Hümeyra Yabar: HAKİKATİN DOLAMBAÇLI YOLU: ALGI

HAKİKATİN DOLAMBAÇLI YOLU: ALGI
Giriş Tarihi: 26.8.2022 11:47 Son Güncelleme: 26.8.2022 11:50
Varoluşun hakikatine giden yol algı tuzaklarıyla dolu. Algılarımız bireysel gerçeklerimizi şekillendirirken farkında olmadan kendi algı dünyamızın içine hapsolabiliriz.

Algılarımız yıkık bir hanı saraya çevirebilir. Hatıralarımızdaki avlu, Babil'in asma bahçelerinden güzeldir. Her bakışta yeniden inşa edilir manzaralar. İnsan değiştikçe algıları da değişir. Bu yüzden, hafızanın albümü dünyanın en kalın kitabıdır. Aynı resimden bir tane daha bulunmaz sayfalarında. Algılar, gerçek dünyanın kişisel yorumlarıdır. Benzersizdirler. Gerçeğe kıvrılan yoldur. Bizi asıl olana götürmek için rehberlik ederler. Gerçeğin yüzünün yansıdığı aynadır. Daha fazlası değil. Gördüklerimiz duygusal, güdüsel ve kültürel etkilerden ötürü hiçbir zaman gerçeğin birebir kopyası veya kendisi olamaz. Beynimizin farklı bölümleri tarafından otomatik olarak kaydedilen kişisel deneyimlerimiz, duygularımız ve hatıralarımız gördüklerimizi kendimize özgü değerlendirmemize neden olur. Algılarımız, gerçek dünyanın değiştirilmiş, çarpıtılmış, bozulmuş veya yeniden yorumlanmış yansımalarıdır.

Gerçeklik ve algı, beynin çalışma süreçlerinin bir parçasıdır. Hayalle gerçek arasındaki sınırlar bulanıklaşmaya başladığında halüsinasyonların ve hezeyanların ortaya çıktığı algılama bozukluklarıyla karşılaşabiliriz. O sınırın varlığına duyduğumuz ihtiyaç hayati önem taşır. Algı ve gerçek arasındaki duvar gözle görülebilir mi? Dokunduğumuzda elimizi yakar mı? İçinden geçtiğimizi anlamak mümkün mü? Kant, gerçekliği fenomenler ve numenlerle açıklar. Fenomenler, bireylerin gerçekliğine göre değişirken numenler, emin olamayacağımız ve asla ulaşamayacağımız, insanın hatalı algılarının dışında kalan realitedir. Algı kişinin tutum, inanç ve deneyimleriyle ilgiliyken gerçeğin varlığı söz konusu etkilerden bağımsızdır. Algı kontrol edilebilir, gerçeklik ise kontrol edilemez.

Hakikat ve gerçeklik

İçsel ve dışsal bilgilerin zihin tarafından kabul edilip inanç haline dönüştürülme süreci olan algı, biyopsikososyal bir süreçtir. İnsanın önemli zihin fonksiyonlarından biridir aynı zamanda. Beş duyu organının yanı sıra eşikaltı, sezgisel, emosyonel, metabolik, balistik, kimyasal ve elektriksel, manyetik olmak üzere çok sayıda duyusal algılama dünyayı kavramımıza yardım eder. Algılama fonksiyonunun en dikkat çekici aşamalarından biri olan yorumlama, uyaranlara anlam kazandırır. Algılarımız bireysel gerçeklerimizi şekillendirirken farkında olmadan kendi algı dünyamızın içine hapsolabiliriz. Algının hayatımız üzerindeki etkisi onun yokluğunda daha iyi anlaşılabilir. Ağrı algısı bozukluklarına örnek olarak Fantom ağrısında kişi kesilmiş ya da kopmuş uzvunun ağrısından yakınır. Kolunun artık orada olmadığını biliyordur fakat ağrısı da "gerçek"tir. Ağrı kesiciler fayda etmez bu ağrıya. Beynin, uzvun artı orada olmadığı gerçeğine inanması gerekmektedir ağrının dinmesi için.

Hakikatin ve aldanışın tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. 21. yüzyıl, manipülasyonlara direnme imkânımızı yitirmek üzere olduğumuz simülatif bir evrene dönüşmüş durumda. Algının manipüle edilerek hakikatten uzaklaştırılması, insanı da asıl gerçekliğe yabancı kılıyor. Nedir insanı kendisiyle yüzleşmekten alıkoyan? Bazen kişi bizzat kendi algılarıyla oynar. Kendi gerçeğini sabote eder. "Hakikat ve Gerçeklik" (Truth vs. Reality; Verité vs. Realité; Wahrheit vs. Wircklichkeit) kavramların özel tanımlarından biri Wittgenstein'a ait. Bu tanım bize varoluşun gayesini hatırlatıyor. Wittgenstein'a göre hakikat "Varolmak: düşünmek ve hareket etmek"tir. Gerçek, sorumluluk ve eylem ister. Rahatlık tuzağına düşmüş ruhlarımız, kendi gerçeğini çarpıtmaya eğilimlidir. İnsan kendi gerçeğiyle yüzleşmemek için farklı rollere bürünür.

Bilişsel çarpıtmalar


Beynimizin gerçeği yansıtmayan bağlantılar kurmasıyla ortaya çıkan "bilişsel çarpıtmalar" (cognitive distortions), olaylara ilişkin uyumsuz duygular hissetmememize neden olur. Bir düşüncemiz vardır ama bu düşünce gerçeklikle uyumlu değildir. Gerçekliği olduğundan daha kötü algılayabiliriz bu durumda. Yarı geçirgen bir zar gibi davranan zihnimiz yüzünden pozitif deneyimleri görmezden gelip sadece negatif olanlara odaklanabiliriz. "Dürbün bakışı" ile hataları veya eksikleri olduğundan daha büyük görmemiz kaçınılmaz. Oysa varoluşumuz bizden yargısız bir bakışla keşfedilmeyi bekler.

Var olma ve algı kavramını ilişkilendiren İrlandalı filozof George Berkley "Varolmak, algılanmış olmaktır," derken duyularımızı varlığımızın ayrılmaz bir parçası olarak işaret eder. Modern dünya, insanlara duygusal deneyimleri keşfetmek üzere sayısız olanak sunmakta. Yani varlığını anlamlandırmak üzere sayısız yol. Fakat dış dünyayı algılamak için yegâne aracımız olan duyularımızın yanılabiliyor oluşu içinde bulunduğumuz gerçekliğin nesnelliğini de gösteriyor. Varoluşun hakikatine giden yol algı tuzaklarıyla dolu.

Yunanca "birleşik duyu" anlamına gelen sineztezi kelimesi, algıyı anlamak konusunda bizim için güzel bir örnek olabilir. Sineztezi hastaları, gerçekliğin kişiye göre yeniden ve benzersiz bir biçimde inşa edilebileceğini gösterir bizlere. Sinestezik kişilerde herhangi bir duyunun uyarımı otomatik olarak başka bir duyu algısını tetikler. "Yuva" kelimesini işiten sinestezik biri elmalı kurabiye tadını hissedebilir damağında. Ayçiçek tarlasını bilindiğinden öte bir renkle anımsayabilir. Sinestezinin, beynin sol yarım küresiyle ilgili ve hipokampus bezine bağlı bir fonksiyon olduğu düşünülmektedir. İstatiksel olarak çok nadir rastlansa da "normal" bir beyin fonksiyonudur. Sinestezikler, insanları, insan olarak değil de görsel, işitsel ve yazısal bir nesne veya olgu olarak hatırlayıp bu şekilde benimseyebilirler. Öğretmenini karlı bir dağ, arkadaşını bir kaplan olarak gören, hatırlayan, düşünen biri gibi. Bize garip gelebilir bu durum. Fakat bir sinestezik için de bizim tekil duyumuzu algılamak zor olabilir.

Yanılsamalar dünyası

Algı varoluşumuzu anlamlandırmak kadar toplumsal varlığımızı idrak konusunda da önemli bir kapı. Bugünün tarihi savaş, ilaç ve medya endüstrilerinin kendi çıkarları doğrultusunda insanı manipüle etmesinin de tarihidir. Geçmişten farkı, modern zamanlarda artık ayırt edilmesi güç bir algılar dünyasında yaşadığımız gerçeği. Modern dünya, bireysel farklılıklarımızdan rahatsız olup onları törpülemeye çalışanlara hayranlık duyduğumuz yanılsamalar dünyası. Hakikate yaklaşmak acı verici ve yakıcı. Hiçbirimiz o kadar dayanıklı değiliz. Haz dünyasının kapısı ise her an, herkese açık. Oradan geçmek için uygulanması gereken birkaç prosedür var sadece. Yönetilen algılar, bu geçişte anestezi işlevi görüyor.

Aslını hak etmenin bedeli daha ağır, öyleyse yapay cennetlerle de mutlu olabiliriz! Önce kimliğin direği özgüven yok ediliyor. Ayakta duramayınca başkasına tutunuyoruz. Küçük bir ücret karşılığında kolumuza girip bizi kapıya kadar taşıyabilir bu yardımsever kişi. İstediği sadece hikâyemiz! Kendi hikâyemizi unutup yerine onun anlatacağı hikâyeyi koyarsak sırtında bile taşıyabilir bizi. Mecalsiz bacaklarımız biraz dinlenmeyi hak ediyor. Uğrunda kanlar dökülen toprak fikri artık demode. Sınırlar modern insan için çok katı. "Hepimiz dünya vatandaşıyız" deseler de bu şarkıyı sadece beyazların duyabileceğini unutmayın. Renginiz koyu diye endişelenmenize de gerek yok. Algılar dünyasında her şeyin bir çözümü var. Suriyeli esmer bir bebeğin fotoğrafı photoshopla açılarak Ukraynalı bir bebekmiş gibi savaş fotoğrafı olarak sunulabilir mesela. Bundan daha doğal ne var?

Anestezinin yeterli olmadığı durumlarda propaganda, psikolojik savaş ve enformasyon savaşı teknikleri hazırda bekletiliyor. Özgür olduğumuzu zannettiğimiz dünya Truman Show'un çok daha gelişmiş bir versiyonu. Hakikatle bağımızın kesilmesi için yeni bölümler arka arkaya çekiliyor. Algıyı hazırlayan ve onu başarılı bir şekilde yönetenlerin hazırladığı dekoru bozacak sorular, fikirler, etkinlikler psikolojik anestezilerle kolaylıkla sindirilebiliyor. Cebinde tomarla parası olduğu gururuyla gezen fakat hesap ödeyeceği anda taşıdığının bir tuğla olduğunu anlayan adamın hayal kırıklıkları dünyasındayız.

Hakikatle aldatmak
Karar verme özgürlüğümüz algı dünyasıyla sınırlı. Her sabah yeniden dizayn edilen Westworld'de robotlarla değil bizim gibi olanlarla savaşıyoruz. Modern zamanlarda başkaları değil insanın kendisi inşa ediyor o şehri. Bu yüzden hiç şüpheye düşmüyoruz. Gerçekliğinden eminiz. Büyüleyici dekorlar arasında dolaşırken halimizden memnun olmak bir mecburiyet halini almış durumda. Gördüğümüzü söylediğimiz şey belki de görmemiz istenen şeyden başkası değildir. Işıklar oraya tutulduğu için karanlıkta kalan bölgeye karşı bilişsel körlük içindeyiz.

Algı, gerçeğe muhtaçtır. Algı operasyonlarının başlangıç noktasında, hedefteki kişi ya da grupların beklentileri, korkuları veya şüphelerinden devşirilen gerçeklikten bir parça yatar. Tarih boyunca mücadele içine giren toplulukların en sık kullandığı yöntemlerden biri olan karşı grubun temel değerlerini imha etmek ve güç dengeleriyle oynamak maksadıyla "hakikatle aldatmak" üzere oluşturulan algılar yeni bir fenomen değil. Algı yönetimi ve manipülasyonun medyatik, tarihsel ve psikolojik boyutuna eğildiğimizde kelimelerle oynandığıyla karşılaşırız. 1984 romanında olduğu gibi: Savaş Bakanlığı'nın adı Barış Bakanlığı'dır algı dünyasında. Sadece algıyı oluşturanlar değil aynı zamanda onu istikrarla yönetmeyi amaç edinenler, tarih boyunca toplumları ve coğrafyaları dönüştürmüş, hükmedemedikleri kişi ve grupları insanlık dışı saldırılara maruz bırakmışlardır.

İlk sistemli antropoloji çalışmasının örneği olan Halikarnasoslu Herodotos'un (MÖ. 484-425, Antik Grek) Tarih isimli eserine baktığımızda, o dönemin otoritelerinin "öteki" olarak işaret edilen diğer halkları "garip", "canavarsı" varlıklar olarak tanımlandığını görüyoruz. Demokrasi ve insan hakları kavramlarını sıklıkla kullanan Batı ülkelerinin bu değerleri sadece kendi vatandaşları için istemesi, dünyanın geri kalan toplumlarını "yönetilmesi gereken alt insan grubu" olarak tasnif etmesi Batı tarihine baktığımızda hiç de şaşırtmıyor bizi. "Öteki"nin tarifi bugün değişti mi? Afrikalılara "vahşi" oldukları öğretiliyor hâlâ. Üstümüze yapıştırılmış "barbar" etiketini tırnaklarımızla kazıdığımız ve kendi hikâyemizi canımız pahasına yücelttiğimiz için sevilmiyoruz.

Gerçekliği yeniden şekillendirmek


Hepimizin birer veri kaynağına dönüştüğü ve bilgilerimizi dijital ortamlarda gönüllü olarak paylaştığımız modern dünyada; kitleleri harekete geçiren hususların öngörülmesi, hassas noktaların bilinmesi, değer yargıları ve alışkanlıkların analiz edilmesi istenilen algının oluşturulmasına algının yönetilmesine doğrudan katkı sunmakta. Paulo Freire insan zihninin manipülasyonunu bir çeşit fetih aracına benzetiyor. "Zihin menajerleri", Amerika'da oldukça popüler. Sosyal mesajları yeniden şekillendirmek ve hedef kitleye ulaşmak için gerçekle örtüşmeyen mesajlar üretip gerçekliğin farklı algılanması için çalışan bir meslek kolu. Medyanın yaptığı da bu değil mi? Gerçeği büsbütün yansıtmak yerine gerçekliği yeniden şekillendirmek.

Savaşların fiziksel olguların ötesine taşındığı modern dünyada insan zihni, bir savaş alanı olarak her türlü deney ve bombardımana maruz kalmakta. Chomsky'ye göre medya, gerçeği manipüle eden bir araç görevi üstlenmektedir. Algılarımızın kaynağı olan zihinlerimiz mitler aracılığıyla ve anlık bilgi akışıyla planlı bir biçimlendirilmeye maruz kalmaktadır. Sosyal ilişkilerimizdeki davranış biçimlerimizden giyinme tercihlerimize ve hayat seçimlerimize kadar neredeyse her konuda, bize iyi geleni değil moda veya medyanın işaret ettiğini seçmeye koşullanmış durumdayız. Sosyal medya ve internet aracılığıyla her an yeni bir uyarıya maruz kalıyoruz. Ekrana düşen bildirimler azaldığında kaygı baş gösteriyor. Verilerimizi kendi rızamızla paylaşıyoruz. Onlarla hakikatte ne yapıldığını düşünmek sıkıcı bir iş. Bu yüzden çok irdelememeyi tercih ediyoruz.

Etrafımızda yaşananları algılama biçimimiz ve bunun doğrultusunda sahip olduğumuz gerçeklik algısı her an değişip duruyor. Dünya hakikatte bir tane fakat ona dair resimler ve tanımlar, üzerinde yaşayan insan sayısı kadar. Modern dünya her birimize "özne" olmayı vaat etse de kendi otantik ifadesini yitiren nesnelere dönüşüyoruz. Manyetik bir etki oluşturan algı alanlarından çıkmak için ne yapabiliriz? Hakikatle ilgili tavrımızı sorgulayarak başlayabiliriz işe. Hikâyemizi yeniden hatırlamak ve ona sahip çıkmak için her türlü baskıya göğüs germek üzere güçlendirebiliriz ruhumuzu. Modayı ve popüler kültürü sorgulayabilme becerisi geliştirmek için zihinsel ve duygusal filtreler oluşturmayı öğrenebiliriz. Kaynağı biz de olsak her nevi bilginin özüne inerek ve onu farklı açılardan irdeleme sabrı göstererek yaklaşmayı deneyebiliriz hakikate. Varlığımızın bizden beklediği de budur. Ne pahasına olursa olsun hakikat yolunu izlemek.


*Psikolog-Yazar

BİZE ULAŞIN