Jeon Go-woon imzası taşıyan Microhabitat filmi seyirciye, insanın hayat karşısında kendi olarak kalabilmesinin zorluğunu anlatıyor. Film, Miso ismindeki bir kızı odağına alarak; para, evlilik, çocuk, iş gibi etkilerin bireyi hedefleri ve isteklerinden vazgeçirip alışagelmiş düzenin bir parçası haline getirmesini konu ediniyor.
Yazılı olmayan kanunların dışına çıkmak
Film boyunca kendisi olarak kalabilen tek kişi Miso'dur. Küçük dünyasında, kendi söylemiyle, "viski, sigara ve sevdiğiyle" mutludur. Gün gelir kazandığı para ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez. Ya viski ve sigaradan vazgeçecek ya da kiracı olarak oturduğu evden ayrılacaktır. Miso evden çıkmaya karar verir. Başrol verdiği bu kararla yazılı olmayan kanunların dışına çıkmıştır. İnsan için barınma ihtiyacı gibi hayatta kalmanın temelini oluşturan faktörler önceliklidir, keyfi ihtiyaçlar çoğu zaman geri plana atılır. Bunu yapmayan insanlara toplumda öteki olarak bakılır. Miso öteki olmayı kabul eder; çünkü başkalarının ötekileştirdiği insanlar kendi olarak kalabilenlerdir. Temizlikçi olarak çalışmak için iş görüşmesine gittiği zaman işveren "Asıl mesleğin ne?" diye sorar. Miso ise "Bu benim asıl mesleğim" cevabını verir. Bu konuşma, halk arasında bir mesleğin gerçek anlamda kabul görmesinin karşılığında kazanılan parayla ölçülmesine işarettir. Yönetmen, bireyin özgür iradesiyle kabul ettiği tercihlerin, başkaları tarafından ön yargısız kabul edilmesi gerektiğini 'meslek' üzerinden anlatmış olabilir.
Bu sahnede dikkat edilmesi gereken bir nokta var. Bu da yönetmenin sosyal statüyü oturma düzeni ve kameranın bakış açısıyla da yansıtmış olmasıdır. İşverenin üst, iş görüşmesine gelen Miso'nun alt konumda gösterilmesinin bu film özelindeki doğruluğu sorgulanabilir; çünkü bu karenin 'haklı olma' anlamı da vardır. Oysa işverenin tutum ve davranışları ahlaki kuralların dışındadır. Bu yüzden seyirci kendini Miso'ya yakın hissetmektedir. İçinde bulunduğu düzene eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan bu filmde, sosyal statünün aksayan yönlerini 'olması gerekenin' dışına çıkılarak anlatması beklenirdi. Böylece bu sahnede Miso'nun haklı ve güçlü olduğu düşüncesi hâkim kılınabilirdi. Yönetmenin hayatı olduğu gibi gösterip kararı seyirciye bırakma gibi bir isteğinin olmadığını da belirtmeliyiz. Bu görüşü temellendirmek için farklı bir sahneyi kanıt olarak gösterebiliriz.
Miso evde tek başına otururken kapısı çalınır. Kapıyı açmak için gider, kamera odada sabitlenir, bu sırada duvarda büyük bir böcek belirir, aynı anda seyirci gelenin ev sahibi olduğunu duyar. Seyirci diyaloglardan ev sahibinin kiraya zam yapmak için geldiğini duyar. Diyaloglar sonlandığı ve Miso kapıyı kapattığı an böcek hızlıca uzaklaşır. Bu sahnede kötü haberi temsil eden bir simge çok net bir şekilde sunulmuş. Ev sahibinin beş yıldır kiraya zam yapmaması, zam yaparken mahcup bir şekilde açıklama yapması ve Miso'nun ilerleyen sahnede evde çıkma kararını ev sahibine verirken dolaylı olarak üzüntüsünün gösterilmesine rağmen; iyi niyetli ev sahibinin bir böceği temsil ettiği duygusunun verilmesi de ayrışmaya sebep olmuş. Birbirinden bağımsız ve çelişkili sahneler yönetmenin, kafasının karışıklığını, filmde nasıl bir söylem oluşturmak istediğine karar verememiş olmasını gösteriyor.
Maziden gelen dost
Miso kalacak bir yer bulmak için kendisine bir liste yapar. Bu listede üniversitede iken kurdukları müzik grubundan arkadaşları vardır. İlk gittiği arkadaşı kariyerinde ilerlemiş, hatta meslek yaşamındaki ihtimalleri düşünüp hemşirelik sertifikası da almış birisidir. Hayata gerçekçi yaklaşan, akılcı birisidir. Miso'ya söylediği "Bir hayalle yaşıyorsun" sözü buna kanıttır ve Miso'yu evine almayı kabul etmez. Bu kişi kendini iş hayatına kaptırıp özel hayatını da duygularından yoksun bir şekilde yaşayan insanlar temsil etmektedir. İkinci gittiği arkadaşı Miso'yu evine kabul eder. Evlendikten sonra çalışmamış, kendisini kocası, kaynanası ve çocuklarına adayan bu arkadaşın geçmişe yani müziğe olan yeteneğine şahit olur seyirci. Ailesine hiçbir zaman güzel yemek yapamadığını öğrendiğimiz bu kadının asıl yeteneği, ilgisi ve devam ettirmesi gereken iş müziktir. Bu kişi verdiği yanlış kararlarla hayatının geri kalanını, yanlış yerde, mutsuz şekilde yaşayan insanları temsil etmektedir.
Üçüncü gittiği kişi bir erkektir. Birkaç ay önce evlendiği eşi terk etmiş, üstelik onun isteği üzerine aldığı evin kredi borcu üzerine kalmıştır. Bu erkek fiziksel olarak güçlü gözükse bile psikolojik olarak hassastır. Miso sevgilisine onu tanıtırken "O biyolojik olarak erkek, psikolojik değil" demiştir. Buna rağmen Miso sevgilisi onu kıskanmış, Miso da bu yüzden bu arkadaşının yanından ayrılmıştır. Bu kişi ise toplum tarafından sınıflandırıp benliği yok sayılanları temsil etmektedir.
Dördüncü gittiği kişi ise anne ve babasıyla yaşayan bir erkektir. Başta Miso'ya çok iyi yaklaşan bu ailenin asıl amacının Miso'yu eve gelin almak olduğu ortaya çıkar. Bu kişi ise anne ve babasının egemenliği altında kalarak kendi kararını vermekten yoksun kılınmışları temsil etmektedir. Beşinci gittiği arkadaşı zengin bir erkek ile evlenmiştir. Eskiden Miso'nun kendisine yaptığı bir iyiliği de hatırlayıp onu memnuniyetle kabul eder. Bu olay yapılan bir iyiliğin geç de olsa karşılığını bulacağını gösterir. Miso bu evde uzun bir zaman kalır. Misafir edenin sosyal ve ekonomik durumu yüksek bile olsa misafirliğin sonsuza dek sürmeyeceği gerçeği de vardır. Miso'nun misafirlik süresinin uzaması arkadaşının canını sıkar. Miso arkadaşının kocasına, arkadaşının üniversite yıllarında müzikle ilgilendiğini söylemesi ipleri tamamen koparır; çünkü arkadaşı, kocasına layık bir eş adayı olabilmek için bunu saklamıştır. Bu kişi belli bir sosyal sınıfa ait olabilmek için kendisi olmaktan vazgeçerek, ona biçilen rolü oynayanları, kendisine dair gerçeği saklayanları temsil etmektedir. Bu arkadaş grubunun arasında kendisi olarak kalan, kendi dünyasında mutlu olan tek kişi Miso'dur. İçinde bulunduğu durumdan şikâyet etmez, boyun bükmeden kabullenir. Hayatı maddi imkânlar ölçüsünde görmez, onu var eden değerleri korumak için yaşar. Diğer arkadaşları geçmişteki özgürlüğü yitirmişler, yaşamlarına istekleri değil beklentiler doğrultusunda yön vermişler; bunun sonucunda duyarsız, mutsuz, umutsuz, belirsiz ve ruhsuz birer kişiliğe dönüşmüşlerdir.
Film seyirciye aşk ve para ilişkisine dair tespitlerde de bulunuyor. Miso'nun sevdiği adam da kendisi gibi fakirdir, geceleri çalıştığı şantiyede kalır. Paraları olmadığı için birlikte olamazlar, birlikte zaman geçiremezler. Miso bundan da yakınmaz. Miso sevgiline çok bağlıdır, o kıskanıyor diye arkadaşının evinden bile ayrılır. İkilinin uzun zaman sonra güzel bir lokantada yemek yemeye giderler, yalnız lokanta kapanır bu yüzden yemek yiyemezler. Miso lokantada evlilik teklifi alacağını düşünürken, sevgili yolda ona gerçeği açıklar. İş için Suudi Arabistan'a gideceğini söyler, yani ayrı kalacaklardır. Bu karar erkek için doğrudur; çünkü paraları olmadığı için kavuşamıyor, para biriktirip iki sene sonunda geri dönüp kavuşabilecekler.
Bu karar kadın için yanlıştır; çünkü kendisi o isteği için arkadaşının evinde kalmayı reddetmiş, kendisine başka yer aramıştır. Bu basit kararda bile onun sözüyle hareket ederken, sevgilisi böyle büyük bir kararı ona danışmadan vererek sadece gideceğini ona kesin bir şekilde söylemiştir. Bu sahne insanların kendi koyduğu yaşama şartları dışında da barınabileceğini seyirciye gösteren filmdeki kırılma noktasıdır. Her konuya olgunlukla yaklaşan Miso'nun hayreti ve üzgünlüğü, oyuncunun da iyi performansıyla, derinlemesine sunulmuş. Miso ile sevgilisinin veda sahnesi klasiktir; güneş yeni doğar, kimseler yoktur, ikili sarılıp vedalaşır, giden kişi araca biner araç yol aldıktan birkaç saniye sonra durur ve asıl diyebileceğimiz ikinci vedalaşma gerçekleşir. Bu dünya sinemasında sıkça görebileceğimiz basit ama hayatı da en gerçek haliyle yansıtan bir sahnedir. Aynı sahneyi Miso ile sevgilisi özelinde şu şekilde okuyabiliriz: Miso'nun sevgilisi iki seneliğine gidiyor, burada iki vedalaşma gerçekleşiyor. İlk vedalaşma ilk senedir; duygular açığa çıkarılmaz, basit, kolay ve akıcıdır. İkinci vedalaşma ikinci senedir; duygular en üst düzeyde yaşanır ve görülür, karmaşık, çok zor ve tutuktur. Zaman kavramının insan üzerindeki etkisini, Miso ve arkadaşları üzerinden, çarpıcı bir şekilde yansıtan filmin bu sahnesine de aynı çerçeveden bakılması doğru olabilir.
Mutluluk çeşitleri
Miso, otuzlu yaşlardadır, bir hastalıktan dolayı saçları beyazlar. Saçlarının beyazlamasını durdurmak için her gün ilaç içer. Saçlar gerçek hayatta yaşlanmaya başlayınca veya çok üzüntü yaşayınca beyazlar. Miso var olduğu hayatın dışında bir yaşam sürmeyi kendi iç dünyasında kabul etmiştir. Böyle birinin bedenindeki değişmeler de onun ruhu gibi aykırıdır. Miso kendisine ait veya başkasına ait olan bir çatı altıda yaşarken saçlarının tamamen beyazlamaması için çaba gösterir. Seyirci, Miso'nun olanın tamamen dışına çıktığı an, saçlarının tamamen beyazladığını görür; yani onun çadırda yaşamaya başladığına şahit olunca. Ruhu ile bedeni arasındaki ilişkinin aynı çizgide ve aynı ölçüde ilerlediğini okuyabiliriz. Bunun yanında saçının beyazlamaması için ilaç içen Miso'nun, sevdiği adamdan tamamen ayrıldığını, bu yüzden kendisine artık önem vermediğini de, çok güçlü olmayan bir ihtimalle okuyabiliriz. Bu örnekten yola çıkarak; filmin ana başlıklarından olabilecek böylesi detayların hızlı geçilmesi bir aksaklıktır. Bir şey anlatmadan çok şey söyleyen böylesi yapımların daha güçlü olabilmesi için onlara özel imgelerin veya seslerin olması gerekir. Her görüntü doğrudan veya dolaylı işaretlerle temellendirilip seyirciye sunulmalıdır.
İnsanları günlük koşuşturmaların arasında bir araya getiren iki etmen vardır. Doğum ve ölüm. Seyirci filmin sonunda; Miso'nun üniversitedeki grubundan bir arkadaşının babasının ölümü üzerine buluştuğuna şahit oluyor. Miso o buluşmada yoktur; çünkü ondan haber alınamaz, telefonu da kapanmıştır. Sonrasında yönetmen, filmin neden çekildiğini söylercesine, hayata odaklanır. Caddeleri, caddelerde yürüyen kalabalığı gösterir. O kalabalıkta seyirci birini saçından tanır. Filmin dışında, gerçek hayatta ise o kalabalıktakiler seyirci için herhangi biridir. Seyirci bu sahneyle görmezden gelinen hayatlardan bir hayatı seyrettiğini kavrar.
Microhabitat, her insanın duygu ve düşüncesinin farklılığına değiniyor ve bu farklılığın ilerleyen süreçte, çeşitli sebeplerle, yok sayılmak zorunda kaldığını gösteriyor. İnsanların kendini var eden, kendini var ettiğine inandığı; başkaları için ufak gözüken ama kendi için büyük anlamlar içeren şeylerle de yaşayabileceğine odaklanıyor. Mutluluk kavramını psikolojik, sosyolojik ve ekonomik alanlar etrafında irdeliyor. Yalın bir anlatımla hayata dair tespitlerde bulunmayı ihmal etmiyor.