1600'lerden önce Oxford sözlükteki "kara" sözcüğünün karşılığı köleliğe, siyahiliğe ve sömürgeciliğe bakışı ifşa ediyordu. Kara sözcüğü; "çok kirli, lekeli, pis, fena, karanlık ve ölümcül emeller besleyen, kötü yürekli, uğursuz, korkunç, son derece fesat, rezil olma, cezayı hak etme vs." gibi anlamlara geliyordu. Beyaz renk ise Elizabeth dönemi şiirlerinde güzellik ile eş anlamlı kabul ediliyordu. Prof. Dr. Howard Zinn, Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi kitabında verdiği bu bilgiyle 1492'den günümüze değin Amerika'yı tarihin parlak tanıklarıyla değil; karanlıktaki, "kara" tanıkları şahit kılarak kayda ve yazıya düşürüyor.
Zinn, kitabında Amerika'nın gerçek tarihini yazıyor. Amerika'nın karanlık tarihini. Yalnız ABD'nin değil, dünyanın da gerçek tarihini. Amerika yerlilerinin, işçilerinin, siyahilerinin, kadınlarının tanıklıklarıyla da yazıyor. Kızılderililerin o günlerden günümüze değin uzanan sistematik soykırımını yazıyor. Onlardan biri kölelikten kaçıp okuma yazmayı kendi kendine öğrenen ve kendi tedrisatından geçen Henry MacNeal Turner isimli bir siyahiydi ve 1868 yılında Georgia Temsilciler Meclisi'nde yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: "Dünya tarihinde hiçbir zaman yasama, yargı ve yürütme işlevleriyle donatılmış bir kurul önünde bir insan diğerlerinden daha koyu renk bir deriye sahip olmak suçuyla itham edilmemiştir. Asıl sorun, sayın başkan, şudur: Ben bir insan mıyım? Eğer öyle isem insanların haklarına sahip olmayı talep ediyorum." (Syf: 211)
Katil mi, kâşif mi?
Zinn, kitabında Kolomb üzerine çarpıcı bir bahis açıyor. Kolomb ve takipçilerinin kahraman bir denizci kâşif gibi vurgulanmalarının yaptıkları soykırımı önemsizleştirmek kastıyla yapılmış ideolojik bir seçim olduğunu söylüyor. Ve bu kâşif güzellemesinin örtük bir soykırım onayı olduğunu hatırlatıyor. 1832'den Kızılderili Şef Kara Şahin, ABD bozgunu sonrasında şu konuşmayı yapacaktı: "Beyaz adamlar kötü öğretmenler; yanlış kitaplara bakıp sahte davranışlar öğretiyorlar. Zavallı Kızılderilileri kandırmak için yüzlerine gülüyorlar; güvenlerini kazanmak için ellerini sıkıyorlar, onları aldatabilmek için sarhoş ediyorlar ve kanlarına tecavüz ediyorlar. Beyaz adamlar kafa derisi yüzmüyorlar ama daha kötüsünü yapıyorlar, kalbi zehirliyorlar... Elveda ulusum! Elveda Kara Şahin." (Syf: 139)
Öyle değil midir? Nitelikli, kalifiye, estetik bir kötülük; ilkel ve basit bir kötülükten çok daha tehlikelidir. Hem Amerika tarihi hem dünya tarihi hem de günümüz güncel gündemi meşrulaştırılmış şeytanilikler, estetize edilmiş pislikler ve makul gösterilen ikiyüzlülüklerden ibaret. Tam bu noktada Filistin'den bahis açmanın tam zamanı. Bugünün Kızılderili, siyahi gruplarından biri de Filistinliler. Ama Amerika bildiğimiz, yüzyıllardır tanık olduğumuz Amerika. Filistin-İsrail meselesi bize sınırları aşmanın, haddi aşmanın sınırsızlığını da gösterdi: Çarpıtılmış tanımlamalarınıza inanacak, onlara onay verecek çoğunluk, kitleler, lobiler kurun ve böylece her şeyi meşru(!) hale getirin.
Sadece Filistin meselesi değil birçok sorunun temelinde sadece bu var. Tanımlamanın iktidarı var. Başka şeyler daha öğretti Filistin- İsrail meselesi. Kötülüğün, şeytaniliğin yüzü artık düzgün. Diksiyonu düzgün. Kılığı, kılıfı meşru. Beden dili münasip. Kötünün apaçık, canavar, cadı imgesi
bitti. Kudretli, güvenilir duran; makul, rasyonel cümleler kuran; kravatlı, takım elbiseli, en sinsi kötülük var karşımızda artık.
Podyum gündemler
Ve böylesi yangın yeri gündemlerin tam ortasına sosyal medya akışımıza düşenler var bir de. Onlardan biri bir dizi oyuncusunun boykot markalarından birinin defilesinde dünyaca ünlü mankenlerle yürümesini bir ülke gururu ve başarısı olarak sunmasıydı. Oh my God! Düşünebiliyor musunuz bir dizi oyuncumuz (Pınar Deniz), Kendall Jenner ve Cara Delevingne gibi isimlerle aynı podyumda yürüdü... (1,5 milyon görüntülenme, binlerce like) İsrail 7 Ekim'den beri 42 bin insanı öldürdü... Bak ve geç. X akışı bu sahte dünyanın kısacık bir özeti. Bir tarafta parçalanmış cesetler, diğer tarafta bu podyum süsleri. Ve dünyası, gündemi yalnız bu olan niceleri. Hayır, abartmıyorum. Haysiyetli, vicdanlı, derin bir ruh bu korkunç tezatlığı kaldıramaz. Bu uçurumun içinde, aralarında korkunç bir ruh mesafesi olan insanlarla bir arada yaşamak çok zor. Aynı dünyanın insanı değiliz. Aynı kalbin kardeşi, aynı ruhun ruhdaşı değiliz.
Yüzü, gözü, hâli dünya kokan insanlarla aynı dünyanın insanı değiliz. Aynı ruhun, aynı kalbin, aynı düşüncenin, aynı ahlâkın, aynı yaşayışın ve dahi aynı dinî anlayışın insanı değiliz. "Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür" demişti Tolstoy. Kendi hazzı, kendi başarısı, kendi parası, kendi gücü, kendi kendi... Biricik hedefi yalnız kendisi olan insan kötüdür. Dünyaperest, hedonist, egoist, haz, başarı, para ve güce tapan milyarlarca insan... Az biraz sefa sürüp, saltanat sürüp ölüp ve gömülüp gideceksiniz. Ölüp giden milyarlarcası gibi.
Elbette her günü ve gündemini travmatik bir öfkeyle, savaş, operasyonlar, parçalanmış ceset videoları izleyerek takip etmek anlamına gelmiyor bu görmek mesuliyeti. Ruha iyi gelen, şifa getiren, idrak getiren sayısız güzellikle de meşgul olmak zorundayız. Ama asıl zor olan bu iki korkunç tezada eşzamanlı maruz kalmak. Hemen her gün bu tarz tezat gündemleri eş zamanlı görmek ve bunu normal kabul edebilmek çok zor.
Hak edilmiş şöhret
İsrail, Ekim'den beri 41 bin 206 Filistinliyi öldürdü (yarısı bebek, çocuk, kadın). 10 bin kişiyi kayıp, 95 bin 337 kişiyi yaralı bıraktı (2024 Eylül itibarıyla). Sivillerin çadırını diri diri yaktı, çocuk hastanesini dahi bombaladı. Ve bunca soykırımı yapan devlet ve yetkilileri bir savaş suçu diye niteleyerek askerlerine yapılan saldırıdan bahsedebiliyor. Acıdan, haksızlıktan aklını yitiren insanları şimdi anlıyorum. Artık anlıyorum.
Üstelik çıldırtıcı bir yok sayma ambargosu da var. Filistin'le ilgili içeriklere sosyal medya dünyası düzeni de müdahale ediyor. Filistin'e dair kurduğunuz her cümle, her post hayalet gönderilere dönüşüyor algoritma tekeli tarafından. Yeterince dolaşıma girmiyor, popüler olmuyor, akışa düşmüyor, görüntülenmeler düşüyor, like'lar ve RT'ler azalıyor. Ve bu görünmezlik ambargosunda kariyerini riske atma pahasına masumun yanında saf tutanlar var bir de. "Hak edilmiş şöhret" bu. Popülerliğin en klas durduğu ünlü modeli bu. Alanında rüştünü ispatlamış, entelektüel, dünya görüşü ve duruşu olan, asil ruhlu aktivist insanlar. Bütün riskine rağmen, mobbinglere rağmen duruşunu gösterme cesareti sahip olanlar: Roger Waters, Cate Blanchett, Rashida Tlaib, Bella Hadid gibi… Bu ülkede bu duruşa sahip o kadar az ünlü var ki.
Her yüzyılın bir utanç vesikası vardır. Her yüzyılın halkın en içinden, en aydınına değin politik duruş dahi değil; insaniyet şuuru ve duruşunu gösterdiği haysiyet vesikası vardır. Bu yüzyılın haysiyet vesikası Filistin'dir. Bütün dünyanın en doğusundan, en batısına kadar, Müslümanından rocker'ına, Hollywood yıldızına, 80 yaşında Avrupalı aktivistlerine değin bağıranı, çağıranı, sokaklara döküleni varken; Instagram'ın kapanmasına bile ortalığı ayağa kaldıran bu halkın bir kesimi, ünlüleri, hayvanseveri, aktivisti, sanatçısı denilen bir kesimi dünyanın gözü önünde yapılan bu soykırıma neden susuyor? Bunca aydır, tek bir cümle etmeden neden susuyor? Nasıl, neden görmezden gelebiliyor?
Acıyı politik hamaset malzemesi olarak kullanmak Acıya duyarsızlık kadar aksi istikamette bir durum daha var: Etkileşim akbabalığı. Acıyı politik hamaset malzemesi olarak kullanmak. Hiç şaşmaz... En ciddi, travmatik, kritik toplumsal trajedileri politik hamaset malzemesi olarak kullanan etkileşim akbabaları çıkar. Ve böyle algıcı, şark kurnazı, uyanık zekâsı olan tiplerin akıllarıyla alay edilmesine, politik sadakatlerine oynanarak manipüle edilmesine izin verenler var. Bu toplumda suçu ve suçluyu dinine, ideolojisine, partisine, yaşam tarzına, memleketine vs. göre mimleyip suçu kişiden ziyade mensup olduğu değerlere yıkan cahil ve hamaset dolu bir perspektif var.
Akılları sıra o suçluyu mensup olduğu değerle yerin dibine sokup; kendi mensup oldukları değerin itibarını yükseltecekler. Bir insan X inancına mensup olduğu halde suç işleyebilir. X partisine mensup olduğu halde en fena eylemleri yapabilir. X memleketinde doğmuş olup rezil bir karaktere
sahip olabilir vs. Kişiler her zaman değerlerini yansıtmaz. Kişiler, değerlerinden bağımsız, bireysel olarak değerlendirilir. Zihinsel istismara müsait, cahil, art niyetli yahut politik hamaset dolu biri değilseniz tabi.
Güzel sessizlikler, haksızlık geçiyor yanımızdan
"Bu dünyadan... geçiyor. Duyuyor musunuz?" İşittiğim en güzel sözlerden biri. Bu dünyadan biri geçiyor. Yanımızdan biri geçiyor. Biri uzaktan bize bakıyor. Bize bir ses, yankı veriyor. Biri bir şeyler yazıyor. Biri bizi seviyor. Onu görebildiniz mi? Onu duyabildiniz mi? Onu fark edip onu keşfedebildiniz mi? Buna verilecek bir "evet" cevabınız varsa... Bahtiyarlık budur. Ve yalnızca sessiz güzellikler değil, haksızlıklar, kötülükler, katliamlar da geçiyor gözlerimizin önünden, görüyor muyuz, bir şeyler yapıyor bir çare düşünüyor muyuz? Çaremiz olmasa dahi mesele
ediniyor muyuz? Görmenin, maruz kalmanın ötesindeki yolu bambaşka bir Amerikalı Malcolm X söylemişti: "Bir taş at, bir taş daha at, bir şiir ateşle, bir yumruk yükselt, sesini yükselt, bir çocuk yetiştir, şehitleri an, bir hayal kur." Evet, bazen yapılacak en güzel şey budur.