Sibel Eraslan: GAZZE DRAMI VE BATI DÜŞÜNCESİNİN ÇÖKÜŞÜ

GAZZE DRAMI VE BATI DÜŞÜNCESİNİN ÇÖKÜŞÜ
Giriş Tarihi: 31.1.2024 14:31 Son Güncelleme: 31.1.2024 14:31

Çağımızın önemli düşünürlerinden kabul edilen ve "kamusal alan" kavramını akademiye ve günlük hayata dâhil eden Profesör Jurgen Habermas ve dört arkadaşının Gazze'de yaşanan insanlık dramı hakkında verdikleri beyanat tam bir faciadır. Bu facia sadece kişisel akademik kariyerleri hakkında yıkıcı bir paradoks olsaydı belki iş daha kolay geçiştirilebilirdi, ama Batı eleştirel düşüncesinin temsilcisi olan Habermas gibi "öteki"nin felsefesiyle ünlenmiş bir dinozor ile birlikte "Batı Düşüncesi" dediğimiz paradigmanın da iflası anlamına geliyor…

Beyanatta diyorlar ki; "Hamas'ın İsrail'deki Yahudilerin hayatlarına tamamen son vermek niyetiyle başlattığı katliam, İsrail'in Gazze'ye karşı saldırı yapmak zorunda kalmasına yol açtı. İsrail'in yaptıkları prensip olarak meşrudur... Almanya'daki Yahudilerin yeniden hayatının tehdit edilmesi ve sokaklarda fiziksel şiddet korkusuna maruz kalması hoşgörüyle karşılanamaz..." diye devam eden utanç zincirleriyle yüklü bir beyanat... Bu beyanat, gerçeği tamamen çarpıtma üzerine kurulduğu için, Aydınlanma döneminden bu yana Batı düşüncesinin en temel kriterlerinden olan "gerçek" en büyük darbeyi alıyor. Şifa Hastanesi'ndeki hasta bebekleri topluca öldürdükten sonra bunu dans ederek kutlayan rezaletle birlikte "gerçek" iflas ediyor.

Paradigmanın iflası

İsrail'in Gazze'de işlediği soykırım, sadece Gazzelileri kırıp geçirmiyor, tıpkı gerçek gibi yine Aydınlanmanın en büyük anlatılarından olan "insan" kavramı da en büyük kırılmayı yaşıyor. Dolayısıyla Batı düşüncesinin en temel iki kavramını – pozitif bilimlerin tümünü kuran iki temel kavramı - boşa çıkartan bu talihsiz beyanat, tam bir paradokslar silsilesidir. Bunun akademik düzeyde yapılıyor oluşu ise, bilimselliğin de imha edilişidir. Paradigmanın
iflasıdır.

Habermas'a göre daha küçük çaplı ama popülerliği ile öne çıkan, caka satıcı Zizek ise, İsrail'in kayıpları üzerinden yaşanan olayı bir "pogrom" olarak nitelerken, Hiroşima ve Nagazaki'nin üç kat fazlasıyla bombalanan Gazze için sesini bile çıkarmayışı da aynı yüzsüzlüğün bir başka görünümü. Pogrom, Rusça katliam demek, peki Gazze'de günlerdir yaşanan ne? Habermas'ın ve Zizek'in akıllarının almadığı şeyse, verdikleri bu politik duruş fotoğrafının kendilerinden çok daha büyük anlamlara işaret ettiği ile ilgili. Özellikle hukuk ve siyasette, normatif şablonlar kadar bunların etik gerekçelerini de deklare eden Batı düşüncesi, bu soykırım karşısındaki suskunluk ve körlüğüyle kepenklerini kapatmıştır.

Gazzelileri insan saymayan İsrail Savunma Bakanıyla koskoca Habermas'ın ve onun ufağı Zizek'in aynı çizgide olmaları, yani Yahudilerin dışında kimseyi insan bile saymadıkları gerçeği, buz gibi ortadadır. Ve bu durum bir büyü bozumu misali, dünya halklarını ayaklandırmaktadır. İnsanı ve gerçek kavramını yok sayan bu tavırları yüzünden, insanlık onları tarihin unutkanlık çöllerine atacak. Çünkü kalbi olan, vicdan taşıyan, ruhunu henüz yitirmemiş kişiler, elbette bebek katillerinin safında duramazlar, nitekim durmuyorlar da…

Batı'nın düşünce birikimi yıkılıyor

Batı düşünce nutukları artık bundan sonra ne kriter olabilir, ne de ölçüt... Yepyeni bir dönemin başlangıcındayız. Yeryüzü bu kadar ağır utanç yükünü daha fazla kaldıramaz. Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eşitliğe ve saygıya değer insanların bir arada yaşayabilmesine dayalı, yeni bir dünya sistemi elzemdir insanlık için. Rezalet boyutlarındaki bu yalancılık, bu pespaye ve utanç verici çelişkiler yumağı, bu katliamdan yana duran
ahmaklık, Batı'nın tüm 19. ve 20. asır boyunca icat ettiği düşünce birikimini yıkıp deviriyor.

Habermas ve arkadaşları gerçeği çarpıtmaktan ve insan hayatını hiçe sayan apaçık ırkçılıktan yana duruş sergilerken ciddi bir şeyi es geçiyorlar... Bu vicdani körlük, bu etik sersemlik, sarsıcı bir öfkenin fitilini de ateşlemektedir. İsrail'in katliamını alkışlayanlar, ateşle oynadıklarını farkında değiller.

Halklar, küresel kötülüğün karşısında!

Devlet yönetimleri, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika'da, İsrail'in yanında dursa da halklar, katliamların karşısında. İnsanlık ayakta! Birleşmiş Milletler'de veto hakkına sahip 5 ülke ve aslında nükleer silah sahibi olan devletlerin kendi arasındaki konsorsiyum, İsrail'in Filistin'de icra ettiği işgal, katliam, ayrımcılık, yurtsuzlaştırma, insansızlaştırma gibi müteselsil suçları onaylıyor. Hatta son Gazze katliamında teçhizat ve silahlandırma desteği yanı sıra muharip güç desteğinde de bulundular.

Göreceli olarak bu duruma "İsrail'in küreselleşmesi" diyenler var. Yani global düzeyde bir İsrail onayı, devletler düzeyinde küresel "İsrailleşme"den bahsedenler var. Siyonizm'in lobiler aracılığıyla; politika, finans, medya ve kimya alanlarındaki ciddi patronajı ve kapitalizmin sistem olarak tüm bu süreçlere hizmet ediyor oluşu, ilk elden böyle bir düşünce konforu sağlayabilir belki...

Lakin bir de gerçek kişiler var. Kurumlar ve süreçlerin üstten bastırarak yaygınlaştırdığı Siyonizm kabulüne dair o sert dispozitifin, tek tek uğraşmak zorunda olduğu gerçek kişiler var. Onlar politikacı değil, onlar nükleer silah anlaşması yapan büyük savaş şirketleri değil, onlar büyük medyaların algı
sürüklenmeleriyle uğraşmıyorlar.

Onlar sadece insan! İrlandalılar, Arjantinliler, Bolivyalılar, Cezayirliler, Endonezyalılar, Fransızlar, Belçikalılar, Şililliler, Almanlar, İngilizler var. İsrail'in ve yandaşlarının işlediği insanlık suçları karşısında ruhu ve yüreğiyle meydanlara koşanlar, buna var gücüyle isyan edenler var...

Siyonizm değerleri yok ediyor

Dünyada milyonlarca insan, İsrail vahşeti karşısında ayağa kalkmış vaziyette. Halklar, küresel kötülüğün karşısında! Siyonist vahşete itiraz ediyorlar. Filistin'in Filistinsizleştirilmesini, insanlık adına işlenmiş bir suç olarak görüyorlar. İnsanlık adına, annelik adına, babalık adına İsrail'e isyan ediyorlar. Çünkü İsrail bu korkunç katliamlarında soyut anlamıyla insanlığın, anneliğin, babalığın, evlatlığın, komşuluğun, millet olmanın, toplumsallaşmanın da kökünü kurutmaya yelteniyor. Canlıların yanı sıra, yeryüzüne has değerleri de bir buz kırıcı gibi paramparça ediyor...

Siyonizm'in nihilizme varan ırkçılığı, değer ve onur adına hiçbir şey bırakmıyor yeryüzünde... Böylece bambaşka bir küresellik tablosu çıkıyor ortaya. İsrail eleştirisi olarak başlayan şey, İsrail reddiyesi olarak sürerken, Gazze'de günlerdir devam eden facialardan sonra artık İsrail nefretine dönüşüyor! Dünya yeni bir döneme giriyor; bunu belki de ileride "post-siyonizm'' diye hatırlayacağız...

Okuyucularımız anımsayacaktır. 1993'teki Oslo Antlaşmaları ile Filistin'de bir barış sürecinin başlayacağına dair genel bir umut peyda olmuştu. Yaser Arafat liderliğindeki Filistin yönetimiyle barış sürecini imzalayan İşçi Partisi lideri İzak Rabin'in, 1995'te lutra Ortodoks bir Yahudi tarafından öldürülmesi ve ardından "Kasap" lakabıyla tanınan Ariel Şaron'un yönetime gelmesi, barış umutlarına kezzap dökmüştü... Rabin'in öldürülmesi, İsrail'in iç politikasına ciddi bir dersti! Barışa veya hukuka dair umutlar açısından ise ciddi bir kırılmaya yol açmıştı.

1995 sonrası İsrail'deki sağcılık arttıkça arttı, vahşet normalleri haline geldi. Kötülüklerini kendilerini destekleyen küresel konsorsiyumla perçinledikçe
perçinlediler. Bugün Netenyahu ise zaten halkı tarafından ciddi muhalefet gören bir siyasi figür olmasına rağmen, Gazze'de işlediği cinayetlerle, iktidarını biraz daha uzatmak gayesindeydi... Ama işte hiç hesaba katılmayan bir şey oluyor. Dünya bu elleri kan kokan bebek katillerinden nefret ediyor, hesap soruyor. İsrail, kurulduğundan beri hiç bu kadar yalnız değildi! Hesap vereceği günler de yakındır!

BİZE ULAŞIN