Zeki Bayraktar: CİNSİYET İLE CİNSEL YÖNELİMİ AYIRT ETMEK LÂZIM. CİNSİYET ERKEKLİKTİR, KADINLIKTIR

CİNSİYET İLE CİNSEL YÖNELİMİ AYIRT ETMEK LÂZIM. CİNSİYET ERKEKLİKTİR, KADINLIKTIR
Giriş Tarihi: 18.11.2022 13:42 Son Güncelleme: 18.11.2022 14:08
Eril-dişil ya da kadın-erkek olarak bildiğimiz insanlığın doğal ve fıtri cinsiyeti ilk insandan beri muhtemelen hiç bu denli tartışma konusu olmamış, hiç bu denli tehdit ve “rekabete” maruz kalmamıştı. Cinsiyet ile cinsel eğilimi birbirine karıştıran bazı mahfillere kalsa erkeklik ve kadınlığın dışında sözde yüzlerce cinsiyet var. Bu hareket ve lobilerin propaganda gücüyle dünya çapında kafaları da karıştırma konusunda oldukça maharetli olduklarını söylemek mümkün. Biz de Lacivert olarak cinsiyet, cinsellik ve cinsel eğilimler konusunda bu kafa karışıklığını gidermek için işin ehline danışmayı görev edinerek 30 yıllık hekim, 25 yıllık saygın bir ürolog olan Prof. Dr. Zeki Bayraktar’a başvurduk. Prof. Bayraktar; biyolojik cinsiyeti, buna bağlı olarak kadınlık ve erkekliği, bunun sağlıklı çalışmasını sağlayan psikolojik cinsel kimliği, cinsel kimlik ve kişilik bozukluklarını, sebeplerini ve bu bozuklukları normalleştirmeye çalışan LGBT aktivizmi ve dayatmacılığının kökeninde yatanları Lacivert’e açık bir şekilde anlattı

Hocam öncelikle şu sorularla başlamak istiyorum: Biyolojik ve tıbbi bağlamda cinsiyet nedir? Nasıl oluşur?


Cinsiyet dediğimiz şey biyolojik ve psikolojik olarak ikiye ayrılıyor. Fakat cinsiyet dediğimiz zaman genellikle erkek ve kadın olarak tasnif edilen cinsiyeti yani biyolojik cinsiyeti kastediyoruz. Bu doğan çocuğun genital organına bakarak yaptığımız bir nitelemedir. Bir bebekte mevcut olan penis-testis ya da vajinaya göre erkek ya da kız diyoruz. Doğan çocuğun genital organını tespit ya da ayırt edemediğimiz durumlar da söz konu oluyor. Bunlara da "interseks", diğer adıyla "hermafrodit" ya da fıkıhtaki tabirle "hünsa" deniliyor.

İnterseks ya da hermafrodit üçüncü bir cinsiyet midir? Üçüncü bir cinsiyet var mıdır?


"İnterseks üçüncü bir cinsiyet midir", yoksa yanlış anlaşıldığı şekliyle "iki cinsiyet arasında bir şey midir" ya da "hem erkek-hem kadın mıdır" sorusuna gelirsek: Hayır bunların hiçbiri değildir; sadece cinsel organlarda bir gelişim bozukluğudur. İleri inceleme yaptığımız zaman bunların da büyük bir bölümü nihayetinde erkek ya da kız cinsiyetine dâhil olur. Hangi gruba ait olduklarını anlayamadığımız vakalar çok istisnaidir. Cinsiyet dediğimizde biz öncelikle biyolojik cinsiyeti anlıyoruz. Biyolojik cinsiyeti de dış genital organlara bakarak tayin ediyoruz. Bir de demek ki iç genital organlar var. Sonuçta cinsiyet dediğimiz olgu şu üç yapının sağlıklı çalışmasıyla ortaya çıkar: 1. Genetik yapı; kromozomlar, 2. Gonadal yapı yani yumurtalıklar, 3. Hormonal yapı yani yumurtalıklarda üretilen hormonların çalışması. Bu üç yapı sağlıklı çalışıyorsa erkek ve kadın dediğimiz cinsiyet ortaya çıkar. Temelde cinsiyet olarak erkek ve kadın cinsiyeti var. İnterseks dediğimiz hermafroditler üçüncü bir cinsiyet değil. Bir sakatlık ya da anomali… Bazen cinsel organda sakatlık olunca o çocuğun cinsiyetini derhal saptayamıyoruz ama bu o çocuğun bir cinsiyeti olmadığını göstermiyor; o yine erkek ya da kız cinsiyetlerinden birine aittir.

Kadınlık ve erkeklik de o halde buna göre belirleniyor değil mi?

Kadın ve erkek cinsiyeti var ve bir de "kadınlık" ve "erkeklik" denilen şey var. Kadınlık ve erkeklik biraz daha psikososyal gelişim süreciyle alakalı bir durum. Erkek ve kız olmak biyolojik bir olaydır, erkeklik ve kadınlık ise bunun üzerine inşa edilen bir psikoseksüel gelişim sürecidir. Hepimiz erken çocukluk döneminden itibaren cinsiyetimize uygun bir cinsel kimlik geliştiriyoruz. Buna psikolojik cinsiyet de diyebiliriz. Yani bu ne demek: Önce kendi cinsiyetimizi algılıyoruz, çevremizdeki insanların cinsiyetini algılıyoruz daha doğrusu iki cinsiyet olduğunu algılıyor ve bizim de bunlardan hangisine ait olduğumuzu algılamaya başlıyoruz. Bu 1 yaşında başlıyor ve bu bilinç şekillenmeye başlıyor. İki yaşına gelen her çocuğun da bu konuda cinsiyet bilincine ulaştığı varsayılıyor. Veriler bunu gösteriyor. Zaten çekirdek cinsel kimlik dediğimiz şey de 1-3 yaş arasında gelişiyor. Demek ki hepimiz, her birey hangi cinsiyete ait olduğumuzu 2 yaş civarında anlamaya ve bununla ilgili rollerimizi de kabullenmeye başlıyoruz. Cinsiyet kimliği şöyle tarif ediliyor: Cinsiyetimizi kabul etme, bunu içselleştirme, bundan dolayı herhangi bir hoşnutsuzluk yaşamama ve bunun doğal sonucu olarak da cinsiyetimizin gerektirdiği rolleri tatbik etme.

Peki ya kişinin cinsel kimliği biyolojik cinsiyetine uygun gelişmezse?

Eğer biyolojik cinsiyetimize uygun bir cinsiyet kimliği geliştiremezsek işte o zaman cinsel kimlik bozukluğu ya da cinsiyet hoşnutsuzluğu dediğimiz durum gelişiyor. Bu durum da ergenlik sonrası dönemde karşımıza eşcinsellik ya da transseksüellik olarak çıkıyor. Erkeklik ve kadınlık bu psikolojik cinsiyet kimliği döneminde geliştirilen ve içselleştirilen bir şey. Şöyle bir örnekle anlatayım. Biyolojik cinsiyetimizi ben kasası ve donanımıyla bilgisayara benzetiyorum. Bunun işlemesi için bir programa, bir işletim sistemine ihtiyacımız var. İşte bu işletim sistemi ya da yazılım cinsiyet kimliğini teşkil ediyor. Biz psikoseksüel gelişim sürecinde erkek ya da kadın biyolojik cinsiyetimize uygun bir yazılım geliştiriyoruz ve yüklüyoruz. Eğer bunu başaramazsak doğal cinsiyetimize uygun olmayan bir program yüklersek, o bilgisayar kasılır, çalışamaz ya da verim alamayız.

Kişi biyolojik cinsiyetine uygun bir psikolojik cinsel kimlik geliştiremediğinde ya da etrafından etkilenerek bunu başaramadığında neyle karşılaşıyoruz?

Eğer biyolojik cinsiyetimize uygun bir psikolojik cinsiyet kimliği geliştiremezsek cinsel karmaşa ya da cinsel kimlik bozukluğu oluşur. Maalesef her zaman herkes bunu geliştirmeyi başaramıyor. Eğer herkes biyolojik cinsiyetine uygun bir cinsel kimlik geliştirebilseydi bugün zaten eşcinsellik denilen bir şeyi konuşmayacaktık.

Bir çocuk ya da bireyin kendi biyolojik cinsiyetine uygun psikolojik cinsiyet kimliği geliştirememesi ne gibi sebeplerle olur?

Her çocuk hayatın olağan akışı içerisinde kendi cinsiyetinden olan ebeveyni ile özdeşlik, modelleme kurarak cinsiyet kimliğini geliştirir. Bu çoğun bilinç dışı yapılan taklitle olur. Özdeşim kurmak çocuğun kendi cinsiyetinden olan ebeveynini bilinç dışı olarak taklit etmesidir. Kız ise annesini, erkek ise babasını modeller. İşte burada bu yönelimi, temel kılavuzluğu biyolojik cinsiyet yani hormonlar yapıyor. Erkek çocuğun kanına testosteron, kız çocuğunda ise östrojen hormonu var. Bu bebeklikten itibaren olan bir şey. 4 yaşındaki bir erkek çocuğun kanındaki testosteron hormonu 25 yaşındaki erkeğinkine eşittir. Dolayısıyla hormonların etkisiyle kız çocuk anneye, erkek çocuk babaya odaklanır ve modellemeye başlar. Hayatın olağan akışında bu böyle işler. Ancak çocuğun kadın ya da erkek cinsiyet kimliği geliştirirken bir korkusu olur, bir travma yaşarsa, yani yaşadığı ya da gördüğü örnekler dolayısıyla bu kimliğin ona zarar vereceğini düşünürse bu modellemeyi yapamaz ve tersine karşıt cinsiyeti modellemeye yönelebilir. Örneğin anneyi sürekli itip kakan, duygusal şiddet uygulayan zalim bir baba modelinin bulunduğu bir evde bulunan iki yaşındaki bir çocuğun buradan alacağı mesaj şudur: "Demek ki kadın olmak kötü bir şey. Ben de annem gibi kadın olursam benim başıma bu gelecek." Erkek çocuğun ise babası ile özdeşim kurması gerekir. Ama baba eğer aşırı reddedici eleştirici ise, çocuk baba ile bağ kuramıyorsa ve anne de aşırı şefkat gösteriyorsa bu durumda erkek çocuk için risk artıyor, çocuğun özdeşim süreci bloke ediliyor demektir. Bu çocuklar baba onayı alamadıkları için erişkin hayatlarında erkeksi rekabetten korkarlar ve eşcinselliğe yönelme riski artar. Eşcinsel erkeklerin hemen hemen tamamında gizli ya da açık baba nefreti vardır. Bu tür örnekleri artırmak mümkün… Bu tür olumsuzluklar küçük çocuğu cinsel karmaşaya, cinsel kimlik bozukluğuna sürükleyebilir. Cinsel kimlik gelişimi ergenliğin sonuna kadar devam eden bir süreçtir ama bunun kritik evresi 1-6 yaş arasıdır, çekirdek cinsel kimlik evresi ise 1-3 yaş arasıdır. Tabiri caizse rota orada belirlenir. Bu tür hadiseler çocuk üzerinde bu kadar büyük bir etki yaratabilir mi diye düşünülebilir belki. Freud'un çok güzel bir açıklaması var: "Bir çınar ağacının tohumuna minicik bir çizik atarsanız, o tohum ağaç haline geldiğinde o minik çiziği koca bir yarık olarak görürsünüz."

Günümüzde farklı cinsiyetler ve farklı cinsel kimlikler bulunduğunu ileri süren LGBT gibi sayıları yüzü bulan eğilimlerden bahseden gruplar var. Bir üroloji uzmanı olarak sizce böyle cinsiyetler gerçekten var mı, yoksa bunlar sadece eğilimlerden, sapmalardan mı ibaret?

Cinsiyet ile cinsel yönelimi ayırt etmek lazım. Cinsiyet erkeklik ve kadınlık-kızlıktır, biyolojiktir, doğaldır. Ama bir de cinsel yönelim var. Cinsel yönelimde normal olan heteroseksüelliktir yani erkeğin kadına, kadınınsa erkeğe ilgisi. Romantik ve erotik ilgi karşıt cinse olur ve buna heteroseksüalite diyoruz. Erotik ve romantik ilgi eğer hemcinsine yönlendirilirse buna homoseksüalite, her iki cinse de yönlendirilirse buna biseksüalite diyoruz. Transseksüalite ise eşcinselliğin bir alt grubudur. Kadın ya da erkek transseksüeller kendi doğal cinsiyetlerinden rahatsız olurlar ve genital organlarını değiştirmek isterler. Diğer yönelimler dediğiniz queer, akışkan cinsiyet, panseksüellik vs… zoraki yapılmış tanımlamalardır. Bu nedenle cinsiyet ile cinsel yönelimi birbirinden ayırt etmek lazım. Bahsettiğiniz gruplar cinsel yönelimi sürekli tariflerle genişletiyorlar. Bunlar eşcinsel lobisinin, LGBT aktivizminin dayattığı şeylerdir.

Bir de bunların cinsiyeti belirleyen genlere dair bilimsel olduğunu iddia ettikleri savları söz konusu. Bunlar doğru mu ve bu genler gerçekten var mı?

Tabii ki doğru değil. Bırakın bu iddiaları ispatlamayı, ortada bunlarla ilgili somut kanıt gösteren hiçbir çalışma yoktur. Ne eşcinsellik geni bulunduğuna dair bir çalışma ve kanıt var ne de bunu destekleyen diğer argümanlar. 1970'li yıllardan itibaren eşcinselliğin genetik olduğuna dair veri elde etmek için çok uğraş verildi. Bunu destekleyen nitelikte bir iki çalışma yapıldı ama sonradan bunları yapanların sahtekârlık yaptıkları ortaya çıktı ve lisansları iptal edildi. Neticede bu konudaki bütün çalışmaları derleyen meta analizlere göre eşcinselliğin genetik olduğuna dair bir kanıt yoktur. Bütün kanıtlar eşcinselliğin ve benzer eğilimlerin daha ziyade psikososyal çevre ve etkileşimlerle ilgili olduğunu gösteriyor. Bu konuda en kapsamlı çalışma 2019'da Science dergisinde yayınlandı. Bu araştırmaya göre ABD ve Kanada gibi bölgelerden 477 bin kişinin genetik verileri toplanarak değerlendirildi ve görüldü ki eşcinsellik geni diye bir şey yok ve genetiğin eşcinsellikte çok az bir katkısı vardır. Yüzde birin çok altındadır.

Bununla birlikte bilimsel ve akademik camialarda bu iddialar karşısında ya kabulleniş ya da suskunluk gözlüyoruz. Ne dersiniz?

Ne yazık ki 1970'li yıllardan itibaren eşcinsellikle ilgili olarak psikoloji ve psikiyatri camiası bunu temsil ediyor. Biz ürologlar olarak eşcinsellerin de zührevi hastalıklarıyla uğraşırız. Enfeksiyon hastalıklarına çok sık kapılırlar ve bize gelirler. Yine cinsiyet değiştirme ameliyatları için başvururlar. İnterseks dediğimiz eşcinsellikle alakası olmayan grupla da biz ilgileniriz. Ne var ki eşcinsellik ya da diğer cinsel eğilimlere yönelik terapi kısmı psikiyatriye aittir. Maalesef psikiyatri ve psikoloji bu konuda (LGBT eğilimler konusunda) bilimsel bir disiplin gibi değil, dogmatik bir ekol gibi davranıyor. Bu konuda eşscinsel aktivistlerin tacizine, "tecavüzüne", tehditlerine maruz kalıyorlar ve bilimsel bir disiplin olmaktan çıkmış gibiler.

Bilimsel-akademik alanda ve yapılan araştırmalar üzerinde ciddi bir LGBT baskısı var anladığım kadarıyla…

Tabii kesinlikle var. Özellikle psikoloji-psikiyatri üzerinde bir baskı var. Ama psikiyatride bir tepki yok. Eşcinsellik-LGBT konusu artık bilimsel bir konu olmaktan çıkmış ve politize olmuştur. Politize olduğu için politik düzlemde konuşuluyor ve hatta ideolojiye dönüşmüş durumda. Amerikan Psikiyatri Akademisi eşcinselliği hastalık kapsamından çıkarma kararı aldıktan sonra o komisyonda çalışanlar şöyle bir itirafta bulundular: "Biz biraz tehditlere boyun eğdik, biraz da bunlar çok ayrımcılığa maruz kalıyor diye insancıl davranalım diye böyle yaptık" dediler. Ama gelinen noktada iş çığırından çıktı. Neticede eşcinselliğin-LGBT'nin tartışıldığı bilimsel kongrelerde toplantılarda LGBT'ciler gelip gösteri yapmaya başladılar. Böyle bilimsel çalışma ya da kongre olması mümkün mü? Ama eşcinsellik ve LGBT konusunda bu maalesef yaşanıyor.

Anlaşılan LGBT ve buna eklemlenen bilumum cinsel eğilimlerin aktivistleri bilimsel ve akademik çalışmalara da müdahale edebiliyorlar demek ki…

Ediyorlar ve sadece müdahale etmekle kalmıyorlar. Eşcinselliğin genetik olmadığını, psikososyal zeminde geliştiğini, terapi tekniklerinin uygulanabileceğini söyleme ihtimali olan çalışmaların önünü de kapatıyorlar. Mesela, Türkiye'de eşcinsellikle ilgili aleyhte demeç verebilen kaç tane psikiyatrist tanıyorsunuz? Bir iki kişi vardır ancak onlar da emeklidir.

Konuşmaya çekinenler neden böyle davranıyor dersiniz?

Çok açık; korkuyorlar çünkü aleyhte demeç verirlerse psikiyatri camiası onları çalıştırmaz. Meslek hayatlarına müdahale edebilirler, akademik çalışmalarını durdurabilirler. Bu durumda böyle bir bilim olabilir mi! Bilim yanlışlanabilir doğrulardır. Ben 30 yıllık hekim, 25 yıllık üroloğum. 25 yıl önce öğrendiğimiz tekniklerin çoğunu terk ettik çünkü bu konuda sürekli gelişmeler oluyor. Oysa psikiyatride böyle bir gelişme olmuyor. Neden mi? Çünkü orası kapalı bir alan ve çalışmaya müsaade etmiyor. Böyle bir bilim olamaz ki…

Kendilerini LGBT vs. gibi isimlendiren ideolojik grupların temel hedefleri sizin görüşünüze göre nedir?

"Bu LGBT aktivitesinin amacı nedir? Aileyi çökertmek mi, dünya nüfusunu azaltmak mı?" gibi sorularla ben de çok karşılaşıyorum. Burada tek bir faktör ve nedenle hedeflerini izah etmek mümkün değil. Bence burada LGBT aktivitesinin ve LGBT bireylerin içkin yapısıyla alakalı bir durum var. Eşcinsel kimliğin 6 basamakla ifade edilen gelişim aşamaları var: Sorgulama, gel-git yaşama, benimseme ve sonunda onur evresi gibi ifade ediliyor. Onur evresi demek şu anlama geliyor: Eşcinseller eşcinselliklerinden gurur duyarlar, heteroseksüelliği/heteroseksüelleri küçümserler ve heteroseksüellerle planlı çatışma hedeflerler. Onur yürüyüşlerinde bu tavırlarına ve sataşmalarına çok rastlarsınız. Bu meselenin kökeninde yatan şey budur; çatışmacı bir ruhları vardır bu bireylerin. Kendi benlikleriyle alt-benlikleri de sürekli çatışıyor ve bunu dışarıya da yansıtıyorlar. Sonuçta eşcinsel lobi dediğimiz şeyin asıl elemanları eşcinsellerdir ve bu çatışmayı aktiviteye dönüştürüyorlar. Bu aktivite de azgın bir şekilde her şeye dalıyor. Ergenlere dalıyor, çocuklara bile dalıyor. 1970'lerde "bizi dışlamayın, bize şiddet uygulamayın" diye görece mağduriyet bağlamında ortaya çıkan bu aktivite güçlendikten sonra –ki sermayede, sanat camiasında, Hollywoood'da vs. çok güçlendiler– haddini aşarak artık mağduriyet oluşturmaya başladı ve kontrolsüz bir güç haline ve bir dayatma haline geldi. Şimdi de bu güçlerini kontrolsüz ve agresif bir şekilde uyguluyorlar. Bunların sonuçlarını; aile kurumuna zararını, gençlere, topluma zararını görüyoruz.

Peki, bu bir hastalık mıdır?

Adına ister hastalık deyin, ister tercih, ister yönelim ya da ne derseniz deyin eşcinsellik ortalama ömrü 15-20 yıl kısaltan ve asla huzur vermeyen, sürekli çatışma hali, depresyon, aksiyete, intihar gibi haller yaşatan bir durumdur. Dolayısıyla tek bir amaçlarının olduğunu ve ona binaen hareket ettiklerini düşünmüyorum.

Bu tehdide karşı doğal ve fıtri cinselliği savunanların ne yapması, nasıl davranması lazım?

Sonuçta LGBT birey ile LGBT aktivitesini ayırt etmek lazım. Adı üzerinde bir aktivite ve önemli oranda haddini aşmaya başladı. Öte yanda ise LGBT ya da eşcinsel bireyler var. Bunların tamamı aynı değiller. Benim "masum eşcinseller" dediğim bir grup var. Bunun içerisinde eşcinsel dürtüleri olan ama bunları pratiğe dökmeyen masum eşcinseller var. Bu ülkemizde az değil. Bunlar hallerinden mustaripler, bu durumdan kurtulmak istiyorlar ama terapiste gidemiyorlar, ailelerine açılamıyorlar, gidip LGBT lobisine de açılmak istemiyorlar çünkü orada başlarına gelecek olanı biliyorlar. İkinci grup ise bildiğiniz aktif eşcinsel yaşamları olan gey veya lezbiyenler. Ama bir de bütün bunların ötesinde türlü azgınlığı yapan, çocuklara eşcinselliği dayatan, çocukları cinsel kimlik karmaşasına sürükleyen azgın bir LGBT aktivitesi var.

Çocuklar demişken artık Avrupa'da iş okullarda müfredatın değiştirilmesi ve eşcinselliğin seçenek olarak gösterilmesi noktasına kadar geldi?

Geçen hafta konferans için üç Avrupa ülkesindeydim. Buralardaki kreşlerde çocuklara kağıt ve boya kalemi verip aile çizmeleri isteniliyor; çocukların çizdikleri iki kadınlı, iki erkekli ebeveynlerden oluşan aileler… Bu nedir; çocukların cinsel karmaşaya sürüklenmesi için her türlü pisliği yapmaktır. Diyorlar ki "çocuk büyüsün ve hangi cinsiyete mensup olacağına kendisi karar versin, iyi ama cinsel kimliğin geliştirildiği kritik faz geçilirken çocuk bu kimliği geliştiremezse sonrasında çocuk karmaşa yaşıyor ve nihayetinde ya eşcinsel ya transseksüel oluyor. Bu eşcinselliğin ve transseksüelliğin artması için alenen yapılan bir şey. Bakın çıkış noktaları neydi: "Biz de insanız, bizim de haklarımız var, ayrım görmek istemiyoruz, şiddet istemiyoruz diyorlardı ki" bu doğruydu. Doğrudur; yaşam hakları, hukuk hakları, sağlık haklar vs. var. Ve bunlar güvence altına alınmalıdır. "Bizi de kabul edin, toplumda yaşam hakkı verin derken" iş şimdi çocuklarımızın eşcinsel olması için dayatma yapmaları noktasına geldi. Şimdi Türkiye'de de bunlar zorlanıyor. Disney gibi bazı kanallar artık her dizide eşcinsel karakterler koyma kararı alıyor.

LGBT'nin dayatmacı bir ideolojiye dönüşmesi sonucu birçok ülkede "Anti-Gender" (Cinsiyet Karşıtlığı) denilen tepkisel hareketler oluşuyor ama içinde nefret ve şiddet söylemi de hâkim. LGBT aktivitesine karşı yaklaşım sizce nasıl olmalı?

LGBT bireylerle LGBT aktivitesini ayırmak lazım. LGBT bireylerin temel hakları, hukuk hakları, sağlık hakları sağlanmalı, güvence altına alınmalı, neticede onlar da insan. Zaten mevcut anayasanıza göre bunlar güvence altındadır. Ama haddini aşan LGBT aktivitesi yasaklanmalıdır. Ben devletin bunu yapabilmek için anayasal yetkisinin ve hatta sorumluluğunun bulunduğunu düşünüyorum. Hangi gerekçeyle derseniz: Devlet vatandaşının bedensel ve ruhsal sağlığını huzurunu korumakla görevlidir. Devlet bu görevi dolayısıyla vatandaşlarını alkol, uyuşturucu, madde bağımlılığından koruyor ve tedbirler alıyor. Eşcinsellik yaşamı kısaltan ve yaşarken de asla huzur vermeyen bir durum. Devlet kendi gençlerini bu durumdan korumayacak da neden koruyacak. Topluma eşcinselliği dayatan, çocukları cinsel karmaşaya sürüklemeyi hedefleyen her türlü LGBT aktivitesini devlet yasaklamalıdır. Ama vurarak, kırarak, bağırarak, çağırarak, slogan atarak değil bilimsel yöntemler kullanarak, LGBT bireylerin haklarını temel haklar çerçevesinde güvence altına alarak, güven telkin ederek ve ardından da anayasal ve yasal sorumluluğuna dayanarak LGBT aktivitesini yasaklamalıdır.

BİZE ULAŞIN