Birol Biçer: Nostaljilerin perdelediği acı gerçekler

Nostaljilerin perdelediği acı gerçekler
Giriş Tarihi: 20.09.2019 11:52 Son Güncelleme: 20.09.2019 11:52
Gerçeklerden kopmadığı sürece maziden ders almak, güzelliklerini anımsama, süreci murakabe etme ya da yüzleşme imkânı sunan hatırlamak faydalı bir şey.

Gerçeklerden kopmadığı sürece maziden ders almak, güzelliklerini anımsama, süreci murakabe etme ya da yüzleşme imkânı sunan hatırlamak faydalı bir şey. Ancak hatıralar da bazen tıpkı yalancı şahitler gibi gerçekleri olduğu gibi anlatmıyor. Geçmişe özlemse orada bir şeylere takılıp saplanma boyutuna ulaştığında hem bireysel hem kitlesel hastalığa dönüşebiliyor. Bu patolojik durum özellikle toplumsal ve siyasi alana yansıdığında geçmişten yalıtılarak seçilmiş bir dönemden bir altın çağ yaratmak ve mevcut sorunların sebebini bundan uzaklaşmada aramak eğilimleri ağır basıyor. Günümüzde dünyanın pek çok farklı yerinde yaşanan gelişmelerde bu eğilimi görmek mümkün… Sorunların çözümünü geri gelmesi mümkün olmayan geçmiş dönemlerde aramak bu çıkmazın bir boyutu, siyasette-ticarette nostaljinin pazarlanması da diğer boyutu. Daha hince bir diğer boyutu da var ki o da romantik, duygusal görünümde pazarlanan-enjekte edilen çeşitli dönem nostaljilerini yalıtarak hem geçmişte hem bugünde birçok rezaletin ve sorunun üzerini örtmek, perdelemek.

KÜRESEL NOSTALJİ SALGINI
"Akışkan toplum", "akışkan modernite" gibi kavramları ortaya atan Polonya asıllı Britanyalı sosyolog Zygmunt Bauman'ın 90 yaşında yazdığı ve 2017'de ölümünden kısa süre sonra yayınlanan kitabının adı çağın insanının içine kapıldığı nostalji sarmalını tanımlıyor: Retrotopia. Ünlü entelektüeli hayatının son döneminde ileri yaşlarda meşgul eden bu sorunsalı şöyle özetlemek mümkün: Akışkan modernitenin belirsizlikleri, endişeleri, güvensizlikleri giderek daha şiddetli hâle gelen dünyamızda birçoklarını daha iyi bir gelecek inşa etme çabasından vazgeçirirken, idealize edilmiş bir geçmiş hayaline doğru yönlendiriyor. Bauman, Retrotopia'da esas olarak yaşadığımız devrin içinden geçmekte olduğu durumu "küresel nostalji salgını" olarak tanımlıyor." Bu "küresel nostalji salgını"nın 20'nci yüzyılın yakından tanıdığı "ilerici çılgınlık salgını"ndan bayrağı nasıl devraldığını tahlil eden sosyoloğa göre zamane toplumunun altın çağı artık "tarihin yasaları" vaadini yerine getirmek için hızlandırılması ve zorlanması gereken parlak bir gelecekte yer almamaktadır. Çocuklarının gelecekte kendilerinden daha kötü yaşayacağı, iklimin bozulduğu, koruyucu ve güven veren kurumların çöktüğü, siyasetin gücünü yitirdiği ve vaatlerini tutmama acizliğine düştüğü endişeleriyle geleceğe karşı umudunu yitirmekte olan çağın insanının kapıldığı geçmişe özlem durumunu şöyle özetliyor: "Ümitlerin ve meşru beklentilerin doğal ortamı olan gelecek bizzat tüm kâbusların potası hâline geldi." Bauman'a göre dünya aşırı ilerlemeci bir yaklaşımdan sonra gerici bir yaklaşıma esir olmuş durumda ve bunun çaresi de geleceğe odaklanmak.

TÜRKİYE'NİN NOSTALJİ DURUMUNU ANLAMA KILAVUZU
Anket ve araştırma sonuçlarına yüzde 100 itibar edilemese de bazı şeyler hakkında fikir sahibi olmak adına çok yararlı oluyorlar. Bir araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilen Türkiye'yi Anlama Kılavuzu da bu anlamda toplumumuzun yaşam tarzı, anlayış ve beklentileri konusunda karineler çıkarmak adına elverişli bir gösterge. Biz alıntımızı burada sadece toplumumuzun beklenti ve özlem durumu ile kısıtlayacağız. Türkiye'yi Anlama Kılavuzu'nun 2018 yılını ele alan uyarlamasına göre Türkiye'de halkın yüzde 76'sı geçmişte daha mutlu olduğunu düşünüyor. Bunu her 4 kişiden 3'ünün geçmişe özlem duyduğu şeklinde yorumlamak da mümkün. Bu insanlar sadece kendilerinin değil genel olarak halkın da geçmişte daha mutlu olduğunu düşünüyor. Bu insanların yüzde 68'inin günümüzün dış dünyasına karşı kendini koruma ihtiyacı hissettiği de buna paralel bir başka sonuç.

GEÇMİŞE ÖZLEM SİLAHIYLA YÜKSELEN POLİTİKACILAR
Geçmişe özlemin sadece duygusal ve romantik bireysel alanlara mahsus olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Nostalji siyaset alanının en etkili araçlarından, söylemlerinden, katalizörlerinden biri… Özellikle son dönemlerde nostalji siyasetçilerin, devlet adamlarının ve ideologların en etkili silahlarından biri konumuna yükseldi. Bu silahı kullanarak mevcut durumlarından şikâyetçi ve karamsar olan kitleleri "eskinin parlak zafer günleri"ne döndürmeyi vaat eden politikacıların ve militanların birçok ülkede yükselişine şahit oluyor zamanımız.

Çin karşısında ekonomik güç olmanın yanında artık siyasi güç olarak da geçilmekte olan ve rakipsiz konumunu kaybetmeye başlayan ABD'de özellikle cumhuriyetçiler ve Trump II. Dünya Savaşı sonrası dünyanın jandarması konumuna kuruldukları günlerin özlemiyle yanıp tutuşuyorlar. Bu nedenle ABD'de "ABD'yi yeniden büyük yapacağız" diyen Trump'ın, 2005'te Rusya'da Sovyetlerin yıkılışına hayıflanarak milyonlarca vatandaşlarının diğer ülkelerde kalışından şikâyet eden ve Sovyet döneminin etkinliğini yakalama peşindeki Putin'in, İngiltere'de UKIP'in ve Avrupa'daki tüm popülist hareketlerinin oy devşirmek için en önemli kozu "Nerede o eski güzel günler" retoriğine başvurmak.

Birleşik Krallığı tekrar sömürgeci günlere döndürerek yeniden topraklarında güneş batmayan imparatorluk yapma hasretindeki Brexit taraftarlarından, son dönemlerde başta Avrupa olmak üzere pek çok ülkede yükseliş kaydeden ulusalcı popülist liderlere, 2000'lerden sonra büyük sıçrama yapan ırkçı-milliyetçi- zenofob-islamofobik siyasi, eğilim ve hareketlere kadar geçmişin parlak günlerini yeniden yakalama arzusundan güç alan ya da bunu maharetle bir kitle avlama aracı olarak kullanan bir dalga ile karşı karşıyayız.

Yabancı düşmanı popülistler devri
Örneğin yakın zaman kadar oldukça müreffeh bir seviye yakalayan ancak sömürgeleriyle birlikte dünyadaki etkinliğini de yavaş yavaş kaybetmeye başlayan Avrupa'da İskandinav ülkeleri, Birleşik Krallık, İtalya, Macaristan, Almanya, Avusturya başta birçok ülkede siyasi arenada hızlı bir yükseliş yakalayan popülist milliyetçi ve ırkçı hareketlerin en büyük dayanağı toplumlarının bugün içine düştüğü gerilemenin müsebbibi olarak yabancıları göstermek. Çözümleri ise bir an evvel bu yabancıları sepetleyerek o güçlü, müreffeh günlere dönmek. Her millet ve siyasi hareketin kendi kimliğine göre belirlediği ve cımbızla seçerek soyutladığı bu "parlak mazi"deki ikbal günleri nostaljisi dünyanın başına musallat ettikleri dünya savaşları, sömürgecilik, işgaller, insan hakları, kölelik, katliamlar gibi belaları da ya görmezden gelme ya da birer kahramanlık olarak sayma eğiliminde. Geçmiş günlere, değerlere dönme duygusunun körüklediği popülist politikaların bu ülkelerde yükselişinin bir diğer nedeni de genç nüfusun azalıp, yaşlı nüfusun artması yani geleceğe bakan gözlerin değil, geçmişi özleyenlerin ağır basması. Bakalım parlak günlerin özlemindeki bu ülkeler, liderler ve hareketler önlerinde uzanan sorunlar listesini nostalji ile halledebilecekler mi, romantizmle düşüşü durdurabilecekler mi?

BELLE EPOQUE: BU TATLI HAYATI KİM YAŞAMIŞ ACABA?
20'nci yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan Belle Epoque özellikle Batılılar için Sanayi Devrimi sonrası artan refahla birlikte tuhaf fikirlerin, aşırı özgürlüğün, gelişme ve yenilik çılgınlığının, pervasız eğlencelerin ve uçuk deneyimlerin çağı olsa da bu sadece ve sadece Batılı küçük bir azınlığı kapsıyordu. Bu sözde altın çağın temsil ettiği aşırılıkları ancak büyük sermaye birikimi sağlamış şanslı bir azınlık yaşıyordu. Lüks ve şatafatta her sınırı zorlayan bu zümrenin altında kalan büyük kesim için hayat ekonomik yoksunluklar, göçmen dalgaları, kenar mahalleler ve bakımsız döküntü işçi bloklarından ibaretti. Doğu'da ise sömürgecilik, oryantalizm, kölelik ve geri kalmışlık…


Nostaljik dönemlerin sürüsüne bereket
Popüler kültür tarafından dünya genelinde empoze edilen ve bir pazarlama aracı olarak kullanılan dönem nostaljileri büyük ölçüde Amerikan pop kültürünün bir ürünü ve eninde sonunda kendi kültürünü empoze etmeye yarıyor. Pek çok devletin, topluluğun, etnik grubun, dinî cemaatin ya da spor kulübünün kendi özel tarihine göre özlem içinde olduğu bir altın çağ olmakla beraber Batılı pop kültürün itmesiyle küresel boyutlu nostaljilere konu olan dönemler mevcut. Bunların en başlıcalarını şöyle sıralamak mümkün: 20'nci yüzyılın başında I. Dünya Savaşı'na dek süren Belle Epoque (Güzel Dönem), 1930'lar, 1950'ler, Rock and Roll dönemi, 1960'lar, Beat kuşağı, Soğuk Savaş dönemi, 1970'ler, şu sıralar pek moda olan 80'ler ve 90'lar, Hippiler dönemi, 1968 kuşağı nostaljileri… Daha ideolojik ve radikal olan bazıları içinse Sovyetler dönemi, Stalin devri, Hitler devri nostaljileri. Batılı kültür endüstrisi kendi zamanlarının gerçeklerinden yalıtılarak bağlamlarından kopartılan tüm bu dönemlerin özlemini dünyanın ortak nostalji objesine çevirmeye çalışıyor çalışmasına ama gerçek şu ki tüm bu nostaljiler parlatılarak sunulanlardan çok daha fazla karanlığı örtüyor, gizliyor.

MUHTEŞEM 1930'LAR
Özellikle yazın ve sinemaya esin kaynağı olan 1930'lar ise yine cafcaflı görüntüler, çılgın eğlenceler, tasarım şaheseri zevk abidesi otomobiller, zarif hanımlar, son derece şık beyler ve birbiri ardına yükselmeye başlayan gökdelenler eşliğinde hafızalara kazınır. Oysa dünya savaşına giden yolu hızlandıran iki ekonomik buhran, tarımda makineleşmeyle beraber işsiz kalan milyonlar, işlerinden atılan güruhlar, gündelik tarım işçisi olarak oradan oraya sürüklenen yüz binler, grevler, lokavtlar, sarı sendikalar, grev kırıcı olarak mafyayı kullanan yönetimler ve daha nicesi bu tatlı manzaranın perde arkasında kalır. Nostaljiyle yüceltilen bu manzaranın arka planına Avrupa'da ise iç savaşlar ve katliamlar, Hitler ve benzeri yükselen diktatörler, Naziler ve benzeri totaliter sistemler ve büyük bir savaşın hazırlıkları eşlik etmektedir. Ancak 1930'lar nostaljisi bununla ilgilenmemekte, hatta mafyanın kanlı hesaplaşmaları ve içki yasağı bile bu nostaljiye pembe bir makyajla eklemlenmektedir. Tatlı bir nostaljiye konu edilen dönem aslında dünyanın gördüğü en büyük, yaygın ve kanlı savaşın hazırlık aşamasıdır.

ASİ GENÇLERİN 1950'LERİ
Batılı pop kültür tarafından savaşın bitmesiyle yeni anlam arayışındaki gençler, rock and roll'ün ayak izleri, çılgın gençlik rüzgarı ve sörf ile özdeşleştirilen 1950'ler nostaljisinin tecrit ettiği hayatın başka gerçeklikleri de mevcuttur. Kapitalizm ile komünizmin hâkimiyet mücadelesi, ABD'de düşünen, üreten, sanat yapan kim varsa cadı avına uğratacak olan Kızıl Korku bunların bazıları. Kore'de, Vietnam'da, Çin Hindi'nde savaşlar, Ortadoğu'da Arap-İsrail savaşı, Afrika ülkelerinde isyanlar ve sömürgecilik zincirlerini kıran ülkeler, Küba Devrimi, isyanlar bu dönem nostaljisinin perdeledikleri arasındadır. O yılları büyük bir özlemle hayatlarının en güzel dönemi olarak hatırlayan beyaz Amerikalılar için bu nostalji içinde ikinci sınıf insan muamelesi gören siyahilere ve hak mücadelelerine ya da kadın haklarına yer olmasa gerek.

İYİ DE SOĞUK SAVAŞ'IN NOSTALJİSİ Mİ OLUR?
Bu dönem ayrıca 1947'den 1990'lara kadar dünyanın yeni düzenini oluşturacak olan Soğuk Savaş'ın da başladığı yıllardır. Dünyanın iki kutba ayrılarak, uzun soluklu bir gerilimin, nükleer silahlanma yarışı nın, acımasız bir propaganda savaşının, uzay rekabetinin yaşandığı ve dönem dönem sıcak çatışmalara dönüştüğü bu devir bile hatırı sayılır bir kitle için özlem duyulan bir alan. Sinema ve edebiyattaki Soğuk Savaş düşkünlerinin haricinde o günlerdeki süper güce yeniden kavuşmak isteyen Amerikalı neo-con'ların ve Sovyetler taraftarlarının hâlâ hayallerini süslemeye devam ediyor. Bu dönemin ürünü olan Afganistan işgali, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Batı Avrupa ülkelerinin işgalleri, Balkanlardaki despotik yönetimler, tüm dünyayı etkisi altına alan nükleer tehdit ve daha nicesi bu Soğuk Savaş nostaljikleri için lafı bile edilmeyecek ayrıntılar olsa gerek.

70'LER BİZİ DİSKOYA GÖTÜR!
Abartılı apartman topuklar, fil ayağı sığacak kadar İspanyol paçalar, kılıç yaka gömleklerin favori, disco müziğin efsane, discoya gitmenin moda olduğu, gençler arasında uzun saçın ve bir o kadar uzun favorilerin revaçta bulunduğu, rock'çılardan disco'culara kadar sanatçıların abartılı ve parıltılı kıyafetlerle arz-ı endam etmeyi sevdiği, müziğin kasetler sayesinde sokağa indiği, geniş kanatlı Chevrolet'lerin yanında Murat 124'lerin yolları doldurduğu, siyah-beyaz televizyonlarla tanıştığımız bir dünyadan ibaretmiş gibi yansıtılır 1970'lerin nostaljisi.

Oysa aynı dönemde ekonomik krizler, petrol krizi, ambargolar, Vietnam Savaşı, Şili'deki Pinochet darbesi, Sovyetlerin Afganistan'ı işgali, Lübnan'da başlayan iç savaş, Watergate Skandalı gibi nedenlerle dünya hayli karışıktır. Dünyayı bırakın Türkiye'de de vaziyet pek kritiktir. Bu eğlenceli manzara özenle seçildiğinden olsa gerek aynı dönemlerin daha yoğun gerçekliğini oluşturan gençler arasında yıllarca süren kanlı bir anarşi dönemi, askeri muhtıralar, Kıbrıs Savaşı ve ardından milleti inleten bir ambargo bu manzaraya yakıştırılmaz. İnsanların saatlerce beklediği yağ, kıyma, tüpgaz kuyrukları, otomobillerin yollarda oluşturduğu kilometrelerce benzin kuyrukları, bitmek bilmeyen elektrik kesintileri de cabası.

70'ler nostaljisi yapanların hesaba katmadığı daha esaslı sorunlar da cabası: Siyasi fraksiyonlara bölünmüş mahalleler, sol eğilimli fraksiyonların cirit attığı üniversiteler, protesto gösterileri, her gün bir baskın ya da terör eylemi, suikastlar, askerî vesayetin gölgesinde yap-boz koalisyonlar… Gençleri anarşiden uzaklaştırmak için yol verilen seks filmleri furyası da cabası. Oysa 70'leri bize toz pembe pazarlayanlar için tüm bu tablonun perde arkasına gizlenmesi gereklidir yoksa tadı çıkmaz ki.

80'ler: Nostaljisi pek revaçta, pek de kârlı
Günümüzde 80'lerin ve 90'ların nostaljisi de pek revaçta. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de o dönemin cafcaflı taraflarını ön plana çıkaran nostaljik filmler, diziler, radyo ve müzik programları, moda esintileri gırla gidiyor. Bunun başlıca nedeni hâliyle o dönemin çocuk ve gençlerinin artık nostaljik takılabilecek yaşlara gelmiş olması. Bu durum aynı zamanda o dönemin nostaljisini pazarlayan ürünlerin müşteri kitlesinin de oluştuğu anlamına geliyor. Dünya genelinde neoliberalizmin yükselmeye başladığı, sosyalist rejimlerin düşüşe geçtiği, Perestroyka ve Glasnost ile değişim rüzgârlarının esmeye başladığı 80'ler aslında Batı'nın tüm dünyayı resmen kendi pazarına ve ucuz iş gücü kaynağına dönüştürme faaliyeti olan küreselleşmenin fiilen start aldığı bir dönemdir. Aslan yelesi saçlı müzisyenlerin elinde müziğin tüm dünyada iyiden iyiye ticarileştiği ve içeriğinin apolitikleştiği bu dönemde Türkiye'de de arabesk müzik yükselir, walkman'lerle dolaşılmaya başlanır, filmler artık beta ya da vhs video kasetlerden izlenmeye başlanır, commodore bilgisayarlar evlere girer, star wars filmleri fenomen olur vesaire...

Artık bir endüstri kolu haline gelen 80'ler nostaljisi tatlıdır tatlı olmasına ancak bize sunulan bu hayali seçkinin beraberinde o dönemlerde Türkiye'de bir askeri darbe de yaşanmakta, tüm hayat ve kurumlar yeniden dizayn edilmekteydi. Bu dönemin nostaljisi renkli televizyonlarla iyiden iyiye renklenen hayatı görür ancak bu televizyonlarla tüm damarlarımıza enjekte edilen Dallas'ları, tabu denilerek yıkılan toplumsal değer ve gelenekleri, hayatın bir parçası olmaya başlayan bölücü PKK terörünü, cinsel kırılmayı, kuşakların ayrıştırılmasını, banker skandallarını, dışarıdan pompalanan popüler kültür dalgasıyla müzikten sinemaya, televizyona kadar her şeyin hafif ve boş içeriklerle bezenmesini görmezden gelmeyi tercih eder.

90'LAR: TÜRK POPUNUN YÜKSELİŞİNİN GÖLGESİNDE MAFYA DİZİSİ GİBİ BİR ÜLKE
Aynı şekilde 90'larda atağa kalkan ancak 80'lerde zaten içeriği iyiden iyiye boşaltılmış olan pop müziği figürleri üzerinden başlayıp özel radyolar, özel TV kanalları, atari, nintendo, playstationlar, sonrasında henüz bizi bu kadar esir almayan ilk cep telefonları gibi hayatımıza o dönem giren birçok yeni şey ve alışkanlıkla süslenen 90'lar nostaljisi başlar. İyidir hoştur ama bu dönemin nostaljisinin bodrum katın karanlık dehlizlerine ittikleri de hiç azımsanacak cinsten değildir. 90'lar nostaljinde de hâliyle uzun bir süre tüm ülkeyi heyecan içinde bırakan faili meçhul cinayetlere, her kapının ardından bir derin devlet çıkmasına, Susurluk Skandalı benzeri bir türlü aydınlatılamayan istihbarat savaşlarına, Hizbullahlara, domuz bağı cinayetlerini es geçer. Hâliyle bu dönemin nostaljisinin keyfine varabilmek için Medyum Memiş-Medyum Keto kavgalarını, Televoleleri, cinayet sanıklarını meşhur edip gazino sahnelerine çıkaran bir medya furyasını, reyting için her şeyi yapmaya hazır tiplerin her yeri sarmasını, mafya babalarının artık magazin figürüne dönüşmesini unutmamız gerekir. Ya da 28 Şubat'la zirveye çıkan toplum mühendisliği çabalarına, laiklik elden gidiyor dedirtecek türden hazırlanmış meczup figürlerinin her akşam haberlerde arz-ı endam etmesine, I. Körfez Savaşı'na, Çetin Emeç-Bahriye Üçok-Uğur Mumcu- Eşref Bitlis gibi suikastlarına, Erzincan depremine, Zonguldak Kozlu maden faciasına, Madımak katliamı tertibine, Başbağlar ve benzeri katliamlara, mafya cinayetlerine, Civangate ve benzeri skandallara zihni kapalı tutmak gerekmektedir.

Velhasılıkelam, hangi devrin tozpembe nostaljisinin halının altına süpürdüklerine göz atsak altından bir sürü rezalet çıktığını görüyoruz. Belki de en iyisi nostalji pazarlayıcılarının arzusuna uyup tüm bunları görmemek. Hiç olmazsa elimizde hayali de olsa tatlı hoş bir geçmiş özlemi kalması için…

BİZE ULAŞIN