Hukuka ve yasaların özüne uyarak gösterilen şiddetten uzak tepki yani sivil itaatsizlik yasal olarak hak talep edileceğine dair bir denklemin parçası. Pasif direnişin modern dünyadaki ilk örneğini veren Amerikalı filozof-yazar Henry David Thoreau'dur. Thoreau'nun felsefesinden yola çıkan Mahatma Gandhi, Martin Luther King ve John Lennon pasif direnişi yeniden gündeme getirdiler. Birbirinden farklı amaçlarla hareket eden binlerce insan öncülüğünde dünya çapında bazen kitlelere mal olan çok çeşitli pasif direniş örnekleri sergilendi. Jürgen Habermas'ın tanımına göre sivil itaatsizlik; yalnızca kişiye özgü inançların ve çıkarların temel alınamayacağı ahlaki bir protestodur. Fakat sivil itaatsizlik adıyla başlayan eylemlerin sonrasında devletler için kullanışlı malzeme olduğu, gücü elinde barındıran devletlerin çoğunluğu Müslüman halkları ezerken, sömürürken işgallerinin üzerini bir kılıf gibi kullandığı bu temaya artık herkes aşina. Bu refl ekse sahip olmazsanız Irak işgalini özgürlük ve demokrasi olarak okuyabilir, petrol meselesini unutabilirsiniz. Öte yandan "Renkli Devrimler" olarak pazarlanan Gürcistan, Ukrayna, Sırbistan gibi ülkelerdeki "otoriter rejimler"e karşı başlayan isyanları ABD, AB ve bunlara bağlı sayısız örgütle birlikte Soros'un vakfının da destekleyip fonladığı artık açık hale geldi. 15 Temmuz gibi kendiliğinden ve bilinçli şekilde yapılan bir halk hareketine dair üç maymunu oynamak bu tavır karşısındaki sis buharını aralamaya yardımcı olacaktır.
Sivil itaatsizlik
Şiddetsiz, çatışmasız, eylemsiz direniş ahlakı
"Sivil itaatsizlik" deyimi, ilk kez 1849 yılında Amerika'da Henry David Thoreau tarafından kullanılır. Kaynaklar "sivil itaatsizlik" doktrininin oluşumunda Meksika Savaşı'nın önem arz ettiğini gösterir. Meksika ile yapılan savaşın amacının zenci köleliğini yeni bir bölgeye yaymak olduğunu düşünen Thoreau'nun böyle adaletsizlikler yapan bir hükümeti mali bakımdan desteklememek için "kelle vergisi" ödemeyi reddetmesi üzerine hapse girmesiyle başlar her şey. Bu olay onun "Sivil İtaatsizlik" isimli makalesini yazmasına neden olur ve direnişler tarihine yeni ve alışılmadık bir tarz kazandırır. Bu tarz, tarihe "sivil itaatsizlik" olarak geçer ve sonrasında yapılan eylemlerin dayanak noktasını oluşturur.
DÜNYADAN SİVİL İTAATSİZLİK ÖRNEKLERİ
Silent Walk_Amerika
Amerika'da, ırkçılık karşıtı har eketin en önemli aracı sivil itaatsizlik eylemleri oldu. 28 T emmuz 1917 Yılında St. Louis 'de iki yüzü aşkın siyahinin öldürülmesinin ardından Harlem'de toplanan 8 bin kişi tarafından bandolu v e kadınların beyaz, erkeklerin siyah kıyafetler giyerek yaptığı pr otesto Silent Walk olarak hafızalara kazındı. Bu sessiz bir yürüyüştü ancak özellikle ABD'de büyük yankı uyandır acak ve yakın gelecekte değişimin habercisi olacaktı. Siyahların haklarına bir duyarlılık doğuracaktı. Irkçılık karşıtları, ırk ayrımı gözeten dükkânlardan alışveriş yamayı kesti, bu tip otobüslere binmemeye başladılar.
Sapan taşlarından bir halk harekâtına_Filistin
9 Aralık 1987'de İsrailli işgal güçlerinin askeri bir ar açla dört Gazzeliyi ezerek öldürmesinin ardından ilk intifada başlamıştı. F ilistinli halkın başlattığı v e "birinci intifada " dedikleri kıyam har ekâtı sırasında 34 yıl önce Cezayir'de toplanan Filistin Ulusal Konseyi, 15 Kasım 1988 günü bağımsız Filistin devletini ilan ettiler. 1973 yılında Şeyh Ahmed Yasin önderliğinde oluşmaya başlayan Hamas, işgalcilere karşı başlatılan birinci intifadanın önderi oldu. Filistinliler Hamas öncülüğündeki intifada ile Gazze v e Batı Şeria'daki İsrailli kurumları boykot ederek, işgal or dusunun emirlerine karşı sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirdiler. Filistinliler sözde İsrail Devleti yerleşkelerinde çalışmayı reddetti, ürünlerini satın almadı ve vergi ödemediler. Halk ayrıca Filistinli araçları İsrail ehliyetleriyle kullanmayı reddetti. İsrailli işgalcilerin ise İntifada'ya müdahalesi sert oldu. 18 yaş altı bütün Filistinlilerin yüzde 7'sini silahla, dayakla v eya göz yaşartıcı gazla yaraladılar. İsrail'in ağır silah v e tanklarına Filistinli halk sapan, taş v e sopalarla karşılık v erdi. İntifada süresi boyunca Filistinliler arasında toplam can kaybı 1.300' e ulaşmıştı. On binler ce Filistinli taş attıkları gerekçesiyle kolları bacakları kırılarak sakat bırakıldılar. Ancak direniş ağır katliamlara, işkencelere rağmen kadın-erkek, yaşlı-genç her kesim tarafından aralıksız sürdürüldü. 120 binden fazla Filistinli ise tutuklanmıştı. Dünya güçlerinin destekleriyle katliama devam eden İsrail için durak noktası hala yok. Bugün Şeyh Cerrah mahallesinde İsrail'in başlattığı olaylar tüm dünyanın gözleri önünde bir soykırıma sahne olmaya devam ediyor. İsrail, çıkardığı ırkçı nitelikteki yasalarla, Filistin toprakları üzerinde hiçbir mülkiyetleri ve hakları olmayan Yahudi yerleşimcilerin o topraklara göç etmelerinin zeminini hazırlıyor. İsrailli askerler tarafından yüzlerce masum halk öldürülürken Filistin halkı sivil dir enişe devam ediyor.
Tuz Yürüyüşü: Gandhi_Hindistan
Dünyaya pasif direnişi sevdiren insan, bir ülkeyi baştanbaşa değiştirmek için ömrünü adayan Gandhi oldu. Mart 1930'da tuz vergisine karşı Satyagraha felsefesine dayalı bir eylem başlattı. Denize doğru yapılan bu yürüyüşte Gandi'ye binlerce Hintli eşlik etti. Britanya idaresine karşı en rahatsız edici kampanyası bu oldu ve Britanyalılar buna karşılık vererek 60 binin üzerinde Hintliyi hapse attı. Kazançlı bir tekel oluşturmak isteyen İngiliz yönetimi tuz yapımını yasaklayınca Gandhi arkadaşlarıyla deniz suyunu buharlaştırarak tuz elde etti ve yasayı simgesel anlamda çiğnedi. Tam da umduğu gibi hapse atıldı. Ancak sonrasında Gandhi'yi yüzlerce, binlerce kişi izlemeye başladı. Hapishaneler tıka basa doldu. İngiliz yönetimi cezaevinde açlık grevi başlatan Gandhi'nin kendi ellerinde ölmesini göze alamayarak onu serbest bıraktı. Ancak Gandhi yasayı tekrar çiğnedi ve tekrar hapse atıldı. Böyle bir sarmalla karşı karşıya kalan sömürgeci yönetim yasayı kaldırmak zorunda kaldı. Sonunda Hindistan Gandhi'nin önderliğinde sivil itaatsizlik yöntemlerini kullanarak bağımsızlığına kavuştu. Gandhi, otuz yıl boyunca ülkesinin her yanında sivil itaatsizlik prensiplerine dayalı bir savaş sürdüren dünyaca tanınan bir bilge oldu
Sisi darbesini red cuması_Mısır
Hasan El Benna tar afından 1928 yılında kurularak 72 ülkede teşkilatlanan İhvan-ı Müslimin'in en çok konuşulmaya başlandığı zaman, İhvan önderi Muhammed Mursi'nin 2013'te halk tarafından seçildiği dönem oldu. Fakat demokratik seçimle gelen Mursi 3 Temmuz'da askeri darbeyle indirildi ve teşkilat üyeleri için zorlu günler başladı. Darbe olunca Mursi yanlıları olayı protesto ederek Rabia ve Nahda meydanlarında oturma eylemi başlattılar. Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur, geçici cumhurbaşkanı olarak atandı ve 4 Temmuz'da yemin ederek görevine başladı. Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) 5 Temmuz'da "Darbeyi Red Cuması" eylemleri düzenledi. Askeri müdahaleye karşı çıkan gruplar ve İhvan mensupları büyük bir protesto gösterisi gerçekleştirdiler. Mursi'nin Cumhuriyet Muhafızları Karargâhında tutulduğu söylentileri üzerine eylemciler Rabia Meydanı yakınlarındaki karargâh önünde de eylemlere başladılar. 8 Temmuz sabahı Rabia Meydanı'ndan Mursi'nin tutulduğu Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önüne gelen eylemcilere gerçek mermilerle müdahale edildi. Rabia katliamına giden yolun ikinci adımı, 27 Temmuz'da "Manassa olayları" olarak tarihe geçti. Güvenlik güçleri, bu kez Rabia Meydanı'nın güneyinde yer alan Manassa bölgesindeki göstericilere karşı kanlı bir müdahalede bulundu. Eylemcilerin başlarından vurulduğu müdahalede, Mısır Sağlık Bakanlığı verilerine göre 38 kişi hayatını kaybetti. İhvan ise 139 kişinin öldüğünü açıkladı. Yaklaşık 4 bin 500 kişiden oluşan darbe karşıtlarını susturmak için silah kullanmaktan çekinmeyen Mısır güvenlik güçleri, 14 Ağustos 2013 sabahı saat 06.30'da Rabia Meydanı'na dört koldan müdahaleye başladılar. Haksız yere makamından indirilen Mursi hakkında açılan altı ayrı davanın ikisi sonuçlanmadan mahkeme salonunda fenalaşarak vefat etti. Sonrasında pek çok İhvan üyesi idam edildi. Kamuoyunda "Kirdase Olayları" olarak bilinen dava, en çok sanık hakkında idam kararının verildiği davaların başında geliyor.
Nükleer karşıtı protesto_Amerika
1976 yılında nükleer e karşı Takoma Park'ta yapılan yürüyüştür. 28 Mart 1979'da Amerika Birleşik Devletleri Pensilvanya eyaletindeki Thr ee Mile Island nükleer santr alinde meydana gelen kazadan sonra New York'ta 200 bin kişinin katıldığı bir pr otesto gösterisi gerçekleştirildi. Kazadan iki hafta önce gösterime giren The China Syndr ome (Çin Sendromu) adlı Hollyw ood yapımı popüler filmde benzer bir konunun ele alınmış olması dikkatleri çekmişti. 12 Hazir an 1982'de New York'ta nükleer silahlara karşı bir mily on insanın katıldığı gösteri ise bugüne kadar en büyük nükleer karşıtı protesto oldu.
Olimpiyatlarda ırkçılık karşıtı protesto_Meksika
John Carlos ve Tommie Smith ikilisinin 1968 Meksika 'nın Mexico City şehrinde yapılan olimpiyatlar da madalya seremonisinde iken ABD'de yaşanan ırkçılığa karşı pr otestoları olimpiyat tarihinin en etkili v e dokunaklı eylemine sahne oldu. 16 Ekim 1968 günü madalyalarını almak üzer e podyuma çıkan iki siyahi atletin yaptıkları tek şey ABD milli marşı çalınırken siyah eldiv en giydikleri ellerini yumruk yapar ak havaya kaldırmak oldu. Bir ilk olan bu basit v e sessiz eylem tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı ve hafızlara kazındı.
Tank adam_Çin
Çin'in 1980'li yıllar da ekonomik krize girmesi v e enflasyonun yüzde 30'dan fazla artmasına iktidardaki Komünist Parti'nin insan hakları ihlalleri v e baskıları da eklenince ülkedeki birçok kesim yaşananlara isyan etti ve Çin Halk Cumhuriy eti'nde daha fazla demokrasi için ülkenin başkenti Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda binlerce gösterici toplandı. Çinli y etkililer öncülüğünü üniversiteli gençlerin yaptığı göstericileri dağıtmak için T iananmen'e 4 Haziran tarihinde bir çok tankla birlikte yaklaşık 200 bin asker gönder di. Gösteriye yapılan kanlı müdahalenin ardından binlerce kişi katledildi. Olayın üzerinden 32 yıl geçse de 5 Hazir an'da tankların önünde tek başına dikilen bir Çinlinin fotoğrafı özgürlük v e direniş ikonu olarak hafızalara kazındı.
DÜNYADAN VE TÜRKİYE'DEN SİVİL PORTRELER
"Demek ki benim/sivil, dayanılmaz bir yüreğim vardır"
İdris Küçükömer
Akademide sivil toplumun ilk seslendiricisi
İdris Küçükömer, 1960'lara değin, akademik dünyanın çerçevesi içerisindeki bir iktisatçıdır. 1960 ihtilali sonrasında, iktisadi açıklamaların toplumsal niteliğini de araştırmaya yönelir. Başlangıçta metodolojisi Marksizm'dir ancak bir anda kendisini içerisinde bulduğu Türkiye pratiğinin karmaşası onu y olundan çevirir. Yön dergisinde Doğan A vcıoğlu ve ekibi, Milli Demokratik Devrim'in koşulları üzerinde düşünürken, Küçükömer v e arkadaşları "sivil toplum" tartışmaları yaparlar. Küçükömer daha o dönemden itibaren, sosyalistlerce "CHP-asker- Kemalizm üçlüsüne kökten karşı çıkılması gerektiğini" ifade eder. Özellikle T ürkiye'de sağın solda, solun ise sağda konumlandığını söyler. Düzenin Yabancılaşması kitabıyla siyasi ezberleri bozar.
Kemal Tahir
Ülke gerçeklerini önceleyen rejim eleştirisi
Kemal Tahir'in Devlet Ana'yı yazması, "Batı ile hesaplaşmak zorundayız" tezinin tarihi kökleri olduğunu da anlatır. Hesaplaşma kavramı esasında Kemal Tahir'in içinde bulunduğu dönemdeki dünya sisteminin değişimiyle yakından ilgilidir. Çünkü imparatorlukları bitirip ulus devletleri ortaya çıkar an sanayi kapitalizminden finans kapitalizmine geçişi başlatan siyasi tasfiy e sürecinin tam ortasına doğar Kemal Tahir. Bu yüzden devlet kavramına bakış açısı da kuvv etli şekilde tasvip edici, destekleyicidir çünkü devletin çöktüğü, y eni bir devletin kurulduğu sırada ilk gençlik çağlarını yaşar. Onun ömrü ciddi siyasi dönüşümler e şahitlik eder; Osmanlı'nın çöküşünden 1970'li yıllara kadar Türkiye'nin önündeki bütün ihtimalleri, grupları, ideolojileri gördüğü gibi devlet varlığını kendi hayatında tecrübe eder.
Hikmet Kıvılcımlı
Kendi toplumundan esinlenen bir mücadele
1902 yılında Makedonya'nın Priştina kasabasında doğan Hikmet Kıvılcımlı yazar, çevirmen ve yayıncıdır. Daha 17 yaşında Kurtuluş savaşına gönüllü yazılır. Savaştan sonra Vefa Lisesi'ne ardından İstanbul Tıp Fakültesi'ne devam eder ek doktor olur. O genel olarak Türkiye siyaseti içerisinde, özel olarak ise Türkiye sosyalist hareketi çevresinde ismini zikr edebileceğimiz önemli entelektüellerden biridir. Yazılarında halk önderinin nasıl olması ger ektiğini "dervişlik" adanmışlığından söz eder ek ele alan Hikmet Kıvılcımlı' nın tüm yaşamı da buna örnektir. Türkiye komünistlerinin çoğu gibi üst sınıftan gelmemiştir Kıvılcımlı. Halkçılık ve emeği koruyarak kollar bu yüzden. Onun zihninde Osmanlıcılık, İslamiyet, Türkiye'nin kendine has doku ve yapısı süs değil içselleşmiş bir bilince karşılık gelir. Sağlam köklerin farkında olarak bir evr ensellik arar Kıvılcımlı. Sosyalizm mücadelesinin teorisini "Batı" odaklı okuyanların aksine yaşadığı toplumdan esinlenerek bir mücadele güder. Üst düzey teorik sorunları, bir köy kahvesindeki insanlara anlatırcasına işleyebilmesi, Eyüp Camii'nde hitap ederken besmeleyle başlayabilmesi ona has özelliklerindendir. Po stallarıyla evine girmeye çalışan Dev-Gençlileri "Oğlum, burası Müslüman evi ayakkabını çıkar!' diy e uyaran biridir o.
Martin Luther King
Şiddet ve sertlikten kaçınan barışçıl söylem
Amerika'da ırkçılık karşıtı fikir ve eylemleri ile sivil itaatsizlik kavramına katkı sağlayan önemli isimlerden biri de Martin Luther King olur. Dikkat çeken bir vaiz olan "Martin Luther King, "İş v e Özgürlük İçin Washington'a Yürüyüş" eylemi dolayısıyla 28 Ağustos 1963'te Lincoln Anıtı' nın önünde toplanan 250 bin kişiy e (60 bini beyaz olan), "Bir rüyam var" diy e başlayan ünlü konuşmasını gerçekleştirir.
Malcolm X
"Batı kültürü ve dayandığı Yahudi-Hıristiyan dini gelenekleri ırkçıdır!"
Malcolm X ya da asıl adıyla Malcolm Little, 19 Mayıs 1925'te ABD'nin Nebraska eyaletinde yer alan Omaha kentinde dünyaya gelir. Siyahi olduğu için daha ilk andan itibar en zorluklarla başlayan bir hayat mücadelesine girmiş bulunur. Daha sonra İslam'ı seçen Malcolm, Batı kültürü ve dayandığı Yahudi- Hıristiyan dini geleneklerinin doğal olarak ırkçı olduğunu ve şiddetsizliğin "ahmakların felsefesi" olduğunu öne sürer. Little olan soyadını X olarak değiştiren Malcolm X, bu değişimi kölelik çağrısı yapan soyadından kurtulmak ve siyahilerin yeni soyadını yine bir tür sembol olarak kullanması için yapar. "Bizden niye nefret ediyorsunuz?" diye soran bir beyaz muhabire şöyle cevap verir: "Bizi yüzyıllar önce buraya getiren, tarihimizden, kültürümüzden, dilimizden ayıran, hayvan gibi alıp satan beyaz adamdan nefret edip etmediğimi nasıl sorabilirsin? Bu bir tecavüzcünün iğfal ettiği kızcağıza "benden niye nefret ediyorsun' diye sorması gibi bir şey."