Turizm her zaman dinlenmek ve gezmek isteyenlerin hizmetinde olmuyor. Bazen de kan dökmek, can almak isteyenlere hitap ediyor. Bu amaçla seyahate çıkanların bir numaralı güzergâhı Afrika, hedefleri ise -onlar öyle düşünmese de- sadece beşerden tezahür eden kötülüğün ve vahşetin dayanılmaz hafifliğini yaşamak.
Amerika'da av meraklıları arasında hayli popüler olan ve milyonlarca avcıya hitap eden Winchester Deadly Passion (Winchester Ölümcül Hırs) programının sunucusu Melissa Bachman kendisi de bir av tutkunuydu ve öldürdüğü hayvanlarla verdiği pozları programında ve sosyal medyada paylaşmayı seviyordu. Hayranları ve takipçileri onun her programında, katıldığı avlarda vurduğu kurbanlarıyla çekilmiş 'zafer pozlarına' alışıktı. Ancak 2013 yılında büyük bir gurur edasıyla yayınladığı av görüntüleri her zamankinden daha etkileyici oldu ve sadece avcılar arasında ses getirmekle kalmadı. Bachman bu defa, hemen her avcının 'bir gün aslan avlama' rüyasını gerçekleştirmiş ve ayaklarının dibine serili 'ormanlar kralı'nın cesedi ile verdiği pozu takipçilerinin beğenisine sunmuştu. Çoğunluğu av tutkunu olan seyircilerinin takdirlerini toplayan Bachman'ın bu 'kahramanca başarısı' aynı zamanda bir skandala da neden oldu. Avcı kadın, nesli tükenen bu hayvanı öldürerek hayvan severleri çok kızdırmış olsa da avcılık kariyerini bir üst dereceye taşımakla kalmamış ayrıca bir statü ve gurur vesilesi elde etmişti. Ancak kazın ayağının öyle değildi. Bachman'ın vurduğu aslan, aslında Afrika'da sayıları yüzleri bulan vahşi hayvan çiftliklerinde 'üretilen' ve sakinleştirici verilerek kaçması mümkün olmayan bir alanda avcıların önüne sunulan kurbanlardan biriydi.
Üretim merkezlerinde yetiştirilen ve çoğaltılan vahşi hayvanların kapalı alanlarda öldürme garantili olarak para karşılığı avcıların önüne atıldığı, hayvana hiçbir kurtuluş şansı bırakmayan bu avcılık faaliyetine 'pakette av' ya da 'konserve av' deniliyor. Tutsak olmaları bir yana, zaten insanlar elinde yetişmiş hayvanlar, avcıdan sakınmadıkları gibi kolayca hedef oluyorlar. Güney Afrika başta olmak üzere pek çok Afrika ülkesinde safari ve av turizminin gözlerden uzak kalan ve 'özel' müşterilere hitap eden kolu, giderek daha yaygın hale gelen bir turizm, daha doğrusu vahşi bir iş alanı.
Az bulunan daha çok talep ediliyor
Yarı özgür halde dolaşan hayvanları çoğu zaman çevrili alanlarda iyi bir ücret ödeyen, cüzdanı kalın Batılı avcıların 'nadir vahşi hayvan' avlama dürtülerinin insafına bırakan konserve av, günümüzde 23 Afrika ülkesinde serbest durumda bulunan 'turistik ve sportif' bir sektör. Çoğunluğu Amerikalı, Avrupalı ve Japonlardan oluşan av meraklılarına hitap eden, daha çok foto-safariler ve vahşi hayvan çiftlikleri gezileri içeren yıllık 200 milyon dolarlık safari turizminin içine gizlenmiş lüks bir seçenek de denilebilir. Hakkında bir yasak bulunmayan ama kimsenin de açıktan faaliyet göstermediği bu sektörün ayrıca bir pazar oluşturduğu söyleniyor. Özellikle Güney Afrika'da başta aslanlar olmak üzere fil, gergedan, çita, antilop gibi vahşi hayvanları vahşi ortamın dışında yetiştirerek çoğaltan 300 kadar çiftliği ziyaret eden binlerce turist, buralarda Afrika'nın efsanevi hayvanlarının fotoğraflarını çekme, hatta birkaç dolar karşılığında onları kucaklama fırsatı buluyor. Doğada azalan hayvanları üreterek yok olmalarını önlerken turistlerden gelir de elde eden bu çiftliklerin hepsinin amacının insani olduğunu söylemek mümkün değil. Kimileri işlerinin özel müşterilere hitap eden yan sanayisini de oluşturmuşlar. Sömürgecilik döneminde 'Batılı efendilerin' nadir vahşi hayvan avlama alışkanlıkları ve bu uğurda düzenlenen av partileri günümüzde Batılı ülkelerden gelen egzotik zevk tutkunlarına hitap eden, fiyatı 10 bin ila 50 bin dolar arasında değişen turistik av fırsatlarına dönüşmüş durumda. Vahşi bir aslan avlamanın bedeli 70 bin dolarlara kadar çıkarken, konserve aslan avında bu rakam çok daha düşük. Bir varilde balık avlamak gibi başarı garantisinin yanı sıra yetiştirilmiş aslan avlamanın bu düşük bedeli de konserve avcıları cezbeden unsurların başında yer alıyor.
Bu tür avların en çok talep edilenleri aynı zamanda nesli en az olanlar: gergedan, fil, buffalo ve her zaman listenin en başında yer alan 'aslan'. Tüm Afrika'da vahşi ortamda yaşayan aslan sayısı 20 bin olarak tahmin ediliyor. Bunların 4 bini Güney Afrika'nın vahşi topraklarında yaşıyor. Ancak konserve av sektörünün en revaçta olduğu bu ülkede çiftliklerde yetiştirilen aslanların sayısı bunu hayli aşıyor ve 8 bine ulaşıyor. Konserve ava kurban giden yetiştirme aslanların sayısı kesin olarak bilinmese de yılda 600 olarak tahmin ediliyor. Ancak net olarak bilinen 2000 yılına ait rakam ortalama bir fikir verebilir. O yıl avlanan aslan sayısı 480. Bunun 444 tanesini çiftliklerde yetiştirilenler teşkil ediyor. Gözlerden ırak yapıldığı için konserve avın diğer türlerden kurbanlarını da saymak mümkün değil. Yine de Avrupa Parlamentosu milletvekili Robert J. Evans'ın 2006'da gündeme getirdiği rakamlar hayli ibret verici: 9 bin ayı, 3 bin 800 Afrika fili, 2 bin 600 leopar bunlardan sadece bir kısmı.
Aslan nüfusunun son yüz yılda, 200 binlerden 20 binlere düşmesi, 26 Afrika ülkesinde aslanların tamamen ortadan kaybolmuş olması rakamlarla sabit bir gerçek. Gerçek şu ki; mevcut durumda binin üzerinde aslan yaşayan sadece yedi ülke söz konusu. Bu şanslı ülkelerse Kenya, Tanzanya, Zimbabwe, Zambiya, Güney Afrika, Etiyopya ve Botsvana. Bu ülkelerde de son 20 yılda aslan sayısının yüzde 80 azalması, çiftliklerde yetiştirilen aslanların avlanmasının vahşi aslanları korumaya yeterli olmadığının da net göstergesi.
En çok Amerikalılar avlanıyor
Afrika'daki tüm safari turizminin yüzde 85'ini elinde bulunduran ve bunun yan kolu olarak konserve av turizminin en yoğun olduğu Güney Afrika'da yasaklama girişimleri de olmamış değil. 2007 yılında onaylanan bir yasa ile büyük yırtıcı hayvanların iki yaşından önce avlanmaları ülkede yasaklanmış. Ancak özellikle Free State bölgesinde yoğunlaşmış hayvan yetiştiricilerinin baskıları ve yüksek mahkemeye itirazları sonucu yasa üç yıl sonra iptal edilmiş. Bu iptal, avların çoğalmasını da beraberinde getirmiş. 2006 yılına kadar bin 830 olan beş yıllık safari avı sayısı sonraki beş yıllık dilimde 4 binin üzerine çıkmış. Bu çiftliklerden bazılarına giderek gizli kamera çekimleri yapan ve konserve av pazarlıklarında bulunan Patrick Barkham'a göre bu avların çoğu esir hayvanlardan oluşuyor ve çoğu zaman avcı turistler bunların vahşi olmadıklarından haberdar dahi olmuyorlar. Öldürülen aslanların kemik ve organları da ikincil bir pazar olarak talebin yüksek olduğu Asya ülkelerine gönderiliyor. Şu veri, durumun boyutunu kavramada hayli yardımcı olabilir: 2009 yılında Laos'a gönderilen aslan iskeleti sadece beş iken bu rakam 2011'de 496'ya ulaşmış. Bu çiftliklerden biri olan Lion's Den'in yöneticisi Maryke Van Der Merwe'nin Barkham'ın kamerasına yakalanan sözleri işin boyutunu da özetler nitelikte: "Denizaşırı ülkelerden aslan avlamaya gelen çok insan var. İnsanların Afrika'ya aslana avlamaya ya da duvarına aslan vurduğunu gösteren bir resim asabilmek için geldiği burada herkesin malumu. Haliyle ülkemize para da getiriyorlar." Bu turizmin müşterilerini de yabana atmamak gerekiyor. Sık sık Afrika'da fil ve aslan avına katılan ve son katıldığı Botsvana safarisi tahtına mal olan İspanya'nın önceki kralı Juan Carlos, ya da Buffalo avlarına katılan Cem Boyner ayarında müşterilerden söz ediyoruz nitekim.
Her yıl Afrika'da düzenlenen safarilerde vurulan 600 aslanın yüzde 60'ının ölümü Amerikalı avcıların elinden gerçekleşiyor. Sayıları 22 milyona ulaşan Amerikalı avcıların konserve av maceraları külliyatı da hayli kabarık. Ancak onların bu merakını anlatma konusunda en büyük örneklerden ikisini devlet yöneticileri veriyor. Bunların en sembolik olanlarından biri ABD tarihinin en kötü başkanlarından George W. Bush'un yardımcısı Dick Cheney. Pensilvanya'da bir konserve ava katılan Cheney ve birkaç arkadaşının kısa bir süre içinde araziye salınan 500 sülünden 420'sini ve sayısız ördeği öldürdüğü parti en meşhur konserve av katliamları arasında geliyor. Irak ve Afganistan'da dökülen kanlardaki suç ortaklığının yanında bir şey sayılmasa bile Cheney'nin katliama varan avcılığını gölgede bırakan bir başka örneği de unutmamak gerekiyor. Afrika'da katıldığı bir safaride 20 gergedan, 11 fil ve 17 aslan avlayan ABD Başkanı Theodore Roosevelt ülkesine döndüğünde, hakkında 'canavarlara kafa tutan adam' yakıştırmalarıyla kahramanlık öyküleri düzülüyordu. Ne var ki küçük bir detaya pek girilmiyordu; canavarlara kafa tutan adamın çevresinde 250 refakatçi ve koruma vardı. Cheney'nin patronu George W. Bush'u da unutmamak gerekiyor. Avcıların uluslararası çapta hayli güçlü müttefikleri var ve dünyanın en güçlü av lobisi olan Safari Club International (Uluslararası Safari Kulübü)'ın daimi üyelerinden biri olan Bush, ABD Uluslararası Gelişim Ajansı USAID'den avcılık lobisine akıttığı paralarla da ünlü bir ABD Başkanı. Bu lobinin Afrika'daki avcılık faaliyetleri için akıttığı paralar ve hükümetlere yaptığı baskılar meraklısınca gayet iyi biliniyor. Yine de hakkını teslim etmek gerekir ki dünyada 45 milyon avcıyı temsil eden SCI, adil av kurallarına uymadığı için konserve avı reddediyor.
Ancak öyle ya da böyle safarilerin bir alt seçeneği olarak konserve avlar devam ediyor. Turistler tarafından fotoğraflanan hatta birkaç dolar karşılığında ellenebilen, kimi zaman vahşi yaşam gönüllülerinin hayır için çalıştığı bu park ve çiftliklerde yetiştirilen hayvanlar, bir başka arazide konserve avın hedefi olmak üzere satılabiliyorlar. Güney Afrika'da aslan yetiştiren park ve çiftliklerden Lion Park ve Seaview gibileri teşhir edilmiş olsa da ülkede konserve ava karşı bir kampanya başlatan Chris Mercer'a göre aslında aslan çiftçileri bu iş için aslan yetiştirmeye devam ediyor. Zira Mercer'a göre pahalı bir iş olan aslan yetiştiriciliğinde maliyet çok yüksek ve suni üretildikleri için çoğu sağlıksız olan bu aslanların kullanılabilecekleri başka bir sektör yok.
Kaçamayan hayvanı vurmak
Durumun aslanlar, filler, gergedanlar, kaplanlar ya da bufalolar açısından kötü olduğu ortada. Ancak avcılık ve özellikle de konserve avcılık söz konusu olduğunda asıl sorunun -ve aslında bir kötülük sorununun- insan ve insanlık açısından söz konusu olduğu açık. Normal av açısından ahlaki sorun bir hayli derinken konserve ya da pakette av konusunda bu sorun daha da karmaşıklaşıyor. Kaçma imkânı olmayan, avlanmayı bilmeyen ve insan elinde yetiştiği için gerçekte evcil sayılabilecek bir hayvana namlu doğrultmak, normal avcılar açısından dahi adil bir av olmadığı için kabul edilemez.
Daha kötüsü ise bu tür avlanmanın sadece bir para meselesi olması. Yeterli parası olan herkes Güney Afrika'ya gidip nadir hayvanları zevk için öldürebilir. Bunun için lisans sahibi olması hatta avcı olması bile gerekmiyor. İşin bir ucunda vahşi hayvanları yetiştirerek para karşılığı turistlere okşatan, ardından da daha çok para karşılığı avcıların önüne atan girişimcinin kazanç hırsı, diğer ucunda ise büyük bir 'canavarı' öldürmenin verdiği hazzı tatmak isteyen ve memleketine döndüğünde çevresine hava atabileceği bir hatırası olsun isteyen Batılı ve çoğu zaman beyaz bir milyonerin egosu duruyor.
Bu 'eğlenceden' kendilerini mahrum etmedikleri gibi belli ki yaptıklarının bir vahşet ya da zulüm olduğunu düşündürecek bir vicdana da sahip değiller. Hatta "Çiftlikte yetiştirilen bir hayvanı avlayarak/avlatarak vahşi yaşamdakilerin öldürülmesini engellemiş oluyorum" diye düşündüklerini ve vicdanlarının çok rahat olduğunu söyleyebiliriz. Konserve avı caiz görenlerin bu bakış açıları kendi vahşetlerinden bir doğa kahramanı çıkarmaya kadar varabilmekte. Oysa gerçek şu ki; bir çiftlik aslanını avlayan avcının dürtüsü bir sonraki aşamada vahşi aslan avlamaya yöneliyor. Rakamlarsa konserve avcılığın giderek artan cazibesine karşın nadir vahşi hayvanların hâlâ azalmaya devam ettiğini gösteriyor. Normal avcılıkta birtakım felsefi ve ahlaki kurallar bulunduğu kabul edilse bile konserve avcılıkta bunların sıfırlandığı ve işin sadece ego tatmini, heyecan tatma, övünme vesilesi yaratma, kendini güçlü hissetme ya da öldürme duygusunun tatmin edilmesinden ibaret kaldığı söylenebilir.
Yine de dünyanın en güçlü ordularıyla en fakir ve güçsüz ülkelere girerek milyonlarca çaresiz sivil, kadın ve çocuğu öldürerek zafer ve güç sarhoşluğuna kapılanların ya da Gazze gibi dört tarafı kapalı bir kutuya sıkıştırdığı insanlara karşı en modern silahlarla saldıranların bulunduğu bir dünyada konserve avlarda kapana kısılmış çaresiz hayvanları alt ederek nefislerini tatmin edenlerin eksik olacağını düşünmek saflık olur. İnsan ister istemez soruyor: "Bu yabani hayvanlar mı, yoksa onları çaresiz katlederek egolarını yücelttiklerini düşünenler mi daha vahşi?" Pakette av, konserve av ve türevleri, gerçekte olsa olsa beşer bilinçaltının karanlıklarına çökmüş kötülüğün av suretinde yüzeye çıkması ve sahte benliğini rahatlatması olabilir. Ya da -hedefi hayvan ya da insan olsun fark etmez- insansıların av partisi… Yeryüzünde sadece beşere ait bulunan ve sadece bu türden tezahür eden kötülüğün bu av görünümlü uyarlamasına karşı şimdilik tesellimiz ilahi adalet ve onu başka türlü ifade eden bir Bantu atasözü: "Av hikâyelerini anlatan hep insandır ama sözü aslanın alacağı bir gün de gelecek."