muna ve muhammed el-kurd / FİLİSTİN
İşgalci İsrail politikalarına karşı sosyal medyanın ikiz sembolleri
İsrail'in Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan Filistinlileri evlerinden atmak için bebek-çocuk demeden düzenlediği kanlı saldırıların sıcağı sıcağına ve en doğru şekilde sosyal medya üzerinden tüm dünya tarafından bilinmesinde Filistinli iki kardeşin payı büyüktü. 23 yaşlarındaki Muna ve Muhammed el-Kurd adlı ikiz kardeşler Filistinli aileleri hedef alan saldırıları sosyal medya üzerinden sürekli dünyaya yaymakla kalmadılar tüm dünyada İsrail'in işgalci yerleşim politikalarına karşı Filistinlilerin direnişinin de sembolüne dönüştüler. İkizlerin daha kanlı saldırılardan önce başlattıkları #SaveSheikJarrah başlıklı sosyal medya kampanyası tüm dünyada yankı bulmakla kalmadı dünyaca ünlü şahsiyetlerin de desteklerini aldı. İsrail tarafından tutuklansalar da dünyanın en silahlı, en saldırgan ve en çok desteğe sahip ülkelerinden birine karşı salt iki sivil gencin bile neler yapabileceğini gösterdiler.
DavId Barnea / İSRAİL
MOSSAD'ın yeni başkanı
Bundan sonra başta bölgemiz olmak üzere dünyanın pek çok yerini karıştıracak olan İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD'ın faaliyetleri yeni patronu David Barnea'nın imzasını taşıyacak. 56 yaşındaki istihbaratçı hakkında neredeyse hiç bilgi yok. Barnea'nın geçmişi hakkında sızdırılabilen bilgi çok çok az. Sızabilenler de şöyle: Yaklaşık 30 yıl önce MOSSAD'a katılan "Dedi" lakaplı Barnea uzun yıllar MOSSAD'ın ajan kazandırma ve ajanları sahada takip etmekten sorumlu departmanı Tsomet'te görev yapmış. İsrail başbakanı Yitzak Rabin'e suikast düzenlenen miting alanındaymış ve istihbarata katılmasında şahit olduğu bu suikastin büyük rolü varmış. Benyanin Netanyahu onun en temel görevini şöyle ifade ediyor: "İran'ın nükleer silahlar üretmesini durdurmak." İranlı bazı nükleer fizikçilere düzenlenen suikastlarla doğrudan ilişkili olduğu öne sürülen Barnea'nın geçmişte başlıca meşguliyet alanını İran ve Hizbullah teşkil ediyor.
Antónıo Teıxeıra / Portekiz
Bağış paraları ile âlemlere akan papaz!
Din kutsal bir şey ancak bu birilerinin onu kazanç hatta eğlence kapısına dönüştürmesine mani olmuyor maalesef. Portekizli papaz António Teixeira'nın vakası da ibretlik bir vaka. Hatta bu yüzden 4,5 yıllık bir hapis cezasına da çarptırıldı geçtiğimiz günlerde. Ne mi yapmış? Tanrıya çok hizmet ettim, insanlara çok vaaz u nasihatte bullundum diyen Texeira "eğlenmek benim de hakkım" demiş ve bunun için 2011-2017 arasında görev yaptığı Cascais ve Lizbon'daki iki kiliseye bağışlanan yardım paralarını kullanmış, üstelik kilisesindeki bazı antika bazı eserleri de antikacılara satmış. Hayırsever ve mütedeyyin kilise cemaatinin yaptığı bağışlardan 420 bin avro ile kendine hayırda bulunmayı tercih eden papaz bu paraları yıllarca keyfi için kullanmış, bir başka deyişle bu defa manevî âlemlere değil maddi âlemlere akmış. İşin ilginci papaz iç ettiği bağışların büyük kısmını otomobillere yatırmış. Üçü Mercedes ve 12'si Volkswagen olmak üzere kendine tam 19 otomobil satın almış.
Pakistan-Hindistan
Pirinç deyip geçmeyin, mevzu çok derin…
Siyaset birleştirmiyor, sadece fırkalara ayırıyor. Hatta insanları değil, pirinç tanesini bile ayırıyor. Bunun son açık örneği Hindistan ile Pakistan arasında Basmati pirinci üzerine süren azılı tartışmalar. Aynı millet, aynı dil ve aynı kültürden gelen bu iki ülkeyi ayıran başlıca faktörü İslam ve Hindu dinleri oluşturuyor. Ama iki ülke arasındaki düşmanlık siyasetten sinemaya kadar her alanda baş gösteriyor. Bu iki ülke arasındaki son çekişme ise dünyaca ünlü pirinç türü Basmati'nin kime ait olduğu kavgası. Son birkaç aydır bu iki ülke, ortak kültürlerine ait Basmati pirinci üzerinde birbirilerini yiyip duruyor. Kavganın teması ise dünyada hayli tercih edilen bu ürünün başta AB olmak üzere ihraç edilirken hangi ülkenin adıyla etiketleneceği... Zira bu pirinç sadece bu iki ülke tarafından ihraç ediliyor ve her ikisi de coğrafi ürün kodunun kendisine ait olduğu iddiasında. Gerçek şu ki her ikisine de ait. Uluslararası siyasetin ve ticaretin cilvesi de burada ortaya çıkıyor; iki ülke tarihi ve tabii bir gerçeklik üzerinde bile bir araya gelip, bari şu pirinç meselesinde hakkı teslim edip birleşelim diyemiyor.
ÇİN
Çin'de yeni bir akım: Gençlerin tembellik hakkı arayışı
Biz Çin'i çok çalıştırılan, sürekli işe koşturulan yüz milyonlarıyla tanıyoruz ancak bu durum yeni nesil Çinlilerin artık canına tak etmiş görünüyor. Çinli gençler arasında son dönemlerde giderek yayılan, hatta sivil bir gençlik hareketine dönüşmek üzere olan bir eğilim söz konusu. Çinliler buna "Tangping" diyor; Türkçesi ise "sırtüstü uzanmak" yani "tembellik ya da miskinlik hakkı." Gittikçe vahşileşen rekabet ve daha fazla çalışmaya sürükleyen hayat tarzına karşı Çinli gençler Tangping denilen bu yeni hayat felsefesini öneriyor ve "biraz da yan gelip yatmak, sırt üstü uzanmak bizim de hakkımız" diyorlar. Komünist parti tarafından tüm topluma dayatılan "daha fazla üretmek, daha fazla çalışmak" zihniyetine karşı, profesyonel hayata eklemlenme konusunda başarısız kalan gençler arasında yayılmaya başlayan bu yeni zihniyet kapitalist mekanizmaya karşı söylenmek yerine fiilen en az çabayı göstermeye dayalı bir hayat tarzı öneriyor. Bu akımın temsilcisi Çinli gençlere biz de bir Meksika ata sözü ile destek verelim: "Ne güzeldir hiç çalışmamak ve sonra dinlenmek."
AVRUPA
Avrupalı milli takımların kolonyal izler taşıyan etnik çeşitliliği
Euro 2021'e katılan futbol milli takımlarına bakıldığında Avrupa'nın son 20 yılda kazandığı etnik çeşitliliği de gözlemlemek mümkün. Hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinin milli takımlarında farklı coğrafya, kültür ve ten renginden isimler ve melez simalar görülebiliyor. Bu durumu hem Avrupa'da son dönemlerde yabancı düşmanlığının yükseliş nedeni hem de artan etnik çeşitliliğin tezahürü olarak okumak mümkün. Neticede Avrupa'nın artık sınırlardan ve kıyılardan geri çevirdiği göçmen akımının bir yansımasını bu milli kadrolar üzerinden izlemek işten bile değil.
KÜRESEL
KoronavIrüs engellemelerI sIvIl toplum protestolarını durduramadı
Dünyada pek çok devlet Covid-19 salgını bahanesiyle bilhassa protesto gösterilerini önleme yoluna gitti. Bununla beraber dünyanın birçok yerinde haksızlıklara, ayrımcılıklara karşı milyonların meydanları doldurması engellenemedi. Örneğin ABD'de siyahi George Floyd'un beyaz polislerce öldürülmesinden sonra başlayan Black Lives Matter hareketi defalarca kitlesel gösteriler ve bazen de şiddetli protestolar şeklinde meydanları doldurdu. Hollanda, Kolombiya ve Güney Afrika'da sivil kitleler ırkçılığı protesto eylemlerini bırakmadılar. Aynı şekilde Fransa defalarca Macron hükümetinin adaletsizliklerine karşı şiddete varan protestolara ve çiftçi ve işçilerin grevlerine sahne oldu. Nijerya'da güvenlik güçlerinin şiddetine karşı yüzbinler sokaklara çıkmaktan kaçınmadı. Mesela Hindistan büyük şirketlerle siyasi ve ekonomik elitin işbirliğine karşı dünya tarihinin en büyük çiftçi ayaklanmalarından biri ile yüzleşti bu dönemde. Rusya sokakları ise defalarca siyasi muhalif hareketlerin yolsuzluk ve baskılara karşı protestolarına şahit oldu. Askeri darbeye sahne olan Myanmar'da Koronavirüs yüzbinlerin direnişte bulunmalarını engellemedi. Aynı şekilde Cezayir, Hongkong, Şili ya da Beyaz Rusya 'da caddeler daha fazla demokrasi isteyen kalabalıkların çığlıklarıyla çınladı. Kısacası pek çok ülkede sivil toplum Koronavirüs bahanesine pabuç bırakmadı.
KoronavIrüs salgınının en kötülerI
Covid-19 salgını ülkelerin sağlık sistemlerini test ettiği gibi devlet yönetimleri ve başkanları için de bir imtihan oldu aynı zamanda. Bu imtihanı başarıyla geçenler olduğu gibi salgını ciddiye almayarak, bilimi küçümseyerek, önlemlerle dalga geçerek ve gerekenleri yapmayarak sınıfta kalanlar da oldu. Daily Beast dergisi tüm dünya liderleri arasında Covid-19 konusunda en başarısız olanları şöyle sıralıyor: Virüsle mücadelede en başarılı olmakla övünen ama bu yıl Covid-19'un merkezine dönüşen Hindistan başbakanı Narendra Modi. Covid-19'a karşı en ufak önlem almadığı gibi grip olarak nitelendirip ülkesini felakete sürükleyen Brezilya cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro. Salgını hiç dikkate bile almayan Beyaz Rusya devlet başkanı Aleksander Lukaşenko. Virüse yakalananların yüzde 9,2'sinin öldüğü Meksika'nın önlem almak yerine verileri hafife almayı tercih eden devlet başkanı Manuel Lopez Obrador. Ve tabii ki önce salgını inkar eden, sonra alaya alan ve ABD'nin rekor ölümlere sahne olmasına neden olan eski ABD başkanı Donald Trump.