İsmihan Şimşek: “Like”ların Altında İbadet Ne Güzel Şey

“Like”ların Altında İbadet Ne Güzel Şey
Giriş Tarihi: 31.12.2021 16:54 Son Güncelleme: 31.12.2021 16:54
“Like” ların gölgesinde yaşanılan bir dinin kalbimizi de hayatımızı da huzura erdirmeyeceğini, aksine bize farklı farklı birçok onay merci oluşturarak korkularımızı tetikleyeceğini anlamalıyız.

Şeytanın insana secde etmediği an; insanın "ben" ile imtihanının, bütün günahlarının ve yozlaşmalarının başladığı yerdir. Kendi kibrini insana fısıldayan şeytan bunu birçok kez de sağdan yanaşarak -dini kullanarak- yapar. "Dijital kibri ve gösteri çağını anlatmak için bu kadar geriye gitmek gerekir miydi?" diye sorabilirsiniz. Fakat "Benim dindarlığım senin dindarlığını döver" çekişmesinin "Ben ateşim, o ise topraktan" demekten bir farkı yok. Sosyal medya ve din kavramları esasen yan yana geldiğinde birbirini iten mıknatıslar gibi olduğu halde "Sosyal medya ile barışık görünen din kimin dini?" sorusunu akla getirir.

İnsanı kibir ile yoldan çıkaran "farklıyım, özelim, üstünüm" gibi duygu ve düşünceler, büyük günahların tetikleyicisi olduğu kadar yüzeyde zararsız gibi görünen narsisizm, görünme ve onaylanma isteği, teşhircilik, metalaştırma, aşırı tüketim, mahremiyet ihlali gibi yozlaşmaların da zeminidir. Sosyal medya ise görünme, bilinme, onaylanma gibi ihtiyaçların net bir şekilde karşılandığı bir platform olarak narsisizmi besler.

Sosyal medyada yaratılan sahte benlik, takipçi sayısı, ün, kendini gösterme ve teşhir gibi kişinin kendisini var etme çabasıyla yaptıklarını daha da köpürtür. Görmenin, görünür olmanın ve göstermenin çağında görünmeyenin yok sayıldığı bir dijital put evreninde yaşıyoruz. Narsistik eğilimleri olmayanlarımız bile bir süre sonra var olduğunu göstermenin tek yolu olarak bu putların arasında dolaşmaya başlıyor.

Tüm semavi dinlerde en büyük günah olarak anılan, Firavun, Karun, Ebu Leheb gibi kimliklerle vücut bulan kibir, kendisi dışındakini kendisi kadar değerli görmemeyi beraberinde getirir. Narsistlerin en belirgin özelliği, kendi duygularını inkâr ettikleri gibi, başkalarının duygularını da inkâr etmeleridir. Sürekli "ben" dedikleri için de başkalarının duygu, düşünceleriyle bağ kuramazlar. Böylece zirve noktaya ulaşan bireysellikleri onları, cemaat, ümmet olma bilincinden de uzakta tutar.

Sosyal medya dindarlığı

Bu sebeple son yıllarda bireysel dindarlık dediğimiz dindarlaşma eğilimleri arttı. Kurumsal bir dine ait olmama, New Age ve semavi dinleri birbirine karıştırarak kullanışlı inançlar elde etme dönemine girildi. Dini otoriteler silikleşti, sosyal medya kullanıcıları evde kendi imkânları ile yapabilecekleri ve istedikleri inanç soslarını kullanabilecekleri dini pratikler, inançlar elde etmeye başladılar. İstedikleri zaman dâhil olup istedikleri zaman terk edebilecekleri sanal cemaatleri üzerinden güç gösterisine başladılar.

Sosyal medyada gösterisi yapılan din, insanın gerçekte bu dini hayatı yaşayıp yaşamadığına bakılmaksızın pazarlaması yapılan dindir. Önemli olan insanların kişiyi o şekilde bilmesi ve bilinçaltlarında dindar bir kimlik algısı yaratmaya çalışmasıdır ki bunun için dindar biri olmanıza da gerek yoktur. Normalde dini yaşantıdan uzak insanların bile kandil, bayram vb. günlerde sosyal medya üzerinden dini mesajlar yayınlamaları dışa dönük, başkaları görsün diye yaşanan gösterişçi dindarlığın tezahürüdür.

Bir gece önce içki masasından fotoğraflar paylaşan kişi sonraki gece huşu içinde kandil mesajını, cuma mesajını yayınlar, oruç tutmayan ünlülerimiz ramazan ve oruçla ilgili ayet ve hadis paylaşımları yapmaya devam ederler. Tatillerini umrede geçirir ve mutlaka Kâbe ile fotoğraflarını profillerinde paylaşırlar.

Gösterişçi dindarlık sadece seküler kişiler için değil muhafazakâr, dini hassasiyetleri olan kişiler için de bir sığınaktır. Bu kişiler için de dini konularda ne kadar hassas olduğunu göstermek temel bir motivasyon kaynağıdır. Magazinsel ve gösterişçi dindarlığın temel hareket noktası "başkaları''dır. Gösterişçi kul Allah'a ibadet ederken kullara yaranır.

Dini sadece belli ritüelleri yerine getirmek olarak algılayan kültürel dindarlık için elverişli bir mecra olan sosyal medyada ibadetin kabulünü sağlayacak "niyet, ihlas, takva, tevazu, ahlak, edep, usul" gibi kavramların bir karşılığı yoktur. Hâlbuki İslam'da ibadet "görünen"den çok daha ötesidir. Ayetlerde iman, ihlas, sabır, takva gibi birçok kavramla anılan ibadetler bugün asli varlığından koparılmış şekilde görsel mezeler olarak dini istismarın en acımasız boyutlarıyla sergilenmesine neden olmaktadır.

Dini tebliğin en konforlu biçimi

Nihat Oyman'ın "Sosyal Medya Dindarlığı" adlı makalesinde yer alan araştırmada Yapmadığınız bir ibadetin önemine dair paylaşımlarda bulunur musunuz? sorusuna "evet" diyenlerin oranı yüzde 70'tir. Bu oran sosyal medya dindarlığının hakikatine dair önemli bir cevap niteliği taşır. Sosyal medyadaki din ve dindarlık daha çok hurafelere ve bireysel tercihlere dayandığından özden farklı bir dindarlığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Eylemsel ibadetlerden oluşan asıl dindarlık, sosyal medyada yerini sloganik söylem ve süslü sosyal paylaşımlardan oluşan dindarlığa bırakır.

Dinin gösteriye dönüşmesi onun aynı zamanda ticarileşmesi anlamına da gelir. Metalaşan, ticarileşen din, istismara sonuna kadar açıktır. Din artık reklam endüstrisinin bir parçasıdır. Ayetlerin, hadislerin, dini kıssaların etkileşim ürünü olarak dolaşıma sokulması, dini kanaat önderlerinin sosyal medya hesaplarından yaptıkları vaazlar, açıklamalar, dini materyallerin sosyal medya üzerinden satışa sunulması istismarın bir yönünü tamamlarken diğer yönünü de toplumsal kabul elde edebilmek için yapılan siyasi otoritelere yakınlık ya da uzaklık ifade eden dini paylaşımlar tamamlar.

Fonksiyonel dindarlığın bir diğer tezahürü de klavye mücahitliğidir. Klavye mücahidimiz gün gelir Kudüs sevdalısı olarak çıkar karşımıza, diğer bir gün Doğu Türkistan'daki zulme gösterdiği tepki ile dikkat çeker, tepki göstermeyenleri fişlemekten de geri durmaz. Duyarlılığını göstereceği bir meselesi her zaman vardır. Linç edilmesi gerekenleri asla es geçmez. Böylece işlevsel bir rol üstlenir ve kendisini kullanmak isteyenlere de kapılarını sonuna kadar açmış olur. DEAŞ gibi illegal örgütlerin üye ve sempatizanlarını sosyal medya üzerinden yaptığı propagandayla oluşturması hiç de tesadüfi değildir.

Bir vicdan rahatlatma yöntemi

Dini kullanan illegal örgütler sosyal medyayı küresel akımlar oluşturmak için biçilmiş kaftan olarak görür. Klavye mücahitleri dini tebliğ etme vazifesini en konforlu biçimde gerçekleştirdiği sosyal medyada, doğru yanlış ayırt etmeden bilgi paylaştığı, kişisel görüşlerinin dinin asıl kaynaklarının yerini aldığı, bağlamından koparılmış ayet ve hadislerin sloganik ifadelerle işlevsel bir şekilde kullanıldığı bir alan yaratır. Külfeti, sorumluluğu olmayan bu dindarlık biçimi aynı zamanda herkesin kendi fetvasını verebildiği, dinin ciddiyetinin kaybolarak oyun ve eğlenceye dönüştüğü (En'am 6/70) bir vicdan rahatlatma yöntemidir.

Sosyal medya dindarlığının bir diğer çıkmazı mahremiyet ihlalidir. Dinin korunması yönünde önem gösterdiği mahremiyet, sosyal medyada çoğu zaman da dini gerekçelerle ihlal edilmektedir. İnsanların günahlarını, hatalarını araştırıp ifşa ederek "zındık" ilan edeceği kurbanlar arayan gösterişçi dindar, ümmete büyük faydası dokunduğuna inandığı dindarlık elbisesi giymiş kibrini başkalarının günahları üzerinden beslemektedir.

Günahlarını ve sevaplarını ifşa eden sosyal medya dindarlığı televizyonlardaki gündüz kuşaklarında ilahiyatçı hocalara tüm mahremlerini anlatarak milyonlarla paylaşan, televizyonu bir günah çıkarma mecrası olarak gören izleyici ile benzer özellikler taşımaktadır. Televizyondaki hocaya günah ve sevap ölçer muamelesi yapan gösterişçi dindar, sosyal medyada da aldığı beğeniler, yorumlar, görülme ve etkileşim oranı ile başka bir onay mekanizmasını devreye sokar.

Sosyal medyada elde edeceği popülerlik uğruna mahremiyetini gözden çıkaran kişi giderek yalnızlaştığı çağda sanal kalabalıklara en özelini açarak yalnızlığını gidermeye çalışır. Televizyonlardan sosyal medyaya aktarılan ve daha da artan mahremiyet ihlali kontrolsüz bir yakınlığı beraberinde getirir. Kendi sınırlarını koruyamayan kişi başkalarının sınırlarına da saygı göstermez. Gerçekte cesaret edemeyeceği hadsiz iletişim biçimi sanal âlemde normalleşir.

İbadetlere üçüncü bir şahit

Bu saygısızlık kişiyi, din tarafından yasaklanmış olmasına rağmen (Hucurat 49/12) başkalarını gözetlemeye (tecessüs) yöneltir. Gözün sakındırılması emri yerine getirilmediğinde gizli ve özel olanın araştırılması (tecessüs), seyretme hastalığı (teferrüç) ve bir diğer ahlaki sorun olan görünme hastalığı (tekeşşüf) -çünkü insanlar mahrem olanı izledikçe ifşaya yönelik istek duyarlar- ortaya çıkar. Böylece özel hayatlarımız korunması gereken bir değer değil, göstermekten ve onaylatmaktan haz duyduğumuz metaya dönüşür.

Artık ibadetlerimize Allah'ın şahitlik etmesi yetmemekte, üçüncü bir şahit olarak sosyal medyada bizi izleyen gözlere ihtiyaç duyulmaktadır.

"Başkasının gözünden profilimizin görüntülenmesi"ne imkân veren butonlar teşhirin verdiği hazzı somutlaştırır. Bu haz dikizlemeyi meşru bir zemine çekerken kıskançlık ve haset duygularını da körükleyerek bir başka ahlaki sorunun kapılarını aralar.

Müslümanlar nefs terbiyesinin temel ilkesinin az konuşmak, ayıpların örtülmesinin temel ahlak kaidesi, kendini övmenin en büyük ahlak zaafı ve "görünmenin" de "olma"nın önündeki en büyük engellerden biri olduğunu kabul ederler. Bu kabullere rağmen Müslümanların, görmenin ve görünmenin hiyerarşisini değiştiren yeni teknolojileri sorgulamaksızın ve hiçbir filtre ya da kasis koyma gereği duymaksızın hayatlarına dâhil ediyor oluşu, zamanımızın en çelişkili ve en eklektik durumudur. (Nazife Şişman, Dijital Çağda Müslüman Kalmak, 2016) Bu platformlarda dinin ruhuna uygun düşmeyen tüm fiillerin dini bakımdan ne türden bir sorumluluk oluşturacağının belirsiz olması da bu kapsamda Müslümanları boşlukta bırakan bir diğer husustur.

Tebliğ metodu olarak sosyal medya

Dini bir tebliğ metodu olarak da kullanılan sosyal medya birçok kanaat önderinin, hocanın da kitlelerine seslendiği platformdur. Hocalar normalde ulaşamayacakları kadar takipçi sayısına burada ulaşarak sanal cemaatlerini oluştururlar. Hiçbir filtreye takılmadıkları için marjinal açıklamalarıyla gündem oluşturup, etkileşim oranlarıyla cemaatlerini büyütürler. Artık kürsü yerine bir YouTube kanalı, vaaz yerine uzun uzadıya yazılan "flood"lar, alim - talebe ilişkisi yerine fenomen - takipçi ilişkisi vardır.

Sosyal medyanın fenomen hocalarının takipçileri her şeyi olduğu gibi dini de internetten öğrenmeye çalışan genç kuşaktır. Fakat bu dijital ortam insanı sadece somut ve görsel algıya yönelttiği için kısa süreli ve etkisiz sanal bir bilgi yığınının oluşmasına sebep olur. Böylece dini bilginin uygulamaya dönüştürülmesi noktasında büyük bir zaafiyet oluşur. Dolayısıyla zihni yapılanması somuta adapte olmuş kişiye soyut inanç ve iman alanının nasıl öğretileceği, ahlakın nasıl uygulama alanına taşınacağı başka bir problem olarak karşımıza çıkar. Dijitalleşmenin dine yansıması ve dine etkisine ilişkin birçok problem vardır.

Ancak bu problemlerden en önemlisi de, teknolojik ve dijital gelişmenin ortaya çıkardığı bu nesiller arası kopuş, dini ve kültürel değerlerimizin yeni nesillere en doğru şekliyle nasıl transfer edileceği sorunudur ve bunun sosyal medya ile aşılamayacağı aşikârdır. "Like"ların gölgesinde yaşanılan bir dinin kalbimizi de hayatımızı da huzura erdirmeyeceğini aksine bize farklı farklı birçok onay merci oluşturarak korkularımızı tetikleyeceğini anlamalıyız. Şarkıda diyor ya "yıldızların altında ibadet..." İşte bu samimiyete ermek için bir silkelenip kalbimizi yoklayarak "benlik" mücadelesinin neresinde olduğumuzu görmemiz gerekiyor.

BİZE ULAŞIN