Yunus Arslan: Yalan rüzgarı: Sosyal medya ve zırvanın gerçeğe terfisi

Yalan rüzgarı: Sosyal medya ve zırvanın gerçeğe terfisi
Giriş Tarihi: 20.01.2022 16:00 Son Güncelleme: 20.01.2022 16:00

İnsan ömrünün üçte biri uykuda geçer. Uyku pek tabii yeme içme gibi bir ihtiyaçtır. Ancak uykunun bizlere bir de getirisi vardır: Rüyalar. Sözlükte, "görmek" anlamına gelen rüya, insanın dinlenmesi gereken zaman diliminde, zihnin dinlenmesine engel olur. Eğer fazla rüya gören birisi iseniz de gündelik hayatınızda bilinçaltına attığınız hemen her şey bir şekilde rüyalarınızda kendini gösterebilir.

Aman dikkat edin. Kendinizi rüyalara fazla kaptıracak olursanız zihniniz bulanıklaşabilir. Gerçeklikte mi yoksa hayal dünyasında mı olduğunuz konusunda emin olamayabilirsiniz. Hatta geleceğinizi bunun üzerinden kurmaya bile kalkışabilirsiniz. Bireysel psikoloji ekolünün kurucusu Alfred Adler de buna dikkat çekiyor: "Rüyalar, geçmişten çok geleceğin planlanmasına yardımcı olma işlevi üstlenir."

Adler'in sözünü ettiği gibi geleceğimizi rüyalar üzerinden planlayan bir kişilik olmayabiliriz. Ancak artık yaşadığımız çağ bizi neredeyse rüyalar üzerinden bir gelecek inşa etmeye zorluyor. Artık gerçeklik ve doğruluk belirsiz. Tıpkı bilinçaltına atılanların rüyada olduğu gibi nesnel gerçeklikten çıkıp yeni bir gerçekliğe kavuşması ile karşı karşıyayız. Evet, yaşadığımız çağın gerçeklikten kopuşundan bahsediyorum.

Son yıllarda gerçeklikten kopuşun en popüler ifadesi "posttruth" (gerçek-sonrası/ötesi) oldu. Kavram artık bilimden siyasete kadar birçok alanda karşımıza çıkıyor. Ancak temeli siyasete dayanıyor. Konu siyaset olunca da "post-truth" kavramının en iyi örneklerinden birisi olan ABD Başkanı D. Trump dikkatimizi çekiyor.

TRUMP'IN GERÇEKLIĞE YATIRIMI

2017 yılında göreve gelen ABD eski başkanı Donald Trump, görev süresince medya ve algı tartışmasını daha çok gündemimize getirdi. İronik olan şu ki; o medyayı kendisine karşı algı yürütmekle suçlarken, kendisi de algılar ile siyaset yapmaktan vazgeçmedi. Kendi doğruları vardı ve bunları ifade etmek için de en uygun araç olan sosyal medyayı seçti. Yine ironik bir şekilde hikâyenin sonunda sosyal medya hesapları silindi ve erişim yasağına maruz kaldı.

Ancak o yine yılmadı ve kendi sosyal medyasını "Truth Social"ı kuracağını söyledi. İşte son ironi de burada, "post- truth" kavramı kendisiyle beraber gelişse de o girişiminde "truth" (gerçek) kavramını öne çıkardı. Geçtiğimiz ay 1 milyar dolar değerinde ilk yatırımını alan girişim ile nasıl bir dönem başlatacak merak konusu.

Şimdi gelin biraz geriye, Trump'ın başkan seçildiği 2017 yılına gidelim. Trump başkan seçildikten sonra yemin edeceği zaman halkın onu yalnız bırakmayacağını düşünüyordu. Hem de öyle az bir grup ile değil, tarihin en kalabalık yemin töreni olacaktı. Böyle inanmıştı. Aksine kimse ikna edemezdi. 2009 yılında Obama'nın başkanlık yemin törenindeki katılımın aşılacağına inanmıştı.

Trump, eski Başkan Obama'nın 2009'daki yemin törenine daha fazla insanın katıldığını gösteren fotoğrafların yayınlanmasının ardından hemen bir açıklamada bulundu. Medyayı yemin törenine katılan kişi sayısıyla ilgili yalan söylemekle suçladı. Trump'a göre alanda 1 milyon kadar insan vardı. Trump'ın basın sekreteri Sean Spicer da başkana uydu. Başkan Trump'ın yemin töreninin en fazla izleyici kitlesi görmüş tören olduğunu, Trump'ın yemin ettiği platform ile Washington Anıtı arasındaki alanda 720 bin kişi bulunduğunu ve Trump'ın yemin etmesiyle bu alanın tamamının dolduğunu söyledi.

Trump'ın gerçekliği bükme çabası sadece yemin töreni ile sınırlı kalmadı. Görevde kaldığı süre boyunca birçok yalan ve yanıltıcı bilgi ortaya attı. Bu durumu araştırmak için bir ekip dahi kuran Washington Post gazetesi, ABD Başkanı Donald Trump'ın görev sürecinin 827 günlük kısmında 10 bin yanlış ifade kullandığını söyledi. Trump sonraki 440 günde ise bu sayıyı ikiye katladı. Trump 20 Ocak 2017'de yemin etmesinden itibaren geçen süre zarfında bu türde 20 binden fazla beyanda bulunmuş oldu.

SOSYAL MEDYADAN YAYILAN YALANLAR

"Post-truth" kavramının en öne çıktığı alanların en öne çıkanı şüphesiz sosyal medya. Her gün atılan onlarca tweet veya post adeta bir yalan yayma aracı oldu. Şimdi gelin örnekler ile sosyal medyada yalan nasıl yayılıyor bakalım.

AZİZ SANCAR ÜZERINDEN OYNANAN OYUN

Türkiye'nin millî teknolojilerini geliştirmeyi amaçlayan ilk ve tek festivali olan Teknofest'in ödül töreninde Başkan Erdoğan ile Nobel Ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar sahnede yer aldı. Başkan Erdoğan, Aziz Sancar'ı sahneye özel olarak davet etti. Bir bilim insanı olarak gençlere örnek olması istenen Sancar'ın orada olmasına gölge düşürmek amacıyla yapay bir tartışma öne atıldı. İddiaya göre izleyicileri selamlamak üzere el kaldıran Sancar'ın elini Başkan Erdoğan indirdi. Oysa görüntülerden bunun tam aksi anlaşılıyordu. Ancak yalanın propagandasını yapmak için yapay bir gündem oluşturuldu. Görselde de görüleceği üzerine gerçek hiç de öyle değildi.

DOĞAL AFETE YAPAY GÜNDEM

Temmuz ayında Rize'de yaşanan doğal afet tüm ülkede derin üzüntüye sebep oldu. Hemen yaralar sarılmaya, mağdurların ihtiyaçları giderilmeye çalışıldı. Bölgede çalışmaları takip etmek ve gerekli yardımların en iyi şekilde uygulanması için halkın yanına devlet görevlileri de gitti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu da bölgeye hızlıca gitmek için yola çıktı.

Ancak apaçık yalan olmasına rağmen Gazeteci Orhan Uğuroğlu "3 Bakanın 3 ayrı uçakla sel felaketi için Ankara'dan Rize'ye gittiğini" iddia etti. Üstüne görsel bir kanıt da sunuyordu! Ancak İçişleri Bakanlığı Bakan Müşaviri M. Burak Gültekin tarafından "yalan" olduğu ifade edildi. Fotoğraftaki uçaklardan birisi özel bir uçaktı, bir diğeri Jandarma İnsanlı Keşif Uçağıydı. İçlerinden sadece birisi bakanları Rize'ye götürmek üzere kalkmıştı. Üstelik uçakta sadece bakanlar da yoktu. Milletvekilleri, bakan yardımcıları ve AFAD ekibi de uçakta yerini almıştı.

YANGINLARA MÜDAHALE YALANI

Ülkemizde yaz aylarında küresel iklim değişimi ve terör bağlantılı odaklar eli ile birçok yangın aynı anda gerçekleşti. Topyekûn bir mücadeleyle yangınlar ile uğraşırken bir yandan da yalanlar ile uğraşmak zorunda kaldık. Canan Kaftancıoğlu tarafından Heybeliada'da yangın çıktığı ve hiçbir uçakla müdahale edilmediği algısı oluşturuldu. Ancak Orman Genel Müdürlüğü tarafından yaşanan gelişmeler ve yangın söndürmede kullanılan araçlar hakkında bilgi gecikmedi. 1 uçak, 3 helikopter ve 5 arozöz ile yangına müdahale edilmesine rağmen Kaftancıoğlu'nun yalanı öne çıkarılmaya devam etti.

KONYA'DAKİ KATLİAM ÜZERİNDEN ORTALIK KARIŞTIRILMAK İSTENDİ

Geçtiğimiz yılın temmuz ayında Konya'da iki aile arasında yaşanan gerilim sebebiyle 7 kişi hayatını kaybetti. Ancak HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Konya'daki katliam için "Hedefe HDP'yi koyup Kürt halkına yönelik sistematik katliamlar yapılıyor" iddiasında bulundu. Ülkemizi her fırsatta karıştırmak isteyen HDP'ye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan cevap gecikmedi. Soylu, Konya'daki silahlı saldırıyla ilgili, "Olay bir husumetin devamıdır. Bu katliam istismar edilmeye çalışılmaktadır. Olayın failleri kısa sürede yakalanarak adalete teslim edilecektir" dedi.

EKREM İMAMOĞLU İLE YÜKSELEN YALAN SEVİYESİ

CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, pandemi sebebiyle evde kaldığımız günlerde imkânsız bir gerçek dışı iddiada bulundu. Kimsenin dışarı çıkmadığı bir gün, göz boyamanın mümkün olacağını düşünmüş olacak ki gururla sosyal medya üzerinden "Hafta sonu İstanbul'da 500 bin ton asfalt çalışmasıyla önemli tüm yolların bakım ve onarımını gerçekleştirdik" iddiasında bulundu. Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, "Yalan Rüzgârı devam ediyor, İBB'nin 1 yıllık asfaltı ortalama 2,5milyon/Ton İBB Başkanı '2 günde 500 bin ton' yani 1 yıllık asfaltın 1/5'ini attığını söylüyor. En iyi günde bile 25 bin/ton asfalt atılırken, daha hastane yolunu yapmayan İBB Başkanı yalan rüzgârına devam ediyor" açıklamasında bulundu. Başkan Göksu, ayrıca İBB'nin geçmiş yıllardaki asfalt çalışma faaliyet raporunu da paylaştı.

SOSYAL MEDYADAN YAYILAN DUYGUSAL KANDIRMACA

Sosyal medya üzerinden sıklıkla mağduriyet hikâyeleri duymaya alıştık. Birçoğu gerçek dışı olsa da bu durumu fırsat bilen, toplumu kışkırtmak için fırsat kollayanlar da var. Bunlardan birisi de "@ ecemgucluk" kullanıcı isimli bir hesap. Hesaptan paylaşım yapan kişi isminin Ecem Güçlük ve 22 yaşında olduğunu iddia ettikten sonra üç yıldır yaşadığı bir hukuksuzluk iddiasında bulundu. Kısa süre içerisinde Twitter gündemine dahi giren Ecem Güçlük'ün varlığı aslında koca bir yalandı. Ecem Güçlük isimli kullanıcı gerçek bir kişi değildi ve anlattıkları da yalandı. Konu ile ilgili araştırma yapıldıktan sonra İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Ecem Güçlük yalanının tek amacı zihinlerimizi ve gündemimizi kuşatma altına almaktır" açıklamasında bulundu.

MELİH ALTINOK: "MEDYANIN İDEOLOJİK BİR AYGIT VAZİFESİ GÖRDÜĞÜNÜ DÜŞÜNÜYORUM"

Son yılların en popüler kavramı post-truth, artık sadece siyasetin konusu değil. Günümüzde bir numaralı kaynağını teşkil eden yeni medya eleştirilerinin de gündemine girdi. Yeni medya çağındaki "post-truth" kavramını ve bir olgu olarak nereye evrildiğini gazeteci-yazar Melih Altınok ile konuştuk.

"Hakikat sonrası" diye çevirdiğimiz post-truth, son yılların en popüler kelimesi. Birçok düşünür hakikatin önemsizleşmesi olarak da bilinen bu kavramın bizzat içerisinde yaşadığımızı belirterek bugünleri "post-truth çağ" olarak isimlendiriyor. Gerçeği arama ve kamuoyuna sunma misyonunu üstlenen medyanın, hakikatin değerini yitirdiği bu çağdaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hakikat nedir, tarif etmek, ulaşmak mümkün müdür, bilemiyorum. Ama medyanın iletişim işlevini (means of communication) mülkiyet ilişkileri bağlamında okuyorum. Dolayısıyla gerçeği arama ve aktarma misyonunun vitrinden ibaret olduğunu, medyanın ideolojik bir aygıt vazifesi gördüğünü düşünüyorum. Özellikle pandemi döneminde küresel medyanın nasıl tek sesli hale dönüştüğünü, en ufak bir eleştirel söyleme bile kapılarını nasıl kapattığını hatta sansür uyguladığını gördükten sonra da hakikat diye bir derdi olmadığına emin oldum.

Son yıllarda post-truth kavramının siyasetin yanı sıra medya için kullanıldığını da görüyoruz.

Yeni medya algoritmasına göre kullanıcılar etkileşime geçtikleri alanlardaki içerikleri çıkarıyor. Bu da doğru bilgiye erişimi engelliyor. Bu ayrımı tüketici nasıl yapabilir, doğru habere nasıl erişilebilir? Analog dönemde gerçek, enformasyon sınırlandırılması, kontrol ya da sansür gibi açık yöntemlerle gizleniyordu. Adına "Bilgi Çağı" denilen internet döneminde ise gerçeğin üstü kontrolsüz ve sınırsız enformasyon bombardımanıyla örtülüyor.

Bilgi aldığımız kaynakları çeşitlendirmek, başka kanallardan doğrulamak, elemek gibi yöntemler tavsiye edilebilir… Ama haberi üreten ve yayan profesyoneller bile ışık hızına ulaşan enformasyona yetişebilmek, haber atlamamak için asgari koşulları göz ardı ederken, okurdan, seyirciden (alıcıdan) bu profesyonelliği beklemenin hayal olduğunun da farkındayım.

Twitter ve diğer yeni medya organlarıyla beraber gazeteci olmayanların da haber paylaşımı yapması habere erişimi kolaylaştırsa da yalan ve asılsız haber, dezenformasyon, manipülasyon, nefret söylemi, ırkçılık gibi negatif yanlarının da olduğunu gördük. Siz ne düşünüyorsunuz bu "Twitter gazeteciliği" hakkında?

Sosyal medya platformları sayesinde artık herkes yayıncı. Önüne gelen istediği kişi hakkında istediğini yazabilir, söyleyebilir. Konvansiyonel medyada olduğu gibi hukuki, mesleki sorumluluklar söz konusu olmadığı için de herkes çok rahat. Haliyle "Twitter gazeteciliğini" de nasıl bir ortamda olduğumu bilerek takip ediyorum. Manipülasyon ya da spekülasyon ihtimalini hiçbir zaman aklımdan çıkartmıyorum. Twitter'ın anlık ekranına katkı sağlarken de bilgiye ve yayılmasına dair beni bağlayan gazetecilik kurallarını ihlal etmemeye çalışıyorum.

Son dönemde sosyal medya üzerinden PR'a dayanan bir siyaset hâkim. Sosyal medyada özellikle genç kullanıcıların ilgisini çekmek için popülist uygulamalar yapıldığını görüyoruz. Yeni medyanın politikayı da domine ettiği bu çağda siyaset böyle mi yapılacak gerçekten?

Bu göstermelik tavırları çok sıkıcı ve gereksiz buluyorum. Genç taklidi yaparak, hatta kimi zaman ergen sululuklarına tenezzül ederek kimsenin saygısını kazanamazsınız, dikkatini çekemezseniz, etkileyemezsiniz… "Z kuşağı" gibi hiçbir sosyolojik temeli olamayan ve astrolojiyi andıran bir sistematikle şekillendirilen kategorilere inanıp rol yapan siyasiler, kendilerini komik duruma düşürüyorlar.

BİZE ULAŞIN