"Algı yönetimi", günümüzün en çok kullanılan, popüler ifadelerinden biri olmakla birlikte, biraz ayrıntılı incelenirse, geçmişini geçen yüzyıla dayandırabileceğimiz, oldukça kapsamlı ve özellikle devletlere bağlı servisler tarafından yoğun olarak kullanılan bir istihbarat faaliyeti. Geçmişini geçen yüzyıla dayandırabilmemizin sebebiyse, bazı kurum-içi yazışma ve dokümanlar dışında aslında 2010 yılına kadar bu isimle anılmayıp psikolojik savaş alanı içerisinde değerlendirilmiş olması.
Bugün bizim "algı yönetimi" olarak tanıdığımız, incelediğimiz konu, yaklaşık 15 yıl öncesine kadar bir psikolojik savaş yöntemiydi. Bugünkü şekliyle adlandırılması ise ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından yapıldı. Buna göre, algı yönetimi genel olarak "hedef kitlenin güdülerini, amaçlarını, duygularını etkilemek ve yönlendirmek amacıyla derlenmiş bilginin yayılması faaliyeti" olarak tanımlanıyor. Bu yalnızca kitlelerin değil, çeşitli yöntemlerle gerçeklik görüntüsünün tasarlanması, örtbas ya da psikolojik operasyonlar aracılığıyla bir "enformasyon çevresi" şekillendirerek karar vericilerin davranışlarını yönlendirme amacını da içeriyor.
Devletlerin taleplerini birbirlerine kabul ettirmek için kullandıkları güç, genel olarak "sert güç, yumuşak güç ve akıllı güç" olarak gruplandırılıyor. Bunlar içerisinde en eski ve dolayısıyla en yaygın olarak kullanılanı sert güç. Sert güç, en özet ifadeyle, bir devletin isteklerini kabul ettirmek için diğerine yönelik askerî ya da ekonomik araçlar kullanması, yani askerî harekât ve finansal yaptırım yöntemi. Askerî ve ekonomik güç, coğrafî büyüklük, nüfus ya da doğal kaynaklar açısından yeterli olan devletler, tarih boyunca diğer devletlere karşı sert güç uyguladı.
"Cazip kılma, ikna ve yönlendirme"
Ancak, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan iki kutuplu yeni küresel düzen ve kutuplar ya da devletler arasında nükleer silahların sebep olduğu caydırıcılık, savaş, yani sert güç dışında yeni yöntemler geliştirilmesini zorunlu kıldı. İşte "yumuşak güç" kavramı, uygulanabilir bir alternatif olarak bu arayışın sonucunda ortaya çıktı. Kültür, diplomasi, teknolojik gelişmişlik, siyasal etik gibi birçok kaynağa dayanan yumuşak güç, özetle devletlerin, isteklerini diğer devletlere klasik sert güç, zorlama ve şiddet kullanımının sebep olduğu meşruiyet sorunlarıyla yüzleşmeden "cazip kılma,ikna ve yönlendirme" ile kabul ettirmesi olarak tanımlanıyor. Günümüzde yumuşak güç kullanımını tercih eden devletler, hedeflerindeki ülkelerin kamuoyunu, karar vericilerini ve aydınlarını etkileri altına alabilmek için kültür, teknoloji, geleneksel ya da sosyal medya araçlarını yoğun olarak kullanıyor. Bu açıdan yumuşak güç, bir psikolojik harp tekniği olarak da kabul ediliyor.
Birinci Dünya Savaşı'nda yüzeysel bazı propaganda örnekleri olmakla birlikte, psikolojik savaş ve algı yönetiminin yoğun olarak İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılmaya başladığını söylemek daha doğru olacaktır. Savaş alanındaki görüntülerin hareketli olarak kaydedilmesi ve sesli film haline getirilmesini sağlayan teknoloji, savaşan tarafların kendi ya da düşman kamuoyu kitlesine yönelik propaganda filmleri yapmasına imkân sağladı. Bugün ülkelerin arşivlerinde, savaş yıllarında bu amaçlarla hazırlanmış ve kullanılmış binlerce propaganda filmi yer alıyor.
Bu dönemde bu yöntemi en etkili olarak kullanmış kişilerden biri, hatta belki de en etkili kullanan kişiyse Joseph Goebbels. Nazi Almanya'sının en önemli karakterlerinden ve Adolf Hitler'in Propaganda Bakanı olan Goebbels, psikolojik harp ve algı yönetimi tarihinde özel bir yere sahip. Birinci Dünya Savaşı'nda özellikle İngiltere ve ABD'nin başarılı propaganda tekniklerini gören Hitler, henüz iktidara gelmeden 1920'lerde yayımladığı Kavgam adlı kitabında propagandanın önemine sık sık vurgu yapmıştı. Hitler, iktidara gelince bu alan için Goebbels'i seçerek "Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı" olarak atadı.
Algı yönetimi tarihinde yeni bir dönem
Goebbels, Nazi iktidarı ve savaş boyunca kullandığı tekniklerle psikolojik harp ve algı yönetimi tarihinde yeni bir dönem başlattı. Zamanlaması iyi yapılmış, teksesli, toplumun tüm sınıflarının anlayabileceği söylem özelliklerine sahip, kışkırtıcı, inandırıcılığını
kaybetmeden sürekli tekrarlanan ve doğru kaynaktan yapılacak propagandanın gücünü fark eden Goebbels, Almanların Hitler'e, Nazi iktidarına, iktidarın soykırım dâhil tüm suçlarının "haklılığına" ve savaşın kazanılacağına inandırılması için radyo, propaganda filmleri, görsel sanatlar, afişler, partinin sembollerinin taşındığı kitlesel katılımlı üniforma kullanılan törenlere kadar mümkün olan her yöntemi kullandı. Hitler'in, Alman halkının önemli bir kısmını Nazi iktidarına ve savaşa ikna eden etkili konuşmalarının metinlerini hazırladı.
Bugün bile yalnızca Hitler ile birlikte anılan "Führer" (lider) ifadesinin de "mimarı" olan Goebbels'in, Nazi Almanya'sının Polonya'yı işgalini diplomatik alanda sıradanlaştırmak için "polis operasyonu", milyonlarca insanın katledildiği toplama kamplarını tanımlamak içinse "nefes alma enstitüsü, gül bahçesi" gibi ifadeler kullanması, propaganda anlayışının ve Alman toplumu üzerindeki etkisinin birkaç örneği. Öyle ki, Müttefiklerin Berlin'e girmeye başladığı ve Goebbels'in Hitler ile birlikte saklandığı sığınakta intihar ettiği Nisan 1945'te bile Almanların büyük bir bölümü halen onlara inanmaktaydı.
II. Dünya Savaşı sırasında propagandanın gücünü keşfeden devletler, savaştan sonra bu gücü kurumsal ve sistematik olarak geliştirip kullanmaya karar verdi. Bu alandaki ilk büyük adım ise Soğuk Savaş'ın ilk yıllarında ABD'de atıldı. Sovyetler Birliği ile savaşa da sebep olabilecek bir rekabet içerisinde bulunan ABD'nin Başkanı Harry S. Truman, Savunma Bakanlığı'na propaganda yöntemlerinin geliştirilmesi için talimat verdi.
Bu amaçla Nisan 1951'de ABD Psikolojik Strateji Kurulu (The Psychological Strategy Board- PSB) kuruldu. Böylece psikolojik harp ve algı yönetimi, devletler tarafından kullanılan bir güç stratejisi haline geldi.
ABD istihbaratı Hollywood işbirliği
Soğuk Savaş yıllarında özellikle ABD ve Sovyetler Birliği, gerek birbirlerine gerekse kendi toplumlarına yönelik yoğun psikolojik harp teknikleri uyguladı. Benzer durum zamanla NATO ve Varşova Paktı'nın kurulmasıyla küresel bir gerçeğe dönüştü. Yukarıda da ifade edildiği gibi, nükleer silahların caydırıcılığı sebebiyle silahlı çatışmaya girmekten çekinen süper güçler, psikolojik harp ve algı yönetimi operasyonlarıyla hem birbirlerine
üstünlük sağlamaya hem kendi toplumlarını kontrol etmeye çalıştılar.
Bu dönemde ABD istihbaratının "Hollywood" ile yoğun işbirliği dikkat çekicidir. Devletin doğrudan desteğiyle sürekli büyüyen ABD sinema endüstrisi, ABD istihbaratı için mükemmel bir küresel algı yönetimi aracıydı. Temelde İkinci Dünya Savaşı yıllarında başlayan istihbarat-Hollywood ilişkisi, 1950'lerle birlikte açık bir işbirliği haline geldi. Bu işbirliği, başlangıçta anti-komünizm üzerineydi ve George Orwell'in Hayvan Çiftliği eserinin 1954'te sinema filmi olarak çekilmesi bunun önemli örneklerindendi. İşbirliği daha sonraki yıllarda gelişti ve amaçları da çeşitlendi. 1980'lerde başlayan
Rambo serisi, aynı dönemde dünyada büyük ilgi gören Top Gun ve 1990'da gösterime giren Kızıl Ekim bu işbirliğinin birkaç önemli "ürünü" oldu.
İstihbarat-Hollywood işbirliği, Humeyni taraftarlarının 1979'da İran'da ABD Büyükelçiliği'ni basması sonucu kaçarak Kanada Büyükelçisi'nin evine saklanan altı ABD'li diplomatın, İran'a gönderilen istihbaratçılar tarafından "film ekibi" kılığında kaçırılacağı noktaya kadar ilerlemişti. "Argo Operasyonu" adı verilen bu operasyonda, ABD'li istihbaratçılarla birlikte Hollywood'un Oscar ödüllü ünlü makyaj sanatçısı John Chambers da görev almıştı.
ABD egemenliğini dünyaya kabul ettirmek için…
Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle, istihbarat-Hollywood işbirliği,yeni tek-kutuplu dünyada ABD'nin küresel egemenliğinin dünya kamuoyuna kabul ettirilmesi için çalıştı. Bu amaçla da pek çok sinema filmi ve dizi hazırlandı. 2001 yılında gösterime giren Kara Şahin Düştü adlı sinema filmi ve 2011-2020 arasında yayınlanan Homeland adlı dizi, bunların en çok bilinenlerindendir. ABD Ordusu, Kara Şahin Düştü filminin çekimleri için Fas'a asker ve helikopter gönderdi. Filmin oyuncuları da askerî üslerde eğitim aldı. Teknolojik imkânların gelişmesiyle, bu ürünler pek çok dilde tercüme edilerek internet aracılığıyla dünyaya yayıldı. Hollywood, bu konuda da ortağından büyük destek aldı.
Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ile yakınlaşan ve daha sonra NATO'ya da katılan bir ülke olarak, Soğuk Savaş yıllarından itibaren yukarıda özetlenen küresel psikolojik savaş ve algı yönetimi atmosferinden payını aldı.1940'ların sonlarında Truman Doktrini ve Marshall Planı'na dâhil olan Türkiye'nin kamuoyunda, bu tarihten itibaren "demokrasi ve özgürlüğün savunucusu güçlü müttefik ABD" algısının hızla yerleşmesi ve artan Sovyet karşıtı eğilim rastlantı değildi. Özellikle NATO üyeliğinin gerçekleştiği 1952 yılından sonra, benzer ABD algısı yalnız toplumda değil, karar vericilerde de gözlemlenmekteydi. Öyle ki, Cumhurbaşkanı Bayar, Türkiye'nin 30 yıl sonra "küçük bir Amerika" gibi olacağını açıkça söyleyebiliyordu.
Türkiye'yi "küçük bir Amerika" yapmayı hedefleyen Demokrat Parti'nin bir darbeyle iktidardan düşürülmesinden sonra da kamuoyuna yönelik algı yönetimi operasyonları devam etti. Başbakan Adnan Menderes'in 12 uçak dolusu altınla kaçmaya çalışırken yakalandığı ya da muhalif gençlerin öldürülerek cesetlerinin kıyma makinelerinde yok edildiği gibi pek çok asılsız, hatta saçma iddia aylarca tekrarlanarak kamuoyu yönlendirilmeye, Yassıada süreci aklanmaya çalışıldı.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de bugün, özellikle kamuoyuna yönelik psikolojik harp ve algı yönetimi operasyonları devam ediyor. İçlerinde bazı yabancı devlet kuruluşlarının da bulunduğu kaynaklardan destek alan pek çok medya girişiminin
aktif olduğu biliniyor. Yine tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de devlet kurumları, kamuoyunu bu bilgi kirliliği ve uluslararası operasyonlardan korumak için hukuk kuralları içerisinde tedbirler alıyor, yasal düzenlemeler yapıyor.
Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi