Yaşadığımız evren gitgide tuhaflaşıyor. Tuhaflık ve abartının ön planda olduğu dünyanın son sürümünde popüler olmak gerçekliğin yerini alıyor ve tüm bunları olurken bilindik nesnel gerçekliklerden oldukça uzaklaşılıyor. "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" sloganından yola çıkarak dönem dönem elbette ki algılar değişecek, gerçeklik başka formlarda vücut bulmaya devam edecek. Bugün geldiğimiz son noktada ise gerçeğin silikleşmesi, önemini yitirmesi ve artık gerçeğe ihtiyacımızın kalmamasını konuşuyoruz. Gerçeğin bu çağda önemini yitirdiğinden bahsediyorsak, bunu insanın görünen tarafı olan bedene ve güzellik algısına da bağlamak zorundayız. Çünkü bu çağda güzelliğe dair tüm kavramlar bir kenara atılıyor, yenileri üretiliyor.
Bugün toplumun güzellik algısını yöneten en güçlü araç teknoloji. Hayal gücünün en uç noktalara ulaştığı bu çağda teknolojik gelişimlerle beraber daha önce hiç tanık olmadığımız fantastik estetik anlayışları ortaya çıkıyor. Kimliklerin dijitalde var olduğu, benliklerin dijitalde sunulduğu yeni medya çağında gerçeğin sunumunda bazı hileler yapıldığı gibi kasten ve bilerek sahtelik de üretiliyor.
Aşırılığın ve yapaylığın daha popüler olduğu dijital platformlarda estetik ve güzellik kıstasları kusursuzluk, yaratıcı fikirler ve sanal ile harmanlanan görüntüler üzerinden kabul ediliyor. Birden fazla göz ya da yüzde yer değiştiren organlar gibi fantastik fikirler bugünün en gözde sanal ya da gerçek makyaj akımlarından. Dali'nin yıllar önce resmettiği sürrealist çalışmaları bugün sosyal medyada insanların kimliklerini ifade biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Bu çalışmalar dijital ortamların dışında günlük hayat içinde kendi varlıklarını göstermeleri mümkün değil.
Yeni nesil güzellik; yapay ve fantastik…
Güzellik, teknolojik gelişmelerle beraber birçok alternatifi de beraberinde getiriyor ve yeniden tanımlanıyor. Sahte ile gerçek arasındaki fark iyice bulanık hale geliyor ve güzellik gerçekten tamamen bağımsız bir hale bürünüyor. Neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlamakta güçlük çektiğimiz dijital medyada kişi bunu gizleyerek bir hile başvurma ya da sahte olduğunun üzerine bastıra bastıra göstermekte oldukça özgür. Bu da birçok güzellik alternatifini içinde barındırmayı sağlıyor.
Neden tek bir görüntüyle bütün bir ömür geçsin ki? Ya da neden kişi zahmetli bir estetik operasyon yaşasın ki? Her bir fotoğrafta her gün bambaşka kimliklere bürünme, hayal gücünü sonuna kadar zorlayarak düşlediği kişiliği dijitalde canlandırabilme imkânı varken hele. Bir diğer alternatif de tamamen gerçek bir şekilde en doğal kimlik ve kişiliğiyle sanal dünyalarda var olmak fakat dediğimiz gibi bu mecralar doğal olma halini umursamıyor, hatta reddediyor.
Tüm güzellik ve beden algılarının inşa edildiği yer olan sosyal medyada yeni nesil güzellik yapay ve fantastik olandan geçiyor. Yeni nesil iletişim araçlarından en popüleri Instagram son birkaç senedir tıpkı Snapchat'te olduğu gibi farklı coğrafyalardan milyonlarca kullanıcısına birbirinden eğlenceli onlarca filtre sunuyor. Burada tabii ki işin eğlence kısmına değinmeyeceğiz. Artık fotoğraf ve video paylaşımlarında az önce bahsi geçen farklı coğrafyalardan milyonlarca insanın suratını kusurları yok eden, gözünü renkli gösteren, kırışıklıkları gideren bu filtreleri kullandığını görüyoruz.
Tek tek anlatmaya ihtiyaç yok aslında; bu platformlar içerisinde bulanan birkaç filtreyle fotoğraf çektiğinizde yüzünüz ideal bir güzellik şekline bürünüyor. Yetmezse eğer Facetune gibi kişinin fiziksel özelliklerini özgürce değiştirebildiği uygulamaları ücretsiz kullanılabiliyor. Bu uygulamalar ve eğlenceli filtreler özünde gerçeği yok edip önemsiz ve değersiz hale getirmede kullanışlı ve estetik bir araç aslında.
Sanal karakterler
Kullanıcıların karşısındakinin gerçek olup olmadığını ayırt edemez hale geldiği platformlardan bahsediyoruz fakat zaten bunun üzerinde de çok kafa yormuyoruz çünkü dijital medya araçlarında bir şeyin gerçek, yalan ya da sanal olmasına kimsenin aldırış ettiği de yok. Sosyal medyada son yıllarda sayılarının iyice arttığı kurgusal karakterler olarak varlıklarını sürdüren sanal influencer'lar gerçekle bir işimizin olmamasına verilebilecek güzel örneklerden. Lil Miquela'yı duymayan kalmamıştır.
Geçtiğimiz senelerde açtığı Instagram hesabıyla milyonları adeta şoke ederek "Yok canım ne sanalı, bildiğimiz insan" ya da "Yapay zekâyla üretilmiş bir robot" şeklinde yorumlamalara sebebiyet vermişti. Lil, bir öncüydü; bugünse ardından binlerce sanal influencer geldi ve artık bu karakterlerin hesaplarını görünce kimse şaşırmıyordur diye düşünüyorum.
Bizde de kendini "oyuncu, müzisyen, fotomodel ve dijital insan" olarak tanıtan kitap reklamı dahi yapan Aypera isimli en az Lil kadar güzel influencer'ımız Instagram'da aktif bir şekilde keyifli hayatını binlerce kişiyle paylaşıyor. Sanal karakterlerin hesabında gezdiğimizde onların gerçek olmadığını kim söyleyebilir? Gerçeklik sadece fiziksel dünyada bedenen var olmakla mı alakalıdır? Gerçi bu kavramlar her ne kadar Hawking artık felsefeye ihtiyacımız olmadığını söylese de felsefenin konusu olduğu için buraya biraz ara verip marketing ve popüler kültürden devam edelim.
Peki, sanal influencer'lara neden ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü geçmişe ırkçı ya da cinsiyetçi söylemler barındıran yüzlerce twiti ya da ortaya çıkınca utanç duyup linç edilebileceği, iş birliği içinde olduğu markanın imajını zedeleyen bir eylemi yok. İmaj zedelemeye yönelik herhangi bir risk taşımayan ve herkesin hayalini kurduğu bir hayatı bir tuşla sanalda kurgulamak gerçek bir insana göre tabii ki daha kolay. Sıfırdan kusursuz bir güzellikte ve kusursuz bir karakterde kadın/erkek oluşturma imkânını bugün her marka talep ediyor.
Bunca insan bir şeye "gerçek" diyorsa…
Ayrıca "gerçek" insanlara da reklam için binlerce lira harcamaya, onların "triplerini" çekmeye de gerek yok. Sosyal medyada tuhaflık, abartı, öncekinden farklı herhangi bir şey o kadar ilgi çekiyor ki dijital pazarlamada da bu sanal alan hızla büyüyor. Yapılan bazı araştırmalardan bugün sanal influencer'ların diğerlerine oranla daha fazla etkileşime sahip olduğu da gözlemleniyor. Chanel gibi birçok dünya markası şimdiden sanal influencer'larla iş birliği yapmaya başladı. Calvin Klein sanal ve gerçek iki modelin yan yana durup poz verdiği bir reklam filmi çekti bile.
En başta da bahsettiğimiz üzere dünya giderek tuhaflaşıyor ve sanal influencer'lar da insanın gerçeklik algısıyla oynuyor desek yeridir. Fullscreen isimli bir ajansın yaptığı bir araştırmada Z kuşağının bir bölümünün sanal karakterleri Virtual Influencer'ı "gerçek" olarak tanımladıkları ortaya çıktı. Bu kadar kişi onu gerçek olarak tanımlıyorsa eğer, gerçek değildir demek çok kolay olmasa gerek ama biz zaten onların gerçek olup olmadığını umursamıyoruz. İlgilendiğimiz şey ekranda gördüğümüz güler yüzlü, çok güzel bir kızın ilgi çekici, renkli hayatını Instagram'da tıpkı bizler gibi paylaşıyor olması.
YouTube, Instagram, Tiktok, Facebook gibi dijital iletişim kanalları bir görselle ya da 140 kelimeyle milyonları peşinden sürükleme özelliğine sahip. Her dakika sınırsız bilginin aktığı bu mecralarda doğruların önüne geçen popülist söylemler, sahte haberler artık gündelik hayatın bir parçası gibi. Telefonda geçirdiğimiz zaman diliminde sayısız reklama maruz kalıyoruz; kimisi kendini açıkça belli ederken kimisini fark etmiyoruz bile.
Fake news dediğimiz kavramın günümüzdeki öncü sektörü olan reklam ve pazarlama, yaptığı gizli ya da açıktan reklamlarla güzellik algısını değiştiriyor, yenisini inşa ediyor. Zaten hangi krem reklamı "Bu kremi yüzünüze sürdükten bir hafta sonra sivilce izleriniz" geçecek dedikten sonra bir kaynak ya da ispat gösteriyor ki? Satın alan tüketici buna ihtiyaç duyuyor mu? Hayır. Peki, gerçek olmayan bir karakter de gerçekten ürün tanıtımı mı yapıyor? Zaten bir kremin gerçekliğiyle pek de kimse ilgilenmediğine göre sanal bir karakter de bir araba, mobilya, kıyafet reklamı pekâlâ yapabilir.
Gerçek olan değil, popüler olan…
Tüm yapaylıkların güzellik olarak sosyal medya ve markalar tarafından dikte edildiği bu çağda bir yandan da aynı büyük markaların "doğal güzelliği öne çıkarma" temalı kampanyalar düzenlediği, "beden olumlama" çabası içinde oldukları da görülüyor. Fakat bu akımı da fake news çerçevesinden okumamız gerekiyor çünkü kampanyalarda kullanılan modellerin yüzlerine bazı "doğal" müdahaleler, dijital dokunuşlar yapılarak doğal güzellik öne çıkmış olmuyor; olsa olsa doğal güzellik tanımının bir dönüşüme uğradığı ya da hileye başvurarak tüketiciyi kandırdıkları olabilir. Her ikisi de bu durumu karşılıyor; tüketiciyi aldatan bu kampanyalar doğal güzelliğin geliştirilmiş versiyonları gibi aslında. Sosyal medya lügatinde dolgu, botoks gibi dış müdahalelerin başına "doğal" sıfatı gelmesi de bunun bir ispatı.
Güzelliğin sanal ya da sahte versiyonunun yanı sıra fantastik versiyonu da şu aralar oldukça popüler. Burada yine gerçek algısını çarpıtarak sunan sosyal medya filtrelerinin büyük payı var. Bu filtreler sadece suratı kusursuz bir güzelliğe kavuşturmakla kalmıyor, filtreleri kaydırınca gelen farklı eklemelerle insan yüzü bambaşka bir hale geliyor. Bunu makyaj akımlarında da görebiliyoruz; üç gözlü suratlar ya da oyuncaklara benzeme gibi akımlar giderek sosyal medyada popülerleşiyor. Çünkü gerçek olan değil, popüler olan talep ediliyor ve estetik standartlarını popüler akımlar belirliyor.
Baudrillard adeta yaşadığı dönemden bugüne ışınlanıp gözlem yaparak insanların gerçeğe sahip olmadığını, yalnızca -mış gibi yaptığını söyleyerek sosyal medyayı tanımlamış sanki. Kişiler sahip olmadıkları bedenlere ve hayatlara -mış gibi yaparak gerçeği bir anlamda manipüle ediyorlar.
Dijitalde gerçekliğe ihtiyaç yok
Bunun günümüzdeki en üst seviyesi ekrandan gördüğü bir süpermodele benzemek için, oyuncak bir bebekmiş gibi davranmak için bıçak altına yatıp kaburgasını aldıran insanlar olmalı. Instagram'da ünlü ve güzel bir modelin filtreli ve photoshoplu görüntüsünü paylaştığı postunun altına "Gerçek olamayacak kadar güzel", "Gerçek ötesi" gibi cümleler gerçeğin tanımını güzel olmayan olarak yaparken gerçek dışı olmanın daha güzel olduğunu ifade ediyorlar. Bu yüzden görselliğin, güzelliğin ve estetiğin iş yaptığı dijital platformlarda gerçekliğe ihtiyaç yok.
Sosyal medyada ünlü isimlerin manipüle edilerek daha "güzel" hale getirdiklerini fotoğraflarla bu isimlerin gerçek hallerini paylaşan bir sürü hesap ortaya çıktı son yıllarda. 1,4 milyon takipçili @realface isimli bir hesap "Welcome To Reality" (gerçeğe hoş geldin) cümlesiyle takipçilerini karşılayarak ünlü isimlerin görsellerini yan yana koyarak yaptıkları photoshopları ifşa ediyor ve Instagram/gerçek şeklinde paylaşıyor. Bu sayede manipüle edilen gerçeklik bir yanda yıkılmış oluyor. Fakat tüketici gerçek kimliğini gördüğü kişinin doğal versiyonuna burun kıvırarak ona "Instagram versiyonunla devam et" mesajını oldukça kırıcı üsluplarda yazarak adeta kişinin gerçek halini suçluyor.
Post-truth çağı ismiyle de ifade edilen bu dönemde dijital platftormlar gerçekle sahte arasındaki keskin ayrımı ortadan kaldırıyor ve tüketici gün içinde saatlerini ve hatta tüm gününü harcadığı sosyal medya kanallarında neyin gerçek, neyin sahte olduğunu ayırt edemiyor. Zaten kimse bununla ilgilenmiyor bile. Bir görselin daha güzel görünmek uğruna hileye başvurarak manipüle edilmiş sürümü dijital medya kullanıcılarının tercih ettiği şey.
Günümüzdeki gerçeklik kavramı Baudrillard'ın verdiği savaş örneğiyle net bir şekilde anlaşılıyor aslında. Televizyondan izlediğimiz savaşlar bizim için bir filmden ibaret. Televizyonu kapattığımızda savaş da bizim için biter. Günün sonunda güzellik de bir Snapchat filtresi neticede.