Özcan Hıdır: NETANYAHU’NUN APOKALİPTİK-TEO-POLİTİK KEHANETLERİ

NETANYAHU’NUN APOKALİPTİK-TEO-POLİTİK KEHANETLERİ
Giriş Tarihi: 10.01.2024 10:53 Son Güncelleme: 10.01.2024 10:53
Netanyahu başta olmak üzere İsrailli politikacıların yaptığı dini kehanetlere dayalı açıklamalar seküler-dindar fark etmeksizin İsrail’e yön veren aklın Siyonist hedeflerini açığa vurur nitelikte. Evanjeliklerin şu an için İsrail’e neredeyse Yahudilerden daha çok destek vermelerinin sebebi bu apokaliptik-teo-politik inançtır.

İsrail'in Gazze ve Gazzelilere (Filistinliler) yönelik katliamının, İslam dünyası başta olmak üzere, dünyanın geri kalanının gözleri önünde alabildiğine devam ettiği bugünlerde Netanyahu başta olmak üzere İsrailli politikacıların yaptığı bazı apokaliptik-teo-politik açıklamalar seküler-dindar fark etmeksizin İsrail'e yön veren aklın Siyonist hedeflerini açığa vurma konusunda turnusol kâğıdı işlevi görüyor.

Tabiatıyla bu tür açıklamalar hatıra, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da kerrât-merrât (defalarca) vurguladığı ve halen de vurgulamaya devam ettiği üzere "Haçlı-Hilâl" savaşı veyahut da dinler savaşının fitilini ateşleyebileceği de konuşuluyor. Bu açıklamaların İsrail içerisini motive edip konsolide etmeye dair bir amacı olsa da, bilhassa "Siyonist Hıristiyanlar" ve "Amerika'nın DAEŞ'i" olarak da bilinen Evanjeliklerin kayıtsız destekleriyle birleşince, esas hedefin sözünü ettiğimiz apokaliptik, teo-politik ve Siyonist hedefler olduğunu söyleyebiliriz.

Netanyahu başta olmak üzere İsrailli Siyonist politikacıların bu doğrultudaki başlıca açıklamaları Gazze'ye yönelik savaşın "iyiler ve kötülerin, karanlık ile aydınlığın" savaşı olduğu, Yeşaya-İşaya kitabındaki bazı kehanetlere atıf ile tarihte Filistinliler-Arapları kodlayan en önemli düşmanları "Amalek-Amalika"ya dair Tanah-Tevrat pasajlarını zikretmesidir. Netanyahu'nun ve diğer bazı İsrailli politikacıların bu açıklamaları aslında İsrail'in bir devlet olarak Gazze savaşı-katliamını aynı zamanda bir "din savaşı", "İslam-Müslümanlarla savaş" olarak da ele aldığının göstergeleri olsa gerektir. Şu hâlde bu teo-politik ve apokaliptik söylemlerde Yahudi kutsal kitaplarının oldukça önemli bir yeri bulunmaktadır.

İsrail'in Gazze katliamında kutsal kitaplar

Yahudi kutsal kitaplarının yapısını bilmek bu bağlamda önemlidir. Yahudilerde "Yazılı Tevrat" ve "Sözlü Tevrat" olmak üzere iki tür kitap anlayışı vardır. Yazılı Tevrat başlıca "Tevrat", "Nebîler" ve "Katipler" olmak üzere üç kısma ayrılır. Bu üç ana bölüm altında ise toplamda 24 kitap vardır ve bunların toplamına Yahudiler "Tanah" adını verirler. "Eski Ahit", "Yeni Ahit" gibi isimlendirmeler Hıristiyanlara ait olup Yahudiler bunları kabul etmezler. Sözlü Tevrat'ın ise en temel kitabı Mişna ve onun açıklaması mahiyetindeki Talmud'dur. Ayrıca bu geleneğe ait Gemara, Tosefta, Targum vb. tefsir, tercüme ve menakıp türü kitaplar da vardır. Yahudiler bu iki tür kitabın temel referanslarının Hz. Musa'ya Sina'da verildiğine inansalar da, aslında durum öyle değildir. Zira bu kitaplar tarihte İsrailoğulları-Yahudilerin yaşadığı iyi-kötü tarihi olaylar, sürgünler (diaspora), travmaların tarihine dair, kendi isimleriyle anılan peygamberler, katiplerin anlatılarıdır.

Bu kitaplar arasında Siyonist, apokaliptik ve teo-politik söylem ve kehanetleriyle daha ziyade öne çıkanlar bulunmaktadır. Tesniye, Daniel, Ezekiel, Yeşaya, 1 Samuel'i zikredebiliriz. Ancak diğer kitapların bazı pasajlarında da bu tür söylem-referanslar alabildiğine mevcuttur. Bilindiği üzere, "apokalips-apokaliptik" kelimeleri, kozmik birtakım hususları anlatmada kullanılır. Kelimenin aslı, "örtülü bir şeyi açmak, ortaya çıkarmak" anlamındaki Yunanca "apokalypsis"tir. Esas itibariyle kelimenin yıkıcı felaket ve sıkıntılarla ilgili kullanımına, Yeni Ahit'in son kitabı olan Yuhanna'nın Vahyi'nde rastlanmakta ise de M.S. 2. asır ve sonrasında Yeni Ahit apokalipsi ile benzerlik arz eden bütün Yahudi ve Hristiyan kitaplarını ifade için kullanılmıştır. Apokaliptisizme göre Allah, sonu çok yaklaşmakta olan dünya hakkındaki sırları, insanlara anlatmaları için bazı kişilere açıklamıştır. Kitab-ı Mukaddes'te, yukarıda zikri geçen "Danyal/Daniel" ve "Yuhanna'nın Vahyi" gibi apokaliptik karakter arz eden iki kitapla birlikte, başta Ezra, Hezekiel, Yeşaya ve Yeşu olmak üzere bazı kitapların da apokaliptik ifadeler içerdiği belirtilir.

Netanyahu neden kutsal kitaplara atıf yapıyor?

Burada şu soru hatıra gelebilir, gelmelidir: Aslında "seküler Siyonist" olarak bilinen Netanyahu, Gazze katliamında neden kutsal kitaplarından teo-politik ve apokaliptik referanslar veriyor? Bu sorunun ilk akla gelen cevabı "kutsal kitaplarıyla şekillenmiş bir ırk-millet olan İsrailoğuları-Yahudileri Gazze savaşında motive edip konsolide etme amacıdır. Ancak kanaatimizce bunun son tahlilde "Siyonizm" olarak bilinen ve "teolojik siyonizm" ve "seküler siyonizm" olmak üzere iki yönü olan ideolojiyle doğrudan bağlantılı teo-politik ve apokaliptik çok daha derin bir amacı daha vardır. Bu ise "seçilmiş millet olarak" Tanrı Yahve'nin kendilerine "vaadedilmiş topraklar"ı verdiği inancında tezahür eder. Kuruluşundan (1948) bu yana adım adım Filistin topraklarını gasp eden İsrail'in Gazze katliamı da bu ideale yürümenin somut adımlarından biridir.

"İyilerle kötüler, aydınlık ile karanlığın savaşı"

Netanyahu'nun daha savaşın ilk günlerinde (16 Ekim) İsrail Meclisi'nde (Kneset), bazı kutsal kitaplara referans vererek bu savaşı "iyilerle kötüler, karanlık ile aydınlığın savaşı" olarak nitelemesi böyledir. Burada da o, Yahudi geleneğinde kötülüğün en kötü biçimini temsil eden ve Amalek-Amâlika'yı kasteder. Tevrat'a göre Yahudiler-İsrailoğulları Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan çıkışlarında Kızıldeniz'i geçtikten sonra Sina çölünde ilk olarak Amâlika ile karşılaşmıştır (bk. Tevrat, Tesniye 25: 17-18). İsrail ile Amalek arasındaki mücadele, Netanyahu'nun da Knesset'te yaptığı konuşmasında atıf yaptığı üzere iyilerle kötüler arasındaki mücadelenin simgesidir (bk. Tora ve Aftara, 2. Kitap, s. 187).

Bunlar ise Filistinliler-Araplar-Müslümanlar ve geniş anlamda Yahudilere destek vermeyen bütün milletlerdir. Zira Yahudiler-İsrailoğulları için kendilerinden olmayan milletler "insanımsı yaratıklar-hayvanlar"dır. Nitekim İsrail Savunma Bakanı Galant Talmud'a atıfla "İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz" açıklamasını yapmıştır. Nitekim bu tür teolojik ve apokaliptik referanslardan hareketle İsrail'de Arapların İsrail'den sürülmesini ya da yok edilmesini Tevrat'ın emri olarak görenler hayli fazladır. İktidardaki Likud partisi milletvekili Galit Atbaryan, "Gazze'nin tamamen yeryüzünden silinmesi gerektiğini" söyleyip şunları söyleyebilmiştir:

"Birbirinizden nefret etmeyin. Canavarlar sizden yeterince nefret ediyor. Düşmandan nefret edin. Canavarlardan nefret edin. İç çekişmenin en ufak bir kırıntısı, çıldırtıcı derecede aptalca bir enerji israfıdır. Bu enerjiyi tek bir şeye yatırın; Gazze'nin tamamını yeryüzünden silmek. Gazzeli canavarlar ya güneydeki çitlere gidecek ve Mısır topraklarına girmeye çalışacak ya da ölecekler. Gazze yeryüzünden silinmeli."

Kudüs ve Vadedilmiş Topraklar Bakanı Amihai Eliyahu ise şöyle demiştir: "Kuzey Gazze her zamankinden daha güzel. Her şeyi havaya uçurun ve dümdüz edin, harika. İşimiz bittikten sonra Gazze topraklarını savaşan askerlere ve Gush Katif'te yaşayan yerleşimcilere tahsis ediyoruz."

Yeşeya-İşaya kehanetlerine atıf

Netenyahu'nun bir diğer apokaliptik ve teo-politik konuşması Yahudilerin "Yeşaya", Hıristiyanların ise "İşaya" diye isimlendirdikleri kitaptaki kehanetlere atıftır. 25 Ekim'de verdiği bir demeçte "Bizler ışığın insanlarıyız, onlar karanlığın insanları ve ışık karanlığa karşı zafer kazanacaktır… Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz. Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin" apokaliptik ifadelerinin yer aldığı Yeşaya 60'a atıf yapmıştır. Burada ışık olunacak yerler arasında "arz-ı mev'ûd" inancıyla Türkiye'nin Güneydoğusu da dâhildir.

Evanjelikler başta olmak üzere Hristiyanlar tarafından da itibar edilen bir kitap olan Yeşaya-İşaya'da Netanyahu'nun atıf yaptığı bölümlerde İsrailoğullarının "seçilmişliği", İsrailoğullarının Siyon'da (Kudüs) yeniden toplanıp Tanrının Krallığı'nı yeniden kuracakları, Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa edecekleri gibi apokaliptik-teo-politik kehanetlerle Yahudilerin muhteşem geleceklerine işaret edilmektedir.

"Amalek/Amalika"ya atıf

28 Ekim'deki basın toplantısında Netanyahu, 3 bin sene önceki bir savaşta İsrail-Yahudi düşmanı kod isim halini alan ve Yahudi geleneğinde kötülüğün en kötü biçimini temsil eden Amalek-Amâlika (Filistinliler-Araplar) kavminin İsrailoğulları'na yaptıklarına atıf yaparak "Tevrat bize Amalek'in sana yaptığını hatırla" demektedir. "Biz de hatırlıyor ve savaşıyoruz; ölümcül düşmanı yenmek ve topraklarımızdaki varlığımızı güvence altına almak için savaşmak zorundayız" diyerek İsrail askerlerinin tarihi-teo-politik hafızasını canlandırmaya çalışmıştır.

Gazze'ye yönelik savaşan İsrail askerleri kendilerini Amâlika'ya karşı savaşıp Kudüs'e giren Yeşu'nun -Hz. Musa'dan sonra İsrailoğullarının lideri- askerleri olarak görmektedirler. Netnayahu da tıpkı Yeşu gibi, askerleri motivasyon için Kudüs'teki muhteşem krallığa atıf yaparak "siz Davud'un ve Süleyman'ın şehrindesiniz" türü motivasyonlar yapmaktadır. Netanyahu'nun atıf yaptığı ilgili Tevrat-Tanah pasajı şudur: "Şimdi git, Amalek'e saldır! Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme! Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!" (Tanah, 1. Samuel 15:3).

Tabiatıyla bu tür pasajlar, gerek Yazı Tevrat/Tanah gerekse Sözlü Tevrat'ı (Mişna-Talmud) oluşturan farklı kitaplarda da mevcuttur. İslam tarihi-tefsiri kaynaklarında "isrâiliyyât" diye nitelenen Yahudi-Hıristiyan kültüründen nakledilen bazı bilgi-rivayetlerde geçen "Amâlika (Amalek)"in soyu Hz. Nuh'un oğullarından Sam'a dayanmaktadır. İslam öncesi Arap kaynaklarına göre Amâlika Yemen'den Suriye ve Irak sınırına, Basra Körfezi'nden Akdeniz'e kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bilindiği üzere Yahudilerin soyları da farklı koldan yine Sam'a dayanır. Bu itibarla Yahudilerin 3 bin yıldır düşman olarak kodladığı "Amalek-Amâlika (Filistinliler-Araplar)" aslında onlarla aynı soydan, "Sami-Semitik" milletlerdendir (Mesela Türkler Hz. Nuh'un bir diğer oğlu Yafes'ten gelir.) Bu bağlamda Yahudiler ve Araplar köken olarak "Nuhoğulları"ndan olup modern dönemde Yahudiler buradan "Nuhilik" adıyla "Yahudi misyonerliği"ni icat etmişlerdir. "Öldürmeyeceksin" emrini de içeren ve Yahudilerin Hz. Musa'ya kadarki şeriatı olan "Nuh kanunları" (ki sayısı 7, 10 ve 30 olarak zikredilir) da ortak ata Hz. Nuh'a nispetledir. Dilleri olan İbranice ve Arapça da "Sami-Semitik diller" olarak nitelenir. Buna Hz. İsa'ya vahyin verildiği Aramice de dahildir.

"Hıristiyan Siyonistler" İsrail'e neden destek veriyor?

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'ın kutsal metinlerinde yer alan "dünyanın sonu-kıyamet", "Armageddon-milenyum (100 yıllık dünya cenneti)", yani apokaliptik meselesiyle de alabildiğine alakalıdır. Hatta meselenin teolojik-teo-politik yönüyle alakalı bu önemli nokta bilinmeden, Kur'an ifadesiyle "etrafı mübarek kılınmış Kudüs"e yönelik politikalar, hamleler ile İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamı yeterince anlaşılamayacaktır. Hatırlanacağı üzere Siyonist Evanjeliklerin etkisindeki bir önceki ABD başkanı Trump'ın dünyayı karşısına alarak aldığı Kudüs kararı da kanaatimce daha ziyade bununla bağlantılıdır.

Gerek "apokalips" ve "apokaliptisizm"in anlamı gerekse F. Rosenthal tarafından "geleceğin tarihi" olarak tanımlandığı belirtilen "apokaliptik rivayetler"in teo-politik bir yansıması olarak Yahudi inancına göre kıyamet öncesinde yaşanacaklar şöyledir: İsrail toprakları bitkilerle sarılacak, sürgündeki Yahudiler tekrar toplanacak, İsrail'in düşmanları yenilecek, Süleyman Tapınağı (Temple) Kudüs'te tekrar inşa edilecek -ki İsrail'in ana akım Yahudileri arasında Süleyman Mabedi yakında inşa edilmezse, ülkenin yok olacağı inancı yaygındır- Mesih (Hz. İsa değil) gelerek İsrail'in kralı olacak ve tüm Yahudileri vaadedilmiş topraklarda toplayacak.

Bu sırada Ye'cüc-Me'cüc Yahudiler'e saldıracak ama yaşanacak büyük savaşı Mesih ve taraftarları kazanacak. Mesih'in yanında yer alanların gireceği savaştan sonra ise tüm insanların Tanrı'yı doğrudan bilecekleri bir "Gelecek Dünyası (Olam Haba)" başlayacak. Yahudilerin bu apokaliptik inancına Hıristiyanlardan Evanjelikler -ki dünyada sayıları 500 milyonu bulur- destek vermektedir.

Siyonist Hıristiyanlar-Evanjeliklere göre Tanrı ilk insandan bu yana yedi dönem yaratmıştır. Bunlardan altı tanesi geçmiş ve "milenyum" veya "yeryüzü cenneti" denen yedincisi ise henüz gelecektir. "Tanrı tarafından seçilmiş bir topluluk" olarak Yahudiler, dünyanın sonu geldiğinde İsrail-Kudüs'te yapılacak Büyük Kıyamet Savaşı olduğuna inanılan "Armageddon" -ki Eski Ahit'in Daniel (2: 31-35) ve Hezekiel (39: 3-6), Yeni Ahit'in ise Vahiy bölümünde bu manada pasajlar vardır- döneminde başkenti Kudüs olan ve Süleyman Mabedi'nin (Temple) yeniden inşa edileceği İsrail'de yaşamalıdır. Bu esnada Deccal (Antichrist) "barış yapıcı" rolünde çıkacak ve sonunda Mesih'in (Hz. İsa) gelmesiyle yenilgiye uğrayacaktır.

Milenyum'a ulaşmada gerekli safhalar

Theodor Herzl'in 1896'da Siyonizm kongresini toplamasından önceki dönemde "Siyonizm" idealine sahip olduğu yönünde bilgiler bulunan Evanjeliklere göre Millenyum'a ulaşmada gerekli olan ara safhalardan biri tüm Yahudilerin İsrail-Filistin'de toplanmasıdır. Sonrasında Hz. İsa'nın gelecek, Yahudilere Hıristiyanlığa dönmelerini emredecek, bir kısmı kabul edecek, reddedenler de yok edilecektir. Evanjeliklerin şu an için İsrail'e neredeyse Yahudilerden daha çok destek vermelerinin sebebi bu apokaliptik-teo-politik inançtır.

Ne var ki her iki grubun da Mesih'i esasen farklıdır. Yahudi kaynaklarında beklenen Mesih Davut soyundan olacaktır. Hristiyanların beklediği Mesih ise İsa Mesih'tir. Yahudiler İsa'yı ne Mesih ne peygamber kabul eder. Aralarında sanki konjonktürel bir teo-politik-apokaliptik hedef birliği var gibidir. Günümüzde Amerika'da özellikle Evanjelik Protestanlar arasında çok sayıda "millenyum kültleri"nin olmasının bir açıklaması da budur.

Öte yandan Yeşaya çıkışıyla Netanyahu ABD'den askerî-ekonomik yardımı hızlandırmasının yanı sıra katliamını da dini-teo-politik boyuta çekmiştir. Tam da bu sıralarda ABD Temsilciler Meclisi Başkanı olarak Evanjelik Mike Johnson seçilmiştir. Johnson'un ilk görüştüğü konu ise, İsrail için düşünülen 14,5 milyar dolarlık yardım paketini ivedilikle kabul etmek olmuştur.

Netice olarak şunu ifade etmek gerekir ki, bir hadiste buyurulduğu üzere Kudüs "mahşer (toplanma) ve menşer (dirilme) yeridir" ve Müslümanları birleştirme ve diriltme fonksiyonu vardır. Ümmetin farklı renkleri Kudüs'te birleşir. Civarında bulunan Gazze'de böyledir. Fakat İslam coğrafyasının önemli devletlerinin baskı altına alındığı da bir gerçektir.

İsrail ile siyasi, tarihi, teolojik ve mezhebî sebeplerle "düşman kardeşliği" gibi bir durumda olan İran ABD yönetimiyle nükleer anlaşma ve blokajın kaldırılmasıyla, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn İbrahim Anlaşmasıyla, Mısır da ekonomi-politik ile baskılanmaktadır. Bu durumda geriye, Talmud'da "Kuzeyin aslanları sizi parçalayacak" diye geçen, İslam coğrafyasının en merkezî-mihver devleti Türkiye kalıyor ki, şu ana kadar İsrail ve Netanyahu'ya karşı en etkili siyasi, diplomatik söylem-eylemler de Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından ortaya konmuş, konmaya da devam edilmektedir.

Hz. İsa, Kudüs'te bulunan Zeytin Dağı'ndaki dağ vaazında havarîlere "Siz dünyanın tuzu ve ışığısınız" demişti. Benzer sözü Hz. Peygamber de sahabîler için söylemişti. İlk kıble ve etrafı mübarek kılınan Gazze, Kudüs-Mescid-i Aksa Müslümanlar için tuz ve ışıktır. Şayet -temenni etmeyiz- Gazze, sonrasında Kudüs "arz-ı mev'ud" inanç ve hayaline sahip Siyonist ellere geçerse Müslümanlar "tuz-ışık" olma bilincini kaybedecek; Ümmet-i Muhammed toplanma (mahşer) ve dirilme zeminini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

BİZE ULAŞIN