYON AİLEDİR

AYAĞIMIZI YERE SAĞLAM BASABİLECEĞİMİZ YEGÂNE ORGANİZASYON AİLEDİR
Giriş Tarihi: 13.02.2024 14:11 Son Güncelleme: 13.02.2024 14:11

Batı merkezli düşünce, gelişim ve olma girişimlerimizin bizi getirdiği yerde büyük oyuklar olduğu gerçeği sanırım artık su götürmez. Dünyaya, insana belki de en mühimi doğruya ve yanlışa dair algılarımız hızla değişiyor. Kendi kültürel ve dini kodlarımızla kadın ve erkek kimliğini revize etmemiz
gerektiğini anladığımız günlere ufaktan geliyoruz sanki. "Kadının fendi erkeği yendi" mottosunun kamuda, iş dünyasında, sosyo-kültürel alanlarda ve en kötüsü ailede net olarak işe yaradığını gördük.

Kırsaldaki kadın için hâlâ mevzu olmasa da baba ve koca otoritesinin yıllar süren egemenliğinin, şehirli modern kadın için neredeyse çöktüğünü söylemek mümkün. Dünyaya hâkim olan pek çok düşünce, diskur, trend ya da rüzgâr, adı her neyse artık çok daha dişil. Kadınların "in", erkeklerin "out" olduğu bir çağa tanıklık ediyoruz kısaca. Bir kadın olarak bu girizgahımın hemcinslerim tarafından acayip, erkekler tarafından ise ilgi çekici karşılanabileceğinin farkındayım. Dert değil…

Sadece artık medeni düzeyde sorunlarımızı kısmen değil, topyekun konuşabilmenin vaktini gelip geçtiğini düşünüyorum. Kadını da erkeği de hak ve adalet noktasında eşit bir noktada tartışmanın "aile" kurumu için istenilenin aksine bir fayda oluşturacağını düşünüyorum da ondan. Zira tek taraflı yürütülen hiçbir hak ve adalet arayışı insaflı olmuyor. Yüzyıllar önce nasıl ki mağdur olan cins baskın olarak kadınsıysa ve ciddi manada adalet terazisinde hileler yapılıyorduysa şimdi de aynı şekilde kadınlar tarafından terazide hileler yapılıyor.

Bana kalırsa ortada ciddi bir erkek sorunu da var. Günümüz dünyasında ne kapıdan girerken ne de kapıdan çıkarken "haklı ya da haksız" itibar görmeyen bir baba modelinin oluşması ilerleyen zamanlar için telafisi mümkün olmayacak açıklar oluşturmuyor mu sizce de? Yenilmiş, zayıflamış
hatta sinmiş bu erkekler yeni dünyada ne iş görecekler, onları nerede, nasıl konumlandıracağız? Bu benim için merak etmenin çok daha ötesinde…

Toplumsal ilerleme noktasında kadın özne, erkekse bir hiç!

Erkekler günümüz dünyasında çoğunlukla şiddet, baskı, çeşitli zorbalık ve kötülüklerle ilişkilendirilir oldu. "We Can Do It!" (Yapabiliriz!) projesiyle senelerdir kadınlara, sınırlarının ve fıtratlarının üstünde güç ve cesaret satıldı. Sınırları zorlanan kadın bugün yorgun, alt edilen erkek ise sinik. Dolayısıyla elimizde nur topu gibi diyemeyeceğimiz yeni bir aile biçimi var.

Prof. Dr. Medaim Yanık'ın kapısını çaldığımda tam olarak kafama bu düşünceler sökün etmişti. Konunun kendisi öyle çetrefilli ki zaten, ufak bir giriş yapmak yeterli. Röportaj öncesi soru hazırlamıyorum bu yüzden. Kadını ama bilhassa erkeği ve aileyi konuşacağız demek yetiyor da artıyor. Konu konuyu kendiliğinden açıyor. Medaim Hoca, tıp doktoru ve psikiyatrist. Hocanın aynı zamanda anne babalık, çocuk yetiştirme, evlilik ve çift terapisi çalışıyor olması da bu röportajın seyrine dair merakımı arttırıyor doğrusu.

"Türkiye'de aile nereye gidiyor?" sorusuyla başlıyorum.

"Türkiye'de aile nereye gidiyor?" "Türkiye'de ailenin değişimi ile ilgili en az beş altı tane büyük trend var. Ailelerde kişi sayısı gittikçe azalıyor. Hatta çekirdek ailenin de ötesinde tek kişi veya iki kişiden oluşan ailelere dönüşüyor. Diğer yandan evlilik yaşları giderek ilerliyor, doğurganlık hızı bariz bir şekilde azalıyor ve boşanma oranlarında ciddi bir değişim söz konusu. Dramatik olarak değil ama basamaklı bir şekilde evliliklerde azalma var. Son olarak ise evliliğe karşı bir zayıflama, evlilik kurumuna atfedilen değerde düşme söz konusu. Evlilik eskiden olduğu gibi öyle arzu edilen, hayal edilen bir eylem olarak görülmüyor. Olmasa da olur, düşüncesi hâkim. Belki hâlâ baskın bir form değil bizim için ancak bu eğilimin Batı'da olduğu gibi bizde de giderek arttığını söylemek mümkün."

"Püskürtülen bir tipoloji"


Erkeğin itibarının zayıflaması neden peki? "Ailedeki hiyerarşi giderek azaldı. Rollerin silikleşmesi dediğimiz bir mesele oluştu böylelikle. Özellikle erkeğin konumu burada en fazla itirazın olduğu konumdu. Belki feminist teoriden kaynaklanan bir şeydi, belki de gerçekten var olan haksızlık ve adaletsizliklere bir itiraz refleksiyle kendiliğinden oluştu bu zayıflama. Cinsiyetler arası fark da azaldı bu durumda. Tipik erkeksilik ya da kadınsılık yerine birbirine daha yakın eğilimler oluştu dünyada. Bu trend bize doğru da geliyor. Tipik bir erkek olmak, maço olmak gibi negatif bir imaja dönüştü. Yani bir evin ağırlığının babada olmuş olması silikleşmeye başladı. Bence bu hayra alamet bir şey değil. Bu erkeğin babalık rolünü yerine getirebilmesi için gerekli enerjiye, gemi kaptanı gibi çalışmasına, kendi ailesini koruyup kollamakla ilgili birinci derece sorumluk almasını geri bırakıyor. Püskürtülen, eleştirilen ve bu nedenle de silikleşen ve geri adım atan bir tipoloji ortaya çıkıyor."

"Daha mikroya inip aile terapisi gözünden bakarsak; 'Erkek adam kadın sözü dinlemez' ifadesinin evlilikleri bozan bir şey olduğunu düşünüyoruz. Erkek evin reisi olacak, karar merci olacak ama aynı zamanda eşi ve çocuklarıyla müzakere eden, ailesini ve eğilimlerini dikkate alanda biri olacak. Araştırmaların bir kısmı eşlerine kulak vermeyenlerin aslında ailelerine zarar verdiklerini gösteriyor. Bir şekilde eşe, aile fertlerine kulak vermek gerekiyor yani. İstişare etmek, beraber tartışmak önemli. Babanın ailesiyle ilgili gerekeni yapma rolünden vazgeçmemesi önemli burada. Silikleşmiş bir baba çok kolay şekilde ailesinden vazgeçebilir çünkü. Boşanmalarda erkek direkt aile dışında atılmış oluyor. Boşanmaların neredeyse yüzde sekseninde babaların çocuklarıyla bağlantısı bariz şekilde bozuluyor, ulaşılmaz oluyor. O yüzden babasız yetişmiş çocuklar dediğimiz önemli bir kitle var artık. Geçmişte savaşlar ya da hastalıklar olurdu bu öyle bir şey değil. Baba yaşıyorken çocuğuyla bağlarının çeşitli nedenlerle kesildiği önemli bir nüfus oranıyla karşı karşıyayız. Ben bunun ciddi bir problem olduğu kanısındayım. Dünya zor bir yer. Zor bir yerde biz ancak dayanışma ile ayakta kalabiliriz. Kadın ve erkeğin birbiriyle didiştiği zaten zor olan bir dünyada işlerin daha da zorlaşmasına sebep oluyor. Çünkü temelde ayağımızı yere sağlam basabileceğimiz yegâne organizasyon ailedir."

"Benim dediğim olacak"
Aile terapilerinde haklıyı haksızı birbirinden ayırmanın ölçüsü nedir peki? Çoğu zaman hakikaten de ceviz kabuğunu doldurmayan meseleler yüzünden birbirine giriyor eşler çünkü…

"Aile içinde kadın erkek ilişkilerinin bir güç şeklindeki mücadelesi, temel mücadelenin 'benim dediğim olacak' ekseninde ilerlemesi aile fertlerine zarar veriyor. Bizim beklentimiz, kadın ve erkeğin güç mücadelesi vermek dışında, iletişimi yüksek, istişareye dayalı bir dayanışma süreci içinde olmalarıdır. Mesela feminist teori büyük ölçekte bize önemli şeyler söylese bile özellikle mikro düzeyde, evlilik terapilerinde hiçbir işe yaramaz. Eş ilişkisinde olması gereken temel şey, karşılıklı bir şekilde birbirini gözetme, kollama ve dayanışmadır. Bunun olmadığı bir yerde fonksiyonel hak mücadelesi
işlevsiz hale gelir. Gerçekten ilişkide bir zalim varsa, yani biri gerçekten kötüyse bu işlemez. Biri gerçekten eşine, çocuklarına zarar verebilecek bir tarzda ise o zaman adalet arayışı kesinlikle fonksiyoneldir. Fakat bu evliliklerin aşağı yukarı yüzde beşinden, onundan az olan bir şeydir. Evlilik terapilerinde sorunları bir çift özelinde tek tek analiz ettiğimizde haklı haksızı bulmak mümkün değildir. Doğru da değildir. Aile teorileri bizi kadın erkek ilişkilerinde haklı haksız temelli bakmaya yönlendirmez."


Bir de kadına şiddet mevzusu var. Ya erkekler, onlar da şiddet görüyor mu sizce?

"Ağır şiddetin çoğu, belki erkeklerin fiziksel yapılarından dolayı erkekten kadına oluyor. Ancak şiddet istatistiklerinin aşağı yukarı yüzde ellisi aile içindeki itişip kakışmadan kaynaklanıyor. Orada erkeğin itip vurması kadar kadının da itip vurması benzer bir şekilde var. Biz terapilerde şiddet mevzusunu ayrıştırırız. Orada yapısal bir şiddet olup olmadığına bakarız. Bu kişi siyaset gereği ya da kontrol etmek amaçlı şiddet kullanıyor mu? Yoksa aslında bu kişinin hayatta şiddetle ilişkisi yok, trafikte, işinde kimseyle kavga etmiyor hatta adaletli, iyi bir insan olarak biliniyor fakat ilişkideki gerilimler içinde kişi diyelim ki bir şiddet eğilimi gösteriyor, bu tür tabloların çoğunda aslında kadınların erkeklerden geri kalır tarafı yok. Bütün istatistikler bize bunu gösteriyor. Kadın belki itiyor, kakıyor fakat erkeğin fiziksel gücü daha kuvvetli olduğu için o sırada kadın daha fazla şiddete maruz kalmış oluyor. Bu elbette kadının uğradığı şeyi meşrulaştırmaz. Birinci senaryoda 'kaç kurtul' diyoruz. Ancak ikinci senaryoda karşılıklı bir kakışma olduğu için 'bunu çalışmalıyız' diyoruz."

"Eşim beni adam yerine koymuyor"

Terapiler vasıtasıyla birçok aileye dokunuyorsunuz. Sayısız hikayeye tanıklık ettiniz belki de. Erkeklerin en mustarip olduğu şey nedir?


"Erkeklerin en fazla istediği şey saygıdır. Eşlerinin kendilerini saymadığıyla ilgili çok yaygın bir serzeniş var. Birçok erkek eşlerinin kendilerini adam yerine koymadığını hatta eşlerinin kendilerini adam etmeye çalıştıklarını, tıpkı sirkteki bir aslan gibi terbiye amaçlı sürekli kamçılandığını, eleştirildiğini, beğenilmediğini, yetersiz görüldüğünü, kıyaslandığını düşünüyor. Benim zihnim evlilik terapilerinde 'şu kadınlara, şu erkeklere özgü bir hâldir'
kanısını pek gerçekçi bulmuyor. Ancak giderek şöyle bir şikayetin daha fazla duyulduğunu söyleme mümkün: 'Eşim beni adam yerine koymuyor, beni terbiye etmeye çalışıyor, sürekli küçük görüp yanlışlarımı kovalıyor, aşağılıyor.' Bunlar çift terapilerinde sıklıkla karşılaştığım cümleler… Bir kadının ya da çocuğun nasıl ki temel ihtiyacı sevgiyse, erkekler de sevilmek istiyorlar. Diğer yandan erkekler için sayılmak sevilmekten bir tık üstte kalıyor. Erkekler için saygı gösterimi temel bir ihtiyaç yani. Elbette kadınlar için de bir ihtiyaç. Ama erkeklerde bu daha ağır basıyor. Bir erkek bunu eşinden ya da çocuğundan bir baba olarak görmediği zaman babalık algısının tahrip eden bir hal alıyor. Nasıl ki kadınlar sevgi ya da ilgi görmedikleri zaman bundan yakınıyorlarsa erkekler de saygı görememekten muzdaripler. Kadın erkek olmak acayip farklı değil. Kadınlar da erkekler de sevgi, ilgi, saygı istiyor özetle ama oransal olarak baktığımızda erkek zihni galiba bir ihtiyaç yani. Elbette kadınlar için de bir ihtiyaç. Ama erkeklerde bu daha ağır basıyor. Bir erkek bunu eşinden ya da çocuğundan bir baba olarak görmediği zaman babalık algısının tahrip eden bir hal alıyor. Nasıl ki kadınlar sevgi
ya da ilgi görmedikleri zaman bundan yakınıyorlarsa erkekler de saygı görememekten muzdaripler. Kadın erkek olmak acayip farklı değil. Kadınlar da erkekler de sevgi, ilgi, saygı istiyor özetle ama oransal olarak baktığımızda erkek zihni galiba biraz daha sayılma eğiliminde."

Gelecekte bizi nasıl bir aile bekliyor peki?

"Bir kere ailede küçülme trendi gittikçe artacak. Bu trendin birkaç problemi var. Ekonomik açıdan destek sistemi ortadan kalkacak, çünkü ne kadar küçülürseniz dayanışma o kadar azalır ve ekonomik olarak da ayakta zor kalan insanlar olmuş olur. Mekânlar da ona bağlı olarak daralır, kapsül evlerde yaşamaya doğru gidersiniz. Bu dayanışma imkânının ortadan kalkması demektir aynı zamanda. İnsan teki hastalanır, yaşlanır. Bu durum, bunların kurumlara devredilmesi anlamına gelir. Diğer yandan en önemli şey sosyal izolasyon anlamındaki yalnızlık artmış olacak. Sosyal izolasyon bir insan için ciddi bir risk faktörüdür."


Bu konuşmanın özeti, kadın için de erkek için de tüm bu hak gözetememelerin, ya da "sen" ve "ben" sayıklamalarının saklanacağı bir yer olmadığını söylüyor bana. Yerinde ve zamanında "kral çıplak" demek gerekiyor sanırım. Tabiatları itibarıyla kadını kadın, erkeği de erkek olarak kabullenmek ve daha sonra nasıl hareket edeceğimizi dikkatle seçmemiz gerektiği sonucuna varıyorum diğer yandan. Aksi halde "biz", ille de "biz" demedikçe batıda olduğu gibi doğuda da aile, korkarım ki bir yitik olarak anılacak…

BİZE ULAŞIN