Ayşe Kaya Göktepe: YALNIZLIKLA FİLTRELENMİŞ BEDEN

YALNIZLIKLA FİLTRELENMİŞ BEDEN
Giriş Tarihi: 2.10.2023 11:21 Son Güncelleme: 2.10.2023 11:24
“Güzellik kişiyi kendi egosunun tutsağı olmaktan kurtarıp benliğin yok olduğu cennete ulaştıran bir ‘ayin’dir” der Iris Murdoch. Benliğin dışında bulabileceğimiz güzelliği bedenimizde sanarak acaba onu yanlış yerde arıyor olabilir miyiz?

Sosyal medyada kişisel gelişim konulu içeriklerde şöyle bir gezindiğinizde kısa bir süre sonra, "Bedenine odaklan. Bedeni fark et ve anda kal." ile başlayan bir içerik önünüze düşüverir. Bu içeriklerin bu denli artması şu iki soruyu akla getiriyor: Ya bedenle bağımızı gerçekten kaybettik ve bu bize nelere mâl oldu? Ya da bedenimize bu denli odaklanınca ruhumuzla bağımızı kaybettik ve bedenimiz nasıl kaçılması ve düzeltilmesi gereken bir düşmana dönüştü?"

Bedene odaklanmanın yalnızca kişisel gelişim içerikli gönderilerde olmadığını da biliyoruz. "Cilt bakım tüyoları", "3 günde 5 kilo verme diyeti" gibi
bedeni mükemmelleştirmeyi vaat eden bir dizi bedensel bakım önerileri de önümüze çıkıyor. Hatta milyonlarca takipçisi bulunan güzellik merkezi sahiplerinin sosyal medya hesapları da cabası… Tüm bu içeriklerde makyaj malzemeleriyle ya da filtrelerle tüm kusurları gizlenmiş, lüks kıyafetlerle bezenmiş, mükemmel ölçülere getirilmiş ışıl ışıl bir beden imgesi parlatılıyor.

Sosyolog Timur Demir Ten Medeniyeti isimli kitabında böylesi bir bedeni "ayna vitrin olarak beden" olarak adlandırıyor. Böyle bir bedenin gözünün kendisinden çok diğerlerine dönük olduğunu, başkaları üzerinden yansıyan aynanın kendi bedenine varabilecek tek yol olduğuna inandığını ifade ediyor. Böylece başkalarının beğenileri üzerinden kendisini izleten ve izleyen kişiler, yaptığı her "farklılık" eyleminde, farklılaşmanın aynılaştırıcılığında tek-tipleşiyor.

Beden üzerinden hülya servisi

Demir, eserinde bedene uygulanan tüm bu bakımların altına gizlenen arzu söyleminin, bedeni bir kurtuluş nesnesi haline dönüştürdüğünü de ilave ediyor. Böyle bakıldığında sanki beden psikolojik doyumun sağlanacağı bir merci haline dönüşüyor. Öz-bakımın "kendini sevme" ya da "kendine zaman ayırma" ile eş değer görüldüğü bir zeminde güzellik merkezlerinin bu denli patlaması da bir tesadüf olmasa gerek.

Tabii işi bir de endüstriyel boyuttan okuyacak olursak, sosyal medyada ışıl ışıl sunulan beden ile insanların kusurlu bedenlerine karşı mesafe alması sağlanarak mükemmel ölçülerdeki bedene öykünmek suretiyle ihtiyaç oluşturuluyor. Öte yandan sosyal medya sayfasında ışıl ışıl duran bir fenomen, takipçilerine o ışıltılı beden ile ne kadar mutlu olunabileceğinin tecrübesini de satıyor aynı zamanda.

Bir diğer ifadeyle insanlar ürün değil, deneyim satın alıyorlar ki Demir de mezkûr eserinde proje olarak bedenin, yapboz gibi parçalara bölündüğünü ve bu bölünmüş parçaların tamamlanması için sunulan ürünler aracılığıyla pazarın yüksek kâr elde ettiğini ifade ediyor. Güzellik merkezlerinin artan kâr marjının insan bedeninde bulduğu karşılığı gözler önüne seriyor. Böylece "Yap-boz olarak beden" her şey ve herkes gibi görünebilir kılınıyor ve estetik merkezleri, insana istediği hayatı elde edebileceği hülyasını beden üzerinden servis ediyor.

Trendler arasında savrulan beden

Bir güzellik merkezine gittiğinizde önünüze serilen çeşitli ürünlerin hepsi size zihninizdekini sunmayı vaat eder ancak çoğu kez hayalinizden çok inşa edilen bir imajı giyip çıkarsınız. Aslında size kurgusal bir kimlik verilir. Kurgusal kimlik kalıcı bağı olmayan bir şeydir, her şey olmaya müsaittir ve doğru-yanlış gibi sabitelerin olmadığı, her gün yeni bir gerçekliğin başka bir gerçekliğin yerini alabileceği akışkan bir zemindedir.

Yapı-sökümü teorisinin kurucusu Jacques Derrida merkezin de hareketli olması sayesinde nesnelerin birbiri yerine geçebilme olanağına sahip olduğunu ve bu hareketliliğin sayesinde anlamın bu boşlukta büyüyebilme olanağına sahip olduğunu söyler (Derrida, 1993:225). Öyleyse hareketli
olmak ve yaşayabilmek için her gün yeni bir gerçekliğe doğarız ve her gün yeni bir trend ile yeni bir inşa peşinde koşarız ve bu hareketlilik, anlamı bulacağımızı vaat eder.

Sosyal medyada iki-üç günde furya haline gelen bir filtre ya da müzik, bir gerçeklik oluşturur ve kısa bir sürede bu gerçekliğin yerini bir başka gerçeklik alır. Bu, sosyal medyada hareketliliğin, kullanıcıların aktif olmasının getirisidir. Öyle ki aynı türde paylaşımları yaptığınızda, Instagram'da yapay zekâ hesabınızın etkileşim düzeyini düşürür, yani sizi hareketsiz olarak kabul eder. Demir sosyal medyada servis edilen ve biyolojik çözünürlük niteliğine sahip ve değişken olan bu proje bedenin, artık sahibinden devralınan ve güncel trendlerde savrulan, hedefsiz ve dolgulu bir müsveddeye dönüştüğünü ifade etmektedir. Anlamı bu şekilde arayan beden, çözülerek anlamsızlıkların odak noktasına dönüşüvermiştir.

Vücut şekli algısı bozuldu

Bedenle bu türden ilişki kurmanın elbette psikolojimize de etkileri oldu. Son yıllarda bilhassa gençler arasında yeme bozuklukları, vücut dismorfik bozukluğu gibi psikolojik bozukluklar ve estetik bağımlılığı hızla artış gösteriyor. Tüm bu psikopatolojilerin temeline baktığımızda beden algısının bozulduğunu görürüz. Yeme bozukluklarından anoreksiya nervoza türünde kişi kilo alacağı kaygısıyla hiçbir şey yemezken, bulimia nervoza türünde ise, yemek yer ancak yemeğin ardından kendini kusturur. Bu durumda sıklıkla tıkınırcasına yeme şeklinde olur ve yemek yemenin hemen ardından yükselen yoğun bir suçluluk duygusu vardır.

Bir diğer psikopatoloji türü olarak Beden Algısı Bozukluğu (Vücut Dismorfik Bozukluğu) ise DSM-V tanı kriterleri kitabında "dış görünümünde başkalarınca gözlenebilir olmayan, başkalarınca önemsenmeyecek bir ya da birden çok kusur algılama düşünceleri ile uğraşıp durma" olarak tanımlanır. Bu düşüncelere kapılan kişi yineleyici şekilde birtakım davranışlar (aynaya bakıp durma) ve zihinsel eylemler (kendini başkalarıyla kıyas) yapmaya yönelir. Bedensel algı bozukluğu, takıntı (zorlantı) bozuklukları altında yer alır. Bir diğer ifadeyle takıntıların yeri bedenin görünüşüyle ilgilidir.

Elbette bir şeye klinik açıdan teşhis koyabilmek için günlük yaşam fonksiyonlarını belirgin derecede etkilemesi gerekir ancak sosyal medyada şöyle hızlıca gezinen bir kadının/erkeğin bir süre sonra kendi bedenini gördüğü bedenlerle karşılaştırması ve buna bağlı başkalarınca belki de önemsenmeyecek olan birtakım bedensel özelliklerini bir kusurmuş gibi algılama eğilimine kapılması olasılığı vardır.

Bedensel algı bozukluğunun shubo- kyofu (bedensel biçim bozukluğu olmasından aşırı korku duyma), jikoshu-kyofu (kötü bir vücut kokusu olmasından aşırı korku duyma) gibi türleri de DSM-V Tanı Ölçütleri Kitabı'nda tanımlanmıştır. Estetik ameliyatların bir bağımlılığa dönüşmesi doğrudan tanı kriteri olarak tanımlanmasa da bağımlılık boyutunda olduğunda beden algısı bozukluğu tablosunun psikopatolojiye eşlik ettiğini söylemek mümkündür.

İhtiyacımız olan derinlik

İşin klinik boyutu bir tarafa, filtrelerin ve maskelerin ardında sığınan bedenin içinde nereye kaybolduğumuz gerçekten bir merak konusu. Eskiden başköşede yer alan vitrinlerin kaybolup, evlerimizin tümünün bir vitrin olduğu bir hayatın içinde fotoğrafını çekerken soğuyan kahve gibi
bir şeylerin tadının kaçtığı aşikâr. Şeker hamurundan yapılan güzel görünümlü pastaların tadının kötü ancak görüntüsünün güzel olduğu gibi, görünürde çok iyiyiz ancak yaşadığımız deneyimleri yalnızca cebimize koyuyoruz ve kalbimize ulaşamıyor. Telefon rehberlerimiz dolup taşıyor, sosyal medya hesaplarımızdan tanıdığımız herkese ulaşabiliyoruz ancak yüzeyde bu kadar kalabalık olan ilişkilerin derinine inemiyoruz. Yüzeyde kalabalığız ancak derinde yalnızlığımızı paylaşabileceğimiz kişilere ulaşamıyoruz. Halbuki ihtiyacımız olan bu derinlik.

Güzellik algımızda da bu derinliği kaybetmenin sonuçlarını yaşamıyor değiliz… "Güzellik kişiyi kendi egosunun tutsağı olmaktan kurtarıp benliğin yok olduğu cennete ulaştıran bir 'ayin'dir" der Iris Murdoch. Benliğin dışında bulabileceğimiz güzelliği bedenimizde sanarak acaba onu yanlış yerde arıyor olabilir miyiz?

Elizabeth Farrelly de Mutluluğun Sakıncaları isimli kitabında içsel ve ahlaki dünyamıza açılan bir kapı olarak güzellik kavramının Holywood filmlerinde "iyi ve yakışıklı kahraman" olarak karşılık bulduğunu ve böylelikle bu filmlerin tuttuğunun altını çiziyor. Şayet kodlarımızda iyi ve erdemli olanı güzel buluyorsak, bugün gergin yüzlerin, pürüzsüz ciltlerin içinde bulmaya çalıştığımız nedir?

İskoç filozof David Hume da güzelliğin, onu temaşa eden zihnin içinde olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bugün zihnimizde güzel(!) diye temaşa ettiğimiz tekdüze filtreli yüzlerde silinmiş çizgiler, deneyimin, beklemenin ve durmanın önemsizleştiği hemen/ şimdi elde etme içgüdüsünün ete kemiğe bürünmüş halidir desek abartmış olmayız.

Büyükler eskiden "zuhurata tabi olmak" diye bahsederken, başlarına gelen olaylarda onlar için bahşedilen hayrı görmeyi anlatırdı ki bu da beklenmedik şeylere açık olmak, olacağı beklemek ile yakından ilişkili bir haldir. Her daim aceleyle bir koşuşturma halinde olan insanın ne deneyimlerini demleyip o halinden bilgelik devşireceği bir bekleyişi kaldı ne de olanın eksik kalan yanında nakıs bir kul olduğu gerçeğiyle yüzleşecek cesareti…

Beklemeyi kaybettiğimiz bir yerde güzelliğin de bilgelikle olan göbek bağını bir çırpıda kesiverdik ne yazık ki… Geride kalan ise, filtrelerle adeta burnu yok olmuş yüzler, şişirilmiş dudaklar, yeniden çizilmiş kaşlar, maskeler ve milyonlar kazanan güzellik merkezleri…

Kaynaklar
- Derrida, J. (1993). Structure and sign and play in the discourse of human sciences J. Natoli ve L. Hutcheon (Eds.) A postmodern reader, (ss. 223-
242). State University of New York.

- Demir, T. S. (2018). Ten medeniyeti, Açılım.

- Farrelly, E. (2018). Mutluluğun sakıncaları, YKY.

BİZE ULAŞIN