Google'a "Metaverse" yazın, tarayıcı programınız aramayı kolaylaştırmak ve girdinizi tamamlamak için birçok kelime önerecektir. Google'ın algoritmasına göre, bu liste, en çok yapılan aramalara göre sıralanıyor. Hangi tarayıcıyı kullanırsam kullanayım bana sunulan listenin başında "scams" var. Yine Google'a göre, bu kelimenin Türkçesi "dolandırıcılık."
İşe bakın: Bilişim dünyası yeni bir evren icat ediyor… Ve işe yaradığı alan insanları kandırmaktan ibaret… Ama bu o kadar da hayret verici olmamalı. Geleceğim bu konuya birazdan.
Neyimize yetmedi içinde yaşadığımız gerçek evren? Evren, yani "universe." Kâinat Arapçası. Cihan, Farçası. Evren, Kutadgu Bilig'de (1069) çark, felek ve hatta kubbe anlamında kullanılmış; 1930'larda dilde sadeleştirme hareketi sırasında yeniden keşfedilmiş ve "universe" anlamına kullanılmış; "universal" anlamında sonuna "sal" eklenerek uydurukçası da yapılmış.
Ama görünüşe göre içinde bulunduğu evren kimseye yetmiyor olmalı ki, Z kuşağı için uniVERSE yerine bir Metaverse icat edildi. Yani bu terimin ikinci mucidi, internetin tanıyıp tanıyacağı en büyük dolandırıcı Mark Zuckerberg'in ifadesiyle "Aşkın Evren." Meta, eski Grekçeden Latinceye, oradan batı dillerine geçmiş, "arasında, beraberinde, sonrasında" gibi anlamları olan bir önek. Metafizik, metabolizma, metastasya, metafiction, metafor, metalurji… Bu örneklerin her birinde meta öneki farklı bir anlama geliyor; ama hepsi de ötesi şeklindeki sonek ile anlatılabilir.
Mark Zuckerberg için yazdığım ilk yazı bir bilişim dergi dergisinde yayınlanmıştı; Harvard Üniversitesi'nde öğrencilerin arkadaşları arasında kolay haberleşmeleri amacıyla 2004 yılında kurduğu Facebook platformunun tüm dünyaya açılması 2006, Microsoft'un firmaya ortak olması 2007, hepimizin bir hesap oluşturmasının adeta bir sosyal sorumluluk haline gelmesi 2008 (benim hesabım 25 Temmuz 2009'da açılmış).
Yeni bir "markalama" stratejisi: Meta
İlk yazımın tarihi 2009 ve bahsedecek başka şey yok gibi, Zuckerberg'in Microsoft'a hisse senedi satışından elde ettiği ilk milyon dolara rağmen, iş görüşmelerine parmak-arası terlikle katıldığını ve Harvard'dan son sınıfa geçemeyerek atıldığını anlatmışım. Adam ilk milyonu milyara çıkarttığında kendi tarihini de firmanın tarihini de yeniden yazdırırken Harvard'dan atılmadığı kendisinin okumayı bıraktığı şeklinde değiştirilmişti.
Bana sorarsanız sosyal medya platformları hakkında, sosyal etki araştırmalarının sonuçları dışında yazacak bir şey hala yok. Sosyal medyada, sosyolojik araştırma, kamuoyu yoklaması, tutum ve davranış soruşturmaları gibi bilimsel veri derleme yöntemlerine ilişkin üzerinde anlaşılmış bir metodoloji külliyatı da bulunmadığını dikkate alırsanız, bu gibi araştırma-yoklama-soruşturma sonuçlarının geçerliğini de tartışabilirsiniz.
Geriye kalan sosyal medya kurucularının saçı-sakalı, terliği, milyonları ve mesela Donald Trump'a karşı Derin Amerika'nın nasıl bekçi köpekliği yaptığı gibi magazin havadisleridir ki, engin bir öngörüyle, Facebook meselesine Zuckerberg'in terlikleri ve sevgilileri açısından yaklaşmış olduğumu, şimdi, yerinde bir özbeğeni ile görüyor ve sizinle paylaşıyorum.
Dilbilgisi ile başladık; onunla devam edelim: Face Book (ayrı yazılarak) lise ve üniversitelerin yılsonunda yayınladığı, kimi mizahi, kimi ciddi öğrenci yıllıklarının argo ismi idi. Zuckerberg ve Harvard'daki yurtta aynı odada kaldığı dört arkadaşı Eduardo Saverin, Andrew McCollum, Dustin Moskovitz ve Chris Hughes giderek moda olan tartışma grubu-sosyal medya buluşma alanı gibi bir uygulama geliştirdiklerinde buna, herkesin kısa kimliği, devre arkadaşlarına kendisini hatırlamaları için kısa mesajının yer aldığı bu yıllıkların ortak adını vermişler: Facebook. Uygulama, yerinde ticari kararlarla büyüyüp de bugünkü 500 milyar dolarlık şirketler grubu haline gelmeye başladığında ise yeni bir "markalama" stratejisi ile ortaya Meta ismi çıktı.
Gerçekten öyle mi acaba?
Facebook, donanım alanında Oculus isimli oyun gözlükleri imal eden şirketi 2014'te satın aldığında, Facebook, Instagram, Messenger ve WhatsApp gibi gerçek tabanlı iletişime ek olarak "arttırılmış gerçeklik" ve "sanal gerçeklik" alanına geçeceğinin işaretini vermişti. Ama hiç kimse o tarihte holdingin Facebook adını bırakıp, sadece bir firmasının, "Meta Portal" isimli şirketin adındaki "meta" kelimesini kendisine isim olarak alacağını tahmin edemezdi.
Sanırım küresel düzeyde iş insanı olmanın da küresel çapta sahtekârlığın da ölçüsü biraz gerçek dışına çıkmayı, ya da şöyle söyleyelim, kendini gerçek hayatın sınırları ile sınırlanmış saymamayı gerektiriyor. Gerçekten öyle mi acaba?
Edebiyatta-sanatta yaratıcılığın ölçüsü, gerçeğin içinde aranmaz, kabul. Ama milyonlarınıza, hatta yılda 1 trilyon dolara yaklaşan bilançonuzun kâr hanesine yazılan milyarları yeni yatırımlara yönlendirirken, gerçeğin bir milim dışına çıkabilir misiniz? Yatırımda gerçeklik, satın alacağınız firmanın ödeyeceğiniz bedeli kaç yılda çıkartacağı ve sizin o parayı ne kadar sürede başka bir işe yatırabilir hale geleceğinize ilişkin ay-yıl hesapları değil midir?
Zuckerberg ve arkadaşları, bu hesaplarla sosyal medya dediğimiz hepimizi bir ölçüde yaşadığımız gerçek çevremiz, tanıdığımız gerçek arkadaşlarımız dışında, bir açıdan bizim için, birincil, ikincil arkadaş halkamızın dışındaki insanlarla, yazarlarla, gece televizyonda tartışmalarını izlediğimiz siyasetçiler, ekonomistler, sanatçılarla iletişime— başarılı veya başarısız— geçebildiğimiz için gerçeğin dışına çıkmamızı sağlayan platformların hemen hepsini satın almak istemesi kadar gerçekçi bir şey olabilir mi?
Sizin veya benim için çok da uçuk bir iletişim ağı kurmamıza Facebook yaramıyorsa, Twitter var; o da işimizi görmüyorsa Instagram var. Hiçbirisi bize uygun değilse, Messenger var.
Yeni Bin Yıl'da gerçeklik ve gerçek-dışılık
Ama muhtemelen sizin ve benim dışımda bir de oyun dünyası var. Sizin ve benim için gece TV'de dinlediğim şahsa sabah Instagram mesajı yazıp, öğleye doğru cevap almak yeteri kadar "gerçek dışı" olabilir. Koca sarkıcı, koca sinema oyuncusu, gazetenin koca gurme yemek yazarı, Master Şef yarışmasının koca jüri üyesinin size veya bana sosyal medya ortamında cevap yazması -velev ki iki kelimeden ibaret sıradan, klişeleşmiş yanıt bile olsa- bizim için gerçek dışı bir şey değil midir? Hadi sizi karıştırmayım ama benim için öyledir.
Ama Z Kuşağı veya gözünü dünyaya Yeni Bin Yıl'da açmış insanlar için öyle değil; onların gerçekliği de gerçek-dışılığı da farklı tanımlanıyor. Benim için bire bir temasta olamayacağım bir yazarın-çizerin, sanatçının, siyasetçinin benimle iletişim kurması yeterince gerçek dışıdır, o kişi kanlı-canlı gerçek kişi olsa bile.
Ama Yeni Bin Yıl'ın insanları için kan ve canın da sanal olması gerekiyor. Sanal, yani gerçeğin ötesinde… Yani, bu evrende olmayan ama olabilir olan; var olabileceğini sanabildiğim, çevremdeki "universe" dediğim şeyi aşan yani "uni" değil, "meta" evren. İşte bu yargıya, kimsenin varmadığı sırada varanlar oyun tasarımcıları idi.
İlk oyun tasarımcısı ile tanıştığımda, henüz yeni Bin Yıl (Millenium) başlamamıştı; tarih 1980'lerin ikinci yarısıydı. Her ne kadar o dönem şimdi "dijital antik çağ" diye anılıyorsa da 1986'da içinde oyuncuları "avatar" olarak temsil eden oyunlar yazılıyordu. Evet, oyunları tüplü televizyon ekranlarında, iki boyutlu olarak oynuyorduk; ama oyunda bir dünya, hatta birkaç dünya, yani bir evren (universe) oluşturabiliyorduk.
Nitekim 1992'de Neal Stephenson'ın, Snow Crash isimli romanında bilgisayarın oluşturduğu bir evrende Metaverse isimli bir yerden söz ediliyordu. Oyuncular bu dünyaya avatarlarını sokuyorlar ve diğer oyuncularla etkileşim kurabiliyorlardı. Buradaki "etkileşim" çoğunlukla lazer silahını çekip onların canına okumaktan ibaretti; ama etkileşimdi sonuçta.
Zamane Harikalar Diyarı
Bugün filanca ünlü kişinin Twitter'da, Facebook'ta veya Instagram'da benim bir mesajımı, fotoğrafımı, tasarımımı beğenmesi, ("like atması") nasıl beni sevincimden yerimden hoplatan bir "etkileşim" ise avatarımla Metaverse'e girip, krallığımı ilan etmem de öyle bir etkileşimdi.
Bunu çok ileri, çok uçuk bir roman da saymayın çünkü 1960'larda birçok mucit, 1850'lerin "Stereoskopik fotoğraf" teknolojisine benzeyen bir yöntemle çalışan "gözlük" icat etmişti. (Bu fotoğraflar, optik merkezleri arasında 4-5 santimetre fark olman iki kamera ile çekilir ve bir gözlükle bakıldığında üç boyutlu, sanki derinliği varmış gibi görünürdü. Hala antikacılarda hem fotoları hem de gözlükleri bulunabiliyor.) 1950'lerde bu gözlükler askeri amaçla kullanılıyor ve özellikle pilot eğitiminde yararlı oluyordu.
Bilgisayar bilimcisi ve bilgisayar grafiğinin kurucularından Ivan Sutherland, 1965'te kameraya bağlı olmayan, yani bir fotoğrafı göstermeyen, bilgisayar tarafından yaratılan grafik sinyallerini iki mini ekranla, kişinin gözlerinin önünde gösteren bir gözlük yaptı ve adına "Ultimate Display" (Nihai Ekran) adını verdi. Hani Alice, uyuya kalır ve gözlerini "Harikalar Diyarı" denen sanal (hayalî) âlemde açar ya? Ivan Sutherland, gözlüğünü bu benzetme ile anlatmıştı:
"Nihai Ekran, bilgisayarın maddî varlığı kontrol edebildiği bir odayı gösterecektir. Böyle bir odada sergilenen bir sandalyeye oturabilirsiniz; böyle bir odadaki kelepçeler takıldığı zaman insan kıpırdayamayacaktır. Böyle bir odada sergilenen bir kurşun isabet ettiği kişiyi öldürecektir. Uygun programlamayla böyle bir görüntü, kelimenin tam anlamıyla Alice'in içine girdiği Harikalar Diyarı olabilir."
1965'teki bu söylemi alın, Mark Zuckerberg'in Metaverse platformu için oluşturulan Sanal Gerçeklik için yaptığı tanımın yanına yazın ve karşılaştırın; o zaman yazının başında internetin tanıyıp tanıyacağı en büyük dolandırıcı Mark Zuckerberg için neden "Internetin tanıyıp tanıyacağı en büyük dolandırıcı" dediğimi göreceksiniz.
Sanal ortamdaki gerçek eylemler
2021'de firmasının adını Facebook'tan Meta'ya çevirdiğini açıklayan ve bundan sonra yapacaklarının "sanal gerçeklik (VR) çözümleri ile ortaklaştırılmış sanal çalışma alanları oluşturma" olacağını anlatırken Zuckerberg, 1999'da çevrilen Matrix filmine atıf yapıyordu: Ortam sanal olacak ancak orada sizin yaptığınız işler, başka gerçek insanların yaptığı, yapmak istediği gerçek işlerle etkileşim halinde olacak.
Zuckerberg'in bu açıklaması bittiği anda, o sırada, Hollywood'da Matrix'in devamı için hazırlanmakta olan The Matrix Resurrections (Matrix 4 veya Matrix Diriliş) için yapılan afiş değiştirildi ve bütün "sanal kelimeleri kaldırılıp yerine "gerçek" kelimesi kondu. Çünkü artık ortam sanal olsa bile bu ortamdaki eylem ve işlemler gerçekti. "Kelepçe elleri bağlayacak, kurşun öldürecekti." Morpheus'un Neo'ya sunduğu mavi ve kırmızı hap sanaldı ama etkisi gerçek olacaktı: "Mavi hapı alırsan hikâye biter; yatağında uyanır ve neye inanmak istiyorsan ona inanırsın. Ama kırmızı hapı alırsan Harikalar Diyarı'nda kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derine gittiğini gösteririm…"
Hatırladınız mı Alice Harikalar Diyarında ve yerin derinliklerine giden tavşan deliğini? Kimdi bu METAfor'u kullanan en son?
Size bir başka metafordan söz edeyim ki şu "dolandırıcı" teriminden dolayı beni affedin: ABD ve bazı ülkelerde Sanal Gerçeklik ortamlarında işlenecek suçlar gerçek hayatta işlenmiş suçlar gibi gerçekten, yani sanal ortamdaki oyuncuyu oluşturan ve sanal suçu işleyen gerçek kişi, gerçek mahkemede yargılanacak gerçek paralarla gerçek tazminatlar ödeyecek. Hani Ivan Sutherland'ın oluşturulan sanal ortamdaki merminin başka avatarları gerçekten öldüreceği öngörüsü vardı ya? VR'da ölen sanal kişi tekrar canlanmayacağı için bu kişiyi öldüren sanal oyunu oluşturan kişi, gerçek mahkemede yargılanacak ve gerçek hapse girecek.
Sivil toplumu yok eden bir kanser
Bana inanmıyorsanız, Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda konuşan ve konuyu Birleşmiş Milletler'e bütün ülkelerde geçerli olmak üzere Genel Kurul kararına bağlamayı öneren Birleşik Arap Emirlikleri Yapay Zekâ Bakanı Ömer Sultan El Ulama'ya sorabilirsiniz. ABD New York Milletvekili Demokrat Partili Alexandria Ocasio-Cortez, Facebook veya yeni adıyla Meta şirketinin, kâr amacıyla sivil toplumu yok eden bir kanser olduğunu söylüyor.
Bu kanser meselesi değil ama size yeni bir başlık açmak istiyorum: Yapay Zekâ. Metaverse'e dolandırıcılık dediğime göre yapay zekâya da inanmadığımı anlamış olmalısınız. Ama ne yazık ki konudaki öngörümü anlatmaya yer kalmadı. Bu yazıya ayrılan sanal alan gerçekten doldu!