Barış Ertem: SİYONİZM’İN ORTAYA ÇIKIŞI, GELİŞİMİ VE İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULMA SÜRECİ

SİYONİZM’İN ORTAYA ÇIKIŞI, GELİŞİMİ VE İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULMA SÜRECİ
Giriş Tarihi: 5.01.2024 10:52 Son Güncelleme: 5.01.2024 10:57

19. yüzyıla kadar diasporadaki Yahudiler

MS 135'te Roma İmparatorluğu'nun Kudüs'te egemenlik kurmasından sonra dünyaya yayılıp "diaspora" olarak yaşamaya devam eden Yahudilerin, 19. yüzyıla kadar bir siyasî hareket geliştirdiğini iddia etmek doğru olmaz. Yaşadıkları bölgelerde farklı yaşam tarzları geliştiren Yahudiler, özellikle Fransız Devrimi sonrası gelişen "ulus devlet" ve "vatandaşlık" kavramlarıyla bulundukları ülkelerde yasal haklara kavuşmaya, entegre olmaya başladılar. 19. yüzyıl ortalarına kadar Avrupa'da kazandıkları yurttaşlık haklarıyla, yaşadıkları ülkelerin parçası olmaya başlayan Yahudiler, bu entegrasyon sürecine "Haskala" (Yahudi Aydınlanması) adını verdi.

Yahudiler arasında bugünkü şiddete dayalı "Siyonizm" düşüncesinin ortaya çıkması ise 19. yüzyıl ortalarında, milliyetçiliğin Avrupa'da fanatikleşerek ırkçılığa dönüşmesiyle başladı. Dışlanmaya ve şiddet görmeye başlamaları, bazı Yahudi aydınlar arasında, adını Yahudiler için Kudüs, İsrail Ülkesi ya da Filistin'de "kutsal" bir dağdan alan "Siyonizm" fikrinin gelişmesine sebep oldu. Yahudilerin bir devleti olması gerektiği düşüncesi bu dönemde ortaya çıktı.

Henüz Yahudiler arasında yaygın olmayan bu düşünce için ilk harekete geçenlerden biri, din adamı Zvi Hirsch Kalischer idi. Kalischer, Siyonizm'in temel eserlerinden kabul edilen Siyon Arayışı adlı kitabı yayımlamıştı. Dünyanın en zengin Yahudi ailelerinden Rothschild ailesi ile temasa geçip Yahudi devleti için ilk destek isteyenlerden biri de yine Kalischer idi. Ancak, Filistin'de devlet kurma fikri, 1880'lere kadar fazla karşılık bulmadı ve bazı din adamı ve aydınlarla sınırlı kaldı. Bu konuda dönüm noktası, 1881 yılı oldu.

Yahudi devleti fikrinin yaygınlaşması

5 milyon kadar Yahudi'nin yaşadığı Rusya, bu dönemde dünyada en büyük Yahudi nüfusunun bulunduğu ülkeydi. 1820'lerde Yahudilere zorunlu askerlik uygulaması getirilmesi, ülkedeki milyonlarca Yahudi ile Çarlık arasında bir kriz başlatmış, askerlik yapmak istemeyen pek çok Yahudi ülkeden kaçmış, kendini sakatlamış ya da saklanmaktaydı. Bu durum, Rus Çarının öldürülmesiyle sonuçlanacak bir devrim sürecine güç kazandırdı. Yahudilerin de genel olarak desteklediği bu süreç sonunda Çar II. Aleksandr, 1881'de suikast sonucu öldü. Babasının öldürülmesinden Yahudileri sorumlu tutan yeni Çar III. Aleksandr, iktidarda kaldığı yaklaşık 15 yıl boyunca büyük bir şiddet ve baskı politikası uyguladı. Rusya'da iktidar destekli, kitlesel bir Yahudi karşıtlığı başladı.

III. Aleksandr, Yahudilerin kendi mahalleleri dışına çıkmasını yasakladı, işlerlerinin işaretlenmesini emretti ve Moskova'da yaşayan Yahudilerin ülkeden kovulmasına karar verdi. Milyonlarca Yahudi zorla ya da başka seçeneği kalmadığı için Rusya'dan dünyanın çeşitli bölgelerine göç etmeye başladı. Bu dönemde Yahudi karşıtlığının yalnız Rusya'da değil, Avrupa genelinde yükselişte olması, göçmen Yahudiler için şartları daha da zorlaştırdı ve Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması, yani Siyonizm fikri Yahudiler arasında yaygınlaştı.

1882'de Rusya'da "Chibbath Zion" (Siyon Aşkı) adlı bir hareket örgütlendi ve binlerce Yahudi'nin Filistin'e göçünü organize etti. Ayrıca, benzer örgütler aracılığıyla milyonlarca Yahudi, Avrupa'dan ABD'ye gönderildi. 1882-1914 arasında ABD'ye göç eden Yahudilerin sayısı yaklaşık 3 milyondu.

Aynı yıllarda Yahudi işadamı Baron Edmond de Rotschild'in girişimleriyle Filistin'de satın alınan topraklara yerleştirilen Yahudilerin sayısı, ilk birkaç yılda 5 bine ulaştı. Bu dönemde Filistin, Osmanlı Devleti'nin idaresi altındaydı ve resmî kayıtlara göre bölgede 430 bin Müslüman, 55 bin Hristiyan ve 35 bin Yahudi yaşamaktaydı.

Theodor Herzl gemiyle keşif yolunda.

Theodor Herzl, I. Siyonist Kongresi ve Dünya Siyonist Teşkilâtı

Sultan II. Abdülhamid, Filistin'e göçleri ve Siyonist hareketi yakından takip etmekteydi. Bu gelişmelere olumlu yaklaşmayan Abdülhamid, Filistin'e Yahudi göçünü engelleyici tedbirler almaya başlamıştı. Daha fazla Yahudi'nin Filistin'e göçüne izin vermeyen Abdülhamid, Osmanlı Devleti vatandaşı Yahudilerin bile Filistin'den toprak satın almasını yasaklamıştı. Hac için Kudüs'ü ziyaret edecek Yahudiler Osmanlı Devleti'nden vize almak, Filistin'e girerken geri döneceklerini garanti eden bir ücret ödemek ve 1 ay içerisinde Filistin'i terk etmek zorundaydı. Ancak bu sert tedbirler bile, Yahudi örgütlerinin Filistin'de toprak satın alma ve göç girişimlerini durdurmaya yetmedi.

Bu dönemde Siyonist hareketin en önemli isimlerinden biri, Macaristanlı Yahudi gazeteci Theodor Herzl idi. Herzl, 1896'da Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı bir kitap yayımlamıştı. Kitabında Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasının zorunlu olduğuna, bunun için dünyadaki tüm Yahudilerin teşkilatlanarak devletlerle pazarlık etmesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Herzl, Siyonizm'i siyasi bir "dünya meselesi" yapmayı amaçlıyordu.

1 yıl sonra, 27-30 Ağustos 1897'de İsviçre'nin Basel kentinde 1. Siyonist Kongresi'ni toplamayı da başardı. 20 ülkeden 247 Yahudi temsilcinin katıldığı
kongre sonucunda "Basel Programı" adlı belge yayımlandı ve Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması amacı resmen duyuruldu. Bu amaçla "Dünya Siyonist Teşkilâtı" adlı bir yapı kuruldu, başkanlığına da Theodor Herzl getirildi. Kongre hatıralarında "Basel'de Yahudi devletini kurdum" ifadesini kullanacak kadar memnun olan Herzl, bu amacının gerçekleşmesi için II. Abdülhamid'i ikna etmek zorunda olduğunun da farkındaydı. Herzl'in Abdülhamid ile yaklaşık 6 yıl sürecek olan tarihi pazarlığı böyle başladı.

Filistin'e ilk Yahudi göçleri.

Theodor Herzl'ın Abdülhamid'le Filistin pazarlığı

Herzl, 1896-1902 arasında, Filistin topraklarını satın almak için Abdülhamid'i ikna etmek amacıyla birçok girişimde bulunmuş, 5 kez İstanbul'a gelmişti. Abdülhamid ile görüşememiş, Polonyalı soylu Kont Philip Newlinsky aracılığıyla niyetini bildirmişti. Kurmak istediği İsrail devletinin sınırlarını "kuzeyde Kapadokya Dağlarından, güneyde Süveyş Kanalı'na kadar" olarak tanımlamış, ancak Abdülhamid'den olumlu yanıt alamamıştı. Bunun üzerine strateji değiştiren Herzl, Abdülhamid'in o yıllardaki en önemli gündemi olan Osmanlı dış borçları üzerinden girişimlerine devam etti. Herzl'in Filistin topraklarına karşılık Osmanlı borçlarını ödeme teklifi, Abdülhamid'in tavrını değiştirmeyi başardı.

Abdülhamid, 1881'de alacaklı devletlerle anlaşarak 252 milyon liralık Osmanlı borcunu 125 milyona indirmişti. O tarihe kadar bu borcun yaklaşık 50 milyon lirası ödenmiş, 75 milyonluk kısmı kalmıştı. Abdülhamid, yeni bir borç birleştirme (Tevhid-i Düyûn) anlaşmasıyla bu borcun da bir kısmını sildirmek istiyordu ve Düyûn-u Umumiyye ile görüşmelere başlamıştı. İşte bu süreçte Herzl'in küresel sermaye ile ilişkileri ve nüfuzunu kullanmaya karar veren Abdülhamid, Herzl'i 17 Mayıs 1901'de kabul etti.

Görüşmede Herzl, Yahudilerin Osmanlı Devleti'nde yüksek miktarda yatırım yapabileceğinden ve dış borçlarla ilgili görüşmelerde yardımcı olabileceğinden söz etti. Abdülhamid ise Filistin'le ilgili bir vaatte bulunmadan ama olumsuz bir izlenim de vermeden Herzl'i gönderdi. Görüşmede
Herzl'e Mecidiye nişanı verilmesi, Abdülhamid'in oyalama ve denge stratejisini göstermekteydi. Diğer taraftan Düyûn-u Umumiyye ile görüşmelere de devam eden Sultan'ın stratejisi başarılı oldu ve bir borç birleştirme anlaşmasıyla, 75 milyon liralık Osmanlı borcu 32 milyona indirildi.

Abdülhamid'in düşürülmesi ve Filistin'e Yahudi göçü

II. Abdülhamid, borç anlaşmasından sonra Herzl ile temasın kesilmesini emretti ve 1903'ten itibaren Herzl ile temas kesildi. Hatta arşivlerde "kesin emirler gereği bu şahısla görüşülmesi yasaklanmış ve defolup gitmişti" gibi ifadelerin yer aldığı belgeler bulunmaktadır. (Bu konuda Prof. Dr. Vahdettin Engin'in arşiv belgelerine dayanan Bir Devrin Son Sultanı II. Abdülhamid adlı kitabını tavsiye ederim.) Herzl 1 yıl sonra öldü. Ancak bu durum, Abdülhamid'in Siyonistlerin hedefinde yer almasına engel olmadı. Abdülhamid döneminde yavaşlayan Filistin'e Yahudi göçü, onun düşürülmesinden sonra hızlandı. 1914'e kadar yaklaşık 50 bin Yahudi daha Filistin'e yerleşti.

I. Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti'nin yenilerek dağılması, Siyonizm için yeni bir dönüm noktası oldu. Savaşta İngiltere'nin tarafında yer alan Siyonist Yahudiler, kurdukları "Siyon Katır Alayları" ile Gelibolu ve "Yahudi Lejyonu" ile Filistin Cephelerinde Osmanlı ile savaştı. 1948'de kurulacak İsrail Devleti'nin ilk başbakanı, İstanbul Darülfûnunu Hukuk talebesi Ben Gurion da bu lejyonda onbaşıydı.

İsrail devletinin kurulması ve "Nekbe"

Filistin'in 1917'de İngiliz hâkimiyetine girmesi ve aynı yıl 2 Kasım'da İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un Baron Walter Rothschild'e gönderdiği mektupta, İngiltere'nin Filistin'de bir "Yahudi vatanı" kurulmasına olumlu yaklaştığını bildirmesi (Balfour Deklarasyonu), İsrail Devleti'nin resmen kurulma sürecini başlattı. Filistin'e Yahudi göçü hızla arttı. 1917'de 80 bin olan Yahudi sayısı, II. Dünya Savaşı'nda Nazilerin soykırım hareketi sebebiyle göçlerin artmasıyla 1946'da 600 bine ulaştı.

II. Dünya Savaşı'nın ardından Filistin'de İngiliz mandası sona erdi ve konu BM'ye taşındı. 29 Kasım 1947'de Filistin'de Araplar ve Yahudilere ait iki devlet kurulmasına karar verildi. Siyonistler, kendilerine bırakılan topraklara Araplardan zorla ele geçirdikleri bir miktar yeni toprağı da ekleyerek 14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'ni ilân etti.

Filistinlilerin bir gün sonrasını "Nekbe" (büyük felâket) diye anması yanlış değildi. O günden sonra Filistin'de ölüm ve şiddet hiç durmadı. Siyonistler, 1967'de Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'yı da işgal etti. Bugüne kadar milyonlarca Filistinli zorla göç ettirildi, katledildi, yaralandı ya da hapsedildi.

Bu yazının hazırlandığı günlerde, Siyonist İsrail'in Gazze'de başlattığı yeni ve en büyük soykırımda 45. güne girilmiş, 5 binden fazlası bebek, çocuk ve kadın, 15 bin kadar Filistinli evlerinde ya da sığındıkları hastane, cami ya da okullarda katledilmişti.

BİZE ULAŞIN