Sena Subaşı: YENİ AKM'DE BİR GÜN

YENİ AKMDE BİR GÜN
Giriş Tarihi: 1.6.2022 15:15 Son Güncelleme: 1.6.2022 15:15
İstanbul’u kültür ve sanata doyuracak olan Yeni Atatürk Kültür Merkezinde dolu dolu bir gün geçirdim. Neler var, neler yapılıyor, neler olacak, gördüm. Sanatçı ve çalışanlarla sohbeti de ihmal etmedim. Yenilenen AKM gurur verici.

İlk açıldığı zamanlardan görme fırsatı bulduğum AKM'nin birkaç etkinliğini takip ediyor, uzun zamandır gezmek istiyordum. Bir günümü AKM'ye ayırarak içinde ne var ne yok her yönüyle görmeye karar verdim ve nihayet bir fırsatını bularak orada dolu dolu bir gün geçirdim. Türkiye'nin bu yepyeni sanat merkezinde gördüklerimi kendime saklamayacağım ve sizinle de paylaşacağım.

AKM'ye girişte beni güzel kıyafetleri içerisinde kalabalık bir çocuk grubu karşıladı. 23 Nisan'a özel hazırlanan AKM Çocuk Sanat Festivali kapsamında kültür merkezi çatısı altında sergiler, atölyeler, film gösterimi ve konserlerle çocuklara çok keyifli bir bayram haftası yaşatılıyordu açıkçası.

Anlamlı bir sergi: "Kutsal Risalet

Çocukların arasından geçerek görmeyi en çok istediğim sergiyi gezmek üzere üçüncü kattaki "Kutsal Risâlet: Yazma Mushaf Sergisi'ni gezmeye başladım. Ramazan boyunca ziyaretçileri ağırlayan bu sergide; Osmanlı, Selçuklu, Abbasî, Gazne, Safevî devletleri ile Hint ve Mağrib coğrafyalarına ait olduğunu öğrendiğim 70'ten fazla el yazması Kur'an-ı Kerim, ilk kez burada sergileniyor.

Hepsi ayrı ayrı göz kamaştıran, bir zamanların sultan, han ve hükümdarları için yapılan birbirinden özel el yazması Kur'an-ı Kerimler tarihi ve sanatsal özellikleriyle bir arada sunulması açısından önem taşıyor.

Müzeyi gezerken ağırlık olarak geleneksel sanatlara merak duyan sanatseverin ilgiyle takip ettiğini öğrendim zira bu serfi hat ve tezhip sanatının İslam coğrafyasında tarihsel süreçteki en güzel örneklerini görmek ve bu sanatların zaman içindeki gelişimi takip etme açısından oldukça kıymetli. Her bir sayfasının tek tek tezhiple işlendiği ya da yine her sayfaya işlenen birbirinden farklı desenlere sahip 2 bin kadar gülün yer aldığı Mushaf-ı Şerifler aynı zamanda birer sanat eseri.

Burada 65 kiloluk dev Kuran ile sadece mercekle okunabilecek boyutlarda yapılan mushafları bir arada görebildim. Sergide yoğun ilgi gören diğer eserlerden biri de 12 asırlık oldukça eski bir mushaf. Fatih Sultan Mehmet tarafından vakfedilen mushaf ile tamamı altının dövülmesi suretiyle elde edilen mürekkeple yazılan cüz de sergilenen diğer önemli eserlerden birkaçı.

Sergiyi gezerken rastladığım usta hattat Hüsrev Subaşı, öğrencilerine bu mushafların önemini şöyle anlatıyordu: "Süleymaniye Kütüphanesi çatısı altında toplanmış çok farklı kütüphanelerden, koleksiyonlardan seçilmiş, Emevilerin sonundan Osmanlı'nın sonuna kadar İran ve Afrika dâhil çok çeşitli yörelerden mushaf-ı şerifler bulunuyor. Hat meraklılarının çok farklı dersler alabileceği bir zemin olmakla beraber tezhip sanatı ve Osmanlı ile İslam klasik ciltçiliği alanında çalışan, araştırma yapanlar ve sanata ilgi duyanlar için harika örnekler var."

Müzik tarihimize şahit olmak

Buradan çıktıktan sonra, "Neşet Ertaş'ın bağlaması sergileniyor" ya da "Alaeddin Yavaş ca'nın kanunu şu an sergide" gibi haberlerini duyduğum ve görmeyi merakla beklediğim müzik platformundaki "Bizdeki Dünya, Dünyadaki Biz" adlı sergi için alt kata indim. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı üç katlı mekândaki sergi bu coğrafyada yaşayan toplumların birbirleriyle olan kültürel etkileşimi sonucu Türk müziğinin gelişimi ile müzik kültürümüzün kırılma noktalarından olan II. Mahmud ile beraber başlayıp Cumhuriyetle devam eden müziğimizin modernleşme süreci anlatılıyor.

Burada belki bin yıl öncesinden bugüne gelen çalgıların temsilen yapılmış örnekleri eşliğinde gezebiliyor ve Orta Asya'dan Balkanlara köklü bir kültürel geçmişi olan Türk müziğinin gelişimini izleyebiliyorsunuz. Sadece Türk çalgılarının sergilendiği bölümü gezerken Osmanlı, Selçuklu, Altay gibi Türk topluluklarının sadece kendilerine ait çengilerini oldukça görmek zamanda minik bir tur attırdı.

"Enstrümanın Doğuşu"

Ustalara Saygı köşesinde Neşet Ertaş, Aşık Veysel, Leyla Gencer, Alaattin Yavaşça gibi 7 değerli ismin kişisel eşyaları, fotoğrafları ve hatta enstrümanları bulunduğu alanı da ziyaret etmeden geçmem düşünülemezdi. Ayrıca "Enstrümanın Doğuşu" sergisiyle ilkel müzik aletlerini, günümüz enstrümanlarının ilk modellerini, metalin kullanılmadığı dönemlerde hayvansal ve bitkisel ürünlerden yapılan çalgıları da birer birer görerek müzik kültür ve tarihimizi tanıma fırsatı buldum. Adını dahi bilmediğim, sesinin neye benzediğini merak ettiğim enstrümanlara bakarken fark ettim ki karekod okutarak Türk çalgıları bölümünde gördüğümüz tüm enstrümanlarının sesini dinleyebiliyorsunuz.

Bu alandan çıkarken sergi sorumlusuna ileriki dönemde içeriğin değişip değişmeyeceğini sorduğumda önümüzde seneye yönelik olarak "Cumhuriyet sonrası Türk müziği tarihi", "Türk kadın besteciler" gibi sergiler eklemeyi düşündüklerini öğrendim. Ayrıca yurt dışında müzik piyasasında yavaş yavaş uygulanan hologram teknolojisiyle Neşet Ertaş, Zeki Müren gibi isimlerin hologram konserlerini gerçekleştirmek istediklerini belirttiler.

Alternatif bir sinema

Artık sergileri bitirerek akşam Derviş Zaim'in Flashbellek filmini izlemek ve 21 senelik Yeşilçam Butik Sineması'nı görmek için en alt kata indim. Burası salon bulamayan, ödül alan ya da festivallerde gösterilen filmlerin izlenebileceği alternatif bir sinema salonu. Etkinlikler kapsamında eski filmler oynatılırken normal zamanlarda güncel çıkan bağımsız sinemalar gösterime giriyor.

Salonun önünde sadece filmlerde gördüğümüz eskiden sinema gösterimlerinde kullanılan dev bir 35 mm sinema makinesi görünce görevli hanımefendiye "Bu gerçek mi?" diye sordum ve kendisinin 15 sene boyunca bu makinelerin makinistliğini yaptığını öğrendim: "Ağır bir alet olduğu için daha çok erkeklerin tercih ettiği bir işti ama ben senelerce bunu kullandım. O daha meşakkatli bir işti ama gerçek sinema oydu. Şimdi bir düğmeye basınca film başlıyor. Dijitalleşmeden hiç keyif almıyorum çünkü bir meslek öldü." cevabıyla konuşmayı bambaşka bir boyuta taşıdı. Onun hikâyesini keyifle dinledim fakat sonrasında seans bulamadığım için tiyatroya geçmeye karar verdim.

Kuliste sohbet

İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunu Karmakarışık (Out of Order)'ı provası yapıldığını duyunca kulise girme fırsatını bularak oyunculardan Erkan Taşdöğen'le buluştum ve ona bir iki soru yönelttim. Günler sonra oyun başlayınca yaklaşık üç saat boyunca performans gösterecekti. Bunun onu yorup yormayacağını merak etmem üzerine başarılı oyuncu şu cevapla karşılık verdi:

"Bizim işimiz sonuç itibarıyla bir şov ve canlı seyirci ile karşılıklı performansla ilgili. Dolayısıyla zorluklar ya da çıkabilecek aksaklıkların yol açacağı olumsuzlukları bu çaptaki tiyatrolar ve oyuncular sahnede kolayca bertaraf edebilmeli. Zaten okul yıllarımızdan sahip olduğumuz donanım adeta bizleri bir sporcu gibi mesleğimize en uygun halde tutuyor. Bu yüzden söz konusu zorluk mesleğimizin bir gereği…"

Bir İngiliz komedisi olan Karmakarışık, ilk olarak 90'larda sahnelenmiş olmasına rağmen hâlâ kapalı gişe oynuyor. Ülkemizde de beşinci sezonu bitmek üzere. Erkan Bey'e komedi oyunu oynamanın zevkli olacağını söylediğimde zorluklarını da şu şekilde anlatıyor: "Komedi yapısı gereği seyircinin ilgisinin sahneye daha zor çekilecek bir alan olduğu için diğer tarzlardan daha çok yetenek gerektiriyor. Sonuçta güldürmek kolay değil. Hele ki güldürdüğünüz izleyiciyi uzun süreliğine oyuna odaklamak hiç kolay değil."

Usta oyuncu komedinin püf noktasını da şöyle izah ediyor: "İşin kimyasında samimiyet, doğallıkla beraber komediye yatkın oyunculuk, zamanlama duygusunun gelişmiş olması gibi daha birçok element var. İyi sahnelenmiş bir komedi oyunu seyirciyle buluştuğu anda geri dönüşler çok kısa sürede sahnedeki aktöre iletilebiliyor. Bir dram ya da tragedyadan farklı olarak komedi oynandığı anda seyircinin aynası size ne olup olmadığınızı anında söyler."

İstanbul'u kültür ve sanatla buluşturacak

Eski AKM'de sahnede çokça yer alan Taşdöğen'e son olarak yeni AKM'yi ve yeniden burada olmak hakkında sordum: "AKM'de ilk kez 1984-85 Sezonunda Jül Sezar ile sahneye çıkmıştım. Bu süre içerisinde geçmişte oynadığım oyun sayısını hatırlamıyorum. AKM'nin varlığı bizim için bir bina ya da bir tiyatro salonu anlamına gelmekten çok öteydi; ortak sanat anlayışımızı, tiyatro anlayışımızı ve birbirimizle aramızdaki bağları kuvvetli tutmak adına çok önemliydi. Tabii şimdi AKM'de sahneye çıkıyor olmak bizi mutlu ediyor. AKM'nin olmadığı süre içerisindeki kopukluk bizim kendi içimizdeki kopukluğu da simgeliyor. Eğer yeni AKM bu kopukluğu da onaracaksa yeniden bu binanın içerisinde olmak çok keyifli olacaktır. Umudum bu ve yenilenen AKM gurur verici."

AKM'de günü böylelikle kapattım ama muhtemelen yolum önümüzdeki ay tekrar buraya düşecek çünkü 28 Mayıs-12 Haziran tarihleri arasında Beyoğlu Kültür Yolu Festivali başlıyor. Beyoğlu'nun 84 farklı noktasında edebiyattan sanata yüzlerce kültürel etkinlik tıpkı geçtiğimiz sene olduğu gibi bu bahar ayında da çok daha geniş bir katılımla başlayacak.

Geçtiğimiz sene ilk festivalini gerçekleştiren ve dünyanın sayılı projelerinden biri olan Beyoğlu Kültür Yolu, beklenenin üzerinde ilgi görerek sayısı binleri bulan sanatçı ve sanatseveri buluşturmayı başardı. Bu sene de her salonunda festival boyunca etkinliklerin gerçekleşeceği AKM, festivalin başlangıç noktası olacak ve Galataport İstanbul'dan Taksim Meydanı'na, Galata Kulesi'nden Atlas Sineması'na kadar kültür dünyamızın önemli mekânlarında İstanbul'u kültür ve sanatla buluşturacak.

BİZE ULAŞIN