İsmihan Şimşek: ÖLMEK YA DA ÖLMEMEK… İŞTE BÜTÜN MESELE BU

ÖLMEK YA DA ÖLMEMEK… İŞTE BÜTÜN MESELE BU
Giriş Tarihi: 26.04.2024 11:05 Son Güncelleme: 26.04.2024 11:05

İnsanın bütün meselesi ölümle… Hayatı anlamlandırmak için bile ölüme ihtiyaç duyuyor. Dinlerin bu dünyayı anlamlandırmadaki tek argümanı ölüm. İnsan, Allah ile bağını ölümden sonraki hayat üzerinden kuruyor ve öldükten sonra ahirette hesaba çekileceğini göz önüne alarak Allah'ın emir ve yasaklarına göre hareket ediyor. Ölümsüzlük arzusu ise insanlık tarihinin başından itibaren destanların, masalların, sanat eserlerinin ve toplumların gündeminden hiç düşmedi.

Lacivert'te daha önce yayınlanan "Robotların İmanı" adlı yazımda özellikle dikkat çektiğim fakat detayları ile ele alamadığım insanın ölümsüzlük arzusu, transhümanizm ve yapay zekâ çalışmalarının da temelini oluşturuyor. O yazıda da bahsettiğim gibi insanın cennetten kovulup yeryüzüne indirilmesinin sebebi şeytanın onu ölümsüzlük vaadiyle kandırması…

Alak Suresi'nde "İnsan kendini yeterli gördüğünde azar (6-7)" ayetiyle tüm haddi aşma eğilimlerimizin kökenine işaret edilir. İnsanın yaratıcıya karşı ihtiyaç ve eksiklik duymaması, verilen nimet ve imkânlara şükretmeden onları salt kendisiyle ilişkilendirmesi ve kendisini mutlak yeterli görmesi neticesini doğurur.

Transhümanizm tam da bu "mükemmel, eksiksiz insan" temeli üzerine inşa edilir. İnsanı robotlaştırmanın, robotları insanlaştırmanın yaşamı mutlak bir kusursuzluğa, ölümsüzlüğe dönüştüreceğine inanılır. Bu, şeytanın insanı ölümsüzlük vaadi ile kandırdığı yasak elmadır. O insanı ölümsüzlüğe kavuşacağına inandırarak bir nevi tanrılaşma vaat ederek ilk günahı ile tanıştırdı. İnsanı cennetinden ayırarak yeryüzüne düşürdü. O günden beri insan yeniden cenneti kazanmak için uğraşıyor.

Dondurulmuş ölüm, hayata dönüş

Yapay zekâ robotlar, insan beynine çip yerleştirilmesi, klonlama çalışmaları gibi pek çok girişim yasak elmaya duyduğumuz arzunun uzantıları. İnsanlık bu ölümsüzlük fikrine hizmet edecek her şeyi dünyanın sonunu getirmek pahasına kullanıyor. Aslında burada bir ironi saklı; ölümsüzlüğe kavuşma arzusunun dünyanın sonunu getirmeye başlaması…

İnsanın ölümsüzlük fikri ancak insanın kısıtlılığı ve kusurlarının ortadan kaldırılmasıyla mümkün görünüyor. Bu fikrin aslında insanın Tanrı ile bağının koparılması anlamına geldiğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Ölümün ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar, insanların Tanrı ile kurduğu bağın zayıflamasına, hatta yok olmasına neden oluyor. Bu çalışmalar artık "ölümsüzlük umudu (!)"nu daha da artıracak ciddi aşamalar kat etti.

Mesela henüz tedavisi bulunmayan herhangi bir hastalığa yakalanan bir insanın, tedavi bulununcaya kadar dondurulup tedavisi bulunduğunda kaldığı yerden devam edecek şekilde tekrar hayata kazandırılabileceği üzerine çalışmalar yapılıyor. Bu konuda bir solucan deneyi yapılmış ve başarıya ulaşılmış. Buzlaştırma tekniği olarak adlandırılan bu yöntem ile solucan, hafızasında herhangi bir değişiklik ve bozulma olmadan tekrar canlandırılmış.

Tıpkı Baudrillard'ın "Ölüm artık bulunduğunu sandığımız yerde değildir. O artık biyolojik, psikolojik, metafizik ve hatta ölümcül bir şey de değildir. Ölüm, bu dünyanın sahip olduğu belleğin tamamen sterilize edilip, saydam bir tabut içinde dondurulmasıdır" cümlesinde dediği gibi. Artık dondurulmuş ölüm, bir anlamda yeniden yaşama dönüşün kendisi oluyor.

Modern bilimsel araştırmalarda yaşlanmanın da bir hastalık olduğunu düşünen doktor sayısı gittikçe artıyor. Bildiğimiz gibi yaşlanma sonucunda ölüm fikri oluşur. Ancak eğer yaşlanma bir hastalık olarak algılanırsa ölümün de bir hastalık olduğu düşünülecek, bu anlamda çalışmalar ölümün ortadan kaldırılması üzerine olacak.

Bu yönüyle günümüzde teknolojinin gelişmesi ile ölümün hastalık olduğuna dair yaklaşımlar oldukça artıyor. Doğal bedenin toplumsal, dini, sosyal alanlardan etkilenme durumlarını ortadan kaldıran teknolojik bedenler, bedenin Tanrı ile bağının azalmasına neden oluyor. Aynı zamanda bu insan sonrası teknolojik bedenler, toplulukların, insanlığın ve ahlaki aidiyetlerin yeniden inşa edilmesine de neden olacak.

İnsandan geriye ne kalacak?

İleri teknoloji ile insan bedeninin içine girilerek sadece zihinsel süreçleri değil bedenin tüm fonksiyonları öğrenilmeye başlandı ve yaşam sırasında aksayan her alan yapay biyolojik sentetik maddelerle onarılmaya çalışılıyor. Çinli bilim insanlarının bir av köpeğini daha kaslı ve daha yapılı hale getirmek üzere yaptığı ve başarıya ulaşan genetik çalışmalar bu alana örnek olarak gösterilebilir.

Tabi ki bu çalışmalardaki asıl amaç insan vücudunda ortaya çıkan veya doğuştan getirilen birtakım kusurlu durumları ortadan kaldıracak doğal vücuda müdahalede bulunmak. Yapay zekâ insanımsı robotlar ya da robotumsu insanlar bu bedeni ve belki hafızayı ileriye taşıyabilseler bile duygular ne olacak bilemiyoruz. Yani ileriye taşınan şey "mükemmel insanın" (!) tamamen kendisi olabilecek mi, başka bir forma mı dönüşecek? Duygusuz, ruhsuz bir forma… Peki, bu form gerçekten mükemmel olabilecek mi?

Yapay zekâ aracılığıyla teknolojik ölümsüzlük, insanın beyninin bir makine ya da robota aktarılması sonucunda ulaşılan zihinsel ölümsüzlüktür. Bununla birlikte, beyin transferini temele alan bu teknolojik gelişmenin bir "ben" sorununu oluşturacağı kesin. İleri teknolojinin bedenin içine girmesi ile birlikte varoluşumuza anlam katan, insan olmamıza neden olan duygularımızdan uzaklaşma tehlikesi kaçınılmaz. Artık her şey yapay zekânın egemenliğine bırakılacak ve "ben"den, kimliğimizden, ruhumuzdan vazgeçme durumu söz konusu olacak. Yani teknolojik ölümsüzlük, ne yazık ki maddi olmayan ben'i askıda bırakmış gibi gözüküyor.

Yapay şekilde üretilmiş zihinler ve duygular, elektronik ve sentetik biyolojik maddeler kullanılarak oluşturuluyor. Bu şekilde insan benzeri davranış ve eylemler gerçekleştiren robotlar, yapay zekâ çalışmalarının geleneksel bilim, kültür, sanat, sosyal ve tüm bunların yanında dinî anlayışlarını da etkiler duruma geliyor. Çünkü sayılan tüm alanlar, insan etkinliklerini konu edinen alanlardır. İnsan nihayetinde belirli kurallar dahilinde yaşayan ve hayatı son bulan bir varlık. Bunun farkında olan yapay zekâ çalışmacıları insan hayatının sona ermesini engelleyecek yollar arıyor. Çünkü insan eylemlerinin, duygularının, zihinsel süreçlerinin hem belirlenmesi hem de aktarımı yapay şekilde gerçekleştirilebilir ise ölüm ortadan kalkacak.

Bu durumda ortaya çıkacak olan insan türü, insanüstü varlık olarak tanımlanacak veya insan, yeniden tanımlanacak. Velhasıl insanı ve sosyal varlığı yeniden tanımlayacak bir ideoloji ile karşı karşıyayız. Transhümanist Manifesto'nun yazarı Natasha Vita-More, verdiği bir röportajda Transhümanizmi, bir teknoloji olarak görmüyor. O Transhümanizmi, bir dünya görüşü olarak görüyor ve "insan hayatını, insan olmayı iyileştirmek ve bunu da aşkın insan geliştirme yoluyla yapmak" şeklinde ifade ediyor.

"Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık" *

Transhümansitler, ölümsüzlüğe biyolojik veya sanal olarak iki farklı şekilde ulaşılabileceğini iddia ederler. Bu noktada bazı transhümanistler, ölümsüzlük kavramının insan ömrümün radikal bir şekilde uzatılması şeklinde anlaşılması gerektiğine de vurgu yapar. Dolayısıyla ölümsüzlük kavramının ne ifade ettiğine dair bir fikir birliğinin olmadığını söyleyebiliriz.

Transhümanizm; nanoteknoloji, gen klonlama, yapay zekâ gibi ileri teknolojilerin insan üzerinde detaylı bir biçimde kullanılmasını destekleyen kültürel bir hareketliliktir. Bunlar insanların ileri teknoloji ile daha da geliştirilmesinin çağın bir gerekliliği olduğunu, hatta bir zorunluluk olduğunun kabul edilmesinin gerektiğini ileri sürerler. Transhümanizm fikri üç teknolojik ilerlemeyle bağlantılıdır. İlki, radikal nanoteknolojinin bir türüdür. İkincisi, yaşam süresinin uzatılması temelinde yaşlanma ve ölüme çare bulunmasıdır. Üçüncüsü ise bilgisayarın gücünün yapı değiştirmesiyle yapay zekâ ve ileri nanoteknoloji aracılığıyla üst insan seviyesine ulaşmaktır.

Tanrı gibi olmaya çalışan insan fikrinin yalnızca makine ve insanın birleşimiyle mümkün olacağını düşünen araştırmacılara göre insanın gelişen teknolojiyle sürekli kendisini yenilemesi gerekiyor. Bu fikir insanın zorunlu olarak evrimsel olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla zayıf teknik donanıma sahip olan insanlar, yok olmaya mahkûm olacak. Ancak gelişen ve sürekli değişen teknoloji karşısında kendisini yenileyen biyo-robotlar, hayatta kalmaya devam edecekler.

Bu durumda insan biyo-robotlar karşısında oldukça basit kalacak. Zaten transhümanist akımın en önemli iddiasına göre "insan biyolojisi ve fizyolojisi hiç de hak etmediği halde oldukça kısıtlı bir yapıda." Oysa Kuran-ı Kerim'de Allah insanı en mükemmel ve en şerefli haliyle yarattığını söylüyor. Evet insan en mükemmel haliyle dünyada… Ama o insan, insan olarak kalmak değil, ölümsüzlüğe kavuşup tanrılaşmaya çalışıyor.

Aslına bakarsanız transhümanistlerin ölümsüz olarak var edebileceklerini iddia ettikleri varlığın birleşik, varlığı kendinden olmayan, tek başına varlığını devam ettiremeyen özelliklere sahip olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir varlığın ezelî ve ebedî bir şekilde devam etmesinin mümkün olmadığını rahatlıkla anlayabiliriz. Çünkü biyolojik veya dijital ölümsüzlük iddiası, yine bir varlığa ihtiyaç durumunu zorunlu olarak gerektiriyor.

Varlığı başkasına bağlı olan varlık, kendisini var eden varlığın yok olmasıyla ortadan kalkar. Zorunlu olarak kendiliğinden var olan varlık başka varlıkların birleşiminden oluşamaz. Çünkü birleşik varlık, kendisini oluşturan cüzlere ihtiyaç duyar, bu cüzlerin yok olmasıyla kendisinin de yok olması gündeme gelir. Aynı zamanda bu birleşik varlık, kendisini meydana getiren parçalara muhtaçtır. Başkasına muhtaç olan bir şey temel olarak sonsuz ve ölümsüz de olamaz.

*Tin Suresi -1. Ayet

BİZE ULAŞIN