19. yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkan ve 20. yüzyılda ABD'de etkili olan Hristiyan Siyonizmi çağdaş İngiliz Yahudi medeniyetinin doğurduğu bir hareket, jeopolitik bir ideoloji. Yahudi Siyonizmi'nde yaklaşık yarım yüzyıl önce ortaya çıkan Hristiyan Siyonizmi kolonyalist İsrail'in ırkçı politikalarının, etnik sürgün ve soykırım planlarının hayata geçirilmesine kitlelerin desteğini sağlayan dinsel bir kılıf ve ideolojik bir araç. Amerikan kamuoyunun İsrail'in Filistin halkına uyguladığı soykırım suçuna desteğinde bu jeopolitik ideolojinin önemli bir payı olduğu söylenebilir.
Aralık başında yapılan bir araştırma (Pew Research), Amerikalıların yüzde 25'inin İsrail'in halihazırda doğru bir politika benimsediğini, yüzde 16'sının ise İsrail'in askeri olarak yeterince ileri gitmediğini düşündüğünü tespit etti. Bu desteğin sadece Amerikan milliyetçiliğinin gereği olarak ABD'nin Orta Doğu'daki çıkarları sebebiyle verildiğini söylemek yeterli değil. Bunun ötesinde bazı jeopolitik gerekçeler bu desteği meşru ve gerekli kılıyor.
Hristiyan Siyonistler dini öğretiyle çerçevelenmiş bir politik söylem geliştirerek Amerikan hükümetlerinin ve toplumunun İsrail'e koşulsuz destek vermesi gerektiğini Tanrı buyruğuyla gerekçelendirir. Bir görüşe göre 20-40 milyon, başka bir görüşe göre 60-90 milyon ABD vatandaşı İsrail'i desteklemenin dini bir vazife olduğunu düşünüyor. Pew araştırmasına göre Amerikan Hristiyanlarının yaklaşık yüzde 25'i İsrail'i desteklemenin dini bir sorumluluk olduğuna inanıyor ve bu inanç özellikle beyaz evanjelikler arasında yüzde 60 gibi yüksek bir düzeye ulaşıyor. Sonuç itibariyle tüm bu veriler, İsrail'in ne yaparsa yapsın, hangi suçu işlerse işlesin kendi coğrafyasından binlerce kilometre ötedeki bir ülkede, halkın önemli bir kesiminin kayıtsız şartsız desteğini aldığı anlamına geliyor. Ayrıca anlaşılıyor ki, dünyada Hristiyan Siyonist nüfus, Yahudi Siyonist nüfusu açık ara geride bırakıyor.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Hristiyan Siyonizmi olgusunu anlamak günümüz dünya sisteminde İsrail'in sahip olduğu ayrıcalıklı konumu değerlendirmek için gerekli hale geliyor. Ancak ne yazık ki, konunun bu tarafı Türkiye'deki siyaset bilimciler ve uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından uzun süre anlaşılmamış ve ihmal edilmiştir. D. Trump başkan olana kadar uzmanlar Evanjelizm'in ve Hristiyan Siyonizmi'nin Amerikan dış politikasını etkileme gücüne neredeyse hiç ilgi göstermediler. Trump'ın Hristiyan Siyonistlerle ilişkisini açık sürdürmesi ve konunun bu yönünün Batılılarca konuşuluyor olması, Türkiye'deki uzmanların konuyu göz ardı edemeyecekleri bir noktaya getirdi. Oysa uluslararası ilişkilerin ve politik alanın seküler bir zeminde ilerlediğine inanan ve bu yönde eğitilen Türk entelijansiyası için dünyanın gelişmiş coğrafyalarında ülke politikalarını etkileyebilen güçlü bir dini unsurun varlığı pek ihtimal dâhilinde görülmüyordu. Ancak mevcut gelişmeler bu naif yaklaşımın hatalı olduğunu ortaya koydu ve koymaya devam ediyor.
Hristiyan Siyonistler neye inanır?
Hristiyan Siyonizmi, Tanrı'nın Hz. İbrahim'le yaptığı bir ahit neticesinde Filistin coğrafyasının Yahudi halkına verildiğini, Yahudilerin seçilmiş ırk olduğunu; bu sebeple İsrail'i koşulsuz biçimde ekonomik, siyasi ve dinsel açıdan desteklemenin gerekli olduğunu savunan teopolitik ve Siyonist olmayan Hristiyanlara göre hermetik bir harekettir. Bununla birlikte mevcut Hristiyan Siyonizmi'nin birden fazla çeşidinin olduğunu söylemek mümkündür.
Mesih'in dönüşünün habercisi olduğu düşünülen karanlık felaket anlatılarına dayalı kehanetler üzerine kurulu Hristiyan Siyonist söylem, Amerikan dindar evanjelikleri arasında yaygındır ve bu grup dini öğretinin önemli bir kısmını ahir zaman kehanetlerine ve İsrail'in güvenliğine ayırır. Bunun günümüze yansıması binlerce masum çocuğun katledilmesine duyarsız kalmak; hatta katliamları onaylamaktır. Zira tüm bunlar Mesih'in dönüşünün habercisidir ve Tanrı'nın muradıdır. Diğer yanda, daha pragmatik gerekçelerle İsrail adına lobi yapan Hristiyan Siyonistler yer alır ve bu gruplar Beyaz Saray ve kongrede etkin şekilde İsrail yararına çalışırlar.
Hristiyan Siyonistler Tanrı'nın seçkin kulları olan Yahudilerin tanrısal sözleşmenin tarafı olduğuna ve Tanrı'nın yeryüzü amaçlarının gerçekleşmesindeki merkezi topluluk olduğuna inanırlar. Ayrıca İsrail'i İbrahim'in tek varisi olarak Tanrı'nın ayrıcalık verdiği bir toplum olarak değerlendirirler. Eski Ahit'te yer alan "Tanrı'nın İbrahim'e hitabı" buna delil olarak gösterilir. Yaratılış 12/3'te Tanrı İbrahim'e "Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyenleri lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak" şeklinde hitap eder. Bu ifade kutsal metnin literal yorumunu benimseyen Hristiyan Siyonizmi'nin temel argümanına ve Siyonist propaganda sloganınadönüşmüştür.
Günümüzün en meşhur Hristiyan Siyonist lideri John Hagee "Amerika İsrail'i savunmayı bıraktığı gün Tanrı Amerika'yı savunmayı bırakır" derken bu Eski Ahit sözüne dayanır. Oysa Siyonist olmayan Hristiyanlar bu sözün Siyonistlerce yanlış yorumlandığını söyler. Onlara göre söz konusu kutsal
metin ibaresinde Hz. İbrahim'in şahsına yönelik bir hitaptan bahsedilir; zira Hz. İbrahim'in soyunun kastedildiğine yönelik herhangi bir işaret yoktur. Ayrıca öyle bile olsa İbrahim'in çocukları sadece Yahudilerden oluşmaz, Hristiyanlar da İbrahim'in çocukları arasındadır. İşin ilginç tarafı bugün İsrail'in soykırıma uğrattığı halk ve en büyük düşman gördüğü Müslümanlar her gün namazlarında okudukları dualarda Hz. İbrahim ve onun ehline selam gönderir.
"Kudüs merkezli bin yıllık bir krallık hayali"
Hristiyan Siyonizmi'nin teopolitik öğretisi ahir zaman odaklıdır. Mesih'in dönüşünün ve Kudüs merkezli yeryüzünde kuracağı bin yıllık krallığın yaklaştığı bir gelecekte büyük karışıklıkların, savaşların ve katliamların vuku bulacağı bir dönem fikrini benimser. Bu inanç, 19. yüzyılda John N. Darby ile Britanya'dan ABD'ye taşınan önbinyılcı dönemlendirme yaklaşımı ile desteklenir. Eski Ahit'te Daniel 9'daki anlatıdan esinlenerek geliştirilen bu şemaya göre Tanrı'nın tarihi 7 döneme ayırdığına inanan fundamentalist Siyonist Hristiyanlar, her bir dönemin bir felaketle son bulduğuna ve ardından yeni bir dönemin başladığına inanırlar.
Onlara göre şu an insanlık 6. çağda olsa da bu da felaketle sonlanacak, 7 yıl sürecek kargaşa ve kaosun hâkim olacağı bir süreçten sonra Mesih'in geri dönüşüyle Kudüs merkezli bin yıllık bir krallık kurulacaktır. Ancak İsa'nın dönüşü ve krallığının kurulabilmesi için Yahudilerin Filistin coğrafyasına yerleşmeleri gereklidir. Bundan dolayı 1948'de İsrail kurulduğunda fundamentalist Hristiyanlar, bunu Mesih'in dönüşünün bir işareti olarak değerlendirmişlerdi. Yahudilerin bölgeye yerleşmesini sağlamak amacıyla, Hristiyan Siyonistler çok sayıda lobi kurmuştur. Günümüzde oluşturdukları finansal ve sosyopolitik destek mekanizmalarıyla bölgedeki Yahudi nüfusu artırmak ve yeni Yahudi işgalci yerleşimlerin açılmasını sağlamak için özellikle Rusya ve Doğu Avrupa'daki Yahudiler üzerinde propaganda yaparlar.
Hristiyan Siyonist vaizler takipçilerine kargaşa döneminin karanlık sahnelerini bütün detaylarıyla anlatır. Bu karanlık gelecek tasavvuru tanrısal planın bir parçasıdır ve bu kaostan etkilenmeyecek olan tek topluluk Protestan evanjelik Hristiyan azınlıktır. Buna göre yeniden doğmuş olarak tanımlanan evanjelik Hristiyan grup, savaş ve acılardan korunmak için göğe İsa'nın yanına yükselerek tüm olan biteni yukarıda rahat koltuklarında seyredecektir. Bir sinema filminin sahnesini andırıyor olsa da bu senaryo, apokaliptik inanç öğretisine sahip Amerikalı Hristiyan Siyonistlerin benimsediği bir inançtır.
Beyaz Saray'daki Siyonist tasavvur
Ahir zamanda vuku bulacak savaşın aktörleri Hristiyan Siyonistler tarafından sıkça gündeme getirilir. Çoğunlukla senaryoda Rusya, İran ve zaman zaman Türkiye'nin adı geçer. Vuku bulacak büyük savaşa Kutsal Kitap'ta Hezekiel 38'de işaret edildiğine inanan Hristiyan Siyonistler metinde geçen isimleri günümüz ülkeleriyle eşleştirir. Tüm teolojisini İsrail devleti üzerine kuran ve kariyerini İsrail savunusuna adayan vaiz John Hagee, Kutsal Kitap'ın İsrail'in kuzeyden gelecek güçler tarafından işgal edileceğini haber verdiğine inanır. Ona göre Rusya önderliğinde İran, Türkiye, Libya başta olmak üzere oluşturulacak bir askeri koalisyon İsrail'e saldıracaktır.
Trump döneminde İsrail politikalarında başkanın önemli destekçilerinden olan Hagee'nin dinsel vaazlarında yer verdiği teopolitik değerlendirmeler, günümüz Arap-İsrail ilişkilerinde Hristiyan Siyonistlerin perspektifini sunmaktadır. Cumhuriyetçi bir yaklaşıma sahip olan Hagee, mevcut Başkan Joe Biden'ın Rusya'nın hesaplarına hizmet ettiği ithamında bulunur ve Başkanı doğru tarafa geçmesi konusunda uyarır. Anlaşılan İsrail'in soykırım politikalarına yeşil ışık yaksa ve İsrail'den ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri desteğini esirgemese de Biden, Hagee'nin Siyonist tasavvuruna yetişmekten uzaktır.
Modern İsrail devleti dünyada sınırlarını ilan etmeyen tek devlettir. Bunun sebebinin İsrail'in işgalci ve yayılmacı hedefleri olduğu bilinen bir gerçektir.
Hristiyan Siyonistler ise İsrail'in bu hevesini destekleyen dini argümanlara sahiptir. Eski Ahit'in Yaratılış 15-18'inde Tanrı'nın Hz. İbrahim'le yaptığı anlaşmaya yer verilir. Burada İbrahim'in soyuna verileceği söylenen bölgeler, Yahudi Siyonistlerin yanı sıra Hristiyan Siyonistlerce direkt günümüz İsrail devletiyle bağlantılandırılır: "O gün Rab, Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: "Mısır ırmağından büyük Fırat ırmağına kadar uzanan toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim." Bu bölgeler Eretz Yisrael ya da İsrail ülkesi olarak günümüz Siyonistlerince sıkça işaret edilen coğrafyadır ve İsrail'in işgalci yayılmacı politikalarının teolojik temellerinden bir diğerini oluşturur. Böylece İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarından çekilmesini istemek Tanrı'nın muradına karşı çıkmak anlamına gelir. Bu sebeple, uluslararası hukukun gerektirdiği biçimde İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi sadece İsrail'in Siyonist yaklaşımının değil aynı zamanda onların işbirlikçisi Hristiyan Siyonistler için de geçersiz bir taleptir; ayrıca büyük bir günahtır.
İslam düşmanlığı tutkalı
Hristiyan Siyonistlerin önemli hususiyetlerinden biri Müslümanların, özelde Arapların ve Filistinlilerin, İsrail'in ve dolayısıyla kendilerinin düşmanı olduklarına dair görüşüdür. Bu eğilim özellikle 11 Eylül'le birlikte daha da güçlenmiştir; İslamofobi, Hristiyan Siyonistlerle İsrail'in arasındaki yakınlığın tutkalı olmuştur. Bu argüman, Müslümanların Yahudileri yok etmek istediği inancına dayanır. 11 Eylül'ün hemen ardından dönemin en önemli evanjelik Siyonistleri olan Jerry Falwell ve Pat Robertson, beraber çıktıkları bir programda Müslümanları Yahudileri yok etmek isteyen Hitler'e benzeterek ağır
hakaretler etmiş, Müslümanları "Orta doğu canavarları" olarak tanımlamışlardı.
20. yüzyılın en önemli evanjelik vaizlerinden Billy Graham'ın oğlu Hristiyan Siyonist vaiz Franklin Graham ise yakın zamanda İsrail'e giderek Netanyahu'ya Gazze'de uyguladığı soykırım için desteğini sundu. İslam'ın kendi hayat tarzlarının özüne karşı olduğu için tehdit oluşturduğunu bu sebeple Müslüman göçmenlerin ülkeye kabul edilmemesi gerektiğini savunan Graham, Arapları şöyle tarif etmişti: "Araplar tüm Yahudiler ölene kadar mutlu olmayacak. Onlar İsrail'den nefret ediyor."
Yahudilerin yok olmasına dair Müslümanlarda olduğu varsayılan isteğin esas itibariyle tarih boyu Hristiyan bilincinin güçlü unsurlarından biri olduğu
bilinen bir gerçektir. Yahudilere yönelik Hristiyan coğrafyalarında tekrarlanan katliamlar bu konudaki sicillerinin ne denli kabarık olduğunun göstergesidir. Her ne kadar Yahudiseverlikle anılsa da modern Hristiyan Siyonizmi'nin Yahudi karşıtı karakteri, ahir zaman öğretisinde yer alan az sayıdaki Yahudi'nin Hristiyan olarak kurtuluşa ereceği;geri kalanların ise yok edileceğine dair anlatıda kendisini ele verir.
Müslümanlara yönelik Hristiyan Siyonist nefret, seçim kampanyalarının da önemli bir malzemesidir. Batıdan nefret eden radikal İslam temalı Obsession filminin, 2008 seçimleri arifesinde özellikle kararsız seçmenin İslam karşıtı duygularını harekete geçirmek üzere milyonlarca sayıda kopyasının dağıtıldığı biliniyor. Halen çok sayıda yazılı ve görsel malzeme Hristiyan Siyonistlerce yayınlanıyor ve İslam karşıtı duyguların körüklenmesi sağlanıyor. Tüm bunların temelinde yer alan Müslümanların Batıdan ve İsrail'den nefret ettiği ve onları yok etmeyi arzu ettiklerine dair iddia, esas itibariyle Yahudi Hristiyan Siyonist şebekenin Müslümanların yok olması arzusunun ve Müslümanlara duyulan nefretin yansıtılmasından
ibarettir.
Hristiyan Siyonizmine karşı çıkan Hristiyanlar
Siyonist olmayan Hristiyanlar, kutsal kitabın Siyonist çıkarlar çerçevesinde yorumlanmasına karşıdır. Hristiyan Siyonizmine karşı çıkan bir teolog olan Stephen Sizer, kutsal metnin söz konusu bölgenin gerçek sahibinin Tanrı olduğunu söylediğini ve bölgeye yerleşmenin koşullara bağlı olduğunu yine Kutsal Kitap'tan delillerle ortaya koyar. Örneğin Levililer 25/23'te "Toprak satılmamalıdır. Çünkü bu topraklar benimdir ve siz benim topraklarımda yabancı ve gariplersiniz" denmektedir. Yine başka bir Kutsal Kitap ibaresinde bölgenin kendilerine mülk olarak verildiğini söyleyenlere karşı şöyle cevap verilir: "Onlara de ki, "egemen Rab şöyle diyor: Eti kanıyla yiyor, putlarınıza bel bağlıyor, kan döküyorsunuz. Yine de ülkeyi miras almayı mı umuyorsunuz. Kılıcınıza güveniyor, iğrenç şeyler yapıyor, komşunuzun karısını kirletiyorsunuz. Yine de ülkeyi miras almayı mı umuyorsunuz?" (Hezekiel 33/25).
Bu ibareler, Hristiyan Siyonistlerin teolojik temellerinin zayıf olduğunu gösterir. Öte yandan, Hristiyan Siyonizmi'nin Tanrı anlayışı ana akım Hristiyanlarca sorunlu bulunur. Örneğin eski bir Hristiyan Siyonist olup bu ideolojiyi reddeden Prof. Don Wagner, Siyonist Hristiyanlığın şiddet sever, savaşçı, etnik sürgün ve soykırımcı bir Tanrı tasavvuruna sahip olduğuna ve bunun itiraz edilmesi gereken bir anlayış olduğuna işaret eder.
Ana akım Hristiyanlar tarafından kabul görmese de Thomas Getman'ın belirttiği üzere Hristiyan Siyonizmi'nin sapkın dini anlayışına gerekli cevap verilmemesi ve bu konuda hem Protestan hem de diğer mezheplerden kiliselerin ve din adamlarının uzun süre suskun kalmaları nedeniyle Hristiyan Siyonizmi inanç sahasında rahatça yayılabilmiştir. İtiraz eden dini kuruluşlar ve sivil toplum oluşumları ise hem Yahudi hem de Hristiyan Siyonist lobilerce susturulmakta ve cezalandırılmaktadır. Öte yandan, Filistin coğrafyasındaki Hristiyanlar da Hristiyan Siyonistler tarafından ahir zaman kehanetleri ve Mesih'in dönüşüne engel olarak görülür. Bu sebeple bölge Hristiyanları Müslümanlara yapıldığına benzer şekilde yurtlarını terk etmeye zorlanmakta; itiraz eden kadim kiliseler, hem İsrail'in hem de Hristiyan Siyonistlerin baskısına uğramaktadır.
Sapkın ve takıntılı inanç ile mücadele
Distopik bir gelecek ve kötücül bir Tanrı öğretisiyle milyonlarca insanın inandığı Hristiyan Siyonizmi'ni yakından tanımak, uzak bir olguyu anlamaya çalışmak değildir. Öncelikle 20. yüzyılın en önemli sorunu olan İsrail'in Filistin'i işgaline daha yakından bakmak anlamına gelir. Ayrıca konu, dışımızdaki bir bölge sorunu olmayıp geleceğimizi tehdit edecek potansiyele sahip bir ideolojinin kimliğimiz ve coğrafyamız üzerindeki planlarının anlaşılması açısından incelenmeye değer bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla sorun sadece İsrail'in ırkçı, işgalci ve tehdit üreten Siyonist ideolojisi değil bunun yanında saldırgan bir jeopolitik öğretinin etkisindeki kitlelerin ve yönetimlerin coğrafyamızla ilgili ürettiği sapkın ve takıntılı inanç ile mücadele sorunudur.
Bu nedenle Hristiyan Siyonizmi'ni sadece kendi inancımız ve sosyopolitik gerçekliğimiz çerçevesinde değil aynı zamanda bu jeopolitik ideolojinin içinde yeşerdiği toplumların inançları bağlamında da eleştirisini yapacak iş birliklerine ihtiyacımız var. Bu bağlamda Hristiyan Siyonizmi'ne karşı çıkan Hristiyan, Yahudi ve Müslüman teolog, akademisyen ve sivil toplumun konuyu detaylıca ele alacakları ve mücadele için ortak zemin oluşturacakları toplantılar düzenlenebilir.