DENİZ IŞIKER BEDİR
PSİKOLOG
28 Şubat için iade-i itibar şart
Deniz Hanım Mardin'de yaşıyorsunuz ve çalıştığınız okulda kadın faaliyetleri içinde aktif bir şekilde yer alıyorsunuz. Mardin'de kadınların iş ve eğitime katılma durumu nasıl peki?
Üniversitemizin Kadın ve Aile Çalışmaları Merkezi'nin müdürlüğünü yürütüyorum. Türkiye'de yaşayan bir kadın olarak kadın konusuna eğilmemek nerdeyse imkânsız. Ben Mardin'de doğdum, 11 yaşıma kadar da Mardin'de yaşadım. Sonra okumak için farklı şehirlerde yaşadım. Nihayetinde de 2011 yılında yüksek lisansımı bitirip Mardin'e döndüm, burada üniversitede çalışmaya başladım. Benim çocukluğumdaki eğitim oranı ile şimdiki oran çok farklı. Kadınların okumasına destek olan aile sayısı günbegün artıyor. Ancak kadınlar için hayat her yerde olduğu gibi erkeklere göre nispeten daha zor. Erken yaşta evlendirilmek, özellikle evin büyük kızıysa kardeşlerine bakmak zorunda kalmak, sadece kız olduğu için okula gönderilmemek ve mevsimlik tarım işçiliği dolayısıyla okula devam edememek hâlâ yaygın bir sorun. Mardin, nüfusundan dolayı büyükşehir statüsünde ancak hâlâ diğer büyükşehirlere göre bazı imkanları kısıtlı bir şehir.
Yine de burada yaşamak birçok açıdan kolay ve güzel. Küçük bir şehir olduğu için trafik sorunu yok, büyükşehirlere nispeten insanlar birbirini tanıdığından ilişkiler de daha samimi oluyor. Kadınlar sosyal yaşama entegre durumdalar ve aktifler. Son yıllarda turizmin de hareketlenmesiyle birçok kadın iş yaşamına katıldı. Restoran işleten, sabun üreten ve kooperatif kuran kadınlar var. Kadınların sosyal hayata katılımı ile ilgili çalışan dernekler ve proje yapan kurumlar var. Benim de mensubu olduğum Mardin Artuklu Üniversitesi'nin açılmasıyla bölgede kadınların okuma oranlarının arttığına şahit oluyoruz. Kız çocuklarını şehir dışına göndermemek için okutmayan aileler kendi şehirlerindeki üniversitelerde okumalarına izin veriyor. Bu da bölgedeki üniversitelerin önemini arttırıyor, bana kalırsa. Ayrıca yerele dair sorunlarda akademisyenler olarak daha içerden bakma imkânımız da oluyor. Örneğin bölgede yoğun olarak yaşayan mültecilerle ilgili ya da bölgeye mahsus kadın sorunları ile ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Ancak yaptıklarımız denizde bir damla misali. Ben Mardinli bir kadın olarak bu bölge ile ilgili daha çok çalışmayı, daha çok üretmeyi boynumun borcu ve ilmimin zekâtı olarak görüyorum.
Yakın zaman önce 28 Şubat'ın Psikolojik Etkileri adlı yeni bir kitabınız yayımlandı. Sanırım, aynı zamanda da tezinizdi bu kitap. Bir psikolog gözünden, aşina olduğumuz söylemlerin dışında akademik bir tez olarak bu meseleyi hangi açıdan ele aldınız?
2011 yılında yüksek lisans tezimde çalıştığım bir konuydu. Elbette aradan uzun yıllar geçtiği için kitaba dönüştürürken eklemeler yaptığım ve çıkardığım yerler oldu, akademik bir metin olmaktan çıkıp daha okunabilir bir metin hâline geldi. Tezi yazdıktan sonra da kitaplaşmasını çok istemiştim ancak yazıldıktan 9 yıl sonra Muhit Kitap tarafından basıldı. Burada genel yayın yönetmenimiz İbrahim Tenekeci'ye teşekkür etmek isterim, bu kitabın basılmasını önemsediği ve o karanlık günlerin daha iyi anlaşılması konusunda destek olduğu için. Bu kitap benim ve başörtüsü yasağına maruz kalmış binlerce kadının hikâyesi aslında. Bu kitapla yasağın kadınlar üzerinde birçok tahribata neden olduğunu göstermeye çalıştım. Ben meseleyi ele alırken ne yaşandığından çok ne hissedildiğine odaklandım. Kadınların yasak sırasında duygusal anlamda neler yaşadığı ihmal edilen bir alandı. Tabi bu bir travmaydı ve travma üzerinde konuşmak kolay değildi. O yüzden bu kitabın her aşamasını tamamlamak zor oldu. Ben önce kendimde sonra da konuştuğum kadınlarda tespit ettiğim üç şey üzerine odaklandım: Travmatik etkiler, depresyon ve sosyal fobi. Kadınların söyledikleri üzerinden bu psikolojik süreçlerden nasıl geçtiklerini anlamaya ve en çok onların seslerine kulak vermeye çalıştım. Konuşulacak onca şeye rağmen susulan bir alan 28 Şubat. Maalesef konuşan insanlar da "mağdur edebiyatı" yapmakla suçlanıp susturuluyor. Benim kitapta da üstünde durduğum bir şey var. Aradan uzun yıllar geçse de 28 Şubat'ın psikolojik etkileri deneyimleyenleri açısından devam ediyor. Bunun için de gerçek bir yüzleşme ve iade-i itibar şart. Umarım okuyucusu açısından anlam kazanır yazdıklarım, dileğim ve duam budur.
Çalışma alanlarınızdan biri de yaşlılar ve yaşlılık üzerine. Bu bana da farklı ve ilginç geldi. Sizi bu alana yönelten nokta nedir?
Aslında babaannem sayesinde yaşlılık üzerine çalışmaya karar verdim. 12 çocuğu, 60 torunu var, hatta torununun torunlarını da gördü. Allah uzun ömür versin, çok güçlü bir kadın babaannem. Çok zorluk ve acı var hayatında, ama 89 yaşına rağmen hâlâ hayata sımsıkı tutunuyor. Doktora tezim yaşlılık alanındaki ilk çalışmam. Doktoram adli bilimler alanında olduğu için ve daha önce Türkiye'de az çalışılmış ama bence çok önemli bir sorunu, yaşlılıkta istismar ve ihmali çalıştım. Şiddet alanı genelde çocuk ve kadın üzerine odaklanıyor. Maalesef yaşlılara yönelik şiddet ve istismar sandığımızdan çok daha fazla, özellikle bakıma muhtaç yaşlıların ciddi risk altında olduğunu görüyoruz. Tabi şunu da söylemem lazım; Türk toplumu gerçekten yaşlısına saygı duyan ve yücelten bir toplum.
Tam da bu yüzden yaşlılık alanı bizler için daha önemli olmalı. Yaşlılık, Türkiye'de ihmal edilmiş bir alan olmaktan çıkmalı. Çalışmak istememin bir nedeni de bu alanın ihmal edilmiş olması. Elbette bu alanın ihmal edilmesinin birçok nedeni var ancak en önemli nedenlerinden biri Türkiye'nin genç nüfuslu olması ve yaşlıların sosyal hayatta daha az var olmaları. Yani göz önünde değiller ve belki bu yüzden sorunları da daha az dillendiriliyor. Fakat hem doğum oranlarının düşmesi hem de sağlık hizmetlerinin iyileşmesi ile yaşam süresi artıyor. Dolayısıyla Türkiye'de de bütün dünya gibi yaşlı nüfusunun arttığı ve gelecekte de hızla artacağını öngörebiliyoruz. Bundan sonra da yaşlılıkla ilgili çalışmaya devam edeceğim, çünkü çok önemli ve özel bir alan. Nobel Yayıncılık tarafından Yaşlı İstismarı ve İhmali başlığıyla yakınlarda yayımlanan kitabımı da bu vesile ile anmak isterim. Bu konuda yazılmış ilk kitap Türkiye'de. Tabi burada çok kısa bir şekilde ifade etmiş olsam da gelecekte yaşlılık alanında çok daha derinlikli çalışmalara ihtiyaç duyacağımızı ve bu konuyu daha çok ciddiye almamız gerektiğini de ekleyerek bitirmek isterim sözlerimi.