Afffetmek, iyileşmeye doğru atılan olumlu bir adımdır; bir ışık patlamasıdır. Estetik zevk kadar gerçektir ve kesindir; zayıf ya da narin değil, saydam, parlak ve güçlüdür.
William Golding, Serbest Düşüş
"İnsan nedir?" sorusuna verilebilecek ilk yanıtlardan biri "hata"dır. Evet, insan büyük bir hatadır. Yanlışı, günahı, hatayı kendi iradesiyle seçen, sürdüren ve bazen de bundan pişman olan ya da olmayandır. Bilerek ve isteyerek kendi sonuna yürüyenleri, yolun varacağı noktayı bilip "yolun güzelliği için buna değer" diyenleri, bin kere tövbe edip etrafına sözler verip yine aynı hatanın şehvetiyle yolunu şaşıranları hepiniz tanırsınız. Bu hataları masum görmek ya da bunu bir kusur olarak adlandırmaktan ziyade olup biteni anlamaya çalışmak bize daha yaşanılabilir bir dünya sunacaktır.
"Bunu bana nasıl yapar? Tüm varlığımla ona inanmıştım, güvenimi nasıl boşa çıkartır? Oysa hiç öyle bir insana benzemiyordu. Onun yüzünden insanlığa olan tüm inancımı yitirdim" gibi keskin ifadeler bizi sadece umutsuzluğa ve çaresizliğe sürükler. Bunun yerine, kimsenin hatadan münezzeh olmadığını hatırda tutarak yaşamak ve kimseye kusursuz bir ahlak elbisesi giymiş edasıyla yaklaşmamak gerekir. Çünkü, birbirimizden ne kadar farklı olsak da hepimizin hamuruna bir parça hata yapma mayası çalınmıştır.
Hatanın olduğu yerde şüphesiz ki affetmek vardır. Eğer böyle bir denge, yakınlık ve inanç olmasaydı hem dünyevi işlerimiz hem de ruhsal süreçlerimiz sekteye uğrar ve bir zaman sonra çöküş başlardı. Yaptığı hataların affedilme ihtimali insana yeni bir başlangıç umudu ve taze bir ruh sunar. Aksi halde kişi, üzerinde taşıdığı pişmanlık ve karamsarlıkla dünyada bir başına kalır ve tekrar yanılır.
Affedilmeyen insan yeniden hata yapar, yeniden ve yeniden. Üstelik büyük bir iştahla ve öfkeyle. Çıkardığı derslerin bir işe yaramadığını ve bunun bir anlamı olmadığını düşünür; dünyanın ve insanların kendisine ikinci bir şans ya da "anlaşılma" duygusunu bahşetmemesi kişinin karanlık şemalarını tetikler ve kötülük sonsuz bir döngüye girer. Affetmediğimiz her insan, affedilmeyecek işler yapmaya yeniden aday olur.
Affetmek nedir?
Peki, gerçekten affetmek nedir? Sanıldığı kadar kolay bir iş midir? Arapça "a-f-v" kökünden türemiş olan af kelimesinin sözlük anlamlarından biri de şu: "Bir şeyi bırakıp diğer şeyi istemek." İnsanın; öfkesine, olumsuz kararlarına ve insanı haksız bir şekilde incitmiş kırmış kişilere karşı olan haktan, insanın gönüllü bir şekilde feragat etmesi, bunu yaparken de o kişiye karşı; şefkat, cömertlik ve hatta sevgi beslemesidir. Bu nedenle, "affetme" bizi üzen kişilere karşı bilinçli ve isteyerek; öfke, hüsran ve intikam yerine; merhamet, empati, cömertlik gibi olumlu duygular ve tepkiler geliştirebilmek için çaba sarf etmemiz, ilişkilerin ve duygusal yaralanmaların tedavi edilmesi için gayret göstermemizdir. Er- Râzî'den ödünç alıp söyleyecek olursak müstahak olunan cezayı gönüllü bir şekilde düşürmektir affetmek.
Affedemediğimiz her kişiyi, her olayı kendimizle beraber taşırız, bazen yıllarca bazen bir ömür boyu. Bu yük bizi hayat yolculuğunda yavaşlatır, kendimize ve çevremize dair inancımızı zayıflatır. Kendi yaşamımızda özgürleşmeyi ve hafiflemeyi vaat eden affetmek, ruhsal bir mertebedir de aynı zamanda. Öfkelerinden, kininden ve komplekslerinden sıyrılıp anlam ilerleyişini sürdüren insan affedicidir, şahsiyetinin ve yaşamış olduğu dünya sisteminin işleyişini sezer ve ona göre hayatını sürdürür. Bu ilerleyiş esnasında elbette affetmekten doğan zorluklar ve yeni pişmanlıklar olabilir ama unutmamak gerekir ki affetmek risk almaktır, bedel ödemeye razı olmaktır, bir parça da yeniden yaralanmaya ortam hazırlamaktır.
Ülkemizde ve dünyada yapılmış birçok araştırma affetmenin hem ruhsal hem de fiziksel sağlığa iyi geldiğini, desteklediğini söylemektedir. Kendilerine yapılan bir hatayı affedebilen insanların; öfke, anksiyete, yaşam doyumu ve depresyon alanlarında iyileşme sağladıkları ve güçlendikleri ortaya konmuştur. Yine birçok araştırmada bireylerin başkalarının hatalarını affetmesinin kişilerarası ilişkilere yansımasına dikkat çekilmiş; olumsuz duygular ve düşüncelerle baş etmede ve bireylerin iyilik halinin sağlanması ve sosyal ilişkilerini iyileştirmelerinde başkalarını affetmenin önemli olduğu vurgulanmıştır.
Affeden iyileşir
Sahip olduğumuz merhamet, cömertlik ve sevgi duygularının teşvikiyle, bizi haksız yere inciten kişiye karşı; öfke, nefret, intikam gibi olumsuz duygular ve değerlendirmelerden isteyerek vazgeçtiğimiz affetmenin aşamalarını R.D. Enright "Affetme Süreç Modeli"nde şu şekilde sıralar. Bu modele göre başkalarını affetme dört evrede gerçekleşmektedir. Bu evreler sırasıyla; keşfetme, karar, eylem ve derinleştirmedir.
Keşfetme Evresi: Bu aşamada öfkenin doğası, öfkeyle baş etme yolları ve öfkenin yaşamdaki farklı şekilleri ele alınır. Yaşanan sorunla ilgili farkındalık kazanımı başlar. Bu evrede öncelikli hedef; incinen kişiyi yaşadığı duygusal acı ve duygusal acının psikolojik sağlığını nasıl etkilediği ile ilgili farkındalık kazanmasıdır.
Karar Evresi: Kişi affetmenin ne olduğu ve olmadığı üzerine düşünür. Bu noktada kişi kendisini inciten kişiyi affetmeye karar verebilmektedir. Eylem Evresi: Bu aşamada birey kendisini inciten kişiye karşı merhamet duygusu hissetmeye başlar. Duygusal değişim gerçekleşir ve kendisini incitene karşı kişi olumlu duygular hissetmeye başlar.
Derinleştirme Evresi: "Affetme Süreç Modeli"nin son evresi derinleştirmedir. Bu evrede kişi kendisini inciten bireye karşı yaklaşımı kendi düşünce sistemini sorgulamasını sağlar. Kişi bu evrede kendisine bazı sorular yöneltir. Sorulan sorulara örnek olarak; "Daha önce birinin beni affetmesine ihtiyaç duydum mu?" ya da "Daha önce birisi beni affetti mi?" sorusu verilebilir. Bu sorular affetmenin gerçekleşmesine yardımcı olur.
Fakat şunu hatırlatmakta fayda var; affetme, haksızlığı yapan kişiye karşı öfkeyi sonlandırmaktan daha fazlasıdır. Affetme durumu, hem öfkeyi de içeren olumsuz duyguların son bulması; hem de olumlu niteliklerin de işin içine katılmasını içerir. Bu yüzden affetme, haksızlığı ya da hatayı yapana karşı objektif duruş demek değildir.
İntikam-kişilik bozukluğu bağı
Affetmeyi, kolay ve herkesin yapabileceği bir şey olarak tanımlamak büyük bir haksızlık olur, çünkü bu çok katmanlı ve zor bir süreçtir. Affetmede bazı kişilik özellikleri ön plana çıkar, sahip olduğumuz bu özellikler karşımızdaki insanı bağışlamamıza ya da ömür boyu kin tutmamıza sebep olur.
Narsisizm kavramı affetme kavramıyla iç içe değerlendirilen kişilik özelliklerindendir. Affetme ile ilgili yapılan araştırmalarda sıklıkla ele alınan bu özellikler; kendine hayran olma, kendi üstünlüğüne inanma ve kişilerarası ilişkilerde fayda sağlamaktır. Narsist bireylerin kendilerini hiçbir zaman haksız veya suçlu görmemeleri ve her olay için karşılarındaki bireylerin haksız, kendilerinin ise haklı olduğunu savunmaları affedicilik özelliklerinin olmasını engeller.
Kişilik özelliği düzeyinde affetme ile ilişkisi incelenen diğer bir değişken ise (religiousness) dindarlıktır. McCullough ve Worthington, dindarlık ile affetmeyi bir arada ele alan çalışmaları incelediklerinde; dindar bireylerin diğerlerine göre affetmeye daha çok değer verdikleri ve daha fazla affetme eğiliminde oldukları yönünde bulguları özetlemektedirler. Ayrıca McCullough, Bellah, Kilpatrick ve Johnson'un yaptığı başka bir çalışmada bazı insanların affetme duygusunun aksine intikam duygularının daha yüksek olduğundan bahsetmişlerdir.
Yapılan bu çalışmada ayrıca intikam duygusu yüksek olan kişilerin karşısındaki bireyi affetmek yerine; ona zarar verme eğiliminde olduğunu belirtmişlerdir. Yine bu bağlamda; Girard ve Mullet araştırmalarında, affetmede isteksizlik ve intikam almanın kişilik bozukluğu ile güçlü ilişkisi üzerinde yoğunlaşmış ve kişilik bozukluğuna sahip olan bireylerin affetme duygularının oldukça düşük olduğunu saptamıştır.
Her türlü haksızlığı, ahlaksızlığı yapıp hiç pişman olmadan af dilemeyi huy edinmiş insanları affetmek, onlara yeni kötülükler yapmaları için cesaret verir. Normal şartlar altında af dilemek için öncelikli olarak öğretici bir pişmanlık ve sahici bir vicdan azabı gerekir. Sadece bu duyguları yaşamak yetmez, aynı zamanda kendisini mahcup hissettiği kişiye karşı da bu duygularını dürüstlükle açmalı ve karşı tarafın yüce gönüllülüğüne sığındığını ifade etmelidir. Affetme ancak bu aşamadan sonra tercihen gerçekleşir.
Affetmek ne değildir?
Tüm iyileştirici ve düzenleyici işlevine rağmen kimsenin affetmek gibi bir sorumluluğu ve zorunluluğu yoktur. Kişisel gelişim tüccarları kabul etmese de insan yükleriyle ve üzgünlükleriyle yaşamayı tercih edebilir ve ömrünün sonuna kadar bu yükü taşımak isteyebilir. Bu zorluğa talip olanların yakasından tutup: "Affetmelisin yoksa hafifleyemezsin" demek büyük bir gaflettir.
Başımıza gelen bazı kötülükleri, travmaları ve aldatılmaları affedemeyiz, unutamayız. Bu son derece doğaldır. Yaşanan kalp kırıklıklarından sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranmak ve geçmiş yaşantıları zihnimizden elbette ki silemeyiz, yok sayamayız. Affetmek, unutmak ya da göz yummak değildir, suçu tamamen unutmak ve olmamış gibi davranmak yoktur. Suçlu yine suçludur ve suç yine suçtur.
Affetme ile sık karıştırılan barışma kavramına da değinmek gerekir. Affetmek, insanın kendi mağduriyetine verdiği yanıttır. Barışma, iki insanın tekrar bir araya gelmesidir. Hatalı kişi hatasını fark etmeli ve hatasını telafi etmek için gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Eğer iki taraf da birbirine karşı hatalı ise, her ikisi de affetmeye, kendi hatasını fark etmeye ve kendini düzeltmeye ihtiyaç duyabilir.
Kalbini kırdığınız, incittiğiniz biri, insanî duygularıyla sizi affedip yeniden sizinle konuşmaya, iletişim kurmaya başlayabilir. Bu noktada: "Bana eskisi gibi davranmıyor, eskiden böyle değildi" deyip karşı tarafı suçlamak uygun bir davranış biçimi değildir. Kırgınlıklar kolay şifa bulmaz, hele ki bu kırgınlıklarınızın sebebi sevdiklerinizse iyileşme geciktikçe gecikir. Sabredip anlayışla karşılamak şart. Bir hata yaptın ve şimdi o hatanın bedelini olgunca ödemelisin. Hepsi bu.
Aldatanları affeder insan, yalan söyleyenleri, haksızlık yapanları, hakkını yiyenleri, dünyanın başına saldığı türlü musibetleri. Başına gelen ne varsa affeder sonunda. İş gelir, kendini affetmeye dayanır, kendini bağışlamaya, kendine yaptıklarını kendine anlatmaya. Affetmeler içinde en zorudur; başkalarının sana yaptıklarını değil de kendinin kendine, bile bile yaptıklarını affetmek.
En zoru bu işte…