Deme Mecnun'a deli, belki de Leyla delidir
Bizde "efendilik" meselesi öteden beri yanlış anlaşıla gelmiştir. Cemiyetimizde "efendi" olarak tavsif edilen insanlar kolaylıkla suiistimal edilir. Bir adam ya da kadın "efendi" ise ağzından lokması, sırtından hırkası alınabilir demektir.
Bizde "efendilik" meselesi öteden beri yanlış anlaşıla gelmiştir. Zamanımızda birinden "efendi adam" diye bahsedilince hemen eklenir: "Kimseye bir zararı dokunmaz." Bu cümlede incitici bir istihza vardır. Kimseye zararı dokunmayacak bir insanın efendi olması ya da olmaması aslında kimin umurundadır? Efendi olarak silik, gariban, kimsesiz, sünepe, korkak tiplerin misal verilmesi haksızlığa çıkarılmış bir davetiyedir. Cemiyetimizde "efendi" olarak tavsif edilen insanlar kolaylıkla suiistimal edilir. Bir adam ya da kadın "efendi" ise ağzından lokması, sırtından hırkası alınabilir demektir.
Fakat İbrahim Efendi, o sizin bildiğiniz efendilerden değildir. Gözleri devletludur. Çok tehlikelidir. Ekmeğine uzanan eli öpmez. Biri hırkasına göz dikmeye görsün, adeta bir aslan gibi kabarır.
Aslan demişken burada bir yanlışı daha tashih etmek icap eder. Senelerce sizlere aslan adı verilen hayvanın ormanların kralı olduğu belletildi. Halbuki aslan ormanlarda yaşamaz. Çöllerde ya da geniş bozkırlarda yaşar. Ağaçlarla başı pek hoş değildir. Bir insanın yaşamadığı bir ülkenin kralı olması ne kadar manidarsa aslanın da ormanın kralı olması o kadar manidar yani anlamlıdır. Aslan ormanların değil de hayvanların kralıdır, diye itiraz edecek olursanız bu da başka bir saçmalıktır. Denizlerde yüzen ya da göklerde uçan hayvanların aslanla ne alakası olabilir.
İbrahim Efendi ile Mecnun'un arkadaşlığı
Lafı uzatmayalım. İşte tamamen bu haleti ruhiye içerisinde İbrahim Efendi işe Leyla'sına göz diken bu şahsın kim olduğunu tahkik ederek başladı. Adının Mecnun olduğunu keşfettiği bu şahsın ticaret ile iştigal ettiğini öğrendi. Kendisi de bir tacir kılığına girerek Mecnun'la yakın arkadaş olmaya karar verdi.
İbrahim Efendi'nin bu teşebbüsünün derununda hakikati anlamaya duyduğu sonsuz arzu yatıyordu. İbrahim Efendi dünyanın düz olduğuna ve diğer bütün gezegenlerin de onun etrafında döndüğüne inanıyordu. Mecnun'la ahbap olarak onun yıldız haritasını çıkaracak, sabit ve değişken burçlarını tespit edecekti. İhtiyacı olan malumatı ancak kendisinden alabileceği için bu yolu tercih etmişti.
İbrahim Efendi ile Mecnun kısa sürede çok yakın arkadaş oldular. Bu yakınlığın tesis edilmesinde İbrahim Efendi'nin ticari zekâsı mühim bir vazife ifa etmişti. Şöyle ki: Mecnun kendi halinde ticaret ile iştigal ederken İbrahim Efendi ona çağımızın hastalıklarından birini aşılamış, zihnini "büyük projeler" ile meşgul etmeye muvaffak olmuştu.
İbrahim Efendi'nin büyük projesi bir malın piyasadaki tek sahibi olmaya istinad ediyordu. Bunun için insanların ihtiyaç duyduğu metanın hepsini toplama fikrini ortaya atıp bunu da Mecnun'a kabul ettirmişti. Ticarette rekabeti ortadan kaldıran bu anlayış, malın sahibine fiyatı belirleme yetkisi veriyordu.
Leyla'nın mitomanlığı
İkisi birlik olup insanların kullandıkları vasıtaları piyasadan toplayıp stoklama işine yöneldiler. Zamanı geldiğinde piyasaya tekrar arz edecekleri bu vasıtaların toplanması için gereken kaynağı ise Mecnun sağlıyordu. Bu sayede harıl harıl çalışmaya ve neredeyse bütün vakitlerini birlikte geçirmeye başladılar. Yalınız sabahları istisna.
İbrahim Efendi her sabah Leyla'yı görmeye gider, onu kahvaltısını yaparken izler, bu sırada arkadaşlarıyla yaptığı sohbetleri dinlerdi. O sohbetlerde Leyla hep "benimki"nden söz eder, her gün farklı farklı hikâyeler anlatırdı. Bir gün dinleseniz onsuz yaşayamayacağını söylerdi, ertesi gün onunla bu işin yürümesinin imkânı kalmadığından bahsederdi. Bu döngü böylece sürüp giderdi.
Kırkıncı günün sonunda İbrahim Efendi Leyla'nın "mitoman" olduğuna hükmetmek üzereydi. Çünkü Mecnun'un hayatına vakıf bir insan olarak görüyordu ki Leyla'nın anlattıkları ile Mecnun'un yaşadıkları arasında ciddi tutarsızlıklar mevcuttu. Leyla bütün gün yaptıkları kavgalardan söz ediyordu ama İbrahim Efendi, o gün Mecnun'un gün boyunca uyuduğunu biliyordu.
Kırk birinci gün sabrı taştı. Tam dayanamayıp lafa karışacakken tuhaf bir hadise yaşandı. Leyla'nın arkadaşı, onları birlikte gördüğü ilk gün yaptığı gibi "Aaa! Seninki geldi" dedi. Oysa kapıdan giren kişi Mecnun değildi. Leyla o ilk günde yaptığı gibi heyecanla ayağa kalkıp yanlarına gelen yabancının boynuna sarıldı. Başını adamın göğsüne koyup "Hoş geldin hayatım" dedi. İbrahim Efendi şaşırıp kalmıştı.