21. yüzyılın ilk yılları bilişim teknolojilerinin etkisinin hemen her alanda çok yoğun hissedildiği yıllar oldu. Teknoloji devrimi sadece insanın karşı karşıya kaldığı değişikliklerle değil değişikliklerin hızı, niteliği, etkisi ve bütün bunlarla birlikte insan eliyle, insana rağmen insanı kuşatan yeni araçların hayatımıza girişiyle de dikkat çekti. Bilişim teknolojilerinin teknolojik devrimin hızla ilerlemesindeki etkisi insanın makineyle ilişkisine yeni boyutlar getirmekle kalmadı, makineler ve onların kullandıkları yazılımlar insanın vazgeçilmezleri arasında yerini alarak onu hem bireysel hem de toplumsal planda farklı kimlikler, farklı düşünce ve davranış kalıplarına sokmayı da başardı. Bu yeni düşünce ve davranış kalıpları veri elde etme, işleme araçlarının çeşitliliğiyle insanın birçok açıdan dünyayla, çevresiyle, insanlarla, kendisiyle, diğer canlılarla ilişkisine yeni boyutlar, yeni anlayışlar getirdi.
Tekerleğin icadı ya da buharlı makinenin icadının insanın toplumsal varlığını etkileyip etkilemediği ya da ne kadar etkilediğini tartışmak sosyolojik bir tartışma olarak anlamlıdır elbette. Ancak bu etkinin dönemin insanının değişimine ve gelişimine hangi etkileri yaptığı da bir başka tartışmanın konusudur hiç kuşkusuz. Günümüzde teknoloji devriminin insan hayatına etkisi değerler bazında düşünüldüğünde daha derinden hissediliyor. Teknoloji devriminin insana sunduğu yeni düşünce ve davranış biçimleri gündelik hayatın vazgeçilmezleri haline geldi. İnsan artık kendi adına düşünüp hareket eden, davranış sergileyen ve kendisine sergilenecek davranış biçimlerini gösteren bilişim teknolojilerinin vazgeçilmez kullanıcısı oldu. 2000'li yılların başında yapay zekâ (AI) henüz gündemdeki tartışmalarda yerini almamışken sosyal ağlar üzerinden insanın kullanımına sunulan birçok sosyal medya platformu yirmi yılı aşan bir sürede inanılmaz boyutlarda ve oldukça farklı biçimlerde mobil teknolojilerin de yaygınlaşmasıyla insanı hemen her yönden çok derinden etkiledi.
Yeni bir kültür ve görünerek var olmak
İnsan, önceleri teknolojik bir yeniliği kullanma becerisi elde etme ve onun gündelik yaşamında kendisine sağladığı kolaylıklarla bu yeni teknolojileri değerlendirdi; kullanıcı olarak alışkanlık kazandığı ve vazgeçilmez duruma gelen sosyal medya uygulamalarıyla kişisel ve toplumsal ilişkilerinde karşı karşıya kaldığı yeni durumların insan olarak sahip olduğu değerlerle karşılaşması insanda kabul edilebilirlik sınırlarını oldukça zorlayan yeni "kültürel sahiplenmelere", yeni "kültürel değişimlere" ve bütün bu farklı görünümleri ve yeni durumları izah eden bir yeni kültüre yol açtı. Bu yeni kültürü mahremiyetten uzaklaşmayla birlikte izah edip tanımlayabileceğimiz ifşa kültürü olarak adlandırabiliriz.
İnsanın toplumsal varlığını anlamlı kılan değerler temelinde düşünüldüğünde teknoloji devriminin determinist bir tanımlamayla insanın geleceğine yönelik hemen her şeyi belirleyici olduğu yönünde yapılacak daha baştan teslimiyetçi bir yorum da doğrusu çok anlamlı olmayacaktır. Ne ki insan dizginlenemeyen sahip olma arzusunun peşinde koşarken hiç şüphesiz makineleri de bu yolda kullanmayı başardı! Bu nedenledir ki insan makineleri sadece birtakım işleri daha hızlı ve standardize yapmak için kullanışlı araçlar haline getirmekle kalmadı, bu makineler aracılığıyla topyekûn diğer insanları ve tabiatı da tahakküm altına alma noktasına varan kimi yazılımlar ve kimi araçlarla kendi egemenliğinin sınırlarını makineler üzerinden inşâ etmeye kalkıştı.
Bu kalkışma insanı önceleri makineleri kuran, kurgulayan konumuna getirmişken bugün artık makinelerin kurguladığı ya da kurgulayacağı, makinelerin inşâ edeceği insanı, insanları konuşur duruma gelmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla bilgisayarları inşâ eden insan, artık bilgisayarlar tarafından inşâ edilir olmuş ve tam da bu noktada bir içeriğin malzemesi olmakla kalmamış, bir meta halinde derlenip toparlanabilecek ve kendisine ait olanı yazılımların hizmetine sunarak gönüllü bir paketleme ve pazarlama hizmeti sunan bir insan haline gelmiş durumdadır.
Dijital kapitalizm sürecinde veriyi elde etmek için insan makine iş birliğini hemen her bağlamda kullanan dijital kapitalistler insanı büyük verinin bir parçası olarak işleyebilecekleri bir noktaya getirmek için yeni yazılımlar ve yeni mecralar oluşturdular. İnsanın en temel değerlerini kendilerini kullanarak sergiletebilecek arzuyla karşı karşıya bırakan bu yazılımlar önceki dönem insanlarının önemli gördüğü birçok değeri de anlamsızlaştırmayı, önemsizleştirmeyi başardı ve insanı alınıp satılabilecek bir bilginin malzemesi haline getirdiler. Ne ilginçtir ki makinelerle ve onlar için hazırladıkları yazılımlarla insanı birer meta haline getirmeyi başaran dijital kapitalizm aynı makineler ve aynı yazılımlarla, çocukların açlıktan ölmesine, çevreyi sağlıklı bir şekilde kullanıp gelecek nesillere aktarmaya, insanın beden ve ruh sağlığını olumsuz etkileyebilecek birçok tehdide çözüm üretecek makineler ve onlara uygun yazılımları sağlamakta aynı oranda başarılı olamadı, belki de buna hiç niyetlenmedi, kim bilir?
Mahremiyetten mahrumiyete giden yol
Sosyal medya kullanıcısı insan, görme ve görülme arzusunu yerine getirmek için sanki bunca yıl Instagram, Facebook, YouTube ve TikTok'un piyasaya çıkmasını bekliyormuşçasına canhıraş bir çaba içerisinde insana özgü hemen her şeyin her türlü mecraya döküleceği içerikleri bizzat kendi eliyle herhangi bir değer ya da sorumluluk hissetmeden paylaşmaya başladı. Bireysel ve toplumsal bir değer olan mahremiyet duygusu dinî terminolojiye ait bir kavram olarak da gündelik hayattan ve davranışlardan uzaklaştı; görülme, ifşa etme, kendini göstererek var etme anlayışı bütün bunların da ötesine geçerek aynı zamanda kendinde olanı gösterilmesi gereken konumuna getirerek, paylaşarak ve yayarak varlığını devam ettirme arzusuna dönüştü. En yalın ifadesiyle mahremiyet kavramının barındırdığı 'hürmet', 'mahrem', 'haram' gibi temel dini kavramların bile gözden uzak tutulduğu kendini, kendine ait olanı,kendi arzu ettiklerini başkaları üzerinden görme ya da gösterme arzusu gösteri toplumunda yeni bir kültürün oluşmasına yol açtı: İfşa kültürü.
İnsanın sanki yıllarca bu arzusunu hep bastırdığı düşüncesine kapılmak durumunda kalıyoruz paylaşılan içerikleri görünce. Oysa insanın hangi inanç ve ideolojiye sahip olursa olsun bireysel ve toplumsal değerleri yok sayan, varlığını sanki dünyada sadece kendisi varmışçasına büyülü bir ekran dünyasına hapseden içerikler oluşturması ve hızla yayarak paylaşıma sunması anlık hazların tutsağı haline gelmesine yol açıyor. Sanal dünyada görünür olmak, bütün içeriklerin en basit ifadeyle gözetim kapitalizminin derleyip toparlayıp pazarlayacağı nesneler haline gelmek demektir.
Dijital kapitalistlerin ellerinde bir pazarlama nesnesi haline gelen bu yazılımlar insanın sanki bastırılmış bu duygularının açığa çıkarılmasında onlara sağladığı eğlence, mizah ve hatta kazanç amaçlı uygulamaların zamanla show business'a dönüşerek insanın bu dünyaya girmeden önce mahrem dediklerinden mahrumiyetine giden bir süreci oluşturuyor. Bu süreç mahremiyet duygusunun kaybına, ortadan kalkmasına ve insanın bunu bizzat isteyerek yapmasına yol açıyor. Öte yandan Big Brother bizi gözetlemekten vazgeçmiş olmuyor ama bizi kendisine "biz buradayız, buyuz, yememiz, içmemiz, oturup kalkmamız, sevinip eğlenmemiz, ağlayıp üzülmemiz, alıp verdiklerimiz, düşüp kalktıklarımız ve hatta akıl ve ruh sağlığımızla ilgili bana ait olanlar şunlardır" deme noktasına getiriyor.
İfşa kelimesinin içerisinde barındırdığı anlamdan yola çıktığımızda dahi "sır olanın açığa çıkması" eyleminin dışında açık edileni yayma çabası da ifşa kültürünün tek boyutlu bir eylem olmadığını ortaya koyuyor. Tabi burada aynı anda iki eylemin (sırrı açığa vurma ve onu yayma) gerçekleşmesi, aslında ifşa kültürünün oluşmasında önemli bir etkisi olduğunu düşündüğümüz "eşsiz olunduğu", "eşsiz olunacağı" fikrini empoze ediyor.
Küresel bir dijital gözetim
Arkadaşların birbirleriyle buluşması, fotoğraf/video paylaşımı ve bir mecrada birbirlerinden haberdar olmanın çok ötesine geçen ve artık mahremiyetin yok oluşuna giden taşları döşeyen ifşa kültürü küresel dijital gözetimin kendisine sunduğu hizmetlerin(!) hangi amaçları barındırdığını çok da umursamıyor. Öyle ki bugün en temel insanî ilişkilerden uluslararası ilişkilere, istihbarî bilgilerden ekonomik ve kültürel ilişkilere kadar sırrın ifşa edildiği ve ifşa kültürünün dayanılmazlığı karşısında önemli bir paylaşım yaptığını ve bu yolla farklı olduğunu ve fark edileceğini düşünenlerin; söyledikleriyle, yaptıklarıyla, yazdıklarıyla, yiyip içtikleri, giyinip kuşandıklarıyla bugün için önemli görülen insanlar (youtuber, influencer, fenomen vb.) olsa da yarın farklı olmanın ve farklı görülebilmenin, yapıp ettikleriyle kendilerini görünür kılmanın bugün hazzını yaşayanların yarın hangi noktada olacakları bugünden çok büyük soru işaretlerini de karşımıza çıkarıyor.
Unutulmamalıdır ki ifşa olanı gören, duyan, gözetleyen ve ortada olanı toparlayan birileri de olacaktır!
"Sırrı açığa vurmanın sırrın esiri yapacağı" düşüncesi gözetim kapitalizminin tam da aradığı bir hal. Büyük veriyi oluşturmaları için her biri birer küçük veri parçası olan dijital insan dijital kapitalizmin tüketim nesnesi oldu. İfşa, tüketim nesnesi olan insanın vazgeçilmez davranışı haline geldi. Bu aynı zamanda sırrını ifşa edenin, sır gördüğünü, sır bildiğini ifşa edenin sır anlayışının da değişmesine, neyin sır neyin sır olmadığının da sırrın ifşa edildiği mecralarca belirlenmesine yol açtı.
Bugün henüz yapay zekanın emeklemeye başladığı, Deepfake uygulamalarının insanın şaşkınlıkla karşılayacağı birçok görünümle karşımıza çıktığı, aplikasyonların bizim adımıza ya da biz farkında olmadan işlerimizi yaptığı bir dünyanın yeni kültürel görünümleri bugün hangi yaş kuşağından olursa olsun hemen her insanı etkileyecektir. Bu etki karşısında insan mahremiyetten mahrumiyete değil mahkûmiyetten hakimiyete giden bir kullanıcı olduğu, biçimini ve içeriğini insana özgü değerlerle donatabildiği ölçüde ancak başarılı olacaktır ya da insan olarak kalacaktır demek çok da iddialı olmasa gerek! Çünkü insan bilginin artık güç olduğu bir dünyada değil bilgiye sahip olup, onu analiz edenlerin iktidar olduğu bir dünyada yaşamaya çoktan başlamıştır bile.