Muhammed Bâkır Köse: COĞRAFİ KEŞİFLERDEN BUGÜNE: MASUM OLMAYAN BİR TARİH

COĞRAFİ KEŞİFLERDEN BUGÜNE: MASUM OLMAYAN BİR TARİH
Giriş Tarihi: 15.2.2024 11:49 Son Güncelleme: 15.2.2024 12:34
Mevcut Batılı düşünce ve zihniyetin oluşumunun ardında Avrupa’nın son birkaç yüzyıllık dönemde geçtiği dönemeçler ve tecrübeler yatıyor. Günümüzde dünyadaki tüm hadiselerde etkisini hissettiğimiz Batılı anlayış ve tavrın şekillenme sürecinde en önemli rolü büyük ölçüde mihenk taşı niteliğindeki birkaç tarihi hadise oynadı. Etkileri uzun sürelere yayılan ve geniş toplumsal kesimlere uzanan bu süreçler önce Avrupa ardından da onun Batı olarak isimlendirilen uzantılarının zihniyetinin temel taşlarını döşediler. İşte bu hadise ve süreçlerin en belli başlıları…

COĞRAFI KEŞİFLER
Sömürgecilik tohumlarının atılışı


Hikâyeyi Keşifler Çağı'yla başlatabiliriz. Çünkü coğrafi keşifleri, Avrupa kaynaklı güç merkezlerinin sömürgeci kodlarının oluşmasındaki en büyük dönüm noktası olarak görmek gerekiyor…

İber Yarımadası'nın iki büyük gücü İspanya ve Portekiz, Asya'daki maden ve baharat kaynaklarını
topraklarına getirmek için alternatif yollar aramaya başladı ve okyanuslara yöneldi. İpek Yolu'nun Osmanlı hâkimiyetine girmesi bu arayışta en büyük itici güçtü. Gemi tasarımında ve pusuladaki teknik gelişmeler, yeni ve cesur kaptanların yetişmesi, Hristiyanlığı yayma misyonu, Marco Polo'dan sonra oluşan başka coğrafyaları tanıma iştahı gibi etkenler de İspanya ve Portekiz'i motive ediyordu.

Portekizli kaptanların 1419-1427 yılları arasında Madeira ve Azor takımadalarını keşfiyle başlayan süreç Batı Afrika, Ümit Burnu, Hindistan, Amerika,
Japonya ve Sri Lanka'yla devam etti. Bu seferler, basit birer keşif hareketinin ötesinde işgal niteliğindeydi ve sonu gelmez sömürülerin başlama
noktası olmuştu. Bir örnek olarak Amerika'nın istilasından bahsetmek yeterli olur:

Hernan Cortes, İspanya'nın en önemli kumandanlarından biriydi. Cortes, Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden sonra ilk olarak Küba'yı ele geçirdi. Ardından Meksika'ya girdi, Azteklerle savaştı. İspanyollar bu yeni kıtaya gelirken, kıta yerlilerinin hiç tanımadığı çiçek hastalığını da beraberinde
getirmişlerdi. Çiçek hastalığına bağışıklığı olmayan yerliler kırıldılar. Peru kralının da çiçek hastalığından ölmesi ve peşinden çıkan taht kavgaları, Peru'nun da İspanyollara teslim olmasına yol açtı.

Kolomb'un Amerika kıtasına on yedi gemiyle yaptığı ikinci sefer, "Ey İber devletleri, sömürüde yarışınız" şeklinde bir nida işitmişler gibi İspanya ve Portekiz arasında bir krize sebep oldu. Araya Papa girdi, "Tordesillas Antlaşması"yla sonuçlanacak olan sürece arabuluculuk etti. Antlaşmanın sonucu ilgi çekiciydi: Cabo Verde Adaları'nı başlangıç noktası alarak, bu noktanın 1550 km batısında bir Kuzey-Güney meridyeni çizildi. Sınırın batısında
kalan keşfedilmiş ve keşfedilecek bütün bölgeler İspanya'ya, doğusunda kalan keşfedilmiş ve keşfedilecek bütün bölgeler ise Portekiz'e aitti. Bugün Meksika ve Şili gibi ülkelerde İspanyol, Brezilya'da ise Portekiz kültürünün egemen olmasının sebebi bu antlaşmadır.

MEZHEP SAVAŞLARI VE DEVLETLEŞME
Siyasi çıkarın dinî hassasiyetin önüne geçişi


Martin Luther, Kilise'ye karşı 95 Tez'ini yayımladıktan sonra Avrupa'yı Avrupa yapan bir süreç başladı. Luther'i destekleyenler, Katoliklerle giriştiği savaşları kaybetti ve 1555 yılında Augsburg Barışı imzalandı. Anlaşmaya göre Alman prenslikleri istediği mezhebi seçebileceklerdi. Avusturya Arşidükü II. Ferdinand, Kutsal Roma İmparatorluğu tahtına oturur oturmaz, imparatorluk içerisinde yaşayan herkesin Katolik olduğunu duyurarak anlaşmayı bozdu ve bu karara karşı isyan hareketleri yükselince meşhur "30 Yıl Savaşları" patladı. Bir tarafta Bohemya, İsveç, Danimarka- Norveç'ten oluşan Protestanlar; diğer tarafta da Kutsal Roma İmparatorluğu ve İspanya'dan oluşan Katolikler vardı.

Savaşın başlarında II. Ferdinand'ın Katolik Birliği büyük zaferler kazandı. Doğu ve Kuzey Avusturya'daki isyanların büyük kısmı bastırıldı. İlerleyen yıllarda galibiyet her iki tarafa da gitti geldi ve en nihayetinde İspanya; Portekiz ve Hollanda üzerindeki hâkimiyetini kaybetti, Almanca konuşan Orta Avrupa ülkeleri büyük haklar kazandı. Westphalia Barışı adı verilen bir antlaşma imzalanarak 30 Yıl Savaşları sonlandırıldı.

5 ila 8 milyon arasında insanın öldüğü tahmin edilen bu büyük savaş Avrupa tarihini şekillendiren çok önemli sonuçlara yol açtı. Katolik Kilisesi eski gücünü kaybetti. Kutsal Roma İmparatorluğu altındaki prenslikler neredeyse bağımsız birer devlet haline geldiler. Habsburg kralları zayıflarken Fransa güçlendi.


Son büyük din kaynaklı savaş olan 30 Yıl Savaşları'nın belki de en önemli sonucu, Avrupa devletlerinin bundan böyle siyasi çıkarı dinî hassasiyetin önünde görmeye başlamalarıydı…

FRANSIZ DEVRIMI VE AYDINLANMA
Avrupa'nın siyasi şekillenişi


1689 yılında İngiliz Parlamentosu tarafından bir beyanname yayımlandı: İngiliz Haklar Beyannamesi. Buna göre kral, yetkilerinin birçoğunu parlamentoya devrediyor, bu beyanname ile Parlamento'daki görüşmelerden dolayı üyelere mahkeme önünde suçlama yapılmasının önüne geçiliyordu. 1776 yılında imzalanan Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ise bütün insanların özgür ve eşit olduğunu,

kurtulinsanların doğuştan gelen ve kaybetme ihtimali olmayan, hükûmetler veya devletler tarafından bağışlanmamış ve onların keyfine tabi olmayan haklara sahip olduğunu ilan ediyordu. Descartes, Montesquieu, Voltaire, Rousseau gibi aydınlanmacı filozofların düşünceleriyle birlikte bu bildiriler
Fransız İhtilali'nin entelektüel zeminini oluşturdu. İşin bir de ekonomik sebepleri vardı...


Fransa, giriştiği uzun boylu koloni savaşlarından dolayı ekonomik bir çıkmaza girmiş, kraliyet bu sorunun çözümünü vergi artışında aramıştı. 1789 yılında XVI. Louis, soyluları toplayıp toprak mülkiyeti üzerinden vergi alınmasını istediğinde soylular meclisin toplanmasını istediler. Soylular, din adamları ve halktan seçilen üç kamaradan oluşan Genel Meclis, 1614 yılından beri toplanmamıştı ve bu yeni toplantı toplumsal yapıdaki çelişkileri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Burjuvazinin isteği üzerine meclis, bir "Milli Meclis"e dönüştü. Kral telaşlı bir hamle olarak burjuvazi yanlısı maliye bakanını görevden aldı.

Burjuva ahalisi ise haklarını kaybedeceği korkusuyla peşine diğer halk unsurlarını da katarak ayaklandı ve sürecin sonunda, 1792 yılında Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyet idaresi, "milli birliği sağlamak amacıyla" eski kral XVI. Louis ve kraliçe Marie Antoinette de dâhil olmak üzere on binlerce kişiyi idam etti. 1793'te ise başını Maximilien Robespierre'in çektiği bir terör dönemi başladı. Bu dönemde devrime destek veren on binlerce insan giyotine gönderildi. 1795'te "direktuvar hükûmeti", 1799'da ise Napolyon Bonapart'la başlayan ve sonu imparatorluk dönemine giden konsül hükûmeti başladı.

SANAYİ DEVRİMİ
Tüket, üret ve tekrar tüket zihniyetinin doğuşu


Rönesans, reform, aydınlanma ve Fransız devrimiyle eski kutsallar terk edilmiş ve yeni kutsalların imparatorluğu başlamıştı: Akıl ve bilim. Avrupa'da nüfusun artması, kent merkezlerine göçlerin başlaması, çeşitli coğrafyaların işgali sonucu buralardaki hazinenin başta İngiltere olmak üzere
Avrupa devletlerine kayması, orta sınıfın alım gücünün yükselmesiyle talebin artması, lojistikte yaşanan gelişmeler ve bir dizi diğer sebep sanayi devrimini doğuran ortamı hazırladı.

İngiltere, 18. yüzyılda dünyanın en büyük sömürge imparatorluğu konumundaydı ve bu konumu İngiltere'ye, hammadde kaynaklarını ve potansiyel pazarı elinde bulundurma imkânı veriyordu. Kömür ve demir zaten bünyesinde vardı. Borsa ve bankacılık sektöründe oldukça güçlüydü. Bu durum, "sanayi devrimi" olarak anılan sürecin İngiltere'de gelişmesini sağladı.

Sanayi devrimi, talep artışından dolayı birçok alandaki teknik gelişmeler yoluyla üretim artışına ve maddi refaha yol açmış gibi görünse de butik üretimden fabrika sistemine, dolayısıyla da yeni bir sınıfın oluşmasına sebep olmuştur: İşçi sınıfı. Bu yeni sınıf, makinelerin tekdüzeliği ve kolay kullanımı sebebiyle, bugün "vasıfsız işçi" olarak anılan ve oldukça düşük ücretlere çalıştırılan insanlardan oluşuyordu. Hatta patronlar, daha da ucuza çalıştıkları için kadın ve çocukları tercih ediyor ve günlük 20 saate varan uzun çalışmalar talep ediyorlardı. Aydınlanma felsefesinin yeni fikirleri ve muhtelif insan hakları belgeleri uygulamada sınıfta kalmış gibiydi…


Sanayi devriminin birtakım sonuçları oldu. Burjuvaziye fabrika sahipleri de katıldı. İşçi sınıfı nicelik olarak büyüdü. İnsanlık dışı çalışma şartları sosyalizmin doğuşuna zemin hazırladı. Nüfus arttı ve kentlere akmaya başladı. İngiltere başta olmak üzere üretim fazlası veren ülkeler, sömürü adreslerini artık pazar olarak değerlendirmeye başladılar ve bu şekilde sömürgenin farklı bir türü ortaya çıktı. Belki de en önemli sonucu, modern kapitalist dünyanın oluşmaya başlamasıydı…

DÜNYA SAVAŞLARI
Önce savaşı küreselleştirdiler


1815'te Napolyon Savaşları'ndan sonra toplanan Viyana Kongresi'nin kararları, Avrupa devletleri arasında bir denge kurmayı amaçlıyordu fakat bu denge bir türlü kurulamadı. İtalya ve Almanya, sırasıyla 1861 ve 1871 yıllarında ulusal birliklerini ilan ettiler. Fransa-Almanya ve Avusturya-Rusya arasındaki gerginlik, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand'ın öldürülmesiyle patladı ve I. Dünya Savaşı başladı. Bütün dünyayı etkileyen bu savaşın
sonunda Rusya İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu çöktü.

Savaşta büyük yaralar alan Avrupa devletleri zayıflamış, ABD ise "süper güç" olma yolunda savaştan en kârlı çıkan taraf olmuştu. Bütün Avrupa'yı saran büyük bir ekonomik buhran yaşandı. 1922'de İtalya'da Benito Mussolini'nin lideri olduğu Ulusal Faşist Parti, 1933'te ise Almanya'da Adolf Hitler'in başkanı olduğu Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi iktidara geldi. 1936'da başlayan İspanya İç Savaşı 1939'da General Francisco Franco'nun liderliğindeki milliyetçilerin zaferiyle sonuçlandı. Artık bu yeni dönem, Avrupa'da ırkçılık fırtınalarının estiği, milyonlarca insanın etnik veya dini sebeplerle öldürüldüğü kanlı bir dönemdi…

Hitler Almanya'yı genişletme hayalleri kuruyordu. 1939'da Polonya'ya saldırdı ve böylece II. Dünya Savaşı başlamış oldu. 70 milyonun üzerinde insanın öldüğü kaydedilen savaşın en önemli sonucu ise dünyanın iki büyük süper gücün etrafında şekillenmeye başlayacak olmasıydı: ABD ve Sovyetler Birliği'nin. ABD'nin başını çektiği ve Büyük Britanya, Fransa, İtalya, İspanya ve Türkiye gibi ülkelerden oluşan NATO, 1949'da kuruldu. Rusya 'nın önderliğindeki Varşova Paktı ise 1955'te Doğu Almanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Çekoslovakya gibi ülkelerden oluşuyordu.

AVRUPA BIRLİĞİ
Birlik havasından hayli uzak bir yapı


Savaşlardan çok yorulan Avrupa devletlerinde, ekonomik ve politik bir çıkar ortaklığı kurma fikri doğdu. Büyük savaşlara sebep olan aşırı milliyetçi akımlardan kurtulmanın bir yolu da devletler üstü bir birlik kurmaktan geçiyordu. Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman'ın ön ayak olmasıyla 1951 yılında Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üye ile üyeleri arasında kömür ve çelik endüstrilerinin yönetimini bir araya getirmek amacıyla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. Paris Anlaşması'yla kurulan topluluk, Avrupa Birliği'ne bir nüve olarak kabul edilir.


Altı üye devlet, 1957'de, işgücü ile mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk kurmaya karar verdiler. Böylece, kömür ve çeliğin yanı sıra diğer sektörlerde de ekonomik birliği kurmak amacıyla, 1957'de Roma Anlaşması imzalanarak Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu.
Hemen peşinden de nükleer enerji yönetimini düzenleyen Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu kuruldu. 1965'te de bu üç topluluk Avrupa Toplulukları adıyla birleştirildi. 1968'de topluluk üyeleri mamul mal alışverişindeki gümrük vergisini kaldırdı. 1973'de Birleşik Krallık, İrlanda ve Danimarka; 81'de Yunanistan; 86'da İspanya ve Portekiz topluluğa katıldı.

1990'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve 91'de SSCB'nin dağılmasıyla Avrupa'da yeni bir dönem başladı. Üye devletler, safları sıklaştırma amacıyla, 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması'yla, 1999'a kadar parasal birliğin tamamlanmasına, "Avrupa vatandaşlığının" oluşturulmasına ve ortak dış ve güvenlik ile adalet ve içişlerinde işbirliği politikalarının meydana getirilmesine karar verildi. Bugün itibariyle 27 devletten oluşan AB; mali kriz, İngiltere'nin ayrılığı, düzensiz göç, aşırı sağın ve popülizmin yükselişi, ırkçılık, Filistin'in işgali gibi krizlerle mücadele etmekte ve "birlik" havasından uzak görünmekte.

AVRUPA-MERKEZCİLİK
Benmerkezciliğin siyasi üst yapıya dönüşümü


Avrupa-merkezcilik genel anlamıyla, dünyayı Avrupalı bir bakış açısıyla görmek anlamına gelir ve siyasette, medyada, ekonomide, sosyal bilimlerde, entelijansiyada ve hemen her yerde karşılaştığımız Avrupa merkezli hegemonik söylem ve davranış biçimlerini ifade etmek için kullanılır. Belli coğrafyaların "Yakın Doğu, Orta Doğu" gibi isimlerle adlandırılması, saat dilimlerinde referansın Londra olması, "gelişmiş ülke, üçüncü dünya ülkeleri, az gelişmişlik" gibi isimlendirmeler, bilimsel kavramların Avrupa kaynaklı olması Avrupa- merkezciliğin alametleri olarak gösterilir.

Avrupa-merkezcilik, etnosentrizmin özel bir şekli olarak anlaşılabilir. Başkalarının davranışları, kendi kültürel, milli ve dini gerçekliğinin gelenekleri ve değerleri açısından yorumlandığında etnosentrizmden söz edilir. Coğrafi keşifler çağından yakın zamana kadar, kâşif Avrupalıların yerlileri "başka tür bir insan" olarak görmeleri bu tür bir yorumun sonucudur. Bu yorumun asimilasyon ve soykırımlara varan insanlık dışı sonuçları ise herkesin malumu…

BİZE ULAŞIN