Reyyan Erdoğan: Bir Mübarek Sefer: Ramazan Umresi

Bir Mübarek Sefer: Ramazan Umresi
Giriş Tarihi: 1.07.2014 11:17 Son Güncelleme: 28.11.2014 12:01
Reyyan Erdoğan SAYI:02Temmuz 2014
On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerifimiz hayrolsun. Hazır manevi bir zaman dilimine girmişken, “gelin gidelim efendim’’ Hz. Peygamber’in huzuruna, Medine’ye, Ramazan Umresine… Her Ramazan ayında ya da eşin dostun umre için niyetlendiği her mevsimde, yürekte bir ince sızıyla "Acaba ben de gidebilir miyim?" sorusunu kendimize sorarız. Bazen tüm şartlarımız uygun gözükse de gidemediğimiz olur, çünkü nasip olmaz. Bazen de hiç beklemediğimiz bir anda, bir sebep olur ve ansızın kendimizi umre yolunda, uçakta buluveririz.

Bir kere Medine rüzgârını yuttuysa ciğerleriniz, tamam demektir. Artık aşk-ı Ravza ile aşılandınız! Ve senede birkaç defa ciğerleriniz bu aşk ile yanmaya, kalbiniz aklınıza "Beni Medine'ye götür, hadi gel gidelim, bak vakit tamam artık boş işlerle oyalanma." demeye başlayacaktır. Hele mübarek üç aylara girdiysek, artık başlıca meseleniz "Umreye gidilecek mi?", "Ne zaman gidilecek?", "Ramazan'ın başında mı sonunda mı?" sorularına cevap bulmaktır. Düşünmesi, hayal etmesi, planlar yapması bile o kadar güzeldir ki... Gidemeseniz bile muhabbetini etmenin tiryakilerinden olursunuz.

Tamam, niyetlendik gidelim! Ama kolay değil, yok öyle rahat rahat bavulunuzu hazırlayıp gitmek. Suudi Arabistan konsolosluğunun dayattığı bir dizi resmi belge, değişik izinler, hele de kırk yaşını doldurmamış bir kadınsanız halletmeniz gereken bir mahrem mevzusu var ki bununla ilgili trajikomik hikâyeler duymuşunuzdur. Tanımadığı insanlara pasaport kontrolünden geçene kadar amca, dayı demek zorunda kalanlar mı dersiniz, işgüzar turcular yüzünden elin adamının nikahında gözükenler mi dersiniz. Neyse artık bunlar bile kâr etmiyor çünkü Arabistan mahrem işini son zamanlarda bayağı sıkı tutuyor. Eh, nasipse yine de oluyor tabii. Yeter ki imkânı olan kul vazgeçmesin, gitmek istesin, gerisi bahane…

Daimi umrecinin gereken belgeleri son dakikada yetiştirme hobisi, vize çıktı çıkmadı fobisini tetikliyor diyebiliriz. Bu heyecanlı bekleyiş galiba umrecinin sabrını ve teslimiyetini sınayan bir ön test. Bir nevi doldurulması gereken modern zaman çilesi.
Bir Ramazan umresi için en iyi haber, 'Geç de olsa vizelerimiz çıktı' cümlesi... Yine de uçak havalanana kadar emin olamazsınız. Ne zaman ki havalanır ve uçaktan sefer duası anonsunu duyarsınız, o zaman umreciye "Elhamdülillah diyorum, artık ölmek var dönmek yok" demek kalır.
#Sayfa#
Uçakla beraber mutluluktan uçmaya başlarsınız. Zaten umreye manen, uçak yönünü Beytullah'a çevirdiğinde başlamışsınızdır, huzur-u Rasulullah'a çıkılacak diye temiz güzel giyinmiş, heyecanla kendini zikre vermiş, en iyi halini korumaya çalışan, hareketlerine sözlerine özenen bir uçak dolusu insanla beraber Ramazan umresine 'merhaba' demişsinizdir.

İkindi vakti uçaktan inince artık otele varana kadar boş kelam söylememeli, salavat-ı şerifleri dilimizden eksik etmemeliyiz. Kalpler kıpır kıpır çünkü Ravza'nın minareleri gözüktü ve birazdan Kubbet'ül Hadra yani yeşil kubbe gözükecek.

Otele bavulu yerleştirmek bile zor gelir insana, ah dünya, boş ver bavulu koş hemen Ravza-i Pâk'e, sevgiliye… Bir yandan odaya getirdiğiniz bavuldan kurtulmak istersiniz, bir yandan da bavul bavul getirdiğiniz günahlardan, onları da bir yere koyup kurtulsam dersiniz.

Adımlarımız hızlı ama günahkâr, cismimiz bu mübarek taşı toprağı incitmesin diye ayakucumuza baka baka istiğfarlar ederek Harem-i Şerif'in avlusunu yürüyor ve niyaz için yeşil kubbenin önüne geliyoruz. Medine'nin gül aromalı toprağı genzimizde tatlı tatlı dolaşırken gözlerimiz sevinçten dolarak şükür duaları ediyoruz.

Revha, yani cennetin tatlı serin meltemi yüzümüzü okşuyor ikindi namazımızı kılarken. Bu rüzgârla beraber tamam artık kalbimiz de ruhumuz da hatırladı, hani özümüzde o aşı vardı ya hatırlattı kendini, artık Medineliyiz! "Ğubaru'l- Medineti şifa'un" buyurmuş Efendimiz (sas) yani "Medine'nin tozu şifadır." Öyle salgın var, hastalık var maskeyle dolaşalım demeyeceğiz, bilakis maddi manevi tüm hastalıklarımıza şifa olsun diye derin derin nefes alıp hû diye vereceğiz bundan sonra.
#Sayfa#
Medine için iftar vakti…

Akşam ezanına daha vakit var ama güneş çekildikçe, avludaki büyük beyaz şemsiyeler melek kanatları gibi usulca kapandıkça insanlarda hareketlenme başlıyor yaklaşan iftar için. İftar vakti her yerde güzeldir, hele İstanbul'da çok güzeldir ama Medine'de iftar, bir başka…

Haremin bahçesinde ve içeride upuzun sofralar serilir. Kasa kasa yiyecekler, oturanların önüne seri bir şekilde konur. Harameyn'de iftar sofrası açmak her yiğidin harcı değildir. Sadece maddiyatla açıklanamaz çünkü her hayırsevere sofra açtırtmazlarmış burada. Değerli, belli başlı Arap aileleri ve farklı ülkelerin önceden izinli bazı grupları mescidin içinde sofra açabilirler. Mescidin avlusunda ise bu büyük sofraların haricinde gerek bir parça ekmeğini bölüşerek gerek oturanlara çeşmelerden zemzem taşıyarak müminlerin hayırda yarışı ezana kadar dur durak bilmez.

İftara yakın dilimiz damağımız kurumuş çöküveriyoruz bir köşeye. Yoldan geldik ya hiçbir hazırlık yapmamıza gerek yok iftar için. Hatta yerimizi değiştirip serilmiş sofralardan birine ilişmemize bile gerek kalmadan önümüzde bir sofra açılıveriyor ve ikramlar yağmur gibi yağıyor. Menüde neler mi var? Bir kere tazecik Medine hurması, yoğurt, ekmek ve özel bir baharat karışımı olan dukka iftar sofralarının olmazsa olmazı. Bir bakarsınız bir yerlerden harika Arap usulü etli pilav, yanına meyveler, tatlılar gelmiş. Üstüne bir de ev sahibimiz Arap kahvesi gönderirse komşu sofralardan, artık bu miskin daha ne istesin?

Ezan-ı Muhammedi okunurken başlıyoruz zemzem üstüne zemzem içmeye. Sonra gökyüzü berrak açık maviden turuncuya ve mora en son da enfes bir parlak laciverte dönüyor, bu rengin adı Medine laciverti olmalı. Ezandan yirmi dakika kadar sonra cemaatle namazlarımızı kılıyoruz.

Daha sonraki günler, artık Medineliyiz ya, biz de naçizane iftarda ikram etmek için hazırlıklar yapıyoruz. En çok zeytinimiz makbule geçiyor diye siyah zeytin dağıtıyoruz Arap, Pakistanlı, Malezyalı, Afrikalı teyzelere. Derken bir Arap ailesinin yanına geliyoruz zeytin ikramı için. Önce elimdekilere bakmadan "Lâ bizde hurma var" diyorlar. Ama "Bunlar zeytun" deyince bir sevinmeleri var. Yani bir hayli havası var bizim siyah zeytinin…
#Sayfa#
Akşam namazı sonrası avludaki trafik baş döndürücü. İstirahat için mescitten çıkıp oteline dönmeye çalışanlarla, teravih için yer tutma gayretindeki insanların vızır vızır yürüdüğünü, onların geçtiği yol üstünde istifini bozmadan iftar pikniklerine devam eden hanımları ve bir yandan da yere dökülüp saçılan yemekleri toplayan Harem çalışanlarını düşünün. Nasıl? Kargaşa mı? Yok efendim bunlar hep rahmet! Ramazan'ın bereketi, Medine'nin gece hayatı diyelim.

Geldi teravih zamanı… Şıkır şıkır okunan Medine ezanını duyduk. Şimdi kulaklarımızın pasını silen Kur'an-ı Kerim hatmi ile kılınan uzun ama dinlendirici namaza durduk. İster Arapların yaptığı gibi alalım elimize Kuran'ı ve hatmi yüzünden takip edelim, ister bırakalım kendimizi İmam Huzeyfi'nin tok sesine, gönlümüze ziyafet çekelim. Her hâli güzel Medine'de teravih kılmanın. Yalnız rükûdaki sessizliği fırsat bilip volüm yükselten çocukların ağlayışından bahsetmeden geçemeyeceğim. Böyle makam makam vaveyla duymamışsınızdır. Feryat figan, uzaktan yakından, biri biterken öbürü başlayan her yaş ve milletten nasıl bir çocuk korosudur… Gidince bu dediklerim aklınıza gelip sakın ola namazda gülmeyesiniz. Namazınıza ihlasla devam etmek için yanınızda şeker çikolata türü ne varsa en yakın ağlayan çocuğa verin. Allah vere de o deminki isyanından eser kalmamış gözlerini size dikip umarsızca çikolatasını yerken siz huzurla namazın sonunu getirebilirsiniz.
Gece yarısını biraz geçe vakt-i teheccüd geldi, Harem-i Şerif lebalep dolu. İnsanlar iki saat kadar süren, on rekâtlık teheccüd namazı için heyecanla bekliyorlar. Başlarda ibadete idmansız ayaklarım biraz sızlıyor ama vazgeçmemeliyim. Kur'an-ı Kerim'i yüzünden takip etmek hem gözlerimi dinlendiriyor hem de uzun uzun kıyamda durmayı kolaylaştırıyor.

Uhud demeden Medine faslını tamam etmiş olmayız. Medine'ye her gittiğimizde nasıl Cennet'ül Baki kabristanını ziyaret ediyorsak, Uhud şehitliğini de mutlaka ziyaret etmeliyiz. Özellikle gece ziyaret ettiğimizde hem sakin hem de çok dingin, bambaşka bir maneviyat kapısı açılıyor. Şehitlikten yükselen buram buram cennet kokusunu aldıkça oradan hiç ayrılmak istemiyorsunuz.
#Sayfa#
Ayrılık…

Günün sadece belirli saatlerinde hanımlara ayrılan ziyaret saatinde Efendimizin (sas) huzurundayız. Boynumuzu büktük, ne dua edeceğimizi bile şaşırdık. "Şefaat ya Resulallah''tan başka şeye dilim dönmüyor.
Her veda ziyaretinden sonra kalbimi bir korku kaplıyor. Ya bu son görüşümse Ravza-i Mutahhara'yı? Bunu asla bilemeyeceğimize göre, oradayken en büyük duamız, bu güzel beldeden nasibimizin kesilmemesini dilemek.

Daha gitmeden yürekleri yakan, bir gidenin müptelası olup artık hep gitmek istediği, adı geçti mi burnumuzun direğini sızlatan Medine… Bu Ramazan da çağırılır gider miyiz? Bilemiyoruz ama Medine'nin gül kokusunu alabileceğimiz dost meclislerinden Mevlam nasibimizi kesmesin. Pek keyifli, bol bereketli Ramazan sofralarında iftar ederken Medine sofralarındaki gibi manevi lokmalarla da merzuk olabilmeyi nasip etsin. Amin…
BİZE ULAŞIN