Basit ama bazen etkileyici olabilen, kişiyi harekete geçirmeyi hedefleyerek motive edici sloganlar sunan ve gündelik hayatımızın içine biz fark etmeden bile dâhil olan kişisel gelişim furyası, önce Batı toplumlarını, daha sonra tüm dünyayı sarmış durumda. Bu kavram üzerinde gelen tartışmaların temel sorusu aslında şu: Kişisel gelişim bir 'woo-woo" mudur? (Woo-woo, bilimsel temeli olmayan veya çok az olduğu kabul edilen geleneksel olmayan inançlar anlamında gelir).
Popüler kültürün bugün en çok sattığı ve sosyal medya etkileşimlerinin vazgeçilmezi olan bu ürünün, bir zemini olmadan 20. yüzyılda ortaya çıkan sahte ve geçici cümlelerden ibaret olduğu söylense de kişisel gelişim, kökeni Antik Yunan'a hatta Hermes kültüne dahi uzanan oldukça uzak bir geçmişe sahip.
Bu çıkarım bilimsel bir temele dayanmıyor fakat özellikle yurt dışında tanınan ünlü kişisel gelişimcilerin ilham kaynaklarının binlerce yıl önce yaşamış kadim filozoflar olduğunu yapılan alıntılara (belki çalıntılara) bakarak söylemek mümkün.
Kişisel gelişimi kısaca bir insanın yaşadığı büyüme, değişme ve daha gelişmiş bir seviyeye ulaşma süreci olarak tanımladığımızda karşımıza ilk olarak iki bin yıl önce "Eudaimonia" kavramı üzerinden mutluluğu anlamak ve anlatmak için yıllarını harcayan Aristoteles çıkıyor. Bazı kişisel gelişimcilerin modern kişisel gelişimin babası olarak kabul ettikleri Aristoteles ile beraberinde Platon, Sokrates, Herakleitos ve Plotinus'u da bu bakış açısından ilk kişisel gelişimciler olarak saymak mümkün.
Platon'un ilk ve temel öğüdü olan "epimelesthai sautou" kendinle ilgilenmek, kendine özen göstermek anlamına gelir ve Antik Yunan öğretilerine göre bu kavram yaşama sanatının temel kurallarından biridir. Sokrates bu kavramı ruhumuzu bilmemiz gerektiği yönünde açıklayarak "kendini bil" kavramıyla daha geliştirir.
Kişisel gelişimcilerin ilham kaynakları
Yine büyük felsefecilerden Spinoza'nın ortaya attığı insanların hayatlarına devam etmek için bedende hâlihazırda bulunan enerji ve çabayı anlattığı "conatus" kavramının bugün "potansiyelinizi ortaya çıkarın" gibi başka uyarlamalarını sık sık okuyoruz. Yine M.Ö. 3. yüzyılda kurulan Stoacılık öğretileri de kişisel gelişimin klasik argümanlarının temelini inşa eder, diyebiliriz. İnsanın amacının mutluluk olduğu, mutluluğun da kişinin kendisine bağlı olduğu gibi önermeler aslında çok tanıdık geliyor.
Antik Yunan filozofu Epikür modern kişisel gelişimcilerin çok şey borçlu olduğu düşünürlerden biri. Haz ve zevki önceleyen bu düşünürün bugünün kişisel gelişimcilerine oldukça ilham kaynağı olduğu görülüyor. Fakat bu büyük filozofu tıpkı bugünkü olduğu gibi "anı yaşa" mottosuna hapsetmek yanlış çünkü epikürcü düşünceye göre hazcılık, zevk ve mutluluğu bir amaç haline getirmek değil, aksine hazzın kişinin iç huzuru bulmak için dünyanın geçici zevklerinden uzaklaşması anlamında kullanılıyor.
Çağdaş kişisel gelişime katkı sağlayan Romalı bilge Marcus Aurelius ise hayatın ölüm korkusu ya da başkaları tarafından kontrol edilmesine izin verilmemesini ve erdemli bir hayatın nasıl yaşanıldığını anlatan birkaç paragraflık alıntılardan oluşan kitabı Kendime Düşünceler ile o dönemde bir sosyal medya olsaydı etkileşimi oldukça yüksek olurdu dedirtiyor.
Kitap içerisindeki pek çok vecizeye bugün sosyal medya paylaşımlarında dolaşan bazı alıntılarda rastlamak mümkün: "Elini çabuk tut, hedefine doğru ilerle, boş umutları bir yana bırak ve kendine biraz olsun önem veriyorsan daha vakit varken kendi kendinin yardımına koş."
Büyük filozofların düşüncelerinin haz ve mutluluk mottolarına hapsedilmesi sadece Epikür'e mahsus bir şey değil; bu filozofların sözleri form değiştirerek bugün biraz yanlış anlaşılsa da kişisel gelişimcilere ilham olan önemli fikirleri teşkil ediyor.
Aslında tüm bu isimlerin belli başlı öğretileri biraz makyajlanarak, biraz modifiye edilerek, biraz da içi boşaltılarak modern dünyaya entegre edilmeye çalışılıyor. Fakat tabii ki felsefe dünyasında çığır açan bu düşünceleri bugünün kişisel gelişim kavramıyla karşılaştırmak büyük bir hata olur çünkü kişisel gelişim değişen zaman içinde bambaşka formlara bürünerek karşımıza çıkıyor.
Büyük buhranın bir getirisi
Antik Yunan'daki erdem ve bilgelik üzerine kurulu "kişisel gelişim" anlayışından modern anlamda kişisel gelişimin ortaya çıktığı 1900'lü yıllara geldiğimizde bizi büyük savaşlar, toplumsal krizler ve umutsuz toplumlar karşılıyor. Modern kişisel gelişim, toplumsal hayattan bağımsız ele alınmaması gereken bir olgu. Zaman içinde değişen çağ, toplumsal sorunlar, savaşlar, krizler ve insani ihtiyaçların dönüşerek yeni temel gereksinimlerin ortaya çıkması sonucu kişisel gelişim kavramı da geçmişten gelen kadim öğretileri kendince şekillenerek ayrı bir alan olarak kendini kabul ettirdi.
ABD'de 1929'dan başlayan ve onlarca yıl boyunca kendi toplumuyla beraber Batı ülkelerini de etkileyen ve kendi tarihinin en büyük ekonomik krizi olan Büyük Buhranın etkisiyle kişisel gelişimin halk arasında yayılmasına ve kendi uzmanlarını ortaya çıkarmasına bir tesadüf diyemeyiz. Halkın ağır şekilde etkilendiği, yaklaşık 15 milyon kişinin işsiz kaldığı, tüm yatırımcı ve bankaların battığı, açlık gibi sorunların baş gösterdiği bu krizi yaşayan Batı toplumlarında kişisel gelişimin yok olan umut duygusunu halka tekrar aşılamada faydalı olduğu gözlemlenmiş bir gerçek.
Yaşanan bu yıkıcı krizi takip eden süreçte başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde öncelikle para ve zenginlik vaat eden kanaat önderleri zuhur etti ve ardı ardına "Nasıl huzur bulunur?" değil de "Nasıl zengin olunur?" konseptli kişisel gelişim kitapları basıldı. Büyük kitlelere hitap eden etkili hatiplerin ortaya çıktığı ve yüksek kârların elde edildiği bu sektör kısa süre içinde ilgiyle takip edilmeye başladı. Ne var ki artık erdem ya da bilgelik gibi Antik çağlardan kalan öğretiler kişisel gelişim kavramından tamamen çıkarılmıştı.
Umudunu yitiren topluma sunulanlar
1937'de Düşün ve Zengin Ol yazarı Napoleon Hill, kitabını yazarken kişisel gelişimin tarihini değiştireceğinden habersizdi. "Zihin neyi kavrayabilir ve inanabilirse, onu başarabilir" düşüncesine dayanan bu kitap düşünmenin başarı ulaşma yolunda eğitim, bilinç ya da para gibi diğer tüm özelliklerden daha elverişli olduğunu savunuyordu. Aslında bu, umudunu tamamen yitirmiş, açlık ve işsizlikle boğuşan bir topluma sunulabilecek en mantıklı düşünce olarak görülebilir. Nitekim mantıklıydı ve kendine milyonlarca okur bulmayı başardı.
"Pozitif düşün", "evrene pozitif düşüncelerini yolla" gibi iyi düşünmeye teşvik eden cümlelerin bugün dilimizden düşmemesinin sebebi 1950'lerde yaşamış Amerikalı kişisel gelişimci bir papazdı. Önce kendi cemaatinde, ardından radyo ve televizyon sunumlarıyla toplumda kısa sürede popülerlik kazanmaya başlayan bu papaz, insanları bardağın dolu tarafını görmeye ve basit şeyleri bile takdir etmeye teşvik eden motive edici konuşmalarıyla milyonları peşinden sürüklemeyi başaran ilk kişisel gelişim uzmanlarından sayılıyor.
20. yüzyılın ikinci yarısı ise bu piyasa için adeta bir kırılma noktası oldu.1980'lerde sekülerleşen ve bireyselleşen dünya, kişisel gelişimin daha önce pek rastlamadığımız öğretileriyle daha da desteklenmeye başladı. İnsanlara "sen en özelsin, en farklısın" demeye başlayan kişisel gelişim, özellikle genç kuşaklara "kuralları yık, kendinden başka kimseyi umursama" gibi sloganlar vererek gitgide artan narsisizm akımını körükleyen etkenlerden biri oldu.
Büyük kurumsal şirketlerin yaygınlaştığı, mega kentlerin inşa edildiği, kadınların da kurumsal iş hayatına tamamen katıldığı 1990'larda kişisel gelişim de form değiştirerek beden, imaj ve kimlik üzerinden yeni öğretiler sunmaya başladı. Özellikle kadınlar arasında bir dayatmaya doğru giden "Kendini sev, bedenini koru" gibi tavsiyelerin kadınların zayıflık, güzellik ve estetik takıntısıyla beraber tüketim çılgını ve moda bağımlısına dönüşmesinde etken rol oynadığını söyleyebiliriz.
Kişisel gelişimin meditasyonu sahiplenmesi
21. yüzyıla müthiş bir ilgiyle giren kişisel gelişim, The Secret film ve kitabıyla 2006'dan itibaren kendi tarihi boyunca hiç görmediği talebi görerek artık bir meslek olarak tanımlanmaya başlandı. "Siz, evrendeki en güçlü mıknatıssınız" diyerek yine sıklıkla duyduğumuz "çekim yasası" kavramını bu satış rekorları kıran eserle dilimize iyiden iyiye yerleşmiş oldu.
Bu yüzyılda kişisel gelişimin popülerleşmesiyle beraber tüm dünya kişisel gelişimcilerin tavsiyesiyle meditasyon yapmaya başladı. "İnsanlığın farkındalık yolculuğu" olan meditasyon aslında bildiğimiz gibi kadim öğretilere dayanıyor. Avcı toplayıcı toplumlardaki insanların dahi yanan ateşe bakarak bir tür meditasyon gerçekleştirdiği söyleniyor.
Taoizm, Budizm gibi Uzak Doğu'nun köklü inançlarında binlerce yıldır var olan ve İpek Yolu'ndan itibaren tüm dünyada yayılan meditasyonun kültürden kültüre değişen psikolojik ya da dini farklı amaçları ve farklı ritüelleri olabiliyor fakat her zaman için asıl amaç bir uyanmadır.
Genellikle meditasyonu dünyaya Uzak Doğu kültürlerinin yaydığı ve 20. yüzyılın sonrasında popülerlik kazandığı bilinir ama Antik Yunan'da zihni eğitmeyi amaçlayan "Melete" isimli deneyimde ruhu duaya hazırlamak amacıyla yüksek sesle dua diyebileceğimiz sözler tekrarlanır. Böylece bu sözler kişinin ruhuna nüfuz eder ve duayı bir manada gerçeğe dönüştürmüş olurlar. Bu meditasyonların bir benzeri olarak İslam kültüründeki zikir pratiğini, evrad ve duaların, Hint kültüründeki mantraların devamlı tekrar edilmesini sayarsak tüm kültürlerde geçmişten gelen meditasyon bilgileri mevcut.
Kabuğunu sürekli yenileyen bir sektör
İnsan üzerindeki pozitif etkileri hem gözlenmiş hem de bilimsel olarak kanıtlanmış olan bu ritüeller son 20 senedir kişisel gelişimin temel kaynakları arasına alınmış durumda ve özellikle Batı toplumlarında her evde bir minder üzerinde uygulanıyor olsalar da bugün içlerinin boşaltılarak ezbere dayalı bazı popülist cümlelerden oluştuğunu da söylemek mümkün.
Kişisel gelişim uzmanları bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde düşünce tarihinin en önemli şahsiyetlerinin öğrettiği kavramları kullandılar ve kullanmaya da devam ediyorlar. Eleştirenleri çok olabilir ama taraftarlarına göre bu, modern çağın sattığı sahte ve geçici bir trend değil; ilk medeniyetlerin başlangıcından itibaren tıpkı bizdeki gibi toplumlarda ihtiyaç duyulan ve başvurulan önemli bir alan.
Doğu'dan Buda, Konfüçyüs, Yogik öğretiler, İslam tasavvufu ile Batı'dan eski Yunan ve Roma'dan devam eden öğretileri de kapsayan kişisel gelişimin popülaritesinin artarak tüm dünyada kabul edilen bir öğreti olması ve büyük paraların kazanıldığı bir piyasaya dönüşmesi açısından 20. yüzyıl bir dönüm noktası olduğu görülüyor.
Son yüzyılı saymazsak ahlak, erdem, bilgi üzerinden hem iç huzuru hem de toplumsal huzurla beraber kalıcı mutluluğu hedefleyen öğreti olurken özellikle 20. yüzyılın ortasından bugüne baktığımızda kişilerin geçici olgular üzerinden anlık mutluluk ve haz duygusuna odaklanan, önceliğin her kişinin bireysel çıkarlarına dayanan, gerçek bir amaçtan odaklanmayan, belli başlı kalıpları geçici hedefler için kullanmayı teşvik eden bir literatüre dayanıyor.
Böylece kişisel gelişimin yaşanan tüm toplumsal dönüşümlere ayak uyduran, dönem dönem zamanın idraki ve trendlerine göre değişimler geçirerek kendi kabuğunu da sürekli yenileyen bir sektör haline geldiğini söyleyebiliriz.