Prof. Dr. Özcan Hıdır: "Gençlerin diğerlerine göre değil, değerlerine göre yaşamalarını sağlamalıyız."
Prof. Özcan Hıdır, öncelikle algı operasyonunun nasıl yapıldığı şöyle anlatıyor: "Kitlelerin beyinlerini ele geçirmeyi hedefleyenler, özellikle dijital
medyanın yaygınlaşması ve kontrolsüz şekilde kullanılmasıyla bu amaçlarını daha rahat gerçekleştirebiliyor, insanları her türlü kirli oyunlarına dâhil edebiliyor ve istedikleri gibi kullanabiliyorlar. Sosyal medya üzerinden paylaşılan sayısız fotoğraf, video ve içerik çoğu insan tarafından doğruluğu sorgulanmadan alındığı için, algılar istenilen şekilde yönetilebiliyor."
Moda amaçlı haç takan, yoga ritüellerine ilgi duyan, Kuran-ı Kerîm'e tekme atan bazı günümüz gençlerinin yayılan görüntüleri üzerine görüşlerini dile
getirirken misyonerlik faaliyetleri ve Budizm özentiliğine özellikle dikkat çekiyor Prof. Özcan Hıdır: "Tabiatıyla bu söylediklerimiz, fiziksel ve ruhsal anlamda gelişim-dönüşümü en belirgin olarak yaşayan gençlik döneminde çok daha belirgin olarak öne çıkabiliyor. Deneylerin yapıldığı, idealizm, çatışma ve belirsizliğin olduğu, kimlik-kişiliğin şekillendiği, ayrılma ve bireyselleşmenin gerçekleştirildiği dönemdir. Bu durum gençleri, post-modern günümüzde alabildiğine öne çıkarıldığını düşündüğümüz dini, siyasi, kültürel ve teo-politik bazı algı operasyonlarının da muhatabı kılıyor. Genelde İslâm dünyası özelde de İslâm dünyasının en 'merkezî-mihverî' ülkesi olan ülkemiz olmak üzere bu operasyonlar ve tahribat çok daha öne çıkıyor."
"Bir çeşit dinsiz dindarlık"
Hıdır din ve inanç üzerinden yürütülen bu tür algı operasyonlarının en sinsilerinden birine dikkatimizi çekiyor: "En son tezahürlerinden birini Antalya Serik'teki bir okulda Kur'an-ı Kerim'e tekme atan gencin bu çirkin fiilinin yayılması ve etrafında söylenenler örneğinde gördüğümüz üzere günümüzde gençlerimiz üzerinde algı operasyonlarının etkisi belli zamanlarda bu olaylarla gün yüzüne çıkıyor. Zaman zaman ortaya çıkan bu tür olaylar, gençler üzerindeki dini-kültürel erozyon ve tahribatı gösteren tabir yerinde ise buzdağının görünen yüzüdür."
Buzdağının görünen yüzünde ise şu manzaralara son dönemlerde sıkça rastlanıyor: "Sosyal medya misyonerlerinin de vaatleri ve etkisiyle Hıristiyanlığa özenenler, Haç takanlar, yoga gibi ritüeller sebebiyle Budizm başta olmak üzere Doğu dinlerine özenenler, bir çeşit 'dinsiz dindarlık' örneği olarak dinden bağımsız spiritüalizm-maneviyatçılığa yönelenler gibi farklı tezahürleri görülebiliyor. Bu meyanda ayrıca din/İslam'a dair tartışmalar da öne çıkarılıyor veya günümüzde konuşulmasında çok da fayda olmayan gelenekteki bazı konular, yorumlar "dinin bizatihi kendisiymiş gibi" abartılı olarak öne çıkarılıyor."
Prof. Hıdır'a göre tüm bunlar özellikle gençlerde belli ölçüde dini konulara mesafeli durmaya, "din buysa" yaklaşımlarına sebep oluyor. Ayrıca gelecek endişesi (anksiyete) ve stres gibi kaygıları da beslediğini ifade eden Hıdır, bunun içsel-dışsal pek çok sebebinin ve oryantalistik-teopolitik
hedefinin bulunduğunu vurguluyor.
"Manevî hijyen" gerekli
Peki, gençlerin bu operasyonlardan etkilenmelerine yol açan temel etmen ne olabilir? Prof. Hıdır'a göre gençlerimize yönelik algı operasyonlarının etkili olmasının, gençlerin öteye-beriye savrulmalarının en önemli sebeplerinden biri "ortak manevi çatıdan ve hafızadan yoksun olarak metafizik ürperti-üşümeleriyle ilgili." Bu sorunu gidermenin yolu ise ona göre gençleri manevi çatıya ve amaca dair 'hedefli' çatı-yapıya kavuşturmak." "Bu durumlarda 'manevî hijyen' diye tabir edebileceğimiz üzere, ruhi-manevi ortamlar ve amaçlar gerekli. Bu ise gençlerin belli değerlerle donatılması, 'manevi, değer yüklü' bir gençlik inşası ile mümkün. Tabir yerinde ise gençlerimizin 'diğerlerine göre değil, değerlerine göre yaşamaları' sağlanmalı."
Sorunun temelinde yatan bir başka mesele ise algı operatörlerinin en önemli hedefi olan "kimlikten-kişilikten yoksun", "kimliği-kişiliği erozyona uğramış" ve "vatan, millet bilinci erozyona uğramış, aidiyet bilinci zayıflamış" gençlik inşası hedefi. Prof. Hıdır bu meseleye önemle dikkat çekiyor. "Bu algı operatörleri hedeflerine uygun anlamda gençlerden ayrı bir toplum oluşturmaya çabalıyor; dinini, ülkesini, inancını, ailesini inkâr eden ve istenilen şekilde organize edilen bir gençlik hedefliyor. Bu minvalde gençler "deizm", "ateizm", "agnostisizm", septisizm (şüphecilik), "nihilizm (hiççilik)" ve "hedonizm (hazcılık)" gibi modern/ post-modern dönemde din ve dini aidiyetlerden uzaklaşmayı ifade eden "hümanist (din dışı)" anlayışların tuzağına çekiliyor."
Youtuber'lardan ithal fetvalar
İnternet ve sosyal medya öncesinde geleneksel anlatılar hâkimdi ve bilgiye ulaşım da kolay değildi. İnsanlar da daha ziyade ailesi ve mahallesi ile
iletişim halindeydi. Dolayısıyla geleneksel anlayışlar pek sorgulanmıyordu. Özcan Hıdır bu meseleye de temas ediyor:
"Günümüzde 'nasıl' sorularından ziyade 'neden-niçin' sorularının öne çıkarılmasının yanı sıra, 'bilgi küreselleşmesi', 'bilgi bombardımanı' veya bir 'youtuber'ın bilgilendirmesi söz konusu. Çoğunlukla da 'ithal fetvalar' diye niteleyebileceğimiz veya önemli bir grup genç tarafından algı olarak 'saçma' olarak nitelenen fetvalar-görüşler dolaşımda.
" Ancak bu meselenin belki de sadece yüzeye yansıyan kısmı, altında daha derin sular var gibi: "Din-bilim ilişkisi de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar önemli hale geldi; Aydınlanma sonrasında adeta bir "bilim dini (scientisizm)" ortaya çıktı. Bu itibarla bütün bu olguları da göz önüne alan 'yeni bir din dili' gerekliliği ortadadır. Ayrıca dijitalleşme ve bireyselleşmenin de artmasıyla bir dine maneviyata yönelimler olsa da hümanist tezahürler (deizm, ateizm, agnostisizm, nihilizm) spiritüalist yönelimlerin yanı sıra, Batı'da 'dinsiz dindarlık' diye de bilinen tezahürler ortaya çıkıyor."
Din/maneviyat üzerinden yürütülen bu algı yönetiminin boyutları gereğinden fazla abartılıyor diyenler çıksa da Prof. Hıdır daha tehlikeli bir boyuta işaret ediyor: "İslâm dünyası ve Türkiye'deki gençlere yönelik oryantalistik, teo-politik saiklerle olan algı operasyonları bir 'güvenlik sorunu' haline de gelmiş, gelmektedir."
Dr. Muhammet Masum Vanlıoğlu: "Kandırılmamak için kahramanları hatırlatacağız"
Son dönemlerin bu sinsi sorunu hakkında görüşlerine başvurduğumuz isimlerden biri de Diyanet İşleri Başkanlığı Çatalca Vaizi Muhammet Masum Vanlıoğlu. Vanlıoğlu, "İslam'a yönelmenin önünü kesmeye gücü yetmeyen bir kısım anlayışların insanların Müslüman olmasını engellemek için İslam'ı çirkin göstermeye çalıştıklarını" dile getiriyor. Onun mücadele önerilerinden biri "kandırılmamak için kahramanları hatırlatmak."
Konuyu gençlere indirmeden önce global manada düşünmek gerektiğini vurguluyor "Tüm dünyada hedeflenen bir oyun var; bu oyun İslamofobidir. Bu uygulama genellikle filmlerde, reklamlarda, haberlerde icra edildiği için gençler üzerine dönmektedir. İslam'a yönelmenin önünü kesmeye gücü yetmeyen bir kısım anlayışlar İslam'ı, insanların Müslüman olmasını engellemek için çirkin göstermeye çalışıyorlar. Özellikle DEAŞ ve uluslararası terör örgütleri örneklerinde bunları İslam ile bağlantılı hale getirmek suretiyle zihinlerde karışıklık yaratmaya gayret ediyor."
Bir inancı benimseyen kişinin o inancın temel ölçü ve ilkelerini görerek yola çıktığını belirten Vanlıoğlu: "İslam derken, adı barış olan, yaşadığı (hicri takvimle) 65 yıllık ömrün 22 yıllık sürecinde peygamberlik vazifesini yaparken bulunduğu harplerde sadece müdafaa harbi yapan bir peygamberin getirdiği bir dinden bahsediyoruz. Tüm bunlara baktığımız zaman bunları en iyi şekilde öğrenen bir genç İslam'a karşı asla tavır almaz. İslam genç kitleye bir şeyler sunarken öncellikle şunu düşünüyor; ben size kâinatın bütün düzenini kuran bir yaratıcıdan ve bu yaratıcıdan gelen vahiyleri insanlara aktaran bir peygamberler topluluğundan bahsediyorum."
"Faturayı İslam'a çıkarıyorlar"
Ülkemizde ve dünyada siyaset, diplomasi, din veya askeri sistemler üzerinden algı yönetimi yapılmaya çalışılıyor. Bunun din ayağı üzerinden yürütülen algı yönetimini şu sözlerle özetliyor Vanlıoğlu: "Müslümanlar öldürür, başkalarının haklarını gasp ederler, eğitim hayatına engel olurlar, bilimsel gelişmelere karşıdırlar gibi söylemlerle genç kitlenin önünü kesmek istiyorlar."
Rol model olan insanların tarihi süreçten gelen dönemde Batı'da ve Doğu'da örnek olarak yapmış oldukları işleri ele almak gerektiğini belirtiyor Vanlıoğlu: "Algıyı yönetmeye çalışanlar faturayı kişiler üzerinden İslam'a yönlendirme gayreti içerisindeler çünkü Batı'da ve Doğu'da çok ciddi anlamda İslam'a yöneliş var. Batı'da Roger Garaudy, Abdülkadir Es-Sufi Müslüman olanlara örnektir. Güney Afrika'da Abdürrahim Efendi diye bir zat var. Bir bölgedeki insanların Müslüman olmasını sağlayan muhteşem bir adamdır. Toplumun önünde rehber gibi giden bu adamlar İslam'ın incilerinde yanlış bir şey fark etselerdi İslam'a yönelişleri söz konusu olmazdı.
" Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin gençliklerinden örnekler verilerek rol model bir gençlik ortaya konulur. Bunun yanında hadis-i şeriflerde de gençler hususunda önemle duruluyor. Vanlıoğlu gençler meselesine de buradan hareketle atıfta bulunuyor: "Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki; 'Bana hayatınıza dair 6 söz verirseniz ben de size cenneti söz veririm.' Peygamberimizin buradaki temel ölçüleri şöyledir: Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde yerine getirin, emanete hıyanet etmeyin, iffetlerinize sahip çıkın, elinizi harama uzatmayın, bakışlarınızı haramdan sakındırın. Şimdi bir hayat düşünün ki bu hayatın içinde o bireyden istenilen temel ölçüler bunlar ve bunları başardığı takdirde kendince cenneti garanti eden bir Peygamber var önünde. Bu altı ölçüyü yaşamadığı halde kendisini Müslüman diye tanıtanların İslam'a algı operasyonu yapanlardan çok daha büyük zarar verdiğini görüyoruz."
"Gençlerin anladığı dili konuşmalıyız" İslam'ı doğru anlatmak, tanıtmak elzem bir çözüm, orası kesin. Peki, ama İslam'ı ne kadar biliyoruz, ne kadar tanıyoruz? Muhammet Masum Vanlıoğlu; "Çocuklarımızı dinlemeli onların İslam'a ait bilgilerinin ne boyutta olduğunu görmeli ve zihinlerinde kalacak şekilde anlatmalıyız" diyor ve şöyle devam ediyor: "Genç kardeşlerimize karşı 'Efendim bunların hepsi yolun dışına çıktılar, sapıttılar, yanlıştalar, hatta son dönemlerde İmam-Hatip kitlesine karşı 'dinsiz oldular' gibi söylemler var. Bu ve bunlar gibi Z kuşağına yönelik eleştirilerin hiçbirine katılmıyorum. Bence problem şurada; genç grupla iletişim kurması gerekenler iletişim kurmak yerine uzak duruyorlar. Bir müddet sonra onlar da kendiliğinden uzaklaşmak zorunda kalıyor. Biz bu kitle ile iletişim kurabilmek için onların döneminde onların anladığı, kavrayabileceği şekilde konuşmalıyız."
Her dönemin şartları ve gelişim seviyesi sürekli değişime uğruyor. Kuran'ın doğru anlaşılması için öncelikle her ayeti bu şartlar dikkate alınarak değerlendirmemizde fayda var. Mehmet Akif'in dizelerinden alıntı yapan Vanlıoğlu: "Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı" herkes Akif'in bu cümlesini eleştirir ama cümle doğrudur. Bugünkü dil İslam'ı nasıl anlayabiliyorsa onu söyletmeliyiz. İslam'ı bugünkü dile çevirmeli değiliz. Kandırılmamak için
kahramanları hatırlatacağız. Kahramanı da hatırlatacağız ama asıl kahramanın kendisi olduğunu anlatacağız. Çünkü dünyada insanların inanç dışı
hayatla meşgul olduğu bir dönemde sorduğun soruya karşı yine 'Müslümanım' diyen bir genç bence asıl kahramandır. Kahramanlığının üzerine ekleyebilmesi için ise biz ona örnek insanlar, sözler, kitabımız Kur'an- Kerim'i ve geçmiş büyüklerimizi tanıtmanın çaresini arayacağız. Mesele suçlayarak değil kucaklayarak, dışlayarak değil aynı dili konuşarak ancak mümkün olur."