Cengiz Alğan: İSRAİL: SÖMÜRGECİLİĞİN ÜRETTİĞİ FRANKENŞTAYN CANAVARI

İSRAİL: SÖMÜRGECİLİĞİN ÜRETTİĞİ FRANKENŞTAYN CANAVARI
Giriş Tarihi: 9.01.2024 12:47 Son Güncelleme: 9.01.2024 12:47
Emperyalizm dünyadan toplanan Yahudilerle, kadim Filistin toprakları üzerinde adeta bir Frankenştayn canavarı yarattı. Bu korsan devletin kuruluş çimentosu olarak kullanılan Siyonizm de tüm dünyaya kafa tutan bir canavara dönüştü.

El Cezire TV sunucusu AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Borrell'e soruyor: - İsrail'in Gazze'de yaptıkları savaş suçu mudur? - Ben avukat değilim. Bu konu Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yetkisi dâhilindedir. -Peki, HAMAS'ın 7 Ekim'de yaptığı şey savaş suçu muydu? -Kesinlikle evet.- Ama İsrail'i sorunca avukat olmadığınızı söylediniz. Bu çifte standarttır.

Batı zihniyetinde Batı dışı toplumlar konusundaki ikiyüzlü tavır ve çifte standart daima göze çarpar ama konu İsrail olduğunda bu iki kere böyledir. Tarafsız gözle bakıldığında, Batı'nın İsrail'e gösterdiği toleransın dünyanın geri kalanına nazaran çok daha fazla olduğu görülür.

Kanaatimce bunun temel sebebi, İsrail'in dönemin Osmanlı topraklarında sömürgeciliğin ileri karakolu olarak emperyalist güçler tarafından kurulmuş olmasıdır. 19. yüzyılın son çeyreğinde şekillenen Siyonizm ideolojisiyle donatılan çeşitli Yahudi gruplar Filistin topraklarına yerleşmeye başlamış, Balfour Deklarasyonu ile işgal için nihayet resmi bir izin belgesine kavuşmuş ve günümüze kadar süren acımasız bir düzen kurarak bölgenin otokton halklarını toplu katliamlar, sürgünler, toprak ve mülk gaspları yoluyla darmadağın ederek Filistin'e çöreklenmiştir.

"Gelin çok güzel ama çoktandır başkasıyla evli"

Bu işgal hareketini dünyanın gözünde meşrulaştırmak için Siyonizm bazı temel argümanlar öne sürer. Bunların birincisi "Vatansız halk için halksız vatan" önermesidir. Buna göre Filistin uzak diyarlarda, bomboş, ele geçirilmeyi bekleyen bir toprak parçasıdır. Üzerinde yaşayanlar ise yarı vahşi, göçebe halk kalıntılarıydı. Oysa bu önermenin ne kadar gerçek dışı olduğunu, 1897 Dünya Siyonist Kongresi'nin ardından Filistin'e gözlem için yollanan hahamlar raporlarında göstermişlerdir. Siyonizm'in fikir babası Theodor Herzl'ın görüşlerinin uygulanabilirliğini araştırmak üzere giden hahamlar, Viyana'ya "Gelin çok güzel ama çoktandır başkasıyla evli" cümlesiyle anlatırlar. Anlaşılacağı üzere bu cümledeki gelin Filistin, evli olduğu damat da yüzyıllardır üzerinde yaşayan halklardır.

I. Dünya Savaşı'na giden dönemde Siyonistler yaklaşık 10 yıl Almanya ile pazarlık yaptı. Filistin'de, Osmanlı himayesinde bir İsrail devletinin kurulması, İngiliz ve Fransızlarla rekabet halindeki Almanya'nın da çıkarına olacaktı. 1914'e gelindiğinde ise DSÖ Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasında Britanya'nın yanında yer almayı hedef haline getirmişti. Sonradan örgütün başına geçecek olan Haim Weizmann şöyle diyordu:

"Eğer Filistin İngiltere'nin nüfuz alanına girer de İngiltere orada kendisine bağlı bir Yahudi toplumunun oluşmasına olanak sağlarsa, 20-30 yıl içinde oraya bir milyondan fazla Yahudi toplarız. Bunlar orada ülkeyi kalkındırır, uygarlığı geri getirir ve Süveyş'in savunmasında etkili bir rol üstlenirler."

İsrail ırkçı, ayrımcı bir yapılanmadır

Uydurulan ikinci mit ise İsrail'in Orta Doğu'daki tek "gerçek demokrasi" olduğudur. Buna göre İsrail gerici Arap rejimleri denizinin ortasında kalmış bir demokrasi adasıdır. Hâlbuki İsrail baştan beri ırkçı, ayrımcı, Yahudi üstünlüğü fikrine dayalı bir yapılanmadır. Kanunlarında ırksal ve dinsel ölçütler esas alınır ve bu ölçütlere uymayanların en temel insani ve hukuki hakları yok sayılır. Yahudi olmayanların mülk sahibi olmaları, hatta çalışmaları bile yasaklanmıştır.

İsrail'de "halk" demek sadece Yahudiler demektir. Göçmen veya yeni yerleşimci sadece Yahudi olabilir. Herhangi bir yerleşim yeri sadece Yahudiler için yerleşim yeridir. Ana tarafından Yahudi soyundan olmak mülkiyet, çalışma ve yasalarca korunma hakkına sahip olmak için ön şarttır.

Yahudi çiftlik sahipleri (örneğin Ariel Şaron) Yahudi tarım işçisi bulmak zor olduğu ve Araplar çok daha ucuza çalıştığı için, Arap tarım işçileri çalıştırırdı. 1974'te Tarım Bakanı bu durumu önce "kanser" olarak tanımlamıştı. Fakat ucuz işçilik sayesinde muazzam karlar elde edilince uygulama iyice yaygınlaştı. Bu defa durum "veba" olarak nitelendi.

Sosyalist iş bölümünün "iyi örneği" sayılan ve hakkında sayısız güzelleme üretilen Kibbutz'lara bile Yahudi olmayan üye olamaz. Eğer bir Hristiyan "geçici işçi" Yahudi bir kadınla ilişki kuracak olursa Kibbutz üyesi olmak için Yahudiliğe "dönmek" şartı koşulur. Din değiştirmeyi kabul edenler bir kilisenin veya haçın önünden geçerken tüküreceklerine dair yemin etmek zorundadır.

Bırakalım toprak sahibi olmayı, o toprakta çalışmak için bile en az üç kuşaktır ana tarafından Yahudi olduğunu kanıtlamanın zorunlu olduğu bir sistem hangi kıstasa göre demokrasi olabilir? Başka bir ülkede bunun tam tersi, yani üç kuşaktır Yahudi olmadığını kanıtlama mecburiyeti getirilseydi elbette
"demokratik toplum" buna katıksız ırkçılık hükmünü verirdi. Bugün bu ırkçı rejim yağmurun bile İsrail (Yahudi) malı olduğunu, Yahudi olmayanların yağmur suyunu içmesinin ya da tarımsal sulamada kullanmasının yasak olduğunu yönetmeliklerine yazıyor.

"Yahudi normal bir insanın karikatürü gibidir" Üçüncü bir mit olarak İsrail, dış politikadaki motor gücün güvenlik olduğunu ileri sürer. Buna göre İsrail (yine ırkçı saiklerle) kinci, intikamcı Araplar tarafından kuşatılmıştır. İlkel Araplar her an İsrail'e saldırı hazırlığındadır ve İsrail sürekli kendini savunmak zorunda bırakılmıştır. Dini mitolojiden de faydalanarak ülkenin her yanına gargat ağacı denilen pis kokulu bir çalılığın dikilmesi de bununla alakalıdır. Siyonistler bu ağaçların kendilerini Arap saldırganlardan koruduğuna inanırlar.

Oysa saldırgan taraf her zaman İsrail olmuştur. İsrail'in kuruluşundan birkaç saat sonra başlayan ilk Arap-İsrail Savaşı sonunda İsrail elindeki toprak oranını yüzde 56'dan yüzde 78'e çıkardı. 750 bin Filistinli göç etmek zorunda kaldı. İlerleyen dönemlerde İsrail tüm komşularına saldırdı. Suriye, Mısır, Irak, Lübnan, Ürdün ve hatta kimi zaman İran bu saldırılardan nasibini aldı. Bugün bile İsrail örneğin Suriye topraklarından ele geçirdiği Golan Tepeleri ile yetinmiyor ve her hafta Suriye'yi vuruyor. Lübnan'ı uzun yıllar işgal etti, hala da sık sık saldırıyor. Mısır'ın elinden Gazze şeridini aldı.

İsrail için en kullanışlı olanı ise Nazilerin soykırım politikaları oldu. Siyonistler Nazi katliamı kurbanlarının manevi varisleri oldukları tezini sürekli işlediler. Nazi döneminin akıl almaz ırkçı politikaları Siyonistlere ve savaş sonunda kuracakları devlete "sonsuza kadar" arkasına sığınabilecekleri bir mağduriyet zırhı üretti. İsrail bu mağduriyeti en verimli şekilde kullanmayı çok iyi bildi.

Tüm dünya kamuoylarını bu eksende etkileyecek bir siyaset izleyerek binlerce film, kitap, müzik, tiyatro oyunu, resimler, sergiler, belgeseller, çeşitli ülkelerde yasalar ve BM nezdinde düzenlemeler yapılmasını sağlayarak 80 yıldır anti semitizm öcüsüyle insanlığın büyük çoğunluğunu her alanda sindirmeyi başarabildi.

Oysa Nazilerle aralarındaki ilişkiler deşilince, Siyonistlerin bir sömürge devleti kurma amacına giden yolda Yahudileri bile nasıl ateşe attığı apaçık görülebilir. Tarihten birkaç örnek vermeden önce Siyonistlerin daha Nazizm dünya sahnesine çıkmamışken Yahudiler hakkındaki bazı sözlere değinelim.

Siyonizm'in kurucusu Theodor Herzl günlüklerinde şöyle diyor: "Yeni yeni anlamaya ve hoş görmeye başladığım antisemitizme karşı daha serbest bir tavır içindeyim artık. Antisemitizmle 'çatışmanın' boşluğu ve yararsızlığını anlamış bulunuyorum."

Siyonist gençlik örgütü Hashomer Hatzair (Genç Muhafız) bir yayınında: "Yahudi fiziksel ve ruhsal olarak normal, doğal bir insanın karikatürü gibidir. Toplum içinde birey olarak başkaldırır, toplumsal zorunlulukları bir kenara atar, ne düzen tanır ne disiplin."

İlk Siyonist liderlerden Jabotinsky: "Yahudi halkı çok kötü bir halktır. Komşuları haklı olarak ondan nefret eder. Öyleyse kurtuluşu topyekûn İsrail ülkesine göçmesindedir."

Siyonistler ile Nazilerin işbirliği

Siyonizm'in kurucuları antisemitistlerle çatışmak bir yana Yahudileri yaşadıkları ülkelerden çıkarma konusunda müttefik görüyorlardı. Örneğin Herzl Rusya'daki Yahudi pogromlarını organize edenlerden Kont Plehve'ye şu öneriyle gider: "Bir an önce ülkeye (Filistin) ulaşmada bana yardımcı olun. O zaman Çar'a karşı ayaklanma hemen bitecektir." Plehve öneriyi kabul eder, hatta Siyonist harekete mali destek sağlar.

Siyonistlerin faşistler ve Nazilerle ilişkilerine de göz atalım. İtalya'da faşizmin kurucusu Mussolini revizyonist Siyonist gençlik hareketi Betar üyelerinden bölükler kurmuştu. Bunlar Mussolini'nin faşist çeteleri gibi kara gömlekler giyerdi. Sonradan İsrail'e başbakan olacak Menahem Begin, örgütün başına geçtiğinde Hitler'in kahverengi gömleklilerinin rengini tercih etti. Toplantılara bu gömleklerle katılıp Nazi selamıyla selamlaştılar (Ünlü King David Oteli bombalaması ve Deir Yasin katliamının organizatörü olan bu adama 1978'de Nobel Barış Ödülü verildi.)

Almanya Siyonist Federasyonu 21 Haziran 1933'te Nazi Partisi'ne yolladığı destek bildirisinde şöyle diyordu: "Irk ilkesini hayata geçiren yeni (Nazi) devletin temelleri üzerinde bizler de kendi topluluğumuza ayrılacak alanda Babayurdu (Fatherland) için elimizden gelen her türlü verimli faaliyeti
sürdürmeyi umuyoruz." DSÖ Hitler'e karşı eylem çağrısını 43'e 240 oyla reddetti. Hitler de jest olarak DSÖ'ye ait Anglo-Filistin Bankası'yla ticaret anlaşması ilan etti. Böylece Nazi rejimine yönelik boykot kırıldı ve DSÖ Nazi mallarının Orta Doğu ve Kuzey Avrupa'daki en büyük dağıtımcısı oldu.

Bunların sonucunda Siyonistler SS Güvenlik Servisi'nden Baron von Mildenstein'ı altı aylık bir destek ziyareti için Filistin'e götürdü. Ziyaretin sonucunda Hitler'in propaganda bakanı Goebbels 1934'te Siyonizm'i öven 12 bölümlük bir rapor hazırladı. Goebbels'in bir yüzünde gamalı haç, bir yüzünde Davut Yıldızı bulunan bir madalyon sipariş ettiği de kayıtlara geçmiştir.

SS Başkanı Reinhardt Heydrich, bir makalesinde Siyonistleri destekliyordu: "Kendilerine iyi dileklerimizle birlikte resmi desteğimizi de sunuyoruz."


1937'de sosyalist Siyonist sosyalist işçi milis örgütü Haganah, Yahudi servetinin yurtdışına çıkarılması iznine karşılık bir üyesini Berlin'e SS ajanı olarak gönderdi. Adolf Eichmann da Haganah'ın misafiri olarak Filistin'e davet edildi. Kendisine şu bilgi verilmişti: "Yahudi milliyetçi çevreleri radikal Alman politikasından çok hoşnut kaldılar çünkü bu sayede Filistin'deki Yahudi toplumunun gücü öylesine artacak ki görünür gelecekte Yahudiler Araplar karşısında sayısal üstünlük sağlayacak." (Eichmann'ın "Nihai Çözüm"ün ve gaz odalarının en büyük akıl hocası olduğunu hatırlatalım.)

Laboratuvar yapımı bir Frankenştayn Görüldüğü gibi Siyonizm bugün en büyük Yahudi düşmanı olarak bilinen Nazi rejimiyle bile işbirliği yapmaktan çekinmemiştir. İsrail devletine giden yolda Yahudilerin Nazi zulmünden kurtarılmasına yönelik en ufak çabayı engellemiştir. Çünkü kurtarılanların başka ülkelere değil kurulacak yeni ülkeye gitmelerini ister. Kurtarılacaklar arasındaki yaşlı ve hasta olanları eler çünkü işlerine yaramayacaktır.

Batı emperyalizminin sömürgeci ileri karakolu olarak kurulan İsrail devletinin ardında böyle bir kirli tarih yatıyor. Emperyalizm dünyanın orasından burasından toplanan Yahudilerle, kadim Filistin toprakları üzerinde, adeta laboratuvar yapımı bir Frankenştayn canavarı yarattı. Bu korsan devletin kuruluş çimentosu olarak kullanılan Siyonizm de tüm dünyaya kafa tutan bir canavara dönüştü.

Daracık bir alanda topladığı insanların etrafını duvarlarla çeviriyor, içeriye gıda, ilaç, su sokmuyor, ışıkları kapatıp tepelerine gelişmiş bombalar yağdırıyor. Ama bu ucube rejim, aynı zamanda Batı'nın uzun uğraşlar sonucu inşa ettiği büyük "uygarlık" anlatısını da çökertiyor. Batıya endeksli
demokrasi, insan hakları, evrensel değerler kavramları birer birer çözülüp dağılıyor. Belki de Gazze'nin onurlu insanlarının ahı bu sayede tutacak, dünyamıza yeni bir medeniyet tasavvurunun kapısı böylece açılacak.

BİZE ULAŞIN