Mustafa Akar: BERAT ALBAYRAK’TAN GENÇLERE YOL HARİTASI: BURASI NEDEN ÇOK ÖNEMLİ?

BERAT ALBAYRAK’TAN GENÇLERE YOL HARİTASI: BURASI NEDEN ÇOK ÖNEMLİ?
Giriş Tarihi: 15.4.2022 12:47 Son Güncelleme: 19.4.2022 15:38
“İşte bu kitabın esas muhatabı olan gençler! Önümüzdeki 20 yıllık süreçte bütün bu eski dünya düzeninin ve sınırlarının değişeceği, güç dengelerinin ciddi anlamda batıdan doğuya kayacağı yeni bir döneme giriyoruz. Bu süreçten en kazançlı çıkacak ülkeler, buna en hazır, gelişmeleri en doğru okuyan, ulusal birliğini en güçlü şekilde sağlayan ülkeler olacak.”

Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek'in sosyal medya platformlarında da bulunabilecek uzun bir video kaydı vardır. Ahmet Kabaklı ve arkadaşlarının o zamanki şartlarda gerçekleştirdikleri çekim, kötü görüntüsüne rağmen, bugün üstadı gündelik hayatında tanımak isteyenler için büyük fırsatlar barındırıyor bence. Fakat videonun en sevdiğim yeri, röportajın girişi. Merhum Kabaklı, röportajı neden yapmak istediklerini anlattıktan sonra üstadımız sohbetin biraz spontane gerçekleşmesini ister. "Planlı yapmayalım konuşmayı" der. Ve bir mesele açmak gerektiğini ifade ettikten sonra şöyle başlar sözlerine, "Bizim tek meselemiz vardır; dünü, bugünü ve yarınıyla Türkiye…"

Bu videoyu neden hatırladığım malum. Bizde siyasetçiler genelde kitap yazmaz. Anılarını yazan da pek çıkmaz. Siyasi tarihimizde böylesi bir boşluk vardır ve telafisi de zordur. Samet Ağaoğlu gibi zaten yazar olan uç örnekler haricinde ben de epey merak ederim böylesi kitapları. Son günlerde çok konuşulan bir kitap ise bu konudaki düşüncelerimi tazelememe, bazılarını da gözden geçirmeme sebep oldu. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Burası Çok Önemli kitabı…

Birinci dikkatimi çeken husus, Albayrak'ın kitabına seçtiği başlık. Hafif bir ironi taşıyan bu ismi tercih etmesi bile Albayrak'ın kitabı kim/kimleri düşünerek yazdığına en büyük delil bence. Çünkü başlıktaki "çokomelli" çağrışımı kitabın gençlere hitap ettiğini gösteriyor. Yalnız onunla da sınırlı değil; hem kitabın girişinde hem de çeşitli bölümlerinde ve son sözlerde gençlere yöneltilen hitaplar da bu tespitimi doğruluyor. Karşımızda çok genç yaşlarda kendisini yetiştirmiş, daha üniversite yıllarında kendisine ilerisi için büyük hedefler koymuş bir isim var. Bu hedefleri de bir bir gerçekleştirmiş. O hedefler, bir anlamda hayata bakışıyla, davasıyla da yüksek oranda benzerlikler taşıyan bir idealle bütünleşmiş. Dolayısıyla Albayrak'ın kitabı önce bu saikle okunmaya başlanmalı derim.

Bir yakın tarih tezi

İkinci dikkatimi çeken husus ise kitabın girişindeki kısa biyografi oldu. Bakan beyin doğduğu çevre, yetiştiği aile ortamı ve hayata bakışı orada netleşiyor. Hatta kitapta Bakanlık döneminde yaptıklarını anlatırken sergilediği kendine güven ve gelecek ideali yine orada şekilleniyor. Hikâyesi olan insanlardan birisidir Berat Albayrak. O hikâye de başkalarınca yazılmıyor, bizzat kendisi tarafından kaleme alınıyor.

Yine bir diğer dikkat çekici taraf ise kitabın dili. Anlatışındaki sıcaklık ve sahicilik… Yani Burası Çok Önemli bir icraatlar kitabı değil. Yanlış da anlaşılmasın, elbette içinde Bakan Bey'in iki Bakanlık döneminde yaptıklarının tümü hem de ayrıntılarıyla birlikte var. Ama anlatımdaki sıcaklık ve kendine güven, o icraatları anlatırken, kendisini kolay okutan bir üsluba dönüşüyor.

Dolayısıyla kitap aynı zamanda bir anı kitabı gibi de okunabiliyor. Tarihi bir vesika ve kısa bir yakın tarih tezi olarak okumak da mümkün.

Enerji ve ekonomi gibi hepimizin hayatına dokunan ama ayrıntısı noktasında ehil olmadan bilinemeyecek bazı teknik meseleleri de çok kolay bir dille anlatıyor Albayrak. Teknik detaylar açıklayıcı tablolarla belirginleştirilmiş. Tabloların bir amacı da, yapılanların delili olması açısından önemli. Bir de sayfa altlarında barkodlar var. İcraatların çeşitli videolarla desteklendiği bir ilki de gerçekleştiriyor kitap. Tam anlamıyla genç işi bir edisyon olması da bu açıdan önemli.

Fikir çilesinden dava bilincine

Kitap aslında bir dönem çokça meşhur olan iki önemli kitabı çağrıştırdı bana. Birisi Ali Fuat Başgil'in Gençlerle Başbaşa'sıdır. Diğeri de Üsküdar'da Bir Attar Dükkânı… İki kitap da bambaşka alanlarla ilgili kitaplar olsa da, gençleri merkeze almaları hususunda ortak noktada buluşuyorlar. Birisi bir hukukçu ve siyaset adamının direkt gençlere öğüt vermek ve deneyimlerini anlatmak için yazdığı önemli bir metin, diğeri de Türkiye'nin ilk atom mühendisi olsa da, gönlünü irfan mektebine yazdırmış önemli bir bilim adamının Üsküdar'daki gençliğini anlattığı bir metin.

İşte Berat Albayrak da gençler için hazırladığı kitabında, kendi hayat hikâyesini anlatırken bazı önemli vurgular yapıyor. Son elli yılın en önemli yazarlarından birinin oğlu olmanın getirdiği sorumluluk duygusunu, çok erken yaşlarda fark ediyor. Muhterem Sadık Albayrak'ın Necip Fazıl Kısakürek üstadımızla aynı davada yargılanmasının ardından aldığı hapis cezası, annenin hastalığı, dayıların erken vefatı… Peş peşe gelen üzüntülerle geçen bir çocukluk hayatı… Fakat çok erken yaşlarda çekilmeye başlanan fikir çilesi, Albayrak'ın sonraki yıllarda yaşayacağı bazı yol ayrımlarında da artık "dava" bilinci olarak ortaya çıkacaktır.

Mesela üniversiteyi bitirdikten sonra yaptığı iş başvurusunda yaşadıklarına bakalım: "Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birine yaptığım başvuruda, Audit (Denetim) bölümüne alınacak iki kişi için yapılan son mülakata kaldım. Mülakatım yapıldı ve sonrasında pazartesi günü benimle sözleşme imzalanacağı söylendi, fakat pazartesi günü holdinge gittiğimde yeni bir mülakat daha yapılacağını öğrendim. O görüşmede babamla ilgili sorular soruldu. Kısa bir mülakatın ardından, benimle çalışmayacaklarını söylediler. Belli ki ailevi nedenler rol oynamıştı. (Bu olaydan yıllar sonra farklı bir statüde çalışırken, o holdingin patronuna şirketinde nasıl bir süreç yaşadığımı anlattığımda yaşadığı şaşkınlığı hâlâ unutamam.)"

Enerjide yaşanan ilkler

Albayrak'ın Enerji Bakanlığı'na başladığı dönem de, ülkemizin bazı yol ayrımlarından geçtiği bir döneme rastlamıştır. Suriye'nin kuzeyinde Amerika destekli bir PKK devleti kurulmasının hayalleri, İsrail'in burnumuzun dibindeki deniz hattından bizi dışlama operasyonları, Mavi Vatan'daki tartışmalar… Bir anlamda Türkiye'nin son beş yılının biyografisini çizen Albayrak'ın kitabı, Rus uçağının düştüğü gün kendisine Enerji Bakanlığı'nın tevdi edilmesiyle başlıyor. Oradan başlayarak verilen mücadelenin satır aralarında, ülkemizin yerli ve milli imkânlarıyla büyük Türkiye olmak yolunda verdiği kavganın bazı bilmediğimiz ayrıntıları da gözler önüne seriliyor. Üstelik Berat Albayrak'a bakan olduğu günden itibaren başlatılan "itibarsızlaştırma operasyonunun" perde arkasında dönen oyunları da görebiliyoruz.

Şunu da belirteyim, Albayrak'ın bir savunusu değil bu, rakamlarla, belgelerle devletin arşivlerinde de görülebilecek icraatların ve yapılanların bir araya getirilmesi. Çünkü operasyonlar Berat Albayrak'ın şahsı üzerinden, ülkemizin geleceğine sunulan bu katkıların üzerinin örtülmesi için yapıldı. Kitapta da göreceksiniz, inanılmaz ucuz bir rakamla ülkemize kazandırılan sondaj ve araştırma gemileriyle beraber, Karadeniz'de 540 milyar metreküp doğalgaz keşfetmemizin yolu açılmış oldu. 14 hidroelektrik santrali, 16 rüzgâr enerjisi santrali ile 926 megavat elektrik kapasitesinin yüzde 86'sının yerli kaynaklarla üretilmesi… Bor madeninin katma değerini 2 bin kat artıran Bor Karbür tesisi… Bunlar Albayrak'ın ülkemize kazandırdıklarının sadece bir kısmı.

Bir de Türkiye'nin bir türlü gerçekleştiremediği nükleer meselesi var. Bugün iklim anlaşmaları ile gelişmekte olan ülkelere dayatılan nükleer kotasının nasıl da önem kazandığını son günlerde daha da yakından görme fırsatı yakaladık. Mesela Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesiyle sadece Ukrayna'da dört tane aktif santral olduğunu gördük. Kendi enerji meselesini çözmüş Batılı ülkeler ve Amerika nedense nükleer imkânını yalnızca kendileri için düşünüyorlar. Enerjilerinin yüzde seksenden fazlasını nükleerden kazanmalarına rağmen, aralarında bizim de olduğumuz ülkelerin nükleer faaliyetlerini kısıtlamak istiyorlar. Üstelik bunu yaparken, bizim ülkemizde de şubeleri bulunan sivil toplum örgütlerini kullanıyorlar.

Bu çevreci örgütlerden en meşhurlarından biri, geçtiğimiz senelerde Beşiktaş'ta küresel iklim ve mülteci sorunu ile ilgili anket yapıyor ardından da yardım talep ediyordu insanlardan. Oradaki görevli arkadaş beni de durdurunca, kendisine şunu sormuştum, üyesi bulunduğu örgüt acaba enerji kullanımı noktasında hangi enerjiden faydalanıyor ve yine aynı örgüt kaç tane mültecinin barınma ve yaşam hakkını destekliyor… Günümüzün tabiriyle "mavi ekran" veren arkadaş beni daha sonra bilgilendirmek için mailimi istemişti. O bilgilendirme maili hiç gelmedi tahmin edeceğiniz gibi.

Nükleer'de neredeyiz?

Enerji bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz alanlardan biri. Akşam evlerimizde elektrik kesilse hepimiz hemen yetkilileri ararız. Isınmadan kişisel ihtiyaçlara kadar sonsuz bir beklentimiz vardır elektrik enerjisinden. Oysa bu imkânın nasıl üretildiğini ve evlerimize nasıl ulaştığını merak etmeyiz genelde. Albayrak kitabında enerji meselesinde şu tespiti yapıyor: "Nükleerdeki yüzde 92'lik verimlilik, gaz santralleri ve kömür santrallerinde yüzde 60-70'lerde, rüzgâr santrallerinde ise yüzde 35-40'larda seyrediyor. Güneşte bu oran daha da düşük."

Yani eldeki imkânlarla üretebileceğimiz enerji miktarı bu. Geldiğimiz noktada, kimse akşam evdeki elektrik gidince gaz yağıyla aydınlanmak istemediğine göre böylesi bir ihtiyacımız var ve tüm dünya da enerjisini nükleer yollardan sağlıyor. Peki, Batılı ülkeler iklim anlaşmalarıyla enerjide bazı reformlar yapmamızı bize dayatırken, biz neden nükleerden faydalanmayalım. Bu konuda Albayrak'ın tespiti önemli: "Türkiye'nin rahmetli Adnan Menderes ile 1956 yılında başlayan nükleer yolculuğu hep engellendi, ertelendi. Ciddi bir direnç ile karşılaştı. 70 yıldır tüm dünya bu projeleri yapıyor. Yıllardır herkese 'helal' olan bir teknoloji Türkiye'ye 'haram' deniliyorsa, orada bir yanlışlık var demektir ve bu konuda durup düşünmek gerekir."

Tam da kitapta belirttiği gibi Albayrak, Enerji Bakanlığı döneminde bu konuda çok önemli adımların atılmasını sağlıyor. Ama gel gör ki, tartışmalar hep kadük kalıyor. Mesela nükleerin tehlikesinden dem vuranlar, alternatif başka alanlara yönelinmesi gerektiğini söyleyenler, bu konudaki araştırmaları neden takip etmiyorlar. Bir de ülkemizin coğrafi gerçekleri var tabii. Kitaptan devam edelim: "Bize, 'Nükleer santral yapacağınıza güneş enerjisinden yararlanın' deniyor ancak kimse bu kadar yekûnlu bir elektrik üretimi için Türkiye'nin tarım arazilerinin ne kadarından vazgeçmesi gerektiğini konuşmuyor."

Konuşmadığı gibi eminim ki, oraya yönelindiğinde de ülkemizin toprakları çar çur ediliyor denilecektir. Çünkü ülkenin ruhuna CHP ve bürokratları eliyle zorla sokulan "yapturmazuk" ittifakı dünyanın gerçeklerinden çok, emir aldıkları odakların gerçekleriyle ilgililer. Enerjide nükleerin yeri konusundaki rakamlara bakalım şimdi isterseniz: "Güneşte verimlilik oranları yüzde 20'lerde kalırken ve dalgalı iken, nükleer enerjide bu oran ortalama yüzde 92 seviyesindedir ve kullanıma hazırlık oranı çok yüksektir. Yenilenebilir enerjide kaynak sürekliliğini sağlamak sizin uhdenizde değildir yani dalgalanmalar olur. Örneğin günün beklenmedik bir saatinde rüzgâr esmezse ya da hava kapalı olursa üretim miktarı dalgalanır. Bu yüzden yenilenebilir kaynaklar baz, yani sistemin ikamesini sağlayan tesisler değildir."

Ekonomik dönüşümün perde arkası

Kitapta, Hazine ve Maliye Bakanlığı dönemini de anlatıyor Albayrak. Peşin peşin söyleyeyim ki, ekonomi gibi uzmanlık isteyen bir konuyu sade bir üslupla yazmış. Ortalama bir okurun bile şıpınişi anlayabileceği bir bölüm olmuş ekonomi bölümü. Malumunuz, Albayrak'ın Ekonomi Bakanlığı dönemi de bazı operasyonlara sahne oldu. Özellikle Tump'ın "ekonominizi mahvederim" tehditleri…

Mesela ekonomik dönüşüm için yol haritasının yapılacağı toplantı günü Amerika'nın ekonomik yaptırım meselesi gündemdeydi. Ekonomik dönüşüm toplantısı için belirlenen saat erteleniyor, Amerika da açıklamayı erteliyordu. Kitaptan devam edelim: "Nihayet daha fazla beklemeden 10 Ağustos Cuma günü Dolmabahçe'de toplantımızı yapmaya karar verdik. O gün tam biz sunuma başladığımız dakikalarda, ABD'de sabahın çok erken saatlerinde Trump'ın Türkiye'yi hedef alan tweet'i geldi. Zamanlama manidardı!"

Ne zaman dış güçler dense, buradaki tehdidi hafifletmek için "dalgasını geçen" medya organlarının da nasıl ABD tarafından fonlandığını daha sonradan öğrenecektik. Peki, bugün de etkilerini özellikle pandemi nedeniyle hisseder olduğumuz ekonomik operasyonlar nasıl yapılıyor ve Albayrak bu operasyonlara karşı kurları nasıl aynı standartta tutmayı başardı: "Operasyon için, yüklü miktarda TL-döviz swap kontratının vadesinin dolduğu bir Cuma günü, Türkiye'de piyasaların kapalı olduğu akşam saatleri ve işlem hacminin oldukça sığ olduğu Asya piyasaları seçilmişti. Söz konusu yabancı bankalar o gece vadesi gelen swap kontratlarını yenilemeyip, ellerine geçen TL ile yüklü miktarda döviz almaya başladılar."

Bu operasyona karşılık da şu tedbirler alınıyor: "Uzun istişareler neticesinde Türk bankalarının yurt dışı yerleşiklere TL verdiği ve karşılığında dolar aldığı wrong-way swap işlerine (ve benzeri türev işlemlere) sınırlama getirme kararı aldık. Bu sınırlama neticesinde, kur operasyonlarına girişenlerin swap kanalından sınırsız miktarda TL erişimi sona erdi. Böylece, TL'nin karşılıksız olarak açığa satılması engellendi ve kur üzerindeki baskı hızla ortadan kalktı. 13 Ağustos haftasında 7'ler seviyesinde başlayan dolar/TL kuru, haftanın kapanışında 6'ya kadar geriledi."

Türkiye'yi finansal olarak zor duruma düşürmeye çalışanlara karşı bir tür ekonomik savaş veriliyordu aslında. Ve bu savaşın Türkiye'deki kompradorları ise Albayrak'ın şahsına karşı yönelttikleri operasyonları en çirkin hale taşıyarak sürdürüyorlardı. Ve düşünün, onca operasyona ve itibar suikastına, bir de üzerine pandemi koşulları da eklenmesine rağmen; Albayrak, yüzde 25'lerde devraldığı enflasyonu yüzde 11 seviyesine kadar düşürdü ve sabit tutmayı başardı. Ve önceleri cari açık veren sistemi 1,6 milyar cari fazla ile kapattı. Bugün ekonomi için çözümler üretme iddiasıyla ortaya çıkan Babacan dönemindeki cari açığın 49 milyar dolar olduğunu da hatırlamakta fayda var.

"Bunu da mı Berat Albayrak yaptı"

Burası Çok Önemli, bu yazıyı yazdığım günlerde üçüncü baskısına giriyor. Bu demektir ki, özellikle hem güncel siyasetle ve hem de ülkenin dünü ve bugünüyle ilgilenen okurlar Albayrak'ın yazdıklarını büyük bir özenle takip edip ayrıca ayrıntıları da merak ediyorlar. Kitapla ilgili yorumlara baktığınız zaman da görüyorsunuz, "bunu da mı Berat Akbayrak yaptı" denilerek, Bakan Bey üzerinden geliştirilen algı operasyonu bir şekilde boşa çıkartılmış oluyor. Yani kalıcı olan eserlerdir, gerçeklerdir… Yalanlar ve algılar ise her zaman hakikat karşısında yenilmeye mahkûmdur. Peki, nedir Albayrak hakkında "bunu da mı yaptı" dedirten gerçekler. Kısa bir özet sunayım kitaptan:

•Yenilenebilir enerjide 5 yılda 10.00 MW rüzgâr ve 10.000 MW güneş enerjisi tesislerinin planlanması

•Teknolojide yerlileşme için yenilenebilir enerji alanında YEKA modelinin oluşturulması

•Akkuyu Nükleer Santrali'nin inşaatının başlaması

•Avrupa'nın ilgiyle takip ettiği TANAP projesi ve Türk Akımı Doğalgaz hattı

•Fatih, Yavuz ve Kanuni isimleri verilen derin sondaj gemilerinin maliyetin çok altında alınıp sondaj çalışmalarına
başlamaları ve Fatih gemisinin toplamda 540 milyar metreküp doğalgazı bulması

•Hakkâri Çukurca'da petrol sondajlarının başlaması ve ayrıca Bor Karbür tesisinin kurulması

•Yeni ekonomi programıyla FİKKO'nun kurulması

•Enflasyonun tek haneli rakamlara indirilmesi

•57 milyar dolarlık cari açığın bir yıl içinde kapatılarak 5,3 milyar dolar cari fazla verilmesi

•116 ton olan banka altın rezervlerinin 458 tona ulaştırılması

•Düşük konut kredisi verilmesi…

Tabii bu saydıklarım, yapılanların sadece küçük bir kısmı. Diğer icraatlar da kitapta ayrıntısıyla anlatılmış zaten.

Dünü, bugünü ve yarını ile Türkiye

Albayrak, Burası Çok Önemli kitabını okuduğunuzda da göreceğiniz üzere birçok ilki üstelik çok çok genç yaşında başarmasına rağmen, Cumhuriyet tarihinin en çok itibar suikastına maruz kalan bakanıdır. Bu itibar suikastı ailesine, yeni doğmuş çocuğuna kadar bile uzanmıştır. Yazının başında belirttiğim, Üstat Necip Fazıl'ın ifadesiyle "dünü, bugünü ve yarını Türkiye" olanların çekeceği bir davanın çilesidir bu. Eminim, kitap okunduğunda, ülkemizin bugünü ve yarını için elini taşın altına koyanların başlarına nelerin geldiğini gençler biraz daha yakından anlayacaklardır diye umuyorum. Çünkü çok önemli olan yer Türkiye'dir. Ve hem yakın tarihimiz için bu fikrin çilesini çekmiş bir bakandan ders almak isteyenler, hem de yerli ve milli enerji ve ekonomi politikalarının nasıl gerçekleştirildiğini, nasıl hayata geçtiğini anlamak isteyenler için de Burası Çok Önemli'dir.

"İşte bu kitabın esas muhatabı olan gençler! Önümüzdeki 20 yıllık süreçte bütün bu eski dünya düzeninin ve sınırlarının değişeceği, güç dengelerinin ciddi anlamda batıdan doğuya kayacağı yeni bir döneme giriyoruz. Bu süreçten en kazançlı çıkacak ülkeler, buna en hazır, gelişmeleri en doğru okuyan, ulusal birliğini en güçlü şekilde sağlayan ülkeler olacak."

BİZE ULAŞIN