17. yüzyılın fizik-matematikmekanik eksenli düşünce dünyası, doğanın ve eşyanın üzerinde dönüşüm gerçekleştirip doğa ve hayatın üzerinde hâkimiyet
kurma amacında idi. Bilim ve teknik bağlamında olan bu dönüşüm, 19. yüzyılda toplumsal ve kültürel bir dönüşümü meydana getirmiştir. 20. yüzyılda teknolojinin sağlayacağı refah ve düzen beklentisi kısmi olarak gerçekleşse de beraberinde kaos, buhran, felaket ve huzursuzluğu da getirmiştir.
21. yüzyılda bilim ve teknolojiden beklentiler; süper sağlık, süper zekâ, süper ömür ve insanın güçlendirilmesi çabasıdır. Ömrü uzatma, sağlık, refah, barış, güvenlik, özgürlük, kültürlenme, cinsiyet eşitliği ve insan hakları vb. düzlemde hayatın daha da kolaylaşacağına ve daha güzel olacağına dair beklentilerin bilim ve teknolojinin imkânlarıyla gerçekleşeceğine inanılıyor.
İnsanın her geçen gün daha zengin, mutlu, zeki, nazik, eşit, özgür, medeni ve huzur içinde olduğu iddia edilmektedir. Ümitvar olan düşünürlere göre insanlık için iki büyük sorun var; biri trafik diğeri obezite. Zira bu ikisi de bolluktan kaynaklanan sonuçlar. Fakat insanın ve dünyanın denildiği gibi iyiye gitmeyip kötüye gittiğini düşünenler de var.
Moore Yasası'nın işleyiş ilkeleri çerçevesinden bilimlerin (nanoteknoloji, biyo-teknoloji, genbilim, nörobilim, enformasyon ve bilgisayar bilimleri) üstel biçimde geliştiği ön görülmektedir. Bilimlerin bu gelişmeleri imkân olarak görüldüğü gibi tekno-fobik veya tekno-panik tutumla yaklaşanlar da var. Yapay Zekâ çalışmaları, nükleer silahlar kadar tehlikeli görüldüğü gibi biyo-kimya tabanlı üretime dayanan sanayileşmenin zirveleştiği düzlemde iklim değişikliği veya sorunu tehdit olarak görülmektedir.
Daha iyi bir dünya beklentisi
Daha iyi dünya tasarısı, Aydınlanma- Sanayileşme ve teknolojik çağ olan 20. yüzyılda amaçlanmıştı. Oysa Batı kültürünün temelleri bakımından daha iyi insanın ve daha iyi dünyanın çok mümkün olacağını ifade edemeyiz. Zira temelleri açısından Greko-Roman-Judeo-Christo bir kültüre sahiptir. Batı düşüncesinin güç, ihtiras ve tutku durumları, belirsizlik, parçalanmışlık, tahakküm ve ötekileştirici bir yapıyı meydana getirmesine yol açmıştır.
Eğri cetvelden doğru çizginin veya yamuk odundan düz bir şeyin çıkmayacağı gibi sorunlu yaklaşımlara sahip olan bir bilincin veya duygu durumunun tüm insanlığı kuşatacak bir insan ve hayat tasarısı sunması çok zordur. Zira Aydınlanma'dan beri bilginin cehalete galebe çalacağı, fakirliğin tarih olacağı, savaşın kovulup barışın ikame edileceği ümidi var. Yine Bacon'dan beri hastalıkların ve kötülüklerin tasfiye edileceği inanışı meydana gelmiştir.
Mevcut organik yapıların (kalp, göz, kulak vs.) yetersiz olduğu protez ve yapay mafsallarla desteklediğinde ömrün uzayacağı, "meka-human" tasarlandığı, her şeyin (bilgilenmenin, muhabbetin hatta tedavinin) dijital-sanal düzlemde gerçekleştirileceğine inanılıyor. Kusursuz bir insan inşa ederek insanı aşma çabası, kusurunun farkında olarak yaratılmış olduğu gerçeğinden kaçmak istiyor. Homo-sapiens oluştan koparak "homo-deus" sürecine geçerek hem ebediliğin hem de dünyanın cennetleşeceğine dair bir tahayyül söz konusu.
Oysa mükemmelliğin tahayyülü, -Alain de Botton'un dediği gibitarih boyunca insanlığa sorunlar açan ve kötülük oluşturan nedenlerdenbiri de mükemmelliğe mutlak inancı olan insanlardan çıkmıştır. Oysa insanlığın gerçek ilerleyişi alçakgönüllü insanların gayretleriyle sağlanmıştır. İnsanın kusurlu olduğunun bilincinde olması yapacağı şeylerin kötülük meydana da getirebileceği ihtimaline inanmaktadır.
Ütopik ve disütopik düzlem
Stephen Hawking, Elon Musk, Bill Gates gibi kişiler, teknolojinin özellikle yapay zekânın bu kadar gelişmesinin insanlığın kendisi için tehlike olabileceğini hatta neslinin sonunu getireceği söylemlerinde bulunduğunu iddia ederler. Aslında bunu söyleyen kişiler, aynı zamanda nano-teknoloji, siber-teknoloji, enformasyon ve yapay zekâ teknolojileri sahasında sürekli yatırımlarını artıran kişilerdir. Korku düzlemi oluşturarak insanların mahkûm olma sürecini üstel biçimde artırmaktadırlar. Sanal ve teknolojik süreçler insanlığı her geçen gün insanı kendi hakikatinden koparmaktadır.
İnsanlığın en büyük sorunu ütopik ve disütopik düzlemde seyir almasıdır. Teknolojinin geleceğinden hem çok korkan hem de çok ümit bağlayan bir tutum hatalıdır. Oysa insan, hem kusuruyla yaşamayı bilmesi gereken hem de ümitleriyle gerçeklik arasındaki bağı iyi kurup sorunlu teknolojik üretimlerden korunmasını iyi bilen bir varlık olmalıdır.
İlerlemecilik, insanın doğal düzlemiyle hareket etmekten daha çok provokatif bir hâl alırsa Goethe'nin hareketi başlatan fakat nasıl durduracağını bilmeyen büyücü çırağına dönüşen bir araç hâline gelir. İnsanlığın ilerleyişle ilgili endişelerin gerçek nedenleri olduğu gibi ilerleyişe uygun ümitvar yaklaşımın olması da normaldir.
Biyo-teknoloji, moleküler biyoloji, psiko-farmakoloji, genbilim gibi çalışmalar insanlar için ümit verici gelişmeler olduğu gibi kaygı verici çalışmaları da içermektedir. Zira söz konusu bu çalışma alanları, türlerin sağaltılmasıveya sıhhatleştirilmesi imkânını sağladığı gibi türlerin neslini bozacak bir zaafı da doğuracak düzleme sahiptir.
Biyo-teknoloji, moleküler biyoloji ve nano-teknoloji gibi alanlardaki gelişmeler, türün sıhhatleştirilmesi ve hastalıkların iyileştirilmesi gibi imkânlar barındırdığı gibi kimi türün doğasının bozulması ve türleri birbirine eklemleyecek DNA ve genlerin aktarımıyla insan nesli dâhil türlerin neslinin tükenmesi sorununu doğurabilir. Nitelim kimi epidemiyoglar, bazı türlerin neslinin bozulmasına veya sonlanmasına ramak kaldığını ifade eder.
İnsanlığa zarar verebilecek bir potansiyel
Yeni teknolojiler, yeni sosyal, ekonomik ve siyasi sorunlar meydana getirmiştir. İleride olası teknolojilerin bu sorunları daha üstel biçimde artıracağı aşikârdır. Zira bilim ve teknoloji alanında olan yenilikler, insan hayatını kolaylaştırıcı imkânlar sağlasa da aynı zamanda bu alanda meydana gelen yenilikler olumsuz boyutları ve insanlık için sıkıntı ve problemleri meydana getirme potansiyeli geometrik ve üstel olarak büyümektedir.
Gen aktarımı ve yapay zekâ gibi çalışma alanlarının, insanoğlunun kendini yok edecek potansiyeller içeren çalışma alanları olduğu iddia edilmektedir. Şu bir kabul ki insanlık, iyilik bakımından geçmişten daha iyi fakat bu kadar gelişmiş sofistik teknolojileri elinde bulunduran insanların içinde klik bir yapının bu teknolojilerle insanlara hayatı dar edeceğini unutmamak gerekir.
21. yüzyılda insanoğlu ciddi risklerle karşı karşıya kalmasına rağmen kapitalizm, bilim ve teknoloji guruları tarafından insanlara iyimserlik pompalanıyor. Kapitalist ve modern perspektifte şekillenen eğitimin artmasının insanlığı "iyi"leştireceği, sağlık teknolojilerinin gelişmesiyle ölümlerin ve acıların azalacağı, kapitalizmin açlık ve gelir eşitsizliği sorununu ortadan kaldıracağı iddia edilmektedir.
Oysa eğitilmiş insanların ilginç kötülüklerine (cinayet, hırsızlıkdolandırıcılık, mülteci düşmanlığı) şahit olmaktayız. Aydınlanmanın, insanların eğitilmesiyle kötülüğün ortadan kalkacağına dair ümidinin eğitilmiş toplumlarda çatışmaların ve kötülüklerin olmasıyla sona erdiğine şahit olduk. Eğitimin tek başına sadra şifa olmadığı anlaşılmıştır.
Yeni bir insan tipinin ortaya çıkma olasılığı
Sağlık teknolojilerinin çok gelişmesine rağmen çok yakın dönemde biyolojik bir silah olduğu söylenilen Covid-19 salgınından dolayı 2-3 yıl içinde yaklaşık 6 milyon insan öldü. DSÖ'nün iddiası bu rakamın 2,7 katı olduğu yönündedir. BM tarafından 2019 yılında yayınlanan "Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu" adlı rapora göre dünyada açlığa, gıda güvensizliğine ve kötü beslenmeye son verecek politikalar taahhüt edilmesine karşı bu hedeflerden çok uzak olunduğu, bir önceki 5 yıla göre açlık çeken insan sayısının 60 milyon arttığı iddia edilmektedir.
Nitekim Covid-19 salgını ile gelir eşitsizliğinin artmasıyla açlık sorunu daha da arttı. İnsanların sermayesi artmasına rağmen gelir eşitsizliği sorununun ortadan kalkmamasının en büyük nedeni; rekabet, hırs, tüketme hazzının uygarlık dinamiklerine sirayet etmesidir.
17. yüzyılla birlikte niceliğin niteliğin önüne geçmesi, bedensel olanın ruhi olanın önüne geçmesine neden olmuştur. Maddi ve nicel olanın ön planda olduğu asrımızda "iyiliğin", "akıllı" olmanın madde ekseninde gelişebileceği eşiğine gelen insanlık; gen aktarımı, DNA ve MRNA düzeltimi ve insan-makine birleşimi (teknolojik tekillik) üzerinden insanın daha iyi olabileceği düşüncesi içine girmiştir.
İnsanın nicel/maddi boyutunda takılan insanlığın, nitel/ruhi düzlemini ihmal etmesi devam ederse insanın artık kendi olmadığı yeni bir insan tipinin ortaya çıkması olasıdır. Zira Hristiyan ve Grek temellere sahip olan Batı uygarlığı, Alain de Botton'un dediği gibi "Bilim ve teknoloji Hıristiyanlığın insanlığı mükemmele eriştirme anlatısının seküler bir versiyonu" olma yolundailerlemektedir.
Kusursuz düşünen bir yapay zekâ, insanı makineyle birleştiren teknolojik tekillik, insan ve diğer türlerin üzerinde çalışan gen-bilim, biyo-teknoloji ve moleküler biyoloji alanları insanlığa sanal-dijital bir âleme sürükleyen enformasyon teknolojileri (dijitalleşme-sanallaşma) mevcut insanı duygu, düşünce ve beden durumundan kopararak yeni bir varlık türü olma sürecine evriltmektedir.
Çığır açtığı iddia edilen bilim ve teknoloji, sağlıklı yönlendirilmezse insanın ocağına (doğasına, doğaya ve hayatına) çığ düşürebilir. Bilim ve teknolojinin imkânları ve sunduğu hizmetler çok önemlidir fakat başta ahlak olmak üzere insanî olanla ilişkisini sağlam inşa edemezsek düşünülen refah dünyası değil huzursuzluk dünyası devam edecek gibi görünüyor.