İnsanlık tarihinin kırılma anları vardır, o andan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz, tarih ve insanlık vicdanı başka bir şekil alır. Katil İsrail devletinin Gazze'deki soykırımı tarihin kırılma noktalarından birisi oldu. Dünyanın en büyük devletlerinim askeri, ekonomik, siyasi ve medya desteğini yanına alıp hastalıklı bir biçimde canice Gazze'ye saldıran İsrail ordusu büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Yıllardır milyar dolarlar harcayarak oluşturdukları İsrail algısı spor ayakkabıyla, eşofmanla savaşan gururlu Gazzeliler tarafından yerle bir edildi. Ele geçirilen bir İsrail tankından yaka paça çıkartılan işgalcinin o görüntüsü milyar dolarlar harcansa daha hafızalardan silinmeyecek, işgalci Siyonistlerin aslında nasıl da korkak olduklarını hep hatırlatacak.
Yahudiler, dünya nüfusunun binde 2'si gibi çok küçük bir kısmını temsil etmelerine rağmen ABD, İngiltere ve Rusya gibi büyük devletler başta olmak üzere birçok ülkenin kapital ve politik gücünü kontrol altına alıp kendi istekleri doğrultusunda kullanabiliyorlar. Yahudilerin bu tavrı kutsal kitapları Eski Ahid'e yani Tevrat'a dayanır. Kuran-ı Kerim Müslümanlara mütevazı olmayı, dünya üzerinde dünyalık mallar için hırslı olup kalp kırmamayı ve mal mülk biriktirmemeyi öğütler. Hıristiyanlıkta ise yoksulluğa, keşişliğe ve çileciliğe övgü yapılırken, Yahudilik zenginliğe, güce ve akılcılığa önem verilir.
Yahudilere; çalışmayı, öğrenmeyi ve kazanmayı öğütleyen Tevrat, yoksulluğu, insanı dünyadan uzaklaştıran ve tüm Yahudi inançlarından alıkoyan bir günah olarak görür. Çok para kazanmanın kutsallığı, zenginlik ve çalışmanın ibadetten üstün olduğu Yahudi şeriat kitabı Talmud'un "Mişna" bölümünde sık sık vurgulanır. Fakirlik ve zayıflık onlar için tahammül edilemez bir durumdur.
Fakir ve zayıflara müsamahaları yok
İsrail'in fikir babası Theodor Herzl, bir Yahudi devleti kurmak için yazdığı 65 sayfalık makalesinde zayıf ve boş insanlara müsamaha gösterilemeyeceğini gerekirse, onların ıslahevine gönderilmesini önerir. Kuracakları devletin Arjantin ya da Filistin topraklarında olması gerektiğini düşünen Herzl seçtikleri topraklara önce vasıfsız işçilerin ve fakirlerin, daha sonra orta sınıfın en sonunda da zenginlerin göç etmesi gerektiğini söyler. Yahudi Devleti isimli makalesinde aynen şunlar yazar: ''…vasıfsız işçiye asla para ödenmemeli. Zaten onlar neden yaşar ki?'' İşte zayıf ve parasız Yahudilere, İsrail'in fikir babası Theodor Herzl'in bakışı.
Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı adlı eserinde Yahudilerin insanlık tarihine etkisini şöyle anlatır: ''Yahudilerin yaklaşık yetmiş yıllık Babil esareti, insanlığın ebedi kalacak çilesinin başlangıcı oldu. Bu esaretin kıyamete kadar intikamını almaya söz veren vicdanı azapsız kavim, madde dünyasında olduğu kadar ruh ve düşünce dünyasında da insanlığa yapabileceği bütün zulmü yapıyor.'' Siyonizm ülküsü etrafında şekillenen İsrail açık ve net bir biçimde işgalci ve katil bir devlettir. Söylemlerimizi ve düşüncelerimizi dolaylı yollardan birilerine şirin gözükmek için budamak insani ve İslami değildir.
İsrail'in yürüttüğü politikaya karşı sesini yükseltmeyen herkes bu katliama ortak olmaktadır. Sesini yükseltenlerin ise göze alması gereken bazı tehlikeler var; bunlardan ilki faşist damgası yemek ve Adolf Hitler gibi bir caniyle aynı kefeye konmak, ikincisi ise elinizde bulunan maddi imkanları kaybetmek ve tüm dünyaya hedef gösterilmek. Çünkü Yahudi politikasını eleştiren herkes güya antisemitisttir, insanlık suçu işliyordur.
Soykırımı endüstri yaptılar
Yahudi kökenli Amerikalı akademisyen Norman Finkelstein Soykırım Endüstrisi isimli bir kitap yazdı, Finkelstein kitabında özetle kendi ırk ve kendi dininden olan soydaşları Yahudilerin uğradıkları soykırımı bir endüstri haline getirdiklerini ve bunu politize ederek kendi çıkarları için kullandıklarını anlatır. Yahudilere karşı en ufak bir eleştiri onların kutsallarına edilmiş en ağır hakaret gibi algılanır ve bu eleştiriniz Yahudi düşmanlığıyla eş tutulur. Amerika'da insanları Yahudi düşmanı olarak yaftalayacak sayısız örgüt mevcut, bunlar arasında iki tanesi hem parasal hem de politik olarak son derece güçlü, bunlardan biri ADL öteki de AIPAC'dır. Dünya üzerinde kimse bu örgütlerin kara listesine girmek istemez, Amerika, İngiltere ve Rusya gibi büyük dünya ülkelerini avucunun içine alan Yahudi lobisi kara listeye aldığı isimleri yok etmek için tüm gücünü seferber eder.
Geçtiğimiz dönemden bir örnek; İsrail'in Filistin'de sürdürdüğü vahşete soykırım diyen ünlü Hollywood yıldızları Penelope Cruz ve Javier Bardem gerek sosyal medyada gerekse gazeteler aracılığıyla adeta linç edildi. Medyada yer alan haberlere göre bu ikilinin kara listeye alındığı ve büyük roller kapmalarının artık imkânsız olduğu yazılıp çiziliyor. Büyük medya devi Relativity Media'nın CEO'su ikiliyi ağır bir dille eleştirip antisemit olmakla suçladı. Aynı zamanda ABD'de yayın yapan FOX TV Penelope Cruz'u "haftanın salağı" ilan etti. Geçmişte ünlü oyuncular Mel Gibson ve Marlon Brando'ya yapılan antisemit suçlamalarına ve bu iki ünlü isme neler yapıldığına tüm dünya şahit. Yahudi lobisinin iş ahlakı ne yazık ki böyle, milyonların önüne sizi antisemit olarak atıp hedef göstermekte, maddi ve manevi tüm imkanlarınızın dibine dinamit yerleştirmektedir.
Soykırım olayını bilinçli olarak bir sektör haline getiren Yahudiler bu olayı devamlı sıcak tutarak kendilerine bir dokunulmazlık kalkanı inşa ettiler ve bu kalkanın arkasından rakiplerine son derece alçakça saldırmayı bir marifet bildiler. Kundaktaki bebeklerin kafasını da koparsa, sahilde oynayan çocukların üzerine yüzlerce kiloluk bomba da atsa Yahudilerin bu tutumunu eleştirmek "kader kurbanı, mazlum" bir milleti eleştirmekle bir tutuluyor. Ne yaparsa yapsın kendisine ses çıkarılmayan "terörist İsrail" bu ortamdan faydalanıp Filistin topraklarında soykırıma devam ediyor.
Dünya medyasındaki Yahudi lobisinin etkisi Türkiye'de de görülüyor, en ufak bir İsrail eleştirisinde meydana çıkıp "Yahudi düşmanlığı yapmayın, Hitler'den farkınız olsun" naraları atıyorlar. Sistemli bir biçimde katledilen Filistin halkına yapılan zulmü görmeyip, konuyu antisemitizme çekip uygulanan vahşeti unutturacaklar akılları sıra. Tekrar ve tekrar hatırlatalım: Dünyadaki günümüz sayılı ve kaybedecek bir şeyimiz de pek yok. Durduğumuz yer her zaman yoksulun, yetimin, mazlumun ve garibanın yanıdır. İsrail lobisinden, yaptıklarından ve yapacaklarından zerre korkumuz yok. Bizim düşmanlığımız masum inanç sahiplerine ya da bir ırka değildir, sadece katillere ve katillere alkış tutanlaradır. Yerimiz de safımız da bellidir ve hep öyle kalacaktır.
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail saldırılarının ardından bir anne hastanede cenazelerin yanında yas tutuyor. (13 Kasım 2023 REUTERS/ MUHAMMED SALEM)
Bize düşen...
İsrail'in Gazze'de başlattığı soykırımı tüm dünyayla beraber canlı canlı izliyoruz. Hastanelerde, camilerde, okullarda, kiliselerde, evlerinde bombalanan insanların parçalanmış bedenlerini büyük bir kalp ağrısı ve çaresizlikle izliyoruz. Dünyanın bir yerinde masumlar ölüyor ve biz hiçbir şey yapamadan, buna müdahale edemeden öylece izliyoruz. Çaresizlik, suçluluk, işe yaramazlık hissi tüm ruhumuzu sarıyor ve dağlanıyoruz.
Ama dağlanırken de bir ses çıkartmalı insan, feryat etmeli, konuşmalı, yazmalı... Çünkü yazmak taraf tutmaktır. "Ben buradayım, benim safım burasıdır ve ben buraya inanıyorum, buraya gömülmek istiyorum" demektir. İnsan yazdıkça yerini bulur, bulunduğu yere inanır. Bir kalp taşıyan herkesin bulunması gereken yer Gazzeli masumların yanıdır. Bizim yerimiz de, kalbimiz de o masumların ağladığı hastane odaları, çadırlar ve yıkıntıların yanıdır. Ve bunu yüksek sesle korkmadan, çekinmeden söylemek, yazmak insanlık onurudur. Fotoğraf, video ve afiş paylaşarak, mazluma mazlum, katile katil diyerek ses yükseltmek 2023 senesinin Ekim'inde insan olmanın farzıdır.
Yazınca, paylaşınca, ses yükseltince ne olacak diye düşünmeyin. Evet, o mazlumlara hızlıca ve doğrudan bir çare olmayabilir bu ama en azından bir şey yapmış, bir yerde durmuş olacağız. Bu çaresiz ruhumuzla, orada ezilen halkın yanında durmak için kendimizce bir çaba sarf etmiş olacağız. Başımızı yastığa koyduğumuzda hissettiğimiz o yoğun bunaltı ve üzgünlükle beraber kalbimizin kiminle beraber olduğunu ve bunun için küçük de olsa samimiyetle bir şeyler yaptığımızı bileceğiz.
Yazmak ve paylaşmak umut olmaktır. Ötekine, uzaktakine el uzatmak, "ben buradayım, çaresiz ve güçsüz de olsam senin yanındayım" demektir. San Francisco'da lise koridorlarında yükselen "özgür Gazze" çığlığı, İstanbul'da, Atina'da, Londra'da, Yemen'de, Roma'da Gazze için sokaklara dökülen insanların varlığı şu an bombardıman altındaki Filistinliler için bir parça da olsa umuttur. Çünkü bu eylemler, yükselen bu sesler Filistinlilere anlaşıldıklarını, davalarında haklı olduklarını hissettirir. Bütünüyle karanlıkta olmadıklarını, kendileri için dünyanın dört bir yanında ağlayan, endişelenen, üzülen insanların olduğunu bilmek hem ruhsal hem de fiziksel anlamda onlara güç verir.
Bari bunu yapalım.
Zulme karşı tepkimizi koyalım
Ses çıkartmak, yanlışa yanlış demek kötünün rahatça kötülük yapmasına, dilediği gibi kötülüğü yaymasına engel olur. İsrail'in katliama başladığı ilk günlerde Türkiye'nin en çok izlenen ve gençlerin en çok takip ettiği üçüncü Twitch yayıncısı İsrail'i desteklediğini açıkladı ve İsrail lehine birçok açıklama yaptı. Fakat kendisine yönelik sesler artınca hesabını kilitlemek zorunda kaldı.
Nerede olursak olalım, katili, katliamı, soykırımı öven kim varsa bize yakışacak bir tonda tepkimizi koyalım. Bari bunu yapalım. Cesaret bulaşıcı bir şeydir. Tereddüt edenlere, korkanlara, ikileme düşenlere ayağa kalma, ses çıkartma, hak arama, hakkı ifade etme gücü verir. Sen korkmadan konuşursan, paylaşırsan yanındaki de, seni izleyen de senin cesaretinden güç alarak harekete geçer.
Dünya dediğimiz yer varlık ve yokluk sahasıdır. Geldik ve gidiyoruz. Çok para kazanmanın, akademide, iş hayatında önemli yerlere gelmenin, kitaplar yazmanın, çok yakışıklı ya da çok güzel görünmenin gerçekçi bir değeri yoktur. Gerçek olan bu dünyada şerefli ve başı dik yaşamaktır. Çıkarlarınız için vicdanınızı susturup sessizce başınızı öne eğmeyin.
Tüm bu cümleleri büyük bir üzüntü ve tedirginlikle kuruyorum. Çünkü şu an hiçbirimiz bu katliama maruz kalan o insanların neler yaşadığını bütünüyle hissedecek ve anlayacak durumda değiliz. Onların yaşamış olduğu o büyük kaybı ve acıyı uzaktan izleyip anlatmaya çalışmak bile fazlasıyla mahcup hissettiriyor, üzüyor.
Ama yine de konuşmamız, anlatmamız ve paylaşmamız gerekiyor. O devasa karanlıkta her birimizin yakacağı bir kibrit belki birilerinin aydınlığına, kalp ferahlığına, kurtuluşuna vesile olacaktır.
Bari bunu yapalım.