Bu sayıda adı geçen kavramlar ve kelimeler için sözlük...
Ağa:
Harem ağası, kapı ağası, kızlar ağası gibi çokça çeşidi olan bir çeşit yönetici. Malum dizilere bakarsak; bu ağalar hep bi kafası eğik, hep bi arkadan iş çeviren, pislik işlere aşina, ayak işlerine müptela gariban adamcıklar. Ağa bu be! Öyle şey mi olur?!
Osmanlı paşası:
İşte bir güç zavallısı terim daha. Paşa derken bile titriyor insan ama ferman karşısında boynu kıldan ince ne yazık ki... Stresin adı daha konmamışken kitabını yazan paşa sıfatlı bu adamların hayatı öyle zordur ki hastalıklar ve suikastlar ile gelen ölüm bile kurtuluşun resmidir desek hiç acımaz. Ne diyelim; tez boynu vurula!..
Osmanlı tokadı:
Osmanlı'da yeniçerilerin mermer üstünde talim ederek geliştirdikleri büyük sille. 'Bi çakarım bi de yer çakar' cinsinden okkalı vuruş. Çıplak elle vurulan en sağlam darbe. 'Yer yarılsın, yıldırım çarpsın, deniz ikiye ayrılıp seni midesine alsın daha iyi' desek abartmış oluruz tabii ama suratın ortasına yedin mi de büyük rezillik ya... Ne diyelim; Allah attırsın, yiyen kaldırsın.
Osmanlı mutfağı:
Osmanlı saraylarında pişen yemeklerin genel adı. Etle pişmiş meyveleri, her yerde karşımıza çıkan tarçın, zerdeçal gibi egzotik baharatları falan düşününce; şekerpare, dilberdudağı, vezirparmağı, hünkarbeğendi gibi yemek isimleri karşısında duyduğumuz şaşkınlık terki diyar eyliyor, saygıyla önümüzü ilikliyoruz.
Osmanlı şerbeti:
Çeşitli bitkiler ve baharatlar ile yapılan, tatlı mı tatlı, mayhoş mu mayhoş, miktarı abartmaya namüsait bir içecek türü. 11 ayın sultanı Ramazan ise onun da sultanı bu şerbetlerdir efendim. Belediyelerimiz sağ olsun, çeşmelerden akıtır, bardak bardak dağıtır da şu fani damaklarımız şenlenir.
Osmanlı lokumu:
Tatlı mı tatlı, ballı mı ballı, yemesi güzel, ismi gibi özel çıldırmalık bir çeşit tatlı. Mazisi 'Yeme de yanında yat' sözünün icadından da eski olan bu küçük küçümen geleneksel tatlımız, bayramların şenliği, Türk kahvesinin yarenidir.
Gulyabani:
Kocaman, uzun sakallı, insan yemesiyle meşhur, korkulması gereken efsanevi bir varlık. Tabii asası da var. Bizim için anlamı ise; Adile Naşit'i bayıltan, Ayşen Gruda'yı susturmayı başaran, Kemal Sunal'ın o tatlı gülümsemesini hatırlatan büyük kahraman... Sen ne güzel adamdın be Gulyabani... Adam mı dedik biz?!
Süt kardeşler-Tosun Paşa
Şener Şen, Kemal Sunal, Halit Akçatepe gibi muhteşem insanların oynadığı komikli, yeşilde çekilen ilk Osmanlı dönem filmi. "Paşa dediin sert bakışlı, dik, mağrur, yiğit, atılgandır. Gözleri ateş saçar" tanımıyla kulaklarımızda çınlar Şener Şen'in Tosun Paşa tarifi. İzlemede tekrarı caiz bu sıcacık filmin unutulmaz bir diğer repliği ile mevzuyu kapatalım:
Lütfü: Hani ulan su? Ben sana evden su küpünü al demedim mi?
Şaban: Küpü al dedin aldııım. İçine su koy demedin ki.
Lütfü: Ulan ben şimdi senin…
Şaban oğlu Şaban
Dat diri dat dat dat diri dat dat... Yine efsane isimlerin ruhuyla yoğrulmuş, televizyonda görünce kanal değiştirmeye kıyamamadığımız türden, her esprisine defalarca güldüğümüz film. Unutursak kalbimiz kurusun…
- Aaaa bu ne?
- Kadın budu.
- Vah vahh !!! Kadının budu ne hale gelmiş. Hangi kadının budu bu?
- Ama Şaban bey.
- Demek bu evde bir karı kesilmiş... Söyleyin katil hanginiz?
Kara Murat/Malkoçoğlu
Cüneyt Arkın'ın canlandırdığı 'efsanevi Türk kahramanlarımız' temalı filmler. Beş ok fırlatıp on adam öldürmek, zıplayarak kale surlarını aşmak, koşan atın altında yuvarlanan fıçıdan ok atmak gibi 'sıradan insan' özellikleri gösteren kahramanlarımıza bakınca 'ulan bu İstanbul'un fethi neden bu kadar uzun sürmüş?' diye soruyor insan. Bizans prenseslerinden kaynaklı aşkın gücünü hafife almak gibi olmasın ama...
Harem:
Sarayın en gizemli köşesi. İçinde ne var? Batılı ressamlara göre; çeşmelerinden süt akan hamamlar, ince tüllerin ardında raks eden kadınlar, tütsülenmiş, duman altı odalarda yerlere serilmiş uyuşmuş hatunlar... Bize göre; hayat işte. Bu kadar. Şimdi çekilebilirsin...
Hatun:
Kadın kişisi. Küçük akıllarımızla bugünden Osmanlı dönemine bakalım dersek; bir şehzade doğurmamış, gözde bile olamamış, içten içe sırasını bekleyen, hasis ve düzenbaz kadın diyebiliriz. Harem düzeninin en altında ezilen zavallı.
Haseki:
Babası padişah olan bir çocuk doğurmayı başarmış 'hatun'a verilen isim. En değerlisi ilk erkek çocuğu doğurmayı başaran olan bu hatunların işi zor tabii. Kim ne dolap çeviriyor, kendi nasıl bir dolap çevirmeli, düşünmesi lazım. Kimseye güvenemez, kimse de ona güvenemez. Hem şirret, hem masum, hem çakal, hem de asil olmak zorunda. Büyük başın derdi işte... Biz bunları nerden mi biliyoruz? Hürrem ve Kösem Sultan'ı anlatan dizilerden tabii.